Mar sabotaj'ara karşı mücadele açıldı meşhur zabıta memuru iş başında 0, me N ayni zamanda mahsus zabıtası, TR vs ii bazar ie har Ün ALETE Siitinda Bin «id, Çehresin: şadil eyle ve operatöre mi idi, Ae para etmemişti. angsterleri yıldıran İ nesine davet ederek ona sabi. e wslâh vazifesini tevdi ey- N ği r Koover zsbita teşklâtı hak. : hususi Skirlere sahib bulunu - Koover sırf kuvvete istinad a tabıta memurlar: ile iktifa ey - iy tek prensibini müdafaa ediyor. atletik, zeki ve memurlar aradı. Aradığı bu dmiverüte mezunları âra- ln. Bu üniversite mezunlar) mütaşekki olduğu maltm- kırk ##kiz hükfmetin her bi- ka -| , toşkilâlları vardır. Herhan. bükümet zabıta memuru, diğer Heorerin tesis eylemiş oldu-| dönd Men'ler teşkilâtı mensubları | adalgan gençlerden biriz KG günü gününe takib edilmek.) Birsz sonra da kahveci kavga ettiği miyon okuyucusu bulu. y Evening Post gaze - wdudların, ve haydudluğun! e ğe ve cinayetin sa — Mir fayda temin eylemediğini bu caninin! nihâyet vermeğe azmeyle. t m bir mücadele vukua gel ekleye daralıyordu | hin hana yanından bir ant bile ay in etrafındaki avemesi birer) MAİN be değişirmek (o sayesinde; müddet daha kaçmağa A İŞE Silin bizi eolmildlele mii Halki de ottalıktan yok oldu Haşeral yuvalarında 4 gün SON POSTA Katil, hırsız, esrarkeş serseriler a Çıkan kısımların hülâsası | Arkadaşımız, Tophamede serse - rilerin barındığı haşerat yuvalarını | dolaşmakta, kendisine sabık bir ge- ce hırsızı“ refaket etmektedir. Şimdi, bir sabahçı kahvesinde ve; kapukların erasındadırlar, Kahve -i İ ci ile bir serseri arasında kavga vu- | kubulmuştur. Arkadaşımız btu kav- gay hikâye ediyor: İ Kahveci de yamandı hani, par- maklarını yeleğinin cebine sokmuş, meydan okuyah bir tavırla bu ki- İbar (1) müşterilerine bakıyordu. İtham edilen serseri ayağa kulk- maştı; kahveciye ağır bir küfür savu- Tarak; — Bir külüstür kahve açtım di- ye, adam mı oldum sanıyorsun. Bize de mi? Senin ne mal olduğunu bu- rada bilmiyen var mı? dedi. Kahvecinin ayranı fen» muşta; — Ceneni tut! diye bağırdı. Kavga büyüyor Üçü de hindi gibi kabarmışkırdı. Etraftan: — Yapmayını, etmeyin! Diyenler oldu ise de, bu süküne- te davet ediş, ara bulmaktan ziyade arayı kızıştıracak mahiyetteydi. Ni-| tekim istenilen oldu. Parayı aldığı ikdia edilen, sandalyayı yakalayın ea kahvecinin #zerine yürüdü. Kah- veci de ocaktan maşayı kaptı. Ka- pışıyorlardı. — Aman, dedim, biz çıkalım Şimdi bir güzükü kopacak, pole gelecek. Benim korkum, hep beraber ka- rakola sürüklenmektendi. Hem iş kalacak, hem de karakolda ben niçin o kahvede bulunduğum soru- lacak, belki de bu ie devamına mân olunacaktı. Hele bir de üstüm araştırılırsa, scslahai memnmua» taşı- maktan başıma iş gelecekti. Rehberim omuzuma vurdu: — Otur rahatma bak. Merak et- me, bir şey olmaz. Nasıl solmazdı? Sıkı bir kapışma” da ne sandalya, ne masa, ne tezgâh| kalacak, kahve Libya'ya döne çekti. Hayret, İahvedekilerden bir kişi bile yerinden kımıldamamıştı. Arkadaşları şakalaşyorlarımş gibi kaydazdılar. İclerinde başını çevirip bakmıyanlar dahi vardı. ahveci ile serseri karşı karıya kleri zaman, ibikleri kızarmış) iki horoz hiddetile birbirlerini, n0-| ; luyarak seyrettiler. Kahveci kabar- — Haydi dedi, başımı sok, defol şuradan. Bir İ giremezsin buraya. Bu tehdid. tesirini göstermişti! Beriki yere dudağının kenarından, dilini şaklatarak bir tükrük attı. ce- ketini omuzuna