6€-SONTELGRAF — 18 Ağustos 1927 ——— ——— —Zi Tefrika No:49 —Yyazan; M. Eve gelen Ş_ülevmanınıSarayında Görücüler Mkr KUDÜS KİIZLARI sadüf değil mi? Tramvaya binerken, Yazın, M. Necdet Tunçer istasyonda, müstakbel damatla kar- şilaşmaz mı? Sevindi. Gülerek ya- Tefrika No: 144 ———0 Tercüme ve iktibas hakkı mahfuzdur (e . .“ . .. V. nına gitti: Sarı Çiçek,, hükümdarı karşısında görünce : “ ! — Merhaba efendim, dedi, âfiyet- K ö . “Namus mu? ver onparalıki..,, -- | — Metidı YER asRaimi suçum yok, mellâ ! Ben bir tavşan — Teşekkür ederim.. On üç, on dört yaşlarında pirpiri kı- bile öldüremem.. diyerek ağlamağa başladı. ci ! Bay Ahmet, biraz yutkunduktâan B yafet bir çocuk: “Gelmeyin şişlerim — <onca: 5 hal!,, diyerek cıva gibi süzülüp çıktı. Kik _':ğ:“_l'l"î:;;îî’u *’:î_'ü 'şf:;it — Madamki bu işi benim görmemi | / Süleyman, Safiyi kolay kolay af- (aksatla geldin? Arkanda — kimler 0 - mamt Z ; istiyorsunuz, dedi, bana birkaç gün |fedemezdi. O affetse bile, Safinin ha- |vardı? Kopuklat, sarhoşluğu, kumarbaz - | — <Vaktile (Güzel Eleni) diye yaz - |da sizi memnun eder, yok mu? de ediniz.. ilk fırsatta Süley- |yatı yine tehlikede demekti. Ma - | (Safi) birdenbire şaşırdiı. L lığı, yalancılığı, sahtekârlığı, kar - |mış olduğum bir hikâyemde bunlarda'— Müstakbel damat, birden şaşkın |manı da, Tamarayı da öldüreceğim. |damki Tamara, kendisinin Safi tara- | Süleyman neler söylüyordu? g manyolacılığı mubah sayarlardı. A- |görülmesi müsteb'at olmuyan hakiki |görünüverdi. Kızardı, bozardı, son- | Hep bir ağızdan: fırdan öldürülece, inanmıştı.. onu | — Benden şüpheniz mi mellâ? j rolanda güeşmek, koç ve horoz dö- bir sevdayı safiyane tasvir etmek İs- |ra: Yaşa. Filistiri esaretten sen İsarayda nasıl sağ Bırakabilirdi? Diye mırıldandı, vüştürmek merakında olanlar da İtemiş, belki bir y kadar (Galata) ' — Anlıyamadım efendim, Gdedi, |kurtaracaksın! Haremağası odanın kapısını açtı. | Süleyman kaşlarını çattı: Vardı. Eğlenmek, zevk etmek için en |(da dükkân dükkân, baloz baloz gez- bayırlı işden bahsediyorsunuz.. ne- | Sesleri yükseldi. Ve kısık bir ses — Ben her şeyi biliyorum, Sati! âdi, en berbat yerlere girip çıkar - Jardı. En ziyade devam ettikleri yer- ler ,meyhaneler, balozlar, esrar ve İdum. Tramvay yolundaki işkembeci kumar kahveleri idi. dükkânı önünde birdenbire bir kar- | İçkinin her türlüsüne bayılırlardı. |paşalık hasıl oldu. Kalabalığın için- İncesazı sevmezler, zurnadan, lâ - İden elinde sivri bir şey, ön üç, on miştim. «Bir gece İdi, eve avdet ediyor - dir mesele? — Canım, işte kerimem Vedia ile olacak ev hayrı hak meselesi. | derhal nişanlanmak için hazırlanıl- masını arzu buyurmuşsunuz. Müstakbel damat, bir kahkaha attı: » ternadan haşlanırlar, göbek havala - | rından, kasap - oyunlarından, - sirto | ve çifte telliden zevk duyarlardı. Se- | mai kahvelerinde darbuka — ve zilli ! maşa ile (koşma), (destan) okurlar, | (Tosun ağzı) mani söylerlerdi. (İki telli) yi bir kantocu kızdan dahâ gü- zel