6 - SONTELGRAF — 31 Mart 1937 Üç komita Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl Yeni Türk harfleri Bulgaristandaki Türklerin gözünü açmıştı. Türk yavruları az bir zamanda çok terakki etmiş, kız-erkek muhtelit tedrisat başlamıştı. Rüşdiyeleri ikmal edenler müktedir. muallimller elinde yarı olgun bir halde serbest hayata atılmağa w:;;:ıı:dlk Komiteler, n: altına aldılar, rüşdi; ir çok yerleri kapandı, yeni harfler ekseriyetle yasak edildi. Resimde, Kırcaali Türk mektebinde okuyan Türk çocukları 'görül mektedir. Muallüm Cevdet acayurda göç etmeğe mecbur olmuştur ve bu zavallı yavrular da tahsilsiz kalmışlardır. bağıran kadına doğru baktım. Aza. | nevver muallimleri takibat bu, benim kız kardeşimdi. Daha fazla tahammül edemedim ve hün- gür hüngür ağlamıya başladım. O- | Bun beni görmesini istemiyordum. Vandarmalar onu kapıdan - dışarı doğru zorla çıkarmıya çalışır - larken, incitilecek diye kal » bimin en hassas yerleri törpüleni- yordu. Kolayını bulup bu dakika onun yanma gidebilsem, yahut o, benim yanıma gelebilse. başbaşa verip ağlaşsak, sarmaş dolaş olup iki kardeş sıfatile dert yansak, Aaaah kardeşlik... Ah kardeşi «Ağabeyimi öldürürseniz, sizi ben parçalıyacağım.. ağabeyciğim.. Doooh.. ağabeyciğim.. nerdesin, se- ni görmek istiyorum, ağabeyci - ğim...» Bu feryat, kız kardeşimin ya - Han ciğerlerinden etrafa yayılan kıvılcımlar gibi dalga, dalga gelip benim ciğerlerime yapışıyordu. Feci manzarayı daha fazla gör - memek için yüzümü karanlık bir Gehlize doğru çevirdim, kulakları- mu tıkadım, — için için dakikalarca göz yaşı döktüm. Sesler, yavaş ya- vaş azaldı, nihayet gelmemiye baş- ladı. Bu, bir facia idi. Sonra ne oldü, Kiız kardeşim kapıdan nasıl uzak - laştırıldı, ben bunları henüz dü- şünmiye meydan bulmadan, beş on kişilik bir sarhoş kafilesi başların- da Razgradın meşhur azılılarından 've eski Makedonya Komitesi çe - telerinden Kolu İzlatef bulundu - ğu halde karakolun iç kapılarına gelip dayandılar. İki jfandarma gö- Büs göğüse bunları içeri koyma - Mıya çalışıyor, çeteler ise, zorla içeri girerek beni linç etmek isti - yorlardı. Hâdise çok korkulu ve insana deh- Şet verecek bir manzara arzediyor- dü. Polisle göğüs göğüse gelerek içeri girmiye çalışan Kolu Izlatef Ve maiyetindeki çeteler, kudur * TMuş gibi bağrışıyorlardı, Cadde - den geçip gidenler büyük avluyu çevreliyen tahta parmaklıklar dı- gında birikmişler, binanım taş ba- Barnakları önünde cereyr. eden hâ- disenin mahiyetini öğrenmiye çalı. #ıyorlardı.. İki polis bu kalabalığa kâfi gelemiyordu. Maamafih, sar - hoş çeteler. polisi çiğneyip geçmi- oburdur. diye bağırıyorlardı. Bu gü Tültü, büyüdükçe, büyüdü, kayma- kamlık avlusunun içi, işine, gücüne M.Necmeddin Deliorman | Seolyı gazetesi giden namuslu ve meraklı insan- larla doldu. Türklerden hiç kimse meydanda yoktu.. Vaziyetin ciddi - yeti önünde ben, en nihayet jan - darmalara bağırdım, saklınızı ba- | şitıza toplayın, sizi sonra Vazelof da kurtaramaz.... Saf ve namuslu köylü çocukları olan polisler, be - nim korkmadığımı ve bir gün mah- kemelere müracaatla hesap sorabi- leseğimi düşünmüş olacaklar, ki yan taraflarındaki — kusaturalara davrandılar ve sarhöş - kafilesine doğru yürüyerek, «çekiliniz, çekil- mezseniz vuracağız» diye ilerledi- ler, Kolu Izlatef, jandarmaların his- | siyatıni galeyana getirmek için «Siz, Bulgaristanın menfsatini bil- | miyorsunuzş, «Siz de onunla bera- ber memlekete düşmanlık ediyor « sunuz: diye bağırıyor ve deli gibi hamleler yaparak içeri, benim ya- nıma girmek istiyordu. Ben, fena halde ürkmüştüm, on- lar çatpışırlarken aralarından ka- çıp gitmek aklımdan geçmiyor de- ğüldi. Karakolun önünde ve avlu içerisinde mütecavizlere göğüs ger- miye çalışan polisler benim bir mevkuf olduğumu ve kaçarsam mes'ul olacaklarını akıllarına bile getirmiyorlardı. Beni ölümden kurtarmıya çalı- şanlara hiyanet etmek ise büyük bir düşkünlük olacaktı. Bunun için neticeyi soğukkanlılıkla beklemek daha muvafıktı. Karakol kapıla « rından birisinin arkasında demir bir kürek gözüme flişti. Bütün ü- midimi ona bağladım ve kavga, gü- rültünün ne dereceye varacağım beklemiye başladım.. Başladım am- ma, gözümün önünde cereyan eden bu tetavüzün ve bu hakaretlerin kimler tarafından tahrik edilmek- te olduğunu da zihnimden geçir - miyor değildim. Kolu Izlatef vak- tile Makedonyada çetecilik etmiş olmakla beraber, (kurt ihtiyarla - yınca köpeklerin maskarası olur) derecesine kadar inmiş ve daima elinde gezdirdiği bıçağile, Razgrad- da senelerdenberi kahramanlık sat- mıya çalışırken pek çok göğsü kıl- | itlardani dayak ta yemişti. Bunun için, bu çete bozuntusu « nun ipini koparan bir it gibi, etrat- na topladığı avenesile birlikte hü- (Devamı var) Turan Mmusikiye Bebeb oldular. Kız ve kıraathanesi (Terı 'cemiyetlerinin musiki şubeleri çocuklarla birlikte kızları da alıştırıyorda,, komiteler, Turan cemiyetlerinin kapatılmısına erkek âzalar da dağıldılar. Resimde Pravadi İstikbal €Ennüm) şubesiade musikiye çalışan kızlar görülmektedir. : Okuyucularla başbaşa Zehirli gazlerden ' Korunma kursu Maçkadan R. F. imzasile yazılı- yor: Evvelki gün eve bir iki memur gelmiş. Ne memurudur, nereden ve kim yollamış, bilmiyorum. Çün- kü gelenler, kim olduklarını söy - lememişler. Kapıyı çalmışlar: — Her evden iki kişi zehirli gaz kursuna gidecek, demişler. — , Sonra, ellerindeki deftere bak « mışlar: — Bu evden de Bay (0) ve Bay (R) gidecek demişler. Kurslar 15 inci ilk mekteptedir. Memurlar çıkıp gitmşiler.. Halkın zehirli gaz tehlikesini bil- mesi, tanıması, böyle bir tehlike karşısında nasıl hareket edeceğini kavraması lâzımdır. Zehirli gazlerden korunma kürs- larına, lâzım gelen bütün ehemmi- | yeti vermek icabeder. Bu işte lâü- | balilük, ihmâl, alâkasızlık asla yer bulmamalıdır. — Memleket müda- faası bakımından yarınki harpler- de herkesin vazifesi vardır. Bu va- zilenin ne olduğu hazer vaktinden bilinmelidir. Zehirli gaz kursuna her evden i- ki kişi gidecek., Fakat, bu iki kişi kim olacak? Verllen karar, zehirli gazlerden korunmasını bilmiyen tek evin kal- mamasını temin etmektir. Gazetelerin verdikleri lere göre, kurslar, büyük ilmi me- selelerin ve nazariyatın yer bu « lacağı akademi değildir. Çünkü, oraya her sınıf halk gidecektir. Bi- naenaleyh, basit ve pratik korun - ma çareleri, bir kaç konferansla ve herkesin anlıyabileceği bir 'isan - la anlatılacaktır. HİKÂYE -| Şair deli olunca (4 üncü sayfadan devam) Evlenme memuru taraflara oir- birlerile evlenip evlenmiyecekleri- ni soruyordu: Vahit Tekin birden sandalyesinde doğruldu: — Beşten sonra altıdır. Arkasını hemen Mahmure ta « mamladı: — Aşkımız çok tatlıdır. Ve mısralar biribirini takip etti. — Damdan kedi utladı. — Billâh ödüm patladı. — Kim sevmez böyle eri, — Yanaş sevgilim beri — İmzamızı atalım. — Zevkimize bakalım, Kendilerini tanıyanlar tçin bun- Tar pek tabil birer hareketti. Fakat evlenme memuru bu manzara kar- şısındâ yüzünü buruşturdu. Eline kanunu aldı. Sayfaları birer birer çevirdi. Sonra şahit olarak oturan iki kişiye dönerek: — Baylar, dedi, bunların ikisi de evlenmiye ehil değildirler. Akıllı olduklarına dair doktordan rapor alın da nikâhlarını kıyalım, dedi. Dünya orduları (* üucü sayfadın devam ) karmışlardır. Bunun 80 i jandar- ma için ayrılan tayyarelerdir. BALTIK DEVLETLERİNİN KUVVETİ Estonya: Sulh kuvveti 14 bin ki- şilik ordu, 100 tayyareden Ibac v tir. Harp kuveti de 150 bin kişilik ordudur. Letonya: Eulhteki kuvveti 23500 kişilik bir ordu ve 130 tayyaredir. Harp için 200000 kişilik bir ordu kadrosu vardır, > Litvanya: Eulhteki kuvveti 30.000 kişilik ordu olup harpte bu rakam 203.000 olarak tesbit edilmiştir. Hava kuvveti 90 hudut ve yirmi de ihtiyat olmak üzere 110 tayya- Teden ibarettir. Finlândiya: Sulhteki — kuvvz:l 30.000 kişilik ordudur. Harpte ise bu rakam 300.000 bin kişi olarak teshit edilmiştir. Her evden iki kişi kursa gidecek, fakat, bu iki kişiyi kim tayin edecek ? Memurlar, “iş benden çıksın ,, telâkkisi ile hareket etme- melidir. Kurslar, hakikaten faydalı ve müs- bet neticeli olmalıdır. edilmiştir. Hava kuwveti de — 120 tayyaredir. Bu işleri tanzim eden komısyön, zannediyorum ki bir tal yapmaştır. Kurslara ki: mesi lâzım geldiğini anlatmıştır., Mühim mesele şudur: Mecburi o- lan kursa gitmek değil, zehirli gaz- lere karşı korunmasını bilmektir. Evlere gelen memurların o ev halkı hakkında malümatı olmak i- cabeder, — Meselâ bizim eve gelip «Or ve «R» kursa gelecek diye, ha- ber bırakıp gitmek tuhafıma git- ti. Bu «R» benim. Ve müsaade bu- yurulursa, 15 nci ilk mektebe — gi- derek zehir gazlerden korunma kursuna devam etmek ihtiyactı- da değilim. © halde, meselâ benim, ve be « nim gibi daha yüzlerce, belki bin- lerce vatandaşın, bu kurslardan muaf tutulması iceap etmez mi? Zan- nediyorum, — talimatnamede bu noktaya dair kayıtlar vardır. Bu kurslarda yeniden öğrenece- Bim hiç bir şey yoktur. Çünkü, bu Mevzuu, o kurslarda halka süyle- nedek olan şeklinden, belki yüz defi. daha mufassalını okudum ve aylarca da öğrettim. Kursa davet edilenler iyi se - çilmeli. Gitmesinde hiç bir fay - da olmıyanlar davet edilirken, bel- ki, diğer tarafta, gitmesi lâzım gelen ve bu mevzuun tamamen ca- hili bulunan bir çok kimseler de Bgitmiyeceklerdir. Bu iş, mahalle mümessili, küçük memur İşi değildir. Memleket mü- dafaasıdır. Daha etraflı şekilde dü- şünerek hareket etmelidir. Kimin kursa gitmesi lâzim, kimin lâzım değil, bunu, daha salâhiyetli me « murlara vazife olarak vermelidir. Lindberg (S inci sayfadan devam ) zaman, tayyarecilik zihnini oyala- miya başlamıştı: — Eğer uçmazsam, mutlaka ölü- Tüm, diyordu. Artık o günden itibaren bir hat tada ne kazanırsa, bütün paraları- nı pazar günü - gidip tayyare is - tasyonunda yerdi. Artık yavaş yavaş uçmasını öğ- renmişti. Bir gün küçük bir kız: — İyi uçuyorsunuz amma, dedi, hiç de tayyareciye benzemiyorsu- nuz. Saçlarınız çok uzun! Amelia, hemen o akşam makası aldığı gibi, uzun saçlarını doğrayı- verdi ve bu halile de Lindterge benzerliği daha ziyade arttı. Seneler geçiyor, Amelia hemen her gün havada, bulutların arasın- da dolaşıyordu. Her geçen gün ken- disini tayyarecilikte adamakıllı pl- şiriyordu. O sıralarda Atlas Okyanusunun flk defa bir Amerikalı kadın tay « yareci tarafından geçilmesini isti. yen Mistres Gets isminde zengin bir Amerikalı kadının ajanı bir gün Amellayı ziyaret etti. Tayya- Te ile Atlas Okyanusunu geçmiye cesaret edip edemiyeceğini sordu. Amelia bir hayli düşündü ve ni- hayet şu cevabı verdi: — Evet! Kadın tayyareci sözünü tuttu ve bir gün Amerika topraklarından uçtu ve İngilterede Gal memleke- | tinde Avrupa topraklarına indi. A- merikaya dönüşünde ise nasıl kar- şılandığını hatırlarız. 1827 de kendisini Nevyok-Wa « şinglon tayyare servisinin idaresi- ne memür ettiler, Amelia (her saat tam vaktinde) tayyare potsaları ih- das etti. Bu söz hattâ Amerikalı - lar arasında bir darbimesel hükmü- ne girdi. Filhakika tam 7 de, 8 de, 9 da hareket eden” tayyareler iş görmiye başlâdılar ve bu yüzden ku_mpıuy: hayli para kazandı. #melia, tayyarecilik hayatında bir çok tehlikeler geçirmiştir. Şu dakika bedava yaşıyor, denilebilir. Fakat azmin, iradenin elinde ölüm tehlikesi bile siniyor. | | | Bir zamanlar Beyoğlu kumurha- nelerini haraca kesmiş olan meşhur —— Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. — SYmazan: M. S.