.. Hergün Ahlâki bir Vasfiye ihtiyacı — Yüzün: Muhistin Birgen Bsanların yüreklerinde, onları ma iyiye ve güzele doğru Keden bir esas an'de, duygulu felsefe noksanı kendisini gös - heğe başladığı zamandan itiba - Peemiyet içinde de bir ahlâk bo- İuğu başgösterir; bepimizi ku - ia alıp bizim zerrelerimizden büyük kül vücude yetiren Büyük İh inhilâi eder ve hepimiz, bi - #nüstakil varlık oluruz. Eakile - hodbinlik, hodgâmlık, hodpe - ik gibi isimlerle tavsif etmeğe tıkları bu kendi kendine tapış, disini bir büyük nesne sanış, bi- in kofkunç bir vicdan ve mane- Mi anarşisine doğru götürür. Ah- azlık denilen şey de işte budur. Nerede «benu kuvvetlendiyse, 0- A ahlâk zâfa uğramış nerede İE& kuvvetli kalmışsa orada ah - sağlam ve hayat feyizli olmuş - * Biramızda derdleştiğimiz zaman, beli, dedikodudan, çekememez- (em, bascuden, o kıskançlıktan. hmazlıktan şikâyet o edesiz. Ben amaa söylenen sözlerin mâna - Anlamağa başladığım zaman - beri bu nevi gxâyetlere dair mi- İer ve hikâyeler dinlemediğim za Bi bilmeni ve maalesef söyleme- İMecgurun ki bütün bu şikâyet len haller son zamanlarda o çok işlır. Cemiyet içinde bir kisim olar türemişir ki bunlar, ken - inan yükselmelerini, mutlaka kalarinn alçalması yolunda a - ir ve hiç tanımadıkları insanları B zemmelmekten çekinmezler. U miyetle, bizim muhitimiz hari - Beki fenalırlar bizi hiç alâkadar lez. Bizim muhutimizdeki insan arasında ise iyi görmeğe biç ta- nl edemeyiz. Meselâ, Cihan Harbinde, «biz - İlolmiyan» insanlar arasinda bin- Pe zengin türedi ve bütün bunlar linda bu servetleri memleketin iterek balk menfaatlerinden ça- ik kazanmış adam yoktu. Fakat, onları hiç düşünmedik, bunlar - Türkler arasında türemiş bir - kişiyi parmağımıza doladık ve pi misli olarak ele alıp, bütün İevri yalmız âk nezaheti ve kat İsragati içinde geçirmiş o- in dahi müttefikan zemmettik. lara hiç bir namus hakkı ta - İiyan bu korkun; dedikoducu - Kbizim cemiyetimizi tehrib eden ir. Bu âfet, korkunç Kğantaj o teşkilân o halinde her $k vatandaşının etrafını kuşat - İfir. Uzak nesillerden gelen «Çir- taş atmalo sözü, bugün de x- Bzda yaşayın en doğru bir halk İsemiyet hikmetidir. Söz tutmak, kâr olmak, sadakat göstermek eski zamanlarda her adımda ellerine tesadüf edilen iyi huy - İğnmanımızda gittikçe az görü - © Deki olmuştur. fenalığı şu-adadır ki bu gibi lar sakiden yalnız «Osmanl is arasında çok münteşirken zamanlardanberi bu illet A - İoluya da sir adolu köyleri İ seneler içinde, oralarda sene - Üye İsizin ve mahkemelerde a ve verecek davalarının meç * olduğunu anlatan yaşlı insan #çok konuştum. Halbuki, bu - # ütün bu şikâyet edilen şeylerin Bir âmili vardır: o Korkunç bir yetçi ruhu içindeyiz ve nmu - İdem» duygusu aramızda günden Azalıyor. «Bene duygum müf bir canavar gibi içimizde or, «bize duygusu aramızda ilenemiyor. İlemim namusum sizin, sizin na - uz benim, sizin menfaatiniz İlm olmadıkça, bu nevi duygula- Kukaddes duygular haline getir - İikçe bu fena seyler aramızdan ip atmağn