oynarlar, titremeleri, göbek atış- Jarı seyircilerin hayret ve takditini çekerdi. Kırıklar, hâmilerile bir evde, bir | O6dada yatıp kalkarlar, hâmisiz ko - puklar da ucuz fiatlı otellerde, üçü | beşi kiraladıkları bir odada, parasız kaldıkları zamanlar sabahçı kahve- K lerinde iskemle üzerinde uyuklar - | lardı. Parasızlıktan kat'iyyen müte- K essir olmazlar, «bugün yoksa, yarın muhakkak olur!» derler, fütur bile Getirmezlerdi. Çenesi kuvvetli, endamı mütena- Tür, bunlar hiç bir zaman yiyecek, gi- Tür, bunlar hiç birzaman yiyecek, gi- yecek ve yatacak yer düşünmezler- |malümat veriyordu. sİp, güzel ve bedeni kuvveti yerinde | dört yaşlarında: | — Gelmeyin, şişlerim ha! Tehdidi dilinde, var kuvveti da - banlarında piri piri kıyafet bir ço - | cuk cıva gibi süzülüp çıktı. Sokağı | almıyan a koca kalabalık bu haşa- | rının arkasından bakıyor, içlerinden biri: — Buna Sürücü (Mustafa) nın oğ- lu (Kel Kadri) derler... Bu kaçıncı vukuatıdır?.. Elindekini gördünüz mü?, — Beyefendi aldanıyorsunuz, de- di. bir yanlışlık olacak.. böyle bir şeyden haberim yok.. Kerimeniz ha- mimefendiye talip olmak aklımdan bi- le geçmedi. İlâhi Bay Kenan.. Bay | Kenanı şöyle uzaktan tanırım.. ge- | çen akşam: Gel, haydi, bizim tanı- İdik bir aile var.. zengin insanlar.. o- | 'rada bir yemek yiyelim, biraz içelim, dedi. ben de devlethaneye geldim, rahatsız ettim.. Meselenin hakikati budur... O gece yapılan bu toplantı çök ha- raretli olmuştu. Herkes Efrayimin cesaretine derin bir hayranlıkla ba- kiyor ve kendisini teşci otmekten ge- İri durmuyardı. Efrayim babasının intikamını ha- darladı: — Gerçek bu iş çok gecik Diyerek kalabalık arasından ya - vaşça çıktı.. ve toplantıya gece va- Tısından sonra nihayet verildi. Efrayim acaba Tamarayı ve Süley- manı -söz verdiği gibi- kolayca öldü- rebilecek miydi? Yahudiler o göce -Siyah gölgeler- adımı verdikleri bu teş sezdirmeden takviye etmişlerdi. Göl- geler, karanlıklar arasında konuşa - rak dağıldılar.. *— Şiş değil, âdi ocak maşasının bir Bâay Ahmet, beyninden vurulmu- tarafıdır. Köpoğlu taşta bilemiş, şim- |9 döndü.. Allı aydır, gelen görücü- |di de attı, deldi. Berekt versin ki, vu- (lerin mahiyetini şimdi anlıyordu. rulanın kuşağı kalın imiş. Yarım par- Reşat Feyzi mak kadar ucu girmiş! Diye tercümei halinden bir nebze İÖOkuyuCcUlarla Baş basa Müstahzar Bakın vak'anın esası ne imiş: Bir saat evvel balozda, kara kaşlı, pülüze ten bir dilbere alabildiğine sulanmış, sana şu kesedeki paraların *SARI ÇİÇEK», HÜKÜMDARA NELER ANLATIYOR? Korkunç hayalet tarafından ya- İralanan (Safi) bir kaç gün sonra göz- İlerini açarak iyileşmiye başlamıştı. Hükümdarın baş sihirbazı, bu genç | kız hakkında şu hükmü vermişti; «— Safi ölecektir!» Halbuki (Safi) günler geçtikçe ıyi- leşiyordu. Süleyman bir sabah baş sihirbazı çağırı ti kimseye | — Safi.. Sati.. Diye fısıldadı. Safi yatakta yatıyordu. ükümdar geliyor.. Yatak içinde kımıldıy: Fakat, onun yarasını çok iyi mışlar ve sıkıca sarmışlardı. Safi çok kan kaybetmemiş ve ugurcu günü gelmişti. | .