VT AY Eski İstanbul batekhaneleri KUMAR.. —— yazan: M. 5. ÇAPAN Avustralyayı | Japon tehlikesi mi tehdit ediyor KANUNİ SÜLEYMAN No. 38 Yazan : Nedim Refik Parhalı bir gemici kıyafetine girerek liman-% daki adamlarla konuşmağa karar verdi — | Kızı buradan başka bir yere götürmek lâzım olursa, vasıta hazır olmalı şey söylememek için çok dikkat e- diyorum. Şimdi kendisinin iyi ol- duğunu söylüyor. Babasını soru - yor, Ben de babasının her it ge- lerek kendisini gördüğünü söylü- yorum, Padişahın baş hekimi tara- fından buraya kapatıldığını tekrar ediyorum. Yüzüme dikkatle bakı « yor. Bana gözlerile demek istiyor ki: Senin bu söylediklerine inan- miyorum, Her şeyden şüphe edi - yorum. Kim bilir beni buraya ne maksatla getirdiniz?,.> Bunları dinliyen aâdam sordu: — Aklına hafif bir hastalık gel - diğini, onun için bir çok şeyleri u- nuttuğunu, gördüklerini batırlıya- madığını tekrar ettin değil mi — Evet.. Bunları günü gününe size söylemiştim. Fakat şimdi ar- tık kendisinin iyi olduğunu sık sık tekrar etmez oldu. Bunu ara sıra bana soruyor. Fakat ondan sonra daha başka suallerle beni sıkıştır - mak istiyor. Diyebilirim — ki, maksadı ben kendisine ne söyler - sem inanmış görünmek, fakat iman- Mamak, daima bir hile arıyarak bu- radan kurtulmaktır. Bunun için ar- tik isyan etmiyor, bağırmıyor, ağ- lamıyor. Buzadan memnun görü - nüyor, fakat gizli gizli bir şeyler düşünmek istiyor, Adam gözlerini derin bir uykuya dalmış olan kızdan ayırmıyordu. Kendi kendine: — Parhalı, dedi, vakit geciktir meden gil, bunları üstadına anlat.. Benim fikrim bu kızı buradan da | başka yere götürmektir... Hakikaten bu adam Parhalı idi. Gece olsun, gündüz olsun, muay - yen olmıyan saatlerde bu gizli yere geliyor, her tarafı dinliyor, kadınla | 'Tacı Cihanın kendilerinden hiç bir Şey şüphe etmiyeceği birer köle | . .. Siyah gül (4 öncü sayfadan devam ) Ertesi akşam tıpkı birinci mek - tup gibi ayni yerde ayni siyah el- lerden bir mektup daha aldı. Bun- | da; — Seni seviyorum, fakat anne- Din evlenme taklüfi karşısında he- yecan ve hicapla bu talebini ved « dettim. Ne yapayım; diyor; imza yerinde de «Aşkınla solan gül» ke- Timeleri bulunuyordu... Selim Rifat bundan bir şey an- lamamıştı; ertesi günü güzel kom- şular İstanbula, apartımanlarına döndülar. Aradan bir kaç gün geçmişti; Se- lim Rifata postacı hir mektup ge- tirdi: Titrek ellerle — mektubu açan Selim Rıfat bir anda hayret, hiddet ve teessürü ifade eden sesler Yırtılan zarftan bir fotoğraf çık- mıştı; iki dudakları, kıvır kıvır saç- ları, simsiyah rengile sırılan — bir Arap kız fotoğrafı, Fotoğrafin arkasında da şu keli- meler vardı: <Aşkınla solan siyah gül». Akşam neşriyatı: Saat 18,30 Plâkla dans musiki- si, 19,80 Konferans : Ordu saylavı Selim Sırrı Tarcan tarafından (İn- giliz terbiyesi), 20 Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk mu - sikisi ve halk şarkıları, 20,30 Ömer Rıza tarafından Arapça — söylev, 2045 Muzaffer ve arkadaşları ta« rafından Türk musikisi ve halk şar- kıları (Saat ayarı). 