imkân yoktur. eded T Kötü Osmanlı ında, Amerikanın gan - SON POSTA Resimli Makale: s Benim hayatım onun için.E Pransız edebiyatında, çok tanınmış eski bir Pransız nazırının hikâyesi anlatılır; — Bu; genç bir meb'ustu, nazır olduğu gün nezarete gelir gelmez ser. Yis şeflerinden evvel nezaretin tekmil hademelerini kabul etmek istedi ve bademeler nezaretin kabul salonunda toplandıkları zaman genç nazır on. ların arasından hizmet Amirini çeki, diğerlerine: rünü hademelikle geçirdi. şimdi iştirdhate çekilecektir. Ben onunla ifühar ediyorum. Düşününüz ki, yarın sizin çocuğunuz da size sevinç vesildsi ve. rebilir, çok mümkündür. Fransız edebiyatı bu nazırın bütün hayatında, bütün halk tarafından en sevilen nazır olarak kaldığını anlatır. Bir baba için bütün hayatını çocuğuna vakfetmek bir vazife ise bir çocuk iğin de babası Je övünmek ahlâk meselesidir. derin Möz vadi- sila müdafas e « İleri, o Namurun İ hemen cenubundan Sedana kadar uzayan takriben (00 Km. lik kıs - mı muhtelif yerlerinden yanl - maşta, Bu sebeble dokuzuncu Fransiz or dusunun 15 Mayısta, solu Sambre nehrine dayalı kalmak üzere umu- miyetle Charleroi - Rocroy - TAb- baye - Sişmy hattına geri çekilmek» ten başka bir çaresi kalmamıştı. Bu bat Möz nehrinden 10-30 Kın. garb de idi. Ordu ric'atini; ordular gru- pu kumandanlığına saat Il de bil- dirmişti, Dokuzuncunun ric'atile birinci İ ordunun sağ yam açıldığı için, bı da solu Wavrede kalmak üzer“ ğını Charleroiya doğru çekm | mecbur oldu. Düşman Attigmins is - tikametinde bu ordunun soluna şid- detle taarruz ediyordu; fakat sü - vari kolordusunun mukabil taar - ruzile düşmanın bu tazyiki izale e - dilmisti. Holândanın Almanlar tarafından ing ona eriyordu. Rotterdam ta-| mamile düsmek üzeredri. o Bundan| sonra Lâhaye taarruz beklenmek - | tedir. Bredava kadar kuvvetler gön- İdermekten başka bir sey yapamı - yan, yani buraya kadar geldiğine Jgöre bütün kurvvetils Holandava gi- Terek Almanlara taarrız edecek ve İbu suretle Holanda ordusuna ciddi fbir yardımda bulunacak yerde Al manların bu orduyu imhadan sonra kendi üzerine gelip yükleneceği za- manı bekliven, yedinci ordunun sol İ csnahı daha simdiden Berg op Zoomdan ve Br$dı üzerinden ce - nuba doğ'u taarruza baslıyan Ak man maki siddetli taarruzu i İ Louvaine kadar uzıvan Bs İ dusunun Lowvaia ile Wavre arasın - İdaki İngilizl cephelerinde de İ düşmanla temas her cihette basla - mastır, Louvain sehri Almanla” ta - rafından zaptedilmis ve Belcikah - İar tarafından geri alınmıştır, Zavallı dokuzunen ordunun azle- dilen eski kumandanı Generl Co « Tap yerine gelen, yedinci ordunun cevval kumandanı General Girsud, aksam saat 16 da kumandarı ele aldığı zaman ordunun her ce - 3İ nah, yeni ric'at ettiği mewilerde, eden besinci piyade tümeni Sambre nehrihe hemen hemen müvazi bir halde Bois de Villere'den St, Gö » rard üzerinden Biesmeris'ye uzanı- yordu. Sağı ise Marienbourg ile || Cowvain arasında idi. Fakat bu iki cenah arasında 50 Km. lik bir açık- TE > tutunuyordu, Sol cenahı teşkil | alerin birinde okuduk: ; Gatlarını (| Askeri Tetki mağlüb oldu li 1 ve yılbaşı münssebetile çocuk arttımdıkları görülmüş, kontrol icrasına başlanmış. | (o «Size babamı takdim ediporum, dedi. Beni yetişlirmek içn bütün öm- kler || 15 Mayrsta bk vardı ki, düş- Franz topak Fransaneden mw bri ğa i açılmıstı. Fakat bu sahada 13 ve 14 Ma- bukadar ne olup bittiği yıs günlerinde ordu karargâ - bm di çabuk handa bilineni doğu O cephesi, yordu. Dokuzun en orduya men - sh on birinci d in Fran kolordudan d karevetli | germe YAZANI semen bir haber yokta addettikleri ve 3 Emekli General ? Givet ile Meziğ- bu sebeble an İ see — srasındn cak zayıfbirdee io Sİ / İ Mese nehrini kuzuncu ordu #- i hitan vüz ikinci le işgal evledik « İSon Postamın Askeri muharriri| kale timenin - dan olduğu gibi bunu destekliyen elli üçüncü piya- de tümeninden dahi bir şey bilin - miyordu, Bilinen müsbet şey, saat VI de Mezidres ile Charleville'in henüz düşmandan hâli oldukları idi. Bundan başka bütün Metse nehri nin sarkında kesif zırhlı ve motörlü kollerınm garbe doğru yürüdükleri bildirilmişti. 15 Mayıs sabahı General Game- Tin, zırhlı ve motörlü bütün süvari kıt'alarını birinci ordunun sağınd. toplıyarak bunlarla Meuse nehrini geçmiş olan düşmanın sağına Sam- bre nehri üzerinden simalden ce - nuba doğru bir taarruz yapmayı, şi- yal doğu cephesi kumandanı Gene- ral Georges'a tavsiye etti. Bu da ay- ni tavsiyeyi, denizden Lüksemburg hududuna kadar muharebs eden or- dulara kumanda eden birinci ordu- lar grupu Kumandan: General Bi - lotte'a tebliğ etti Fakat bu gene - ral, süvari kolordusunun zrhl. kav. vetlerinin vani ikinci ve öcüneti ma- kinsli hafif tümenlerin Gembloux önlindeki muharebelerda pek yıp- vanmış olmakla beraber birinci or- duva yardım icin gönderildiklerini, birinci makineli hafif tümenin mu- harabe arabalarının henüz cepheye varmamış olduklarını İrinei zerhh tümenin de henüz tekrar toplana - madığını cevab olarak bildirdi. Bununla beraber Namurdan Se - dana kadar, dokuzuncu ordunun cephesini yaran ve bozan düşma - nın sağ cenahıns yapılması tavsiye olunan taarruz o derece lâzımdı ki, General Giravd, bunu icra mevkii ne koymayı düşündü. o Bunun için, Charleroinm cenub doğusmda bi - Yinci zırhlı tümeni, ordunun — zırhlı muharebe o kıt'alarnı, o tümenlerin kesif müfrezelerinin zırhlı otomo - billerini ve elde mevend piyadeyi tophyarak cenub, cenub doğu isti- kametinde taarruz etmeği tasarladı; fakat, bu, ancak 16 Mayısta müm- kün olabilecektir. Dokuzuncu ordunun Marien - bourg - Convin hattında mukave « met etmekte olan sn cenahtan son- ra, yani cenubda, 50 Km. lik bir e çık daha hfisil olmuştu. Burada her na kadar dokuzune: ordu sağ cena- hmın bazı kıt'aları henüz tek tük ve münferid mukavemetler göstermek- te iseler de, bu gedikts düsman in - tediği gibi serbest hareket edebili - yordu. Düşmanın muharebe araba ları 15 Mayıs öğleden sonra Fran. «ız ikinci mevziinin bile garbinde görülmüşlerdi. Sant 20 de Rozoy'u (Devamı 6 ner sayfada) 'INAN, satan mağazaların R oyuncağı ç Dilimizde farsca cemi Yazan : Halid ğe isimlerde cemi" teşkilin - irken «ya arabcadan dilimizde kalmış olan Arab cemi'leri için ne yapılacak?» sualinin zihin - lerde bir ilişik yapmamasına imkân yoktur. Bunun ilk cevabı: Bundan sonra bugünün genç nesli Arab umu- İle cemi yapmıyacaktır» olacağına süphe edilemez; fakat bundan ev- vel yapılmış olanların ve hâlâ dilde AN 77 ki arabca ve ler meselesi Ziya Uşaklıgil istiyorsa, farsçayı, arabcayı yakın - dan takib edecekse, hattâ Avrupa müesseselerinde eski İisanlara ove ölmüş şark lisanlarına (tahsis olan sahaya müşabih bir genişlikte Türk Üniversitesinde vas'ta bulup da yu- nanca, İâtinceyi; Sanskrit, İbrani, Süryani dillerini tanımak #sterse serbesttir; bizce düşünülecek olan nokta ancak bu gence bugünün li - sanında hâlâ kalabilmiş olan baki- sürüklenip gidenlerin İgerek cemi'- | yeler hakkında pek mütekâsif, pek lerde, gerek başka şekillerde oluunl| basit bir işaret vemektiri hattâ mahiyetini, tah bugünün çocuk- | bunlar için bir mecburiyet bile yük- İan için çözülmiyecek bir mu'am - ma halinde bırakmak doğru mudur? Bu sualin karşımda eneabu br lardan bahsetmek, geriye bir adım atmak o mesabesinde olmar mı?» korkusile irkilmek pek tabiidir. Bu meselede lâzım olan, genis bir rü'yet sahasını kavnyacak bir fikir, şu ve bu engelde durmadan asl maksada vüsulü düşünen bir lâzımdır. Böyle olunca söyle bir ha- yali, bugün olgunluk teeribesinden | geçerek yüksek tahsil mertebesine çıkmak için müheyya gencin hayalini gözününe getirmelidir. Bu gencin kendi diline sid kâfi bir bileisi yok- tur, hele kendi diline musallat olan - farsçanın pek mahdud tesiri ber - taraf edilerek - Amb kelimelerine müteallık kaideler hakkında bir nebze olsun malümatı mefkuddır Bütün tahsil zamanının biyatınm arasından geçirmişlerdir; Fuzulilerden, Bakilerden, Nef'iler - den dolaştırarak Tanzimata kadar getirmişler, orada büylik vatan şairi Namık Kemak, Üstadı Ekrem ünva- nile Recaizadeyi, bütün milletin en parlak sereflermden biri addoluna- rnk Sa'iri A'szam diye tanılan Ab- dülhak Himidi, daha sonra Edebi - yatı Cedide ve Fecriati sairlerini, yi- ğin yığın eserlerile tamtmslar; Fa- kat bu genç biltün bu geçmiş zamn- nın yadigârları arasında, karanlıkta, görmiyerek, sekline, mahiyetine vö-| kıf olamıyarak, ancak elinin altına | tesadüf eden seyi İems ile benimse- meğe çalıssrak geçmiştir: fakat dat ma bu elinin altına uğryan nesne tevahhus ederek kabaran bir hay- van gibi şişmis, iğneleri gözlerine batan, bevnini tırmalvan bir kirpi olmuştur. Muallimi lütfetmiş de rma bu anlamak mümkün olmıyan, baş- ka bir dilde yarılmış zannını veren eseri izah edebilmizse, onun terci mesinden zihninde kalabilen hatı - ralarin iphamı ile yüksek tahsil esiğine varabilmietir. insnf! muhtelif devrelerinde onu eski Osmanlı ade- yüklenerek te lenmiyerek, arzu ederse yalnız on - lara bir gözücile iltifat edebilmesini tenin ederek, büyün yapılacak