ıu beri ca- iriyelerle, haremağalarile konuşu - |yordu, | Süleyman içeriye girer girmez Sa- finin yatağına sokuldu. Nasılsın, Sarı Çiçek? Bafi gülümsedi: Sizi görünce ıstırahım dindi, mellâ! iylleşeceğimi umuyorum — Ulu mabut seni affetmiş.. iyileşip Jayağa kalkacaksın.. merak etme! Sihirmaz kapının dibinde ayakta duruyordu. | Süleyman, yaralı İsorduktan sonra: kızın - hatırını - Bana hakikali anlalacaksın, Sa- | İtit dedi. Seni buraya Retiren adam | Sahra da Genç kızın yarası çok ağırdı.. — | |Senin arkanda Efrayim ve onun a- |damları var! Bunu benden niçin sak- hıyorsun? <Sarı Çiçek» içini çekerek hakika- İti anlatmıya başladı: — Eirayim, beni ölür ellâ! Benim yoktur. Buraya gelen kimseler benim arnam babam değillerdi.. onları Ef- rayim göndermişti. Bana zotla Ta- |marayı öldürmek vazifesini verdiler. Fakat, ben size kendimi sevdirmek kaygısile bu fikirden vazgeçtim. Za- ten Tamarayı değil, bir küçük ta şamı bile öldüremezdim. Eirayim b nu anlayınca, benden öc slmak için, kılığını değiştirerek saraya girdi.. ve beni yaraladı. (Safi) birdenbire sözünü keserek Jağlamıya başladı. Süleyman «Sarı Çiçek» e acıyordu. | Belliydi ki, söylediklerinde yalanı ve riya yoktu. O, hakikatten bahse - |diyordu. Efrayim, bu zavallı kızcağızı ölümm- le tehdit ederek saraya sakmıya mu- ’Du amı var) le tehdit et- am, babam mindan korkarım... Bunlar vuruşa- e. Kendilerine hami bulamıyan ko - puklardan bazıları da sokaklarda, dükkânlarda: — Kalk gidelim! Dedikleri ufak tefek hırsızlık işle. rile, esrar kahveleri ateşçiliği, tiyat- rolarda perdecilik, yankesici yardak- çılığı, karmanyolacı ve hirsiz. göz - | cülüğü, kumarhane garsonluğu, biti- rim erketeciliği, tiyatrolarda kabak çekirdeği ve fındık kebabı satıcılığı gibi işler görürlerdi. İkân hizmetkârının koluna çarparak hepsini veririm, benimle gel, diye çatmak istemiş. Ünyeli mi, İnebolu- | lu mu, her nereli ise hemücüğün bi- rini açık gözlerden biri gözetlemiş, İnebolulu balozdan çıkıp da işkem- beci dükkânına gelince mürettep ve her zaman faydası mücerrep bir plân mucibinçe (Kel Kadri) önayak ola- Tak içeri girmiş, çorba götüren dük- kâseyi düşürmüş, bir patırdı, bir gü- rTültü kopmuş, dükkânın kalfası Hlâçlardan ' Şikâyet Harbiyede oturan bir okuyucumuz Neler oluyor? | Terbiyesi — Safinin öleceğini söylemiştin! | Halbuki on iyi w ve dündenberi | (5 inci sayfadan denam) ( 5 inci sayfadan devam ) de konuşmıya başlamış.. Mabutlar Bana Ahmedi de.. El Raad be- |bisikletin çok zevkli bir şey olduğu. Onu af mi ettiler acaba..? Sihirbaz düşünmeden cevap ver- | nim öteki taraftaki adımdır.. dedi. — Peki, ne yapıyorsun?., İnu görürsünüz. | “Tenis — Eğer gençlikte tenis yap- yazıyor: di: — Çalışıyorum. ü Pi ı ü Mışsanız en az elli yaşınıza kadar Eczanelerin- yaptıkları müstahzar | — Evet. tanrı onu affetti, mellâ — Fazla söylemek istemedi. Akşam |tenis oynamakta devam edebilirsi: ilâçların kontrol, tahli! ve nuayene- |Çünkü, o ö n için anlaşıl- (üzeri onu Gulimin'in çarşısında gör- ) | UUU 0 leri nasil olüyor, bilmiyorum. Fakat, | MESı icabeden bir çok sırlar da onun- (düm. Aç kaldıklarından, kaça clur- ©Z: Fakal genç kadın İia beraber toprağa gömülecekti. — Detnek o yaşıyacak.. öyle mi? — Evet. Onu tanrı affetti. Siz de affedeceksiniz! bunların içinde diş macurlarından | bahsedeceğim. Bir çok çeşit diş ma- | |cunu var. Bunların içinde en çok rek- | Bunlar, kopukların tam çekirdek- | (Kadri) ye bir tane inmiş, (Kadri) ag' dim yapılanı ve en fazla sürüm te- | — pen henüz böyle bir karar ver- ten yetişme cinsindendi. Günden gü- ne bu işlerde piştikleri için nazarların | a ırz, namus, haysiyet ve şeref mef- bumlarının kıymet ve ehemmiyeti olmadıktan başka; — Namus mu?.. Ver on paralık! Diye alay dahi ederlerdi. Kopukların arasında çoök tehlikeli olanları da vardı, Bu gibiler, dalgin dalgın yolda giderken, arkanızdan gelip böğrünüze saldırmayı sapla- yaverirler, durup dururken adam öl- dürmekten çekinmezlerdi. Yüzlerce ve yüzlerce kopukları dükkânında kullanmış, her türlü da- - İavereler arkasında koşturmuş, üç #arla oynamayı talim etmiş, sirkafı Gğretmiş, yedirmiş, içirmiş, yatır. - Buş, giydirmiş, dövmüş, kovmuş, tek- Tar yanına almış, velhasıl çekirdek- ten yetiştirmiş, meydana getirmiş ve bu münasebetle kopukların hayatını bilfill kavramış olan İkinci Abdül. bamit devrinin meşhur kumarbazla- fından (Tırnakçı) bu kabil kopuklar bakkında vaktile şu sözleri söyle « Miştir. | m ne (Çerkes Hurşit) ten, ne &Kıhıdıyı Arif) Beyden, ne de ken- Büvenir eli ayağı tutar takı « |vança etmiş! 'Tefrika No.: 44 maşa kamasını çekerek himaye etti- ği sırada (Tazı Ali) namındaki yan- kesici de İnebolulunun kesesini, boy- aundan attığı gaytanından keserek o arbede esnasında bir diğerine ka - Kim ne derse desin ben, şu iddia- | dayım ki, eski devirlerde çocuklar, daha üç, dört yaşında iken bir kopuk | terbiyesi alırdı ve bunu ilk evvel ön- lara yakınları, baba dostları aşılar - lardı. (Devamı var) SİNYOR CİYOVANİ RÜSTEME NELER ANLATIYOR? — Papanın donanması Akdenize çıkacak diye bir şayin vardı.. Biz Ve- zedikten ayrılırken Romada büyük bir toplantı yapılmıştı. — Bu toplantıda neler konuşul « duğunu duymadın mı? Sinyor Ciyovani bir kaç saniye sustuktan sonra, başını kaldırdı: — Benim kardeşim Romada bir kardinal tarafından öldürülmüştür. Ben dört yıldanberi Papanın en in- €aklarsa üç gün evvel haber gönde - rirler, sen do ona göre hazırlanırsın. Ben on yedi yaşıma kadar bu sokak- larda yatıp kalktıktan sonra: — Ön sene yatar, yirmi yedisinde kabadayı çıkarım! — Diye durüp durürken insanın kar- İsafsız düşmanlarından biriyim. Size bütün bildiklerimi ve duyduklarımı söylemekten çekinmiyeceğim.. Dedi.. omuzlarını sancak direğine daydı.. Venedikli şövalye anlatmıya baş- ladı: — Papanın fikri, bütün Cezayiri min edeninden tutun da en az tanın- İmedim. İlk önce onun Tamarayı ne- mış olanına kadar, dişlere fazla bir 'den öldürmek istediğini anlamak is- fayda verdiğini görem terim. ba, bunların terkibi mi değişti, y |. Ve sihirbazı yamna alarak (Safi) sa, hile mi karışıyor?.. nin odasına gitti. Sonra, diş macunları çok pahalıdır. | Daha bir gece imc_ Tamara, Sü - Küçücük bir tüp içinde bir parça be- |İEymandan (Sali) nin -iyileşir iy yâz macunu 175 kuruşa ahıyoruz. Pa- |'*SMEZ- cezalandırılmasını istemişti. k — Bu kızın saraya düşmanlarım halıdır. Bunun —sermayesi nedir?.. , v r.ndan sokulduğu anlaşılıyar. De- Bu işe karışan makam kimse, alâ - İmek, beni öldürmek için fırsat kol - Kadar olması için nazarı, dikkatini celbetmenizi rica ederim. layordu! Demişti. Ka Iı;l /g 44' * Papa: Bır Turk gormek ıstıyorum demişti. O zaman Papanın huzuruna meşhur bir Türk denizcisini her gemide bir veya bir kaç |çekmelerini, kime isabet ederse onun kardinal bulunmak üzere (Pa- İ)Dllplu_ım emretmiştir. Akdenize | — —Demek ki kardinaller donanma ile eğlenceye gidiyorlar.. Denizde bol Kardinaller, gemiciler gibi, ha- |bol şarap içerek, istedikleri günahı yatlarını memleket uğrunda fe- |işliyerek bir kaç ay dalgaların koy- da edercesine çalıştıkları tak- 'nunda yaşıyacaklar, öyle mi? dirde, ANah, onların bütün tak- | — —Evet. bütün kardinaller bu ha- siratı ve günahlarını affedecek | yata hasret çekerek ömürjerini tüke- — mum deşen kopük alayından korka- (ele geçirmektir. Fakat, onun yanın. rıml da öyle macera arıyan kardinaller — Eski bir Galata çapkımının bu sö. |var ki.. bunlardan biri de kardeşi « — zü, o devirdeki kopukların ruhi halet-|min katilidir. Bu adamlar, Papanın — Aderini göstermesi itibarile çok kıy - |on iki gemiden ibaret olan muhte - — Metli bir vesika ve ayni zamanda za- İçem donanmasile Akdenize açılarak | man zaman türeyen kabadayı cive- |gönül eğlendirmek ve sefahate dal- | leklerinin hayatı hakkında tetkik ve |mak hevesine düşmüşlerdir. Romada | — dstidlâle yarıyacak derecede açık bir |büyük kilise meclisi bundan kırk beş — ölçüdür. yıl önce şöyle bir karar vermiş: Bu bahse bir misal vermek ve tev- «Papanın Akdenizdeki nüfu- sik etmek için üstad Ahmed Rasim mcrnuımı bir lılıı-uııııı'uıklıdlyo orüm B ıın:ydcıu terketmemek ucı hvııt B e icin, .l'ı e ve işlenmesi zaruri görülen bü- tün yeni günahlarını görmiye- cektir!'. Şövalye sözüne devam etti: — İşte, bu karar, bütün kardinal- |lerde denize çıkmak hevesini uyan - dırmıştır. (Yirmi yıllık çile) lerini doldurmuş, saçı başı ağarmış ihtiyar kardinallerde bile papa donanmasile denize çıkmak ihtirası uyanmış ve zunu kırmak istiyen-korsanla- |hiç bir kardinal bu heves ve ihtirası. ni yenemediği için, her donanmanın dı.— Papa, k.ıxdınıuııe kur'a tirler.. seyahate çıkacaklar kur'a çek- mekle beraber, bu kur'aya da hileler karışır. Çünkü papa donanmasını, ruhunda macera temayülü olmıyan | uyuşuk ve ihtiyar kardinallere tes- Him etmek istemez. Meselâ onun çok itimat ettiği kardinal — (Kontarino) | her seferde donanmanın mühim er- |kânı sırasında ver alır. — Bu adamım meziyeti nedir? - Her şeyden önce müthiş bir Türk düşmanıdır. Merhamet, şefkat gibi insanhık meziyetlerinden hiç birini İsa olsun zayıf develerini k is- |teyen bedeviler arasında idi, Mavi İpaçavralara bürünmüş bu bedeviler- den hiç bir farkı yoktu. Devecilerle |müşteriler arasındaki uzun pazarlığı | dinliyordu. Bu zavallılar, ' beş yüz |feank kıymetinde olan bir devs için yüz frank verildiğini görerek büs - bütün cesaretleri kırılmış bir halde | çekilip gitmekte iken El Raad içle- İrinden en güçlü kuvvetlisinin yanı- | |na sokularak : — Gel, demiş.. Bunun üzerine bir- | |kaçı birden kendisini takip etmiştir. Pazarlık, halkın naneli çay içtikleri bir dükkânda cereyan ediyordu. Bun- ların hepsi El Raad'ın dostları idi. Burada görlüllü olarak alınan adam- çıkarmışlardı.. tanımaz. Gemilerin bütün forsaları 'Türk ve müslümanlardan ibarettir. Biristiyan esirlere daha hafif Hiz- metler verir.. ve Amiral gemisinin içinde imparatorlar gibi debdebe ve ihtişam içinde yaşar. Rüstem, Venedikli şövalyeyi hay- | retle dinliyordu. Sinyor Ciyovani yalan söylemiyor- dü. Kardinal Kontarino müthiş ve in- safsız bir Türk düşmanıydı. Hattâ İstanbuldaki Osmanlı donan- masının en değerli kaptanlarından |biri olan Doğan reisin kardeşi, yine |kendisi gibi değerli bir denizci olan | lntcrp reis üç yıl önce Arşipel adala: rı önünde — Venediklilerle yapılan ıı ir deniz harbinde Papanın adam - larına esir düşmüştü. Recep Reis, paparım amiral ge - misinde, o zamandanberi -bacakları- Yazan: Celâl Cengiz kaya girmekten çekini: lardan daha genç görünseniz bile, Yaş ilerledikçe sür'at uzviyı yar. Fakst ne müsabaka yapmıya ne de sür'at göstermiye lüzum ol ve mıiyâan spor nedir?.. Yazda tatil za - manlarında tabiatle doğrudan dağ: ruya temasta bulunmak n aa. B İların İlin hududunu geçmelerinden başka yapacak bir işleri yoktu. Biz bu hududu nezaret a bulun - durmadığımızdan bunda hiç bir tah- like yoktu. İki gün sonra âsiler arasına k: şan bu adamlar da yiyecek ekm ibulabiliyorlardı. na zincir vurularak- forsalar arası na atilmış.. kürek çekmekten kam- buru çıkmıştı. Sinyor Ciyovani, Recep Reisi ha « tırlıyarak: — Papanın amiral gemisindeki kü- İzekçiler arasında meşhur bic Türk kaptanı vardır, dedi, bu adamı o za- man: *Bir Türk görmek istiyorum!'» diyen Papanın huzuruna kadar çı- karmışlardı. Rüstem: — © kaptanın adı Recep değil mi? Diye sordu. Ciyovani: — Evet, dedi, birdenbire adı aklı- ma gelmemişti.. siz söyleyince ha- tırladım. gz İşte Papanın gemilerinde böyle de- ğgerli Türk gemicileri, tahamamül edil- mez işkence ve ıstırap içinde çalışır- lar ve kardinal Kontarino bunları gördükçe keyiflenir.. kendini kaybe- dinciye kadar şarap İçer.. yanındaki genç muganniler şarkılar söyliyerek kendisini eğlendirirler ve o deniz dal- |gaları üzerinden aşarken, bir mem - leket veya bir sahili işgal etmeyi dü- günmez, Onun maksadı, fırsat bul - müuşken bol bol günah işlemektir. Rüstem güldü: — Öyle ya.. Günahlar deftere ya- mılmadıktan sonra.. kim olsa onun gi Di yapar, (Devamı var) .'