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30 Plâk- la sololar, opera ve operet parçala. rı, 23 Son. YARINKİ PROGRAM Öğle ne; taz 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 — Havadis, 13.05 Muhtelif plâk neş- Fiyatı, 14 Son, - | Etrafımızı mezar kazıcılar, bekçiler, rolü yapıyorlardı bakıyorlar, pişiriyorla Âdi hizmetlere | fakat güzel yemekler genç kıza Hindistan | yemekleri yapıyorlardı. Lâkin Tacı Cihan buraya kapandiktan — sonra iştihasını, neş'esini çoktan kaybet- mişti. Çok defa canı ister diye ona getirilen yemeklere el sürmez ol- muştu. Parhalı (Kali) nin burada hiç bir şeyden habderi olmuıyan birer köle rolü yapan bu i dınin her va kit malümat alır, Tacı Cihanı giz- ledikleri bu'yer altı eve dair h. te merak ve tecessüs uyandığını gösteren bir şey olup olmadığını on- lardan anlardı. Yakında kayıkçıla- rın, gemicilerin toplandığı bir yer | vardı ki, İstanbula gelen adalı Rurn- lar, Karadenizden gelenler hep ora- da birleşirler, İstanbul deniler bu | büyük Himana toplanan gemilerin haberlerini konuşurlardı. Buraya gelenler arasında çeşit çeşit adam- lar, kendilerinden icabında para hatırı için her hizmet beklenecek | mahlüklar vardı. Parhalı kaç defa buralara gel - | miş, bu çeşit çeşit adamlar arasın- | da oturmuş, onları dinlemişti. Parhalr Tacı Cihanı uyur bırak- Uktan ve kadına dikkatli olmasını | tembih ettikten sonra kölelerle bir ; kaç lâkırdı etti. Bazı işaretle İsati | aememnnmmnunenmammunınnn HreaNAdNnasme! etli. Sonra: — Nasıl, dodi, hiç bir şey fark ct- mediniz değil mi?.. Bize sadakatin- den ayrılmadı?.. Hiç?.. (Kali) nin burada köle rolü ya- pan iki evlâdı birden: | — Hiç bir şey görmedik efendi - miz, dediler, kadın şimdiye kadar * hiç bir yere çıkmadı. İlk günden - beri buradan ayrılmadı. - Peki... eğer aldığı emirden dı- şarı çıkar da bize hiyanet ederse ne Herkesin lİmesine dua Edenlerle Konuştum ( 5 inci sayfadan devem ) hum iyiliği pek severdi. Eski el - biselerini hep bana verirdi. Pan- | tolondan, ceketten ne varsa bana | verseniz de, merhuma dua etsem: diye teessür içinde bulunan cenaze sahiplerini avlarlar, Hacı babaya sormak — islediğim sualleri sormaktan korkuyordum. ve yeni yehi ıskatçılığa başlamış işsizler kaplamıştı. Oldukça kor - | kunç bir daire içine girmiştim. Tam bu sırada içlerinden biri: sişte, iş- *1e« Hafız Veysel geçiyor. Çağıra - hm mı?» dedi. Hact baba ağır ve pervasız bir sesle bağırdı: — Veysel Hafız.. Veysel Ğını. Gel gel.. bir bay gelmiş, seni a - Tiyor, . — Acele işim var, Eyübe kadar Bidip geleceğim, Hafız, hızlı hizlı, koşar gibi yü- rtüyordu. Hacı baba gülerek, anlat- mıya başladı: — Ne kurnazdır o bilseniz.. hiç faka basar mı? Belki fotoğrafını fi- ân çekersiniz.. lân — Demek, Veysel Hafız budur ha, dedim. Üstünde — uzun — bir palto /|başında bir fötr şapka kelli felli bir adam. ; — Bu Hafız Voyselden başka bu- ranın dah kalantör marticileri yok mudur?. — Bazan, yağlı zengin ölüleri gel- diği vakit öyle morticiler peyda o- lur ki şaşar kalırsınız. Herifin sır« tında 80 liralık palto, başında on beş liralık şapka, ayağında rugan ayakkabı vardır.. tabil cenaze sa- hibi bu gibi moörticilere üç beş ku- Tuş vermiye de utanır. — Hacı baba, kusura bakma am- ma aklıma bir şey geldi: Sen öl - düğün zaman bu morticiler, hele Hafız Veysel ne yapar acaba? — Hiç ne yapacaklar, karıma gi- ö e | Terden hangisine bürünmek istiyen | yapacağınızı — biliyorsunuz - değil mi?. İki köle de korkuynç ve çirkin & çehre ile sırıttılar, Sonra ellerile bir işaretle bulundular ki, bunun manası: | — Onu kimseye duyurmadan bu- rada boğar, yok ederiz; demekti. Parhalı kendi kendine: — Tacı Cihinda değişiklik... Bu manalı bir şeydir. Kıza akıl öğre - ten br$ m var?. Fakat bu ka - ( dar kurnar olması için onun daha yaşı müsait değildir, zannetmiye - lim, Bu kız her şeyi düşünebilecek kadar zekidir. Sonra kölelere birdenbire sor - du: — Kadının kızla ne konuştukla - rını iyice dinliyebiliyor musunuz?.. 'Tasdik cevabı aldı. Sonra tekrar etti: — Bu kadından emin misiniz?.. Evet, ikisi de emin idi. Parhalı vakit kaybetmeden onların yanın- dan ayrıldı. Karanlık bir merdi « venden aşağı indi. Sonra genc ka- ranlık bir merdivenden — çıkarak aydınlık bir yere vardı. Burada bir çok elbise vardı. Muhtelif kıyafet- olursa olsun burada kendine göre | bir esvap bulabilirdi | könferans (Devamı var) Süleymanın Sarayında (* üucü sayfadın devam) Bununla beraber Avustralya ga -| zeteleri, böyle bir misak akdi fik- rini çok alkışlamaktadırlar. 122 de Vaşingtonda yapılan bah- ri tahdidi teslihat — muahedesi - artık hükmü kalmamıştır. şimdi böyle bir misak yapı- hlırsa Japonya, Amerika ve A - | vustralya arasında dostluğu kuv - vetlendirecektir. Bundan başka İngilterenin de bir toplıyarak Bahrimuhiti Kebiri alâkadar devletleri " davet | etmesi bekle Bu konferansın Tokyoda toplanmasını Avustralya gazeteleri daha muvalık buluyor - | kar. Diğer taraftan Avustralyanın is- tihsalâtını çıkarmak lâzım geliyor. Öyle ki İngiliz İmparatorluğunun pazarları bu istihsalâla kâfi gel - memektedir. Avustralyanın yünü | vardır, buğdayı vardır ki bunların | bolluğu şaşılacak derecededir. Ar- tık İngiliz İmparatorluğu Avustral- ya için kâfi pazar olamıyor. A « vustralyalıların ümidi şimdi Bah - Fimuhiti Kebit memleketlerinde mühim pazarlar elde ederek yü - nü, yapağıyı ve buğdayı oralarda satmaktır. Avustralyanın — istihsalâtından yüzde kırktan fazlası İngiliz İm - paratorluğu haricindeki — yabancı memleketlere gitmektedir. İngilterenin vaziyeti. İngiltere- | nin nüfusu ise bu yüzde kırktan | fazla nisbetin daha artacağını, ya- ni Avustralyanın yabancı memle- | ketlere ihracatı daha çoğalacağını göstermektedir. İkinci kısım Yaralı adam isyan dolu bir sesle hâY” kırdı: “Dışarı bırakmayın onu; hırsızdır bu adam. Cüzdanımı ça Zavallı adam bir —i yumruk daha ye- mişti kafasına.. Tekrar: — İmdat! İmdat! Diye bağırmadı. Çünkü bir hayli sersem olmu; ları çabuk çabuk koşan ayak ses. kerini duyüyor; kulaklarında şu lâflar akisler ya- piyordu : — Ne oldu? -—Nec oluüyo. ruz?.. — Hangi oda- dan geliyor im- dat sesleril. Şangırtılar, imdat sesleri otelin | bütün odalarından işitilmişti. Bir | anda bütün otel halkı ayaklandı | seslerin geldiği odaya koşmaya baş- ladı | Şimdi herkes bayılmış kafasın- | dan kanlar akan meçltul adamın etrafını almışlardı. Otelcinin karısı sanki bu müt - | hiş manzarayı görmemek - istiyor gibi ellerile yüzünü kapalarak: — Eyvah! Diye haykırdı. Otel sahibi — Sizi bu hale kim koydu?.. KUDÜUS KIZLARI — Tefrika No: 73 Yazan * M. Necdet Tunçer Sihirbaz, Süleymana Taramanın uğursuzluğun- dan bahsetmişti. Beni Israil hükümdarı Krali- çesini ve Asuriyenin dostluğunu bile Tamaraya Jeda etmişken, ondan nasıl vazgeçecekti? Süleyman, sihirbaza yirmi dört saat mühlet vermişti. Ertesi gün Süleyman sabırsızlıkla bekliyordu.. Sihirbaz geldiği zaman çok ne- şesizdi.. ve söyleyeceği sözlerin hü- kümdarı rencide eteceğini de bili- yordu. Süleymanın hiddeti henüz memişti. Amon kraliçesine gönderdiği al- tınların Bedeviler eline düşmesin - den çok müteessirdi. Sikirbaza hiddetle sordu: — Haydi, çabuk söyle bakalım.. kımmış sarayımdaki bu uğursuz insan? Sihirbaz kekeledi: — Bu gece sabaha kadar yıl - sihirbazı geç- gızlarla konuştum, mellâ! Yıldız- | ların bana söylediklerini anlatma- ğa - canınız sıkılacak diye - cesa- ret edemiyorum. Süleyman: — Söyle - diye bağırdı - yıldız- lar yalan söylemezler. Gökten ge- len sesleri can kulağı ile dinliye - ceğim. Sihirbaz, hükümdi lerinden cesaret bulara! — Gedelerinizden biri sarayda bulundukça, yalnız siz değil, bü- n bu söz - dip yatağı yorganı sattırırırlar, dua parasını zorla isterler. — Sana da bunu yaparlar mı? — Sen ne diyorsun bayı... Ge - yenlerde morticilerden birinin ka- Tası öldü,, tabil diğer morticiler gördükleri işe mukabil para iste diler. Herifte pata yok, pul yok.. Borcunu ödeyemedi. Şimdi onu bu- ralara yaklaştırmıyorler, Haci baba anlatmasına devam e - derken, koşa koşa bir mezar kazı- cısı geldi, hepsini, yeni bir cenaze- nin başına davet etti. Bir anda dona kaldım, yanımda kimseler yoktu. Hepsi de, leşe ko- nan kargalar gibi, yeni ölünün ba- şına üşüştüler. Biraz evvel tatlı tat- h anlatan Hacı baba Allaha ısmar- ladık bile demedi!.. tün ülkeniz uğursuzluktan kurtul- | miyacak mellâ! — Bütün yıldızlar | aynı kadımın adını — tekrarladı. - lar.. Süleyman gözlerini açarak si - | hirbazın yüzüne dikkatle baktı: — Kimdir bu kadın? Sihirbaz bir kelime ile cevap ver- di: halka ilân olunur. *3220,, lanan komisyonda yapılacaktır. İsteklilerin şartnamelerde yı yeni yıl vesikası ve teminat sine yatırmaları ve şartaameleri öğrenmeleri, (3224) - Mektebin Mayıs 938 sonuna kadar ihtiyacı olan yukarıda miktarı yazılı yiyecek ve yakacağının 21-6-1937 Pazarlesi günü hirae larında gösterilen saatlerde eksiltmesi yapılacaktır. Eksillme İstanbul Kültür Direktörlüğü binasındaki Liseler Muhasebeciliği ıılıc;'::ıııuîcmlıop- — Tamara!., Süleyman, birdenbire sendele - di. bir tek söz, hükümdarın beynini * yıldırım çarpmış gibi - uğultular- la sersemletmişti. Bir müddet ken- di kendine: (Devamı var) Devlet Demiryölları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğünden : 13-6-937 tarihinden ilibaren Tuzla içmeleri işletmeye açılnıştır. Han. gi trenlerin içmelere gideceğine dair olan (ân İstasyonlarda mevcut olduğundan fazla tafsilât için istasyonlara müracaat edilmesi muhterem İstanbul Ziraat Mektebi Satınalma Komisyonundan: * Cinsi Miktarı - Beherinin Tahmin — İlk teminatı — Eksillme saati Ki'a — Bedeli Kuruş , Ekmek 32200 di il Dağlıç eti 4000 48 | Kazu eti 2000 47 1115 Sığır eti 1500 36 255.