SON POSTA Haziran 29 Hergün Şimali ve cenubi Fransa Yazan: Muhittin Birgen Ür gazeteleri gözden geçirirken, Bor. deaux'da yapılan bir matem merasi. mine aid haberler gözüme ilişti. Okudum. Mağldbiyetin acı duygularile sızlıyan Fran m yürekleri, sakin ve vakur bir ıztıratın herkesi birbirine bağlıyar, ruhani teşelisi !. ