İs 86 ; Şd Kağaee tanbul serserileri Esrar ve eroinkaçakçı- sı malını nasıl satar? | Buralarda dolaşan yersiz ve yurdsuz çocuklar ancak, kumarın nasıl oynan- bi 4 ısirgan, ve çamurlar içinde hde, ha Sinde, bi Tanlık ve mut Yikık palarda, yanmış camilerin Mükje Pbeleri altında, nasipsiz ö- aç fhkı bir. kar rdar kovuk- Yüvrula - Tzun ugkı ?, basarak Tembej çeletin — sabahım, Seerin Babajaş Tklarını hasretle bekliyen — Vürdir. İh itiyar bir kadın, Ece y; Ki bir fener, sartı olduğu halde evlerin ve han akılan süp - rarak si- n"ı Mülevvez ada Sikladığı çür 'lılydghi::v kurtlu ay; Paçavraların ümüş bakla şe kadın fa- 'arısi yenmiş kül - “erini çuvalına doldu- ür :f"'r' kovuğuna dön, YSz bir tencere İiçi Taral t*ımk Bi tlüb Daha dan sı rerek karninı doyu e Bir hayır sahibinin mürüvveten vermiş olduğu bir çift patlak iskar- pinin kırık ökçelerini sürükliyerek, bunun içinde şişmiş, çarpılmış zan- nolunan ayaklarile rahat edemedis Ü anlaşılan bir kadın, bu harabe- lerin harap olmuş çiçeklerinden * dir. Yattığı yer, yanmış bir evin sahrıncı veyahut eti tenekeletle kapatılmış mutfağı i#düsnünü âta gibi s yılların tadı gezer, burada dolaşır, yangın yer« lerinin hududundan dışarı çık < Maz, ot minderinden kalkar kalk- kaz boyamasle buruşuk ya - a bir renk, kalın düzgün yüzünün kirliliğini kas Kaşl rastık ile İpü denilen bir şekilde bo- yayıp güzelliğini tazeledikten son- ra, çekik gözlerini süze süze ku - lübesindi Kirli, k. yağlanmış şapkasını başına, yır - tık atkısını sırtına alarak vücudu- nu kiralıyacak bir müşteri avla - mak için dolaşmıya başlar. Mose- lâ, sırtındaki büyük küfesile saka- lınan kabalığında bilmem -nasıl bir ahenk heybeti bulünan tavşan ye- mezlerden bir. karpuzcu, — katmer dığını ve esrarın nasıl içildiğini öğrenirler şafak atma- rtına çuvalını alıp giden kadın Polis burada tünemek is- teyenlere göz açtırmıyor | | Çocuğa sordum: “Niçin titriyorsun? Cevap verdi: “Harmanımağabey olmuş ensesinin deri rita çizgileri tâ uzaktan farkolu - cüler, buralardan geçerlerse, alda- tier bir şuhlukla boynunu bükerek hafif bir göğüs geçirdikten sonra onlara' lâf atar: — Haydi canim, hâydi yayrum, Şurada biraz konuşalım, eğlene - Lm! o Yalnız bunlar mi vardır burada? Hayır! Hastalıklı, sefil fahişeler, mua- yeneden kaçar, buralarda dolaşir. | serseriler buralarda barınır, hırsız- ların inleri buradadır. Eroin kaçakçılarının, perakende salıcıların depoları, yangin yer - lerindeki kovuklar, duvar arala - yıdır. Zabita, sıki taramalarının Sonunda arsalarda, yanğın yerle- rinde, sur duvarları üstün a ta Fatih su kemerlerinin nde bile bunlara rastlıyor ve yakalıyor. Buralarda toprak barbut oynatıp gambat alan bitirimciler, kumar - bazlar vardır. Hırsız çalar, ksz - manyolacı söyar, dızdızcı kaldırır, yankesiti araklar, çaldığı, kaldırdı- ği ve arakladığı parayı yemez, sar- fetmez, büralara koşar: — Kumar! Oynar. Karanlık, izbe bodrumları - bir esrar kahvesi haline getirip nar - gile yakan keyfçiler de vardır bu- Tada.. Bu harabelerde de, çilte kâ- Bitli esrar sigarası içenler, içiren- ler çoktur. . Hele beyinlerinin derinliklerine beyaz katilin zehirlerini aşılıyan eroin müptelâlarından, Üüçer, on adudu, ha- | nan altmışlık bir ihtiyar, toy üzüm- | | öşk ve hararet veren, ne | desidir. Banyo Diye vasfettiği güzel Boğazicinin bu mevsim- lerde ihtiyarları gençleş- tiren, gençlerin kalbine dilber ve şirin köşeleri Vârdır. Tablatin, ibtidaf le- tafetile bezenmiş olan Boğaziçi kıyıları, kokulu ve gölgeli koruları aşka susamış insanların köy- naştıkları ve koşuştukları birer hülya ve rüya belk Klişemiz. bu hülya ve rüya ikliminden bir man- zaraâyı göstermektedir. İnsan burada yalnız, şair değil, şeyda bir âşık olsa da yeridir. Büyük: şair Abdülhak Hâmit, ölmeden bir kaç gün evvel Çamlıcayı özlü: yordu.-Yanındakilere': — Çam'ıcaya kadar gi- debilsem.. diye o güzel yerin hasretini çekiyordu. Hâmidin gençliğinin u- zun seneleri Çamlıcada, Boğazda geçmiştir. İstan- bulun bu gyüzel Yyerlerine h, tatlı hatıreları vardır. .. Bu yerlerde Şa $ SONTELGRAT — 24 Nisan 1937 ait onun bir çokheyecan- | Abdülhak Hâmitten: “Çemendir, bahrdır, gühsardır, faslı rebildir ir olmak peK tabildir,, beşer ve on yedişe anasız, babasız serseri çocukların buraları belli başlı ilticagâhların- dan ve hattâ iİkametgâhlarından - | dır. Bunun içindir ki, polis haberleri | arasında, sık sık ya bir ercin müp- | telâsı gencin, ya kumar oynıyan üç | beş küfeci çocuğun zararlarile bcrı-; ber yakalandığını, yahüt bir yan - | Bin yerinde bir esrar ve eroin de- | posu bulunduğuna hayret ve ibret- Te öküyoruz. w İşte onlardan biri: Yalınayak, her taralı me, binbir yama içinde bir eski pan- talon, — kirden simsiyah bir renk | bağlamış ince bir gömlek, çıplak | vücudunun ancak bir kısmını ör- tebiliyor. On yedi yaşında var, yök., Hime li- Yangın yerinin bir köşesinde bü- zülmüş, buzlara tutulmuş ince bir yaşlarındaki | dal gibi titriyor, şakaklarından bu- Tam buram terler akıyor, ve bu terler kirli yüzünde oluk oluk iz- ler birakiyordü. Sordum: — İsmin ne 'senin? — Nafi. — Ne titriyorsun böyle, hasta mısın? Korka korka baktı. Zararlı bir adam olmadığımı anlamış *olacak ki: — Harmanım bey ağabey, on - dan titriyorum, dedi. Harmanım ne demek? — Ben ercin çekerim. Bu kâfiri saati geldiği zaman çekemedim mi, işte böyle terler, titrerim. Bu- na harmanlık derler. — Nereden alıştın buna? Senin yatâcak yerin, anan, baban yok mu? Kendisile, ıztırabile alâl Tünce-bütün içini açtı, anlattı: — Anam, babam çok sene var ki öldüler, Ben 0 zaman dokuz on yaşımdaydım. Yatacak yerim yok- tu. Yangın yerlerine sokuldum, kovuk buldum. Yıllar var ki bur da yatıp kalkıyorum, Üç sene kadar oluyor, bir kaç serseri çocukla tanıştım, onlar dâ benim gibi idi. Burunlarına beyaz bir toz çekiyorlardı. Bir gece ba- na da çektirdiler. Allah belâsmnı versin, o gün bugündür çekiyor, bir türlü bırakamıyorum Bu kâfir eroin beni çok miskin yaptı. Eskiden hamallık yapar, ek- mek paramı çıkarırdım. Fakat di, ne çalışabiliyorum, ne de ha « mallık yapabiliyorum. Bu ğamı günler kafamı taşlara tir tir litriyorum ruyor, Geçenlerde benim gibi ercin çe- ken bir arkadaşım sokak ©: düşüp öldü. Ben de ayni yol: rüyorum. Belki yakında buluşurum, Edirnekapı mezarlı - gında!.. ” N Münir Süleyman Çapan —