— Sadeyağ 3000 80 Töd.— 1130 Pirinç 3200 22 Toz şeker 2800 21 Kuru fasulye 1800 12 137.70 M Patatex 2000 8 Makarna 900 23 Un 1400 13 hriye 300 23 34.35 14.1$ 'az e 800 31 18.60 14.30 Mangal Kömürü 6000 4 Odun 200 Çeki 260 128 25 1445 Kok 50 Ton 1900 ins ve vesikalardan başka ticaret odasının makburlarile - birlikle eksillme saatind komisyona gelmeleri ilk teminatlarını mektep Müdürlüğünden alacakları yazı ile Liseler muhasebesi veznee e belli gün ve ssatlerden evvel mezkör muhasebecilikte görüp Bir sihirbazın ağzından çıkan bu | şalranç müsabakast $ Diye soruyor, bir ttaraftan sulu pamukla alnından akalt ları siliyordu. ğ Kiracı homutdar' gibi cevaP Si di: d — Hırsız, hirsiz! ”— Cürdamıt' © çaldı. Otelci hayretle sordü: — Kim çaldı?.. Hırsız Adamcağız hafif hafif açtı. Odadakilere baktı. Otelt le misafirlerin birdenbire lerine, koşup, odaya hücum lerinden dolayı, odasına k: ancak koridora kadar çıkıp. kilerle beraber tekrar odayâ İ y mek mecburiyetinde kalan () göstererek: — Nah! dedi. İşte bu! N Bu ağır ve kötü 'itham ” Kafif sında, odadakiler şaşırmışlar, retle birbirlerinin yüzüne dardı. Bakışlarında: Acaba? Diyen biri istifham vaidı. kes, bu itham karşısında, (8- nası! bir kareket ve jest Yi gör kendisini müdafaa edeceğini mek için sabırsızlanıyarlardı. ga Dü Kat K, nerede” ve:_' -e k — Hırsız kim? A Saorgusuna karşı: _4" — Noh işte! 4 & Diye gösterilen, ağır bir 4:# ham edilen bir adamın, Ktf yeke pasıl müdafaa edeceğini !“ hakikaten enteresan bir müşAiP ” olacaktı: v (R.), bu itham karşısındâ yük bir soğukkanlılıkla: * — Bu adamı tanımâm- lif::_, üya görüyor galiba! Ben de Ü kes gibi gürültüyü du)du:î::a' " damdan çıktım. Bu huli palde Kendisi, muhtacı tedavi bif olmasaydı, küstahlığımın ve * e vüzlerinin cevabını vermektef * kinmezdim. M y Diye cevap verdi. Ve E bitirdikten sonza hiç bir ıcy_'*" ; miş gibi kapıya. doğru yürÜPLEE odadan çıkmıya hazırlandi. içi kat, misafir yaralı bir kuş gibi GE pındi, dolu bir. seslt ”’., — Dışarı birakmayın önü- ÜĞ dam bir hırsızdır, cüzdanımii Ö dı. Dirl sahibi: M — Ne diyorsinuz eanimi (B) iyi tarırıa. O, kişİ :ıf#d; yi gi ? İstanbulun yüksek bir ailesi edi. » en, dANMM u? w oturm: BEC cder giti K — Durup dur tira edilir mi? Ben bülün VE zerime alarak söylüy! dam bir hırsızdır. (R..) atıldı, Hücum vaziyot aldı, Seri bir âa5l€ d:;_ — Artık çok di. Terbiyesisliğintde bir h’”. dir. , kER Sesinin tonungayet '“'“': bi aizini müdafaaya azmıct” Üi 4 san tavrı almış »ııım"-":h ""â' müdekkik bir nazar, SY ixÇE çük gözlerinin içinde aKit .: ialaşan bir heyecanın $80 — —e ğunu derhal anlardı. ,,,ml’_ Yaralı adam, (R-) ZL nin görmett tel sahibine dedi ki: saw"* : — Bunlar fazla lâf- zw Kaf mizi izale için müsaâ! / ? cevap vermiye lüzum