ÇAPAN İkinci kısım Fehim (Paşa) güzel ermeni kızını şöyle tehdit etti: * Yüzünü kesdiririm ! sura- Fehim (paşa) Haşmetin evine, Sadrâzam Av- lonyalı Ferti paşanın kayınpedere Âdem — bey, Elmasçı — Karakin Nişanyan, borsacı altı parmak Di- mestokli ve sakallı Leon, Kirkor ve Yervant Zührab kardeşler de - va mederler, sabahlara kadar po - ker oynarlardı. Haşmetin evinde oynanan po - kerlerde, büyük paralar döndüğü- nü, beş yüz, bin lira kayıp ve ka- *zanç olduğunu, Yervant Zührabın arkadaşı ve eski Galata borsasının en meşhur oyuncusu emekdar mu- harrirlerimizden konsolitci — Asaf bizzat gördüğünü söylüyor. Şarpuinin evindeki pakere ge- lince, Kirkor Zehrap, dostuna bir yardım olsun diye arkadaşlarını o- raya toplar, her seansda dostuna sekiz, on altın ganyot çıkarırdı. Bu suretle kadın,her - toplantıda, elli, altmış, bazan yüz liradan fazla ganyot aldığı olurdu. Şarpul çok güzel bir ermeni kızıydı. Gençti. Sokağa çıktığı za- man, bütün bir peroştikâr kaftlesi petrafını sarar, yarım bir iltifata, u- fak bir tebessüme nail ölmak için can atarlardı. Meşhur zorbalardan Fehim (pa- şa), Şarpulnin evindeki poker top- lantılarını duymuştu. Kadında da gözü vardı, çok asıldığı halde, bir türlü ele geçirememişti bu ermeni yosmasını... İstibdat çarkının, sanki milletin gözünü -oymak için sivrilttiği bu adam, ikinci Abdülhamidin efen- diliğinden beri gözü gibi sevdiği esvapçı başı İsmet beyin oğlu idi, Onun bir çok rezaletleri, müna sebetsizlikleri vardı. Beyoğlunun hiç bir sokağı, hiç bir caddesi yok- tu ki, onun maceralarına, baskın « larına, çirkin tesallütlarına sauhne olmasın, Hiç bir gazino, otel, ku- marhane, meyhane, umumi! ev, giz- B fuhuş ocakları yoktu ki, Fehim, hasılâtına yarı yarıya ortak çık . masın, oralardan haraç almasın. Şimdiki Sent Antuan kilisesinin bu- lunduğu yerde, o'zamanlar Kor, - kordiya adındaki kafeşandan bun- ların en başında gelenlerindendir. Onu, yalnız gülüp oynamak, yi- yip içmek, eğlenmek ve sala sür- mek için dünyaya gelmiş bir zevk adamı sananlar ve yaptıklarını hüs- nü telâkki etmek iİstiyenler çoktur, Fakat, bu telâkki pek yanlıştır. Fe- him, bir zevk, eğlence adamı değil, dövmek, sövmek, 'kırıp geçirmek, kafa göz yarmak, namusa ve şere- fe musallat olmak için yaratılmış bir adamdı, Zilzurna sarhoş bir halde, araba- sına kurulmuş, Beyoğlu caddesin- den geçerken tabancasını sağa so: Ta sıktığını ve çıkan kurşunların isabetile dükkân camlarının: — Şangırrrr! — Şungurrrr! Kırıldığını bilenler bügün mevcuttuür, 'Tahkikat yapmak bahanesile Be- yoğlunun kibar ve yüksek aikle - rinin evlerine, apartımanlarına gir miye kendini mezun sayan Fehim (paşa) oralarda rastindığı kızı, ka- dını da ahıp götürmeyi selâhiyeti dahilinde buluyordu. bile | | | tını kezzapla yakdırırım?,, ;î | Bir gün bilmem hatgi — se arahasına töcavüz cüer, öbür Amerikalı bir tüccarın kızıma sal- dırır, bir Cuma Fener piyasasında arebasile dolaşırken, güzelliğine meftun olduğu ricalden birinin kı- zını, ilmiyeden bir! karısını * Halkın hayr e, kızın, ka: dının acı acı haykırışlarına ehemmi- ye; vermiyerek - zorla arabasına a Lp götürürdü. Ve hiç kimse ağıı- Ni açmaz, bir şikâyet sesi bile çı- karamazdı. O, artık gemi azıya al- dtraş: — Astığı astık, kestiği kestik! Gidiyordu. Fehim (paşa) nın tecavüz ve te- Bsallütüne maruz kalanlar arasında bir çok namuslu aileler, pek yük- sek şahsiyetler vardı ki, onun gö - züne gözükmemek için mahallele - rini, semtlerini ikide bir değiştir- miye mecbur oluyorlardı. En küçük esnaftan başlıysrak, en yüksek mali mahfellere, meyha- nelerden umumi evlere, gizli fu- huş yerlerinden kumarhanelere kadar her yerde, her köşede boru- su öten Fehim, zaptiye neferinden tulumbacı reisine, Rum patriğinden hahambaşıya, hattâ devrin seroske- rine varıncıya kadar herkegi kor - kutmuştu. Onun bütün şimarıklıklarını, şir- retliklerini, tecavüzlerini ve küs - tahlıklarını padişaha bildirdikleri zaman, Abdülhamld, babasının ha- tırı için hoş görüyor, aldırış bile etmiyordu. Fehim, padişahın — tevescühüne karşı ona hoş görünmek, yaptıkla- rın: aflettirmek için, günlün tirin- de bir bomba hâdisesi uyduruyor, bir ev basarak evvelce oraya koy- durduğu bombalari meydana çıka- rıp saraya götürüyor, mevhum bir sulkastten bahsederek bir çok ki- şinin canını yakıyordu. Bu hâdisenin korku ve heleca - nından henüz kurtulmıya - çalışan vehimli padişaha, hemen bir kaç bafta sonra, klüplerde oyun oyna- mak bahanesile toplanan ecnebi - lerle bazı Türklerin, kendisini öl- dürmek için hazırlıklar yaptıkla- rını bildiriyor, klüpler basıyor, can- lar yakıyor, ocaklar hanümanlar söndürüyordu. Abdülhamid, Fehimin bu ilbar- larını bir sadakat eseri saydığı i- çin, hakkında yapılan şikâyetlere, ihbarlara kulak bile asmıyordu. Sadrazam Avlonyalı Ferit paşa, Fehimi, günâhı kadar sevmemekle beraber, yine bir şey yapamıyot - du. Çünkü onu tutanın: Padişah!,. Olduğunu biliyordu. Fehim (paşa) Zührabın dostu Şarpuiyi, bir balo gecesi Odenn tiyatrosunda görmüş. Çok hoşuna gitmişti. Adamlarına onun hak - kında tahkikat yapmaları için e - Tir vermiş, yüksek kokatlardan ol- duğunu öğrenince, elde etmek İçin güçlük çekmiyeceğini tahmin et - mişti. Fakat, aksi şeytan, tahmini boşa çıktı, Şarpui, paşanın gönder- diği haberlere cevap bile vermedi, hattâ ters cevaplar bile yolladı. Burun üzerine Fehim (paşa) teh- dide başladı, — Yüzünü kestiririm! — Suratını kezzapla yaktırırım! Gibi tehditkâr haberler yolla - dı. Şarpui bunlara da ehemmiyet vermedi. Aldırmadı bile... Yalnız, sik sık sokağa çıkmamıya, ihtiyatâ riayeten evinde oturmıya başla * dı. Padişah gözdesine, halimenin kud retli yaverine bir: — Fahişet — Bir sürtük! Ehemmiyet vermesin vuslat tek- lifini reddetsin, bu olacak şey miv- di? Ku u, Köpürdü, Şahlandı, gözü karardı, Deli gibi oldu. Nihayet evi basmıya karar Vef” di. Ne bahasına olursa olsun, N* sıl bir rezalet çıkarsa çıksın, İ9 * terse bütün Beyoğlu ayaklarsiı onun umurunda bile değildi. (Devam: var)