14 Eylül 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2

14 Eylül 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ yi çi gl Avrupadaki yeni Keşifler karşısında Bazı düşünceler Yazan; Muhittin Birgen Y vi v yoksulluğun çeşid geşid müşkülün ile pençe İleşmekte olan Avrupa milletlerinin, sırf zaruretlerin sevki ile yapmakta oldukları yeni yeni keyiflerden bu yütunlarda arada sırada bahsediyo rum. Fakat, dar bir sütunda bunla” sın ne mahiyetleri, ne de hattâ ne- vileri hakkında izahat vermeğe im- kün yoktur. Henüz bizde kelimesi mevcud ve hattâ malüm olmıyan kimya teamüllerinin veyahud fizik tertibatin eseri olan bu icadlara dair #on günlerde Avrupa gazetelerinde pek çok şey okudum. Bunları okur ken, insanın arada bir yarınki dün- ya iktısadiyatının alacağı manzara Yi gözününden geçirmemesi kabil olmuyor. Bugüne kadar bizim ipti- dat maddelerimizle yapılan pek çok şey var ki, yarın belki de bunların bir çoğu tabiatin ham madde ola- N vak verdiği şeylere muhtaç olmak- W sezin yapılacaktır. O zaman bu ham maddeleri istihsal eden memleket- İÜ lerin kendilerine yeni yeni işler ara- © maya mecbur olmıyacaklarını i aya imkân olamaz. Bunun için, ya- nnki düryada milletlerin o kendile- Tini yalnız silâhla değil, dünyanın İktaadi hayatında işgal ettikleri ve edecekleri mevkile de müdafaa ey- İiyeceklerini — düşünürmek (böyük hamlelerle çalışarak kendimizi ya- rma hazırlamaya mecbur O olduğu- muzu teslimde tereddüd etmeyiz * Allah bu tabiati nasl yaratmış sa, o, bizim elimizde bugün eyni haldedir. Memleketimizin en büyük| *l mahsulleri bu tabiatin verdiği #ey- İlerdir. Biz, onlara tadil edici insan kuvveti olarak pek az bir şey ilâve ediyoruz. Bu tembel olduğumuzu İade etmez; fakat, bugünkü İleri İnsanlığın tabinte bâkim olnak ba- kımından gösterdiği kafa ve el ih- » tınasına sahib bulunmadığımızı çok açık olarak gösterir. Zeytinyağı, G- Üzüm, İncir, fındık, bütün bunların W lstihsalinde en birinci rol tabintin- dir. Biz ona ancak istihsalde biraz yardım ediyoruz ve başlıca, işimiz de toplamaya münhasır kalıyor. Toprağın altından bir maden çıkar- mak lâzım geldiği zaman da onu İBenüz Avrupalılar gibi kolaylıkla ve ucuzca çıkaramıyoruz. Halbuki, Fransızlar suyu alınmış üzümün em- karından (oşimdi oyağ "np bununla sabun yapmaya teşeb- büs ediyorlar. Yarın bu usulün bik tin üzüm ve şarab memleketlerin- de umumileştiğini farzedersek mca- ba, bizim aşağı cinsten (sal yağlarımıza müşteri kalacak mıdır? diye düşünmemiz bir zarurettir. Hayır, sade istihsaldtımız! çoğalt- İmeya çalışmak kâfi değildir. Bun- ların çeşidlerini mütemadiyen ço Mİ ğaltmaya, bilbasm kalitelerini yük- MA ltmeğe ve ayni zamanda istihsal ie ği ğ ii çe Wi “ğe mecburdur. Esasen böyle düşünmez ve böyle yapmazsa |kat çok geçmeden, 1293 harbinin ii i insan zekâsının İnsan emeğ eseri olarak, © dei tadil edici bir faaliyet ilA- we eylemeğe mecburuz. Derhal söyliyeyim: Bu işleri sa ettiğimiz her şeye, devler düşünecek