Terk le Vâhikeli sarfına, sıra » İlâveler koymaktır.» Görülüyor ki bu tesebbüs geriye bir adım değil, gencin kendi dilinde bir destek demektir. Üsimdi isimlerde cemi'den bahsed lirken, eski edebiyat (eserlerinden bahse İümem vok, ancak bugünün İ kirkcesinde hergün, her yazıda, her vesile ile kullanılan Arab kelime - lerinin cemi'lerinde tevakkuf olun » malıdır. Farsca cemi edatının ân, yahud hâ olduğuna ve bu ikinci şeklin türkçede kullanılmadığına şiaret e- delim. o Bundan sonra ân ils cemi yapmağn, meselâ dostân, yi lunmaz. Dostlar, yârlar o denecek. Yalnız bendegân diye bir kelimeye tesadüf ederse bu genç ne için ân dan evvel bir g geldiğin» vâkıf olsu elbette fazla bir bilgi edinmiş olur. Fars cemi'leri için bu iki satır kâfi- dir. Arab cemi'lerine gelince: Bunun ne müşkül, ne müsevvez bir ös ol - cuklan ve onlara mahsus olan bir kaide kitabı icin bu karısık meseleye yer yoktur; fakat bugünün türkçe - sinde Arab sami'lerinden en ziyade tesadüf edilen şekillere. misal gös termek, hattâ bunların teşrkkülünü anlatmak icin temrin örnekleri ver- mek pek müfid olur. Meselâ mekteb çocuğu cümhuri- aMünakalât ve Mühaberate Vekâ- leti olduğumu işitmekte ve okumak- tadır, birde eEmlik ve Eytam> bankasının mevcudiyetine vâkıftır, ona daima wüdebadan, şüaradan» bahsolunmuştur. Edebiyat bir taraf- sa üç çeşid Arab kelimesine zmüsadif olmaktadır. Su halde türkçede hâlâ rân de meğe teşebbüs edecek kimse bu » duğuna erbabı vâkıftır. Mekteb ço-! yet hükümeti teşkilâtı arasında bir ta dursun, hayatının her safhasında ESTE kullanlan ve bir türlü dilden ç'ka- nlmasına imküön bulunamıyan en mebzul cemi" şekillerinden şöyle bir misal fehrisi verelim: Birinci şekil: Ât ile cemi': Mu - haberât, münakalât, o münasebât, Şu halde onu bu karanlıktan kur- tarmak için ne yapalım? Yeniden aki usule avdet ederek mekteblerde osmanlcayı diriltelim mi? - «El - bette hayırl.. Bunu hiç kimse düşü- nemez. Eski osmanlıcayı öğrenmek iINANMA! Herhakle yerinde bir düşünce, verinde bir harekettir. Pakat muhterem arkadaş bt haberi alıp yazmakta geçikmiş olacak. Çünkü noel geçeli epeyce oldu, yılbaşı ie kapının eşiğindedir. Sözün kısası Bir okuyucumun Derdi a, enize düşen yılana sarılır - miş. Sıkıntıdan bunalan © kuyucular, bazan, ne yapacaklarını şaşırıp bize derd yanarlar, bizden derman umarlar, Bölzmezler ki ga - zetecinin yazın çok defa ( avaraki mihrü vefa» denilen şeyin ta kendi- sidir, Ne okuyan olur, ne de dinli - yen! Meahuza, gene biz böyle müra- caatları kale olr, merhemimiz ol - muş olsn kendi başımıza sürerdik.. diye düşünmeden, dilimiz döndüğü kadar o derdlinin i safın nazarı dikkati çekinmeyiz. Bu, gazeteciliğin mu - kaddes tanıdığı vazitelerdendir. Bu kabilden olmak üzere, İzmir- den bir mektub aldım. Muhabirin orada bir irfan müemesesinde kü - töbhane memurudir Evveles ilk okul öğretmeni imiş. hastalanmış, bir iki yıl sanatoryorda tedavi gör“ müş. İyileşip de çıktığı vakit, daha hafif bir hizmettir diye buraya ta - yin etmişler. Fakat maaş az. Havat ie gittikçe pahalanıyor. Eh! Buna bir şey denemez. Bu vaziyet zaman icabıdır. Elle gelen düğün, bay - İramdır derler. Muhatabım bu ka - İdarına katlanacak. Lâkin başka der- di var: Kütübhane memurluğu mad. RK. Ekrem Tai di mes'uliyeti olan bir is. Binacna - leh kefalete tâbi. Bu kefalete kar- gılrk olmak üzers de her ay maaşın- da esasen geçinmiye yetmiyen © cüz'i aylıktan - kanuni tevkifattan maada aynca muayyen para kesi - yorlar. Kesilmese olmaz mı? Ol - muyor iştel Sayın muhatabım ne de acı yaz- mışl Okurken, müteessir olmamak elde değil, Bu kadar samimi ifa edilen bir ıztırabın dinmesi mutla! lâzımdır. Hasta bir memur, evli, iki de çocuk sahibi. Kendisine bolluk zamanımda tesbit edil; bir barem üzerinden verilen maaş nedir ki, bir de üstelik kefalet akçesi ödesin? Bu, ona tabiati ile ağır geliyor; ve s0 - ruyor banat — Bu vaziyet böyle devam eder- se, sonra, ne olacak? Ne mi olacak? Bakin, sayın mu- habirim, size bir fıkra anlatayım: «Vaktile, pek fakir bir nda: kız, bir gece acayib bir rüya görüp, ertesi gün, mensub olduğu tekke nin #eyhine tabir ettirmeğe gitmis. Seyh, rüyayı dikkatle dinlemiş, ve demis Hiyaların gercekten acayib ve son derece mannlıdır. Sen önce çok zaruret, çok sefnlet çekeceksin. Şeyh burada durunca. pek ziya- de sabırsızlanan rüya sebibi daya - namıyarak. telâsla rormus: — Peki, şeyh efendi! Ya sonra ne olacak? — Sonra m9. Sonra. Ahşncak- sıpa Maahaza siz bu fıkradan ümid - sözliğa düsmevin. İnsanlarfn merha- met ve adaleti bazan üstündü. Bu havat pahalılığı önünde cümhurivet hükümetinin. bilhassa ufak memur Tarı darlıktan kurtarmanın çarelerini düstnmemesine imkân tasavvur e » dilemez. Azıcık sabırlı olmamızı ve sade gize hâs olmyan bu derde el bette bir derman bulacağına itimad etmenizi tavsiye ederim. e e e > mücadelât, mükâlemât, meveudât. mevduğt, ma'mulât v.s. Bir de temrin nümunesi göstere“ lim. Diyelim ki bu cemi'lerin aslını İ bulmak için uyıklamalı, Çocuk bunu kendi kendisine belki yapamıyacak” tır, Öğretmen birkaç teerüibe yapar: muhaberâtta cevher: h.b.r., müns a cevher: n.kl, münasebâtta Artık işin baki - yesini çocuğun kendi merakına ve anlayışına bırakarak geçer. İkinci şekil: Ahval, etraf, emlâk; eytam, ecram, ef'al, eşraf vezninde olanlar. Üçüncü epkil: Ülema, üdebm *ü- heda, vüzera, sönrn, guraba, hüke - ma vezninde olanlar. Dördüncü sekil: Serait* mefahir, havadis, cevahir, vezninde olanlar. Zannediyorum ki bugünün türk * ar fevaid, zevabir çesinde hâlâ kullanılmakta de eden sekiller en zade bu dö den ibarettir, bunlara sekil daha ilâve olunabilir. Tekrar etmeğe lüzum görüyorum iki Türk sarfında bu Arab kaidele * Gine tahsis olunacak yer ancak bif işaret, talebenin tecessüsünü tahrik edecek, fakat ihtiyarın bırakılan bir Iâhika hükmünde tutulabilir. bu cemi'lerin terekkül tarzımı etmek onu yoracak ve şaştrtaca' işdir, temsinlerde ancak kelim kökünü aratmakla iktifa edilmeli dir. irrnde Her Yisanda harfler, ikİ türlüdür. Kendi kendilerine ars ver