çekerek yerine belâya dahâ — Bunu yanına bırakmam senin! Kahveci ocak başında, o masa-| dan bir hayli sövüştüler, o Nihayet! i — Eyt ulan, sizi mi dinliyeceğiz. Kesin sesinizil Diye bağırdı. Onlar da anlaşılan bu ihtarı bekliyorlacmız ki, sustular. kopuğun önün: k ordu. KE Nİ askıcılık, muslukculuk, İiçeri iri yarı saçı, l rini şişliyenler de olur. Yaman us- turacılar vardır. Usturacı ne demek? — En tehlikeli serseri bunlardır. Pantalonlarının ön kısmında ustura taşırlar, En küçük bir meselede çek- ti mi ya kulak koparır, yahud burun uçururlar. Çaktırmadan kapının sa- ğında oturan esketsiz herife bak. Meşhur usturacılardan biridir. Fa- kat polis aklını başma kin şimdi biraz akıllandı. da yankesicidi: Serserilik şubeleri — Sizde haç çeşid meslek var? — Çoook.. istemediğin kadar. Başta gelenleri sayayım: Yankesi- cilik, babacım, değirmencilik, kesi- silik, çarpıcılık, söğüşcülük, kaldı- rımcılık, karmaynolacılık, kapkaç, dolandırıcılık, şantajtılık, memur süsü vermek, manitaclık, zarfcılık, dızdızcılık, papelcilik, kaçakcılık... diyorsun yeğ, daha da neler var. Meslekten yetiş- me, ne ustaları vardır bu işlerin. kaşla gö arasında dünyanın anasını satarlar, — En kârlm hisngisidir. İşe göre değişir. Lâkin para getireni kaçakçılıktır. Ne kaçakçılığı? — Esrar, eroin.. daima en kârk iş bunları satmaktır. — Güç müdür? — Kârl amma, güçtür işte.. po- bs göz açtırmaz. gok bu işin arkasını kovalar, aman vermez. — Buna rağmen naml yapıyor. lar? — Kârh iş ağabeyciğim, yapma- sında ne haltetsin, nasıl geçinsin? Namuslu yerde iş vermezler. Her yerden koyarlar. Ötesi var mı, sa- bikalı iste.. ne yapacak? Ya hırsız- hik, ya kaçakeıkk... Bir karmanyolacı mütekaidi Biz konuşurken kapı aralanmış, lı uzamış pmt- lak gözlü bir kopuk girmişti, Rehberim: — Bu mütekaiddir! Dedi. — Ne mütekaidi? — Eskiden karmanyolacı idi, anladım, Karmanyo- olar, de- Nakleden — Nesrin hastabakıcı. bu ağır İ bir vazife doğrumu. | — Ya Halide hanim? Onu hesa- İba katmıyor musun? Hastanede oğ- — Bu müddet zarfında Nesrin ne yapmış? — Bu nuuşta tafelât alama İdim. Anneme bunları anlatan | ha- ek memnun etmedi unu ve çekmesinin şeki.|lİemiş. Hattâ, Halide hanım yapılmaması için çok ray Şa ger : Muazzez Tahsin Berkand «kc... İster misin seyahatte de Nesrini rahat birıkmasın? — Nesrin işini. uyduracak; me rak etme simdiye kadar Nes- rinin istediğini yapmayan bir insana — Filhakika öyle amıma o insan- aile biri bir kaynana değildi. ya, kaynanalar insanlığın ei başka fasilevindendirler. Bu hu- susta ne düşündüğünü Nesrine 30- rarız. Ha, aklımda iken söyliyeyim: Nesrini tebrik edecek miyiz? — Tabii. — Düğün için ne güzel esvablar diketirmöntük. Tokstiıyan salonla tımakcılık, | arasında neler gördüm yapan : Nusret Safa Coşkun — Dediğin gibi. — Niçin teksüd oldu? Tah- didi sinne mi tâbi tuttunuz? — Hayır, sinire filân tutulmadı. Turp gibi adamdır. Kendi bıraktı. baktı başa çıkmıyor, çekildi mes. lekten. Hazır yiyor şimdi? — Demek epey dünyalık doğ- rultmuştu? — Meteliği yoktur. Karısı kaza- devşirttiği | nır, bu yer. Yaman | Biz lâfın bu noktamna gelinciye kadar da, sabık karmanyolacı, ma- salar aşinalık ede ede yakınımıza gelmişti, Arkadaşıma selâm verdi. Bana hissettirmemeğe çalışarak ta, ebu kim? 1.» manasına gelen bir işaret çaktı. Rehberim de onu çaktırmadan bana gözile «konuşalım o bununla'ı İaretini verdikten sonra, yarmdaki sandalyayı çekti; — Otur bakalım söyle. görünmüyoraun! anyolacı mütekaidi, ğın sından indirdiği sigarayı ben akli ateşlerken kalın. ayı bomurtusunu andıran bir sesle ce- vab verdi — Bizimkile başım belâda. Sen nesilem! Dalgalar iyi dönüyor mu bari? Bu senle bizim rehberin canı s- kılmışa benziyordu. Araya lâf sok- tas — Gene kavga mı ettiniz? — Bırak oruspuyu, bugünlerde «z getiriyor, Sabık karmanyolacının karısı — İşler fena imi gidiyor? — Yok be canım.. işler her za- mankinden daha düzgün. konuşulanlardan o bir şey anlamayacağımı düşünerek bana izah etmek lüzumunu duydu! — Demin söyledim ya, karısı ça- İışır.. fakat ez getiriyormuş eline. Sordum: — Fabrikada filân mı çalışıyor? Sabık karmanyolacı gözlerini de- vire devire yüzüme baktı, Amma ne bakış. İnsanın ödü kapar, O hırıltılı sesile, paylar gibi cevab verdi: — Karımın afavrika» da filân ne işi var. Ben öyle yere göndermem epeydir onu. — Neiş yapar? — Galatadadır. (Devamı 6 ne sayfada) bebi: Bir tabanca tabanca! — İşittin mi? Dışarıda bir ayak sesi var, Galiba hirisi geldi; gidip bakalım mı? Meziyet düşünceli bir tavırla ye- rinden kalktı, — Ne oluyorsun Meziyet? Bu- üstünde, — Düşünüyorum, belki de kreli- izden memnun âyesi.. mel'un — Bilâkis, onun bizi görünce se- yineceğine eminim. Böyle bir günde mma niçin kraliçe ismini Onun asil tavırları, daima mütebes- mağrar gibi görünen gü- zel başının mütevaz: ve sevimli ma- nası için değil mi? O halde, öyle bir hanımefendinin, velevki bizim ziya- retimizden memnun olmasa bile, bu- nu izhar etmiyeceği şüphesizdir. İki arkadaş karşı karsıya böyle kenuşurlarken kapı gelir. Mediha i” İKİNCİ «8. 8. Si» sineması henüz yeni inşa edilmişti. Gıcır gıcır bir yapı idi. Makineleri yepyeni konulmuştu. Şaşnalı bir küşad resmi yapıldı da- vetli gazetecilere, belediye erkânina gösterildi: — Üç sıra hususi mevki ayırdık.. geriye kalan elli sıranın yirmi b birinci, yirmi beşi ikinci mevkidi Birinci mevkile ikinci mevki koltuk- lar rahatlık itibarile Hepsi maroken döşenmiştir. Küşmd resmi Yapıldığı ğı günün ikinci ayında ayni sinemaya gidenler gördüler: Yirmi beş sıra hususi mı rak ayrılmıştı, Onların ö: yirmi beş sra, birinci mevki vie İt. En önde üç sıra kalmıştı ki.. İkinci mevki denilen yer orasıydı, S.S. 5, sinemasına küşad resmin- den dört ay sonra giden bir sinema seyircisi gişeye yaklaştı: — Bana ikinci mevki bir veriniz. Gişedeki boyalı matmazel istek- bilet ) farksızdırlar, | DEE zİ MEVKİ —AL.. Bileti verdi Bilen alan kapısına doğru ilerledi. — İkinci mevki... — Ön tarafa geçin. İkinci mevki bilet ellinde ön tas ta bir sıra vardı. — Ben nereye oturayım? Onu oraya getiren, tahta sırada: kilere baktı: — Biraz sıkışsanıza, bu adama da yer açın. Tahta mradakiler sikıştılar, da bir yer açtılar. — İkinci mevki yalnız bu mi? Onu oraya getiren, istihfafla süz“ dükten sonra: — Ya neresi olacak, dedi, bütün sinema mı?.. Nerede bu bolluk. * —S. 5. S. sineması, hangi sine madır? Diye soracaksınız, siz soracakme niz amma, ben de size soracağım? — Hangi sinema değildir ki?.. siz isteksiz elini, elini sürmek iste- mediği bir bilet karnesine uzattı. L Bunları biliyo Babil kulesi Meşhur Babil İf8 kulesinin yük- sekliği Nevyork- taki © Building Ampir Stad'ın)| yar o kadar -J#ğ dı. İ İlk © bisiklet 1818 senesinde Amerikada Bos- tonda icad edil- miştir. Fakat a - yağı yere sür - mek suretile yürütüldüğü için, rağ- bet görmemiştir. İ letinde idi. U- gd Pİ rmu idiniz ? | Uçurtmay'a uçan ilk insan ? Uçurtma ile havaya ilk u- çan insan yet- mis kilo sık- curtma ipinin sekliğe kadar yükselmişti Fakat birden- bire çikan rüzgâr uçurt- mayı yere dü- sürünce o da yere düşmüş- tü. Fakat ka- i. Çünkü bu yetiniş kiloluk bu insan, bir man konden başka bir şey değildi. ilerledikçe (O annesine O benzemesini manevi cihetlerden gayri gerçi yüz hatlarında da bulmak mümkündür. Fakat bu benzeyiş yalnız hatlarda, buruşukluklardadır. Bugün güzel o- lan bir genç kızın annesi çirkinse bir misalle, kızın mütenasib bir burnu var da annesinin burnu çirkinse, ya- # ilerledikçe genç kızım burnunun! şekli değişip annesinin O burnuna| benzemez. Yaş bütün insan yüzle - rinde çizgiler, buruşukluklar husule getirir ki, bunun önüne geçmek mümkün olmaz, fakat erkekler için de ayni şey veriddir. Siz meseleyi fazla izam etmişsiniz. | İzdivaçtan vazgeçmeniz doğru olmaz. * İzmirde $. D. oğlu: O gençle evlenmeniz ahlâki ba- kımdan doğru değildir. Hem o, hem siz birbirinizle evlenmek arzu et - aldık ve onu kucaklamak için koşa koşa geldik. Dündenberi şaşkın gi- biyiz. Bunu ev sahibine doğru bir adım ilerliyerek Sacide söylemişti. Medi- ha hanun iki genç kıza şefkatle baktı. — Çok teşekkür ederim yavrula- rm amma maalesef Nesrin kimseyi İsi istemiyor. — Bir hafia evvel gelmis olsay- dık, bizi kabul etmemeğe Nesrinin hakkı olurdu amma artik çok şükür Selim ölüm tehlikesini atlattı; hem eminim ki o #kimseyi görmek iste- Meziyeti kastetmemişti. Bizi görmek istememesine imkân olamuz. Mut- laka bizi bekliyor, geleceğimizi tah- inin ediyordu ve buna mennun ola-| “*' caktır. Bana inanınız hanımefendi. kendinde bulamadı. Kim bilir, belki de Nesrin bu en samimi dostlarım görmekten memnun kalır, bu ziya- cuklarım. Fakat şayed Nesrin sinirli Mediha hanım bu sevimli genç) metli olduğunu bilirsiniz. kızları kapı dışarı etmek cesaretini Lape tâ eski Nesrin değildir. Okuyucularıma cevablarım İzmirde Bay Reşada: Yaş ilerlemesinin insan üzerinde ahlâki tesirleri olur. Bir kızın yaşı mekle kabahatlisiniz. Mademki siz- den evvel, sizin yakınınızın U tahibi idi. Ve kısmet değilmiş olmamış. Fakat yarım âileniz içine girdiği ze man eski hatıralar canlanacak, aile arasında bir tatsızlık meydana ge - lecektir. Tavsiyem ondan vüzgeç » meniz ve seveceğinir diğer birile eve lenmenizdir. 3 Bay M. Cümhura: Hayatı, ve etrafınızı iyi ve güzel görmiye çalışın... Her şeyi fena gö renler hayatı kendilerine ve kendi yakınlarına zehir ederler. için size tavsiyem şudur: Size yakın olana karşı sevgi ve yakınlık göster rin, onü iyi görmiye, onun kusur - ları varsa, o kusurları kendine belli etmeden tashih etmiye bakın, Dün“ yada kusursuz insan olmaz, onun kusurlarını görünmez hale getirmek sizin vazifenizdir. serbestçe konuşacaktı, — Pekâlâ, oturup bekleyiniz ço» eve ask suratla gelirs nim. Bu çiçekleri siz mi erimi — Evet efendim. Selimin kurtu- | Juşunu” tes'id için bayram yapıyo- ruz. Mediha hanım meyus bir sesle: — Bayram yapıyoruz, diye tek — etti. Gözleri dolmustu. o Sacide bunu görünce bir kelime ilâve etme» miyorum> dediği zaman Sacide ile| den önüne baktı, fakat Meziyet bir sey anlamamıştı. Söğdu: — Bu facisya ve sonraki vee canlara Nesrin nasıl tahammül etti — Onun maddeten çok makavez adeti rel Sİ iğini göreceksiniz. — Zavallı Nesrin... Üzülmeyiniz. sinema © rafa geçti. Koltukların önünde tah- Yılbaşı 1 — A ;