değildir. Her |dişah beşinci Muradın tam cinne - MS ürkün terakki şuwru ve milli İdanı bu vazifenin ehemmiyeti Üze- "rinde uzun uzun Tek “devlerin sarfodebileceği | gayre! a “de kendiliğinden boşa gider. Muhittin Birgen © İki eroin satıcısı birer sene hapse mahküm edildi Mustafa ve Osman isimlerde iki eroin satıcısı hakkındaki dava asliye beşinci cera mahkemesinde dün ne. #celenmiştir. Mahkeme, iki sehir kaçakçısını da 4 er sene müddetle hapse, 220 çer li, a para cezasına mahküm etmiştir. m Eski bir hikâyedir: gün yemek masasında zwisahiblerile bu meseleyi konuşurken misafir ola. rak bulunan meşhur bir falcidan da fikrini sordu. Fujel Nestradmus önünde duran kadehi aldı, hikümdara uzattı: Majeste, bardağın içine baktı ve sonra etrafina bakarak; — Komşumumu harb ilfnetmekter vâzgeçilmiştir, dedi, Bardağın içinde kendisin! esir edilmiş vaziyette görmüştü. Tarihten fıkralar Vapur parası bile YAZAN: bırakmadım İkinci Abdülhamid devri valile - rinden gittiği yerlerde halkı soyan bir zat hakkında şöyle bir fıkra nak- ri Vali, bulunduğu (yerin halkına bir hayli zulüm yaptıktan sonra İs- İtanbula gelmiş, Bir gün kendisine, |, İo vilâyet ahalisinden aleyhinde Pa-| 5” | ikâyetciler geldiğini haber) Çarı Mürtekib vali, kayıdaiz, been Çe | pa Bizim pension-da bana pek mu- bbet gösteren Musevi kibaranın- Bunlar bir çok &'ileler n gitdikce artan zorlukların- dan kaçarak kendi meskenlerini terk etmişler ve bir pension-a sığın- mak çaresine müraca'at etmişlerdi. Vedadı da dâ'ima görürler ve ona İtekayyüd ederlerdi. Bir gün onlar- İla bu gıda meselesinden ken ikisi biribirine bakışdılar, sanki: — Ne dersin? Söylemek münasib MİN emel Va münasib ri ol gözlerile karar verdikden basiretsizliği sonra bana; snlatdılari Eski Türk © gazetecilerinden bir) (Civarda bir yerde Frances ma- «Ali efendi. vardır ki, Abdülüziz|ç0ns teşkilâtından bir haft mü'esse- devrinde ve Abdülhamidin ilk za -|9€ tanırlarmış ki beni oraya tavsiye manlarında çıkardığı gazetenin a -|ederlerse yumurta, et, tereyağı va dına nisbetle «Basiretçi Ali efendi |sâ'ire kabilinden memnu" yahud or. diya eeyknider tada mefkud olan gıda maddelerin Osmanlı İmparatorluğunun nazik den tedarik etmek mlilmkin olabi. ” Zannetmem, dermiş, vilâyet - ten buraya şikâyetçi gelmesine ihti- mal veremem.. çünkü, buraya gele- bilmek için kendilerinde vapur pa - ram bile birakmadığımı iyı biliyo - rum! * “Basirel,, sahibinin k | yir devrinde çeşidli tazyiklerin al -İlirmiş. Irklarına has olan becerikli- tında gazetecilik etmiş, zeki, giriş -|lik sâyesinde bir musevi Loge ken bir zat imiş, Basiret ile iyi de | maçsonnlgüe tarafından gizlice iş para kazanmış. e be saf andan sie uğ. Basiret'in son kapanın, Ali e -|r#yışlanımda çocuğ »lenmesine fendi için oldukça da tehlikeli bir|19edar olacak şeyler edinebildim. hâdise yüzünden olmuştur. Bittabi” bunda bahşişlerin büyük bir Birinci weşestiyet lakilâln Abda-|bizpeti oluyordu: Tereyağı soğuk Mazirin tahtından indiriimesile baş - etler, yumurta, Almanların e kadar lar, Sultan Azizin intihar yahud |: pişirdikleri kez kızartması... En katli bâdisesile Çerkes Hasanın ser- müşkil olan ekmek mes'elesi idi. asker Hüseyin Avni paşaya suikas - Bundan da mümkin olabilen mik- di, &esbı zaten bozuk olan yeni pa- darmı ele geçirdikden sonra arala- rna et, kaz, yumurta o sikışdirerak küçlik paketlerle sabahları bana uğ- tini İntaç etmiş, millete bir kanunu eli büz esasi bahşedeceğini vödeden veli -|rayan Vedadın Nostradamus'un şahsı gibi, dilden dile geçen muvaffakiyetleri de bir ef- Fransız krallarından birisi komşunına harb ilân etmek niyetindeydi. Bir (o sânedir. Hiçbir falcı istikbali keşfedememiştir. Bundan sonra da edemiye, cektir, İnaan gelecek günden kendisine ns hazırladığını falcı vamtasile de. Bü, kendi hareketlerinin vereceği neticeleri basaf ederek kendi sekls'le kop. $eder. Hayatının dümeni kendi elindedir. Yanlış bir muhakeme, yanlış bir manevra neticesi kirdaba yuvarlanması mümicün olduğu gibi selâmet sahi, Mine çıkması da mümkündür. Bizi yükselten veya alçaltan izendi muhâke. BIR AGI ENBAXZIZ HALİL VE Fall Ziya Us » evimizden, annesinden, hamid adile tahta oturtulmuştu. Fa- doğurduğu felâketten istifade eden padişah, meclisi meb'usanı dağıt - mış, ve istibdad £ idaresini yeniden kurmuştu. İşte bu wrada, devrin büyük maceraperestlerinden Ali Sü- avi efendi, bin kadar, Filibe, Has - köy vesair Rumeli o muhacirleri ile Çırağan sarayını basarak O beşinci alâkadarlık etme-| ahd, Muradın yerine Ikinci Abdül -|ne kordum, fakat ekseriyet Üzere akşamları yine bana uğrayınca İmu'ayene eder ve görürdüm ki hiç İ birine dokunmamış. Sitem eder ve: — Ben o kadar zahmetle bunları bulüp sana veriyorum. Sen yeme. missin, derdim. O beni suçunu afv etdirmek isteyen küçük bir çocuk halile #per ve: — Ne yapayım ba-! bacığım?.. Karnım otok!.. derdi. Karnı tok değil, pancarla, patates memisdir. lamıyorduk. Bir aralık Karlsbad-da bir tedavi devresi geçirdikden #0n- Berlinde bize misafirliğe | gelen lasını son bereket eden Balkan- zeg ile ve türlü zorluklerla yola çı- sarmışdık. O katarın İstanbula gi- demeyerek yarı yolda başka bir İs- reye gitmişdi? Ablası ne olmuşdu? Nihayet İstanbula vâsıl (olabilmiş mi idi? Ne bunu biliyorduk, ne de kardeşin- r alabiliyorduk. Ben bu özüntülere karşı sabr ile mukave- met etmeğe çalışıyordum. Fakat en büyük üzüntü Vedadın hiç ses çıkarmadan, şikâyeti andı- ran bir kelime söylemeden her gün biraz daha kendisini fütura #alıver- diğine dikkat etmekden İleri geli- yordu. Bu aralık Vedadın ma'ne- viyatında fenn te'sir yapan bir hâ- dise oldu: Muammerin iki büyük oğlunu Almanyada Dresden'de ve Leipzig'de yerleştirdiğimi kayd et- mişdim. Diğer büyük kızı Latife ile iki küçük kızı Vecihe ve Rukiye en küçük oğlu bacağından T. B. ile hasta Münci anneleri ile birlikde Avusturyada idiler. Bir gün hiç bir haber vermeden Muammer Latife ile beraber o Berline geldiler, Se- beb? Onu söylemedi, belki söyliye- bilecek bir sebebi de yokdu, fakat sonradan anlaşıldı ki İsmail ile Ö- İmeti bulundukları yerlerden | ala- İrak, Avusturyada kalanlarla bera- İber, hep birden İlsviçreye geçmeğe karar vermiş. Bu karan evvelce mi almışdı, sonradan mı aldı, bilmiyo- rum, Onun kararları böyle beklen- meyen zamanlarda ve tesadüfe ta- bi vesileler ile meydana çıkardı. Ma'amafih bunda itiraz edilebile- cek bir cihet yokdu. Yalnız terk e decekleri memleketin ucuzluğu ile B ab tikamet tutduğunu biliyorduk. Ne-İni il Vedadı kaplayan melâl ir kısa cümle ile anlatdı: — Onlar gidiyorlar, biz » i Hüzün tevlid etdi, zira onları Al- manyanın kornşusu ve müttefiki bir memleketde, İsmail ile ide Almanyanın Berlinden bir kaç sa'at- lik birer şehrinde bilmekle kendisi- büsbüt yalnız kalmış faiz et- miyordu. Â'ile efradından yalnız Dusseldorf'da Zeki kalıyordu. Ken- disine pek yakın bir arkadaş olan bu hısım çocuğunu, mektebinin bir İte'tilinden istifade ederek (o Berline çağırdım, beş on gün misafir ederek Vedada yalnız kalmış olmak hissini unutdurmak istedim. renme hissi peyda olduğuna işaret etmişdim; bu hissi onun zihninden geçen şu cümle İle terteme etmek mümkindir: «Onlar İsviçreye hep güzelliklerinden bahs olunan © memlekete gidiyorlar ve hep bera- ber, biz burada evimizden, bizimki. lerden uzak Berlinde mihlanınış ka- yoruz. Kim bilir daha ne kadar » * Bunu sarahaten okudukdan son- ra birdenbire karar verdim. Zekinin avdetinden sonra Vedadın da ders- İerinde bir ta'til fırsatından istifade ederek bir seyahate çıkmak ve ço- cuğu biraz oyalayıp eğlendirmek is- tedim, Almanyanın her tarafını gör- müş İken yalnız Avusturyaya, Salz- burg eivanna saplanmış bir çıkıntı teşkil eden ve Almanyanın Tyrolw denebilen bir parçasını bilmiyor- dum. Bu cihet biraz Onda hüzünden başka bir de im-| Sözün kısası Rahmetli geçen yaz N.E Ekren Tali apraklır osararmağa, kırlar boz bir renk almağa başladı, kestana, kımlcık gibi sonbahar müj. göründü mii idi, #detâir: Ge, yaz mevsimi Baktında birer mer siye okunur. Artık, o güneşli, perlak günlere ya, nan yananaf Tâ Kalübelâdan bugü. ne kadar tekrarlana tekrarlanan ka « bak tadı veren teşbihler, telehhüf İler, sandıktan çıkanlan nâftalin ko, kulu köhne elbiseler gib! yeni baştan ortaya Konur. Sen nerdesin ey sevgili? Yaz günleri nerede? Şarkısı ayrı ayrı makamlarda e, rennüm edilerek göz yaşları dökülür, Bu yıl, geçirdiğimiz yaz için, pek bilmem amma, yaş döken bulunmı » yacak gibime geliyor. Özle yal. Nesine (o ağlıyalım? Çok gükür, kendi hesabimiza iztirab de , neoek izlirab çekmedi sek de, dün, yanın karmakarış vaziyeti (hangi mizde fikir huzuru kodu? Her sabah, her akşam ve ber ge « ce elimize aldığımız irili ufarı ga , zeteler, çevirdiğimiz radyo düğmesi, yer yüzünde seferberlikte, muhare, beden, dökülen kandan, © yağdırılan bombalardan, * i&tesadi, buhrandan; kıtlık tehitikesinden, politikanir is Ukrarsızlıkından, aşılraş, you! yeni iştihalardan, her an başka bir su e rette tecelli eden hayat güçlüklerin, den gayri bize ne bildirdiler? Nihayol, sanız, değil mi? Ken, dimizi ne kader emniyet altında hiz. setsek, dünyanın başın yerlerindeki mlişonlaris hemeinsimizin, misli gö- rilmemiş, duyulmamış şeralt altında İ neler çektiklerini düşündükçe müte , elim olmamak elimizden gelmiyor. Onun içindir ki, biç birimiz, geçen yazdan, adamakıllı, hiç dir tadal, müdık. Zaten, mevsim de galiba biz. lere kilskündü. Bühassa hafta son « larında, tadil günlerinde on abüs çek resin! gösterdi. Kendi kendimizi 2), dutarak şöyle bir amcır gülmek, eğ. Tenmek istediğimiz dakikada: — Utanmıyor musunuz? Demek istiyormuş gibi, hemen, te. epmizden aşağı sel gibi yağmurlar yağdırdı, iliklerimize o işleyen soğuk razgârlar estirdi, denizleri kabarttı, hasılı ağzımızın zoraki tadını kaçır. mak için ne lâsımsa yapiı 1040 yılının yazını bütün beşeriyet hatırlyacaktır. Lâkin onu teboll ve takdis ederek, onun hasretini çeke rek değil, Ve hattâ birkaç sene sonra, bu harbin henüz malim olmıyan galib. lerine de sorulacak olsa: — 1940 yazı hakkındaki (Ofxviniz nedir? diye.. eminim ki onlar da — Lânet olsun! Ve Allah tekerrü « rünü göstermesin!. Cevabmi vereceklerdir. E Elem Cali Bulgaristan sahillerinde üç motör battı . Bir müddet evvel mangal kömürü getirmek üzere Bulgaristana gitmiş olan $4 tonluk Hıfzırralıman, 37 ton. eye ben-| luk Maşallah ve 22 tonluk Feyzülbahr zetilebilir demişlerdi, sonra (orada | motörlerinin Bulgaristan sahillerin . daha kolaylıkla gıda tedarük edile-| de batıkları haber alınmıştır. Mo bileceğinden bahs olunmuşdu. Ka-| törler Aktopol Hmanı ve civarınd& yarı verdikden sonra bir gün Veda-| Kömür yüklemek “üzere beklerlerken da söyledim: — Haberin var mı? | birdenbire fırtına çıkmış ve her üçü Seninle bir seyahate çıkıyoruz... | de batmıştır. Motörlerin Kurtarılan Gözlerinde bir parıltı ile. — Ne-| mürettebatı ün limanımıza gelen ranli vesaiti bu farka ( ehemmiyet! o O belki daha iyi bir seyahat bek- Muradı tekrar tahta çıkarmak te -|le, Jâhana onlatarı ile dolu idi. şebbüsünde bulunmuş, fakat bu vak'a, o Süavinin Ove bir çok cahil, masum muhacirlerin o ölümü ve bir çok zavallının da felâketi ile neticelenmişti. Şimdi Basiretçi Ali efendinin ha- tiralarından birkaç satır okuyalım: «Ali Suavi efendiyi iyi tanıdığım cihetle aralıkta hanelerine gidip Ba- (Devamı 7 nei sayfada) İSTER Günden güne onu daha za'if düş- müş gördükçe bu müşkil vaz'iyet den nasıl çıkılacağını düşünür ve bir türlü hal çaresi o bulamazdım. Onda fazla olarak bir keselan bir melâl vardı. Bütün eğlence vesile- leri ondan sanki bir sisi sıyıramaya- tak geçip gidiyordu. Bunun sebeb- leri ma'limdu. Memleketle muva- sala münkati" idi, hattâ mektub »- INAN, ii werdirmeyebilirdi. Bunu o mukabil harbin cereyanı endişeye bâ'is ola- cak bir mahiyet alırken salim bir memlekete iltica etmekde de büyük bir Eide vardı ki yalnız onun ka- rannda kâfi bir âmil olabilirdi. Bu kararın icrası için lâzım gelen mü- sa'adeyi de almış olmalıydı. Onların böyle İsviçreye hicreti Vedadda hem bir hüzün, hem bir imrenme tevlid etdi, ve bunu bana SEE gidecekleri memleketin ağır masra- : fh arasındaki büyük fark (o mevzutİreye? dedi. diğer motörlerle gelmişler ve kazâ ba olabildi, Fakabi Muamele | —— Güekteremderi taraflarla... , | #tea0mde Minbike dee RP malümst vermişlerdir. Tağfalar fır. tınanın birdenbire çıktığını ve bu 8€, beble gemileri kurtarmak için lâzım iNANMA! liyordu, kim bilir? Belki de Yeşil köyü eeriyae? kire YA an teslimiyetle elini uzat masanın Ö- zerinde Bödöceri aldı ve uzun u - | Adır! De Diye zun okuyarak galiba beni kırmamak Bulguristandan | yükile gel - cla <> Ne iyii dedim obd le Gan Merk 2tifubah adım gün dolaşınız. Şu divâne İouls'nin e e eli > Versailles taklidini de görmüş olu- büyük bir tehlike es Me Li 5 Gİnadan geminin yelkenleri parçalan. Bayra arık ikinci| mış ve direkleri kırılmıştır. Buna Tağ sag elin mlm men büyük gayretler neticesinde £e. ml Boğazdan içeri girebilmiş ve bat. maktan kurtulmuştur. Manifatura fiatları tesbit tedbirleri almağa imkân bulâ, Memleketimizde yeni mahsul hesuba İulilmamak şamiile iki yılde” fadin yetişecek kadar stok buğday ver. Bumunla, beraber İstanbul Küçük bir ekmek akıntısı geçirdi. Bunun anbebi ne? Ticari ve #ktasali işlerimizi pek iyi bilen bir mi #ale cevab ararken: — Esbahatin büyük kısmı gasetecilerdedir, diyordu. Gerçekten bam mütelerlerda yersiziikle mübalâğanım yekdiğerine ka - "mış olduğu inkâr efilemez, bu mübelâğa çehrin bazı kısımlarında en. dişe uyandındı ve Türkiye gibi yiyecek balımmdan bugün bütün Avru. İl marun mihakimk en mas'ud memleketinin en goriş vamtali şehrinin bazi mahalleleri de Tüzumundan çok fazla ekmek almak suretile komşusu İSTER ENANisi TER M sast için olsun sılantaya düşürdü. Yalnız biz esâs derdin bu bahiste kullanmakta olduğumuz vasıtaların iptidalliğinde olduğunu düşünüyoruz. İstanbul gövi nüfusu Üç çeyrek milyonu bulan bir şehir 20 nci asırda ekmeğini iptidsi fırınlsrdan bekliyemez, günde birkaç yüz ekmek çıka- racak birimç yüz frnm yerine günde insan cl değmeden yüz bin ek. mek yapacak, kontrolu ye 'daresi kolay yarım düzüne fabrikaya muh. tadır. İstanbul bu ihtiyacı görmemiş, arlamamış değilör, eğer yanılmıyor. sak bahsi fik defa olarak meşrutiyetin Jâm senelerirde, takriben 52 yu evvel geçmiştir, fskat işte o gün bugün telbikatı yapılamamıştır. INANMA! edildi Manifatura satışlarında kâr nis « betlerinin tayini için utun müddet - enberi yapılmakta olan tetkikler #celenmiştir. Biriklerin © iştirel mevzuları dahilindeki maddelere fi at tesbit edilirken bundan Ticaret Vekâletinin de haberdar edilmesi Vekâletçe karar altına almış Ol. duğundan, Fiat Mürakabe Komisyo. hunes hazırlanmış olan liste Vekâle- ie gönderilmiştir. Bu Hstesin bü * günjerde tasdik edilerek komisyona gönderilmesi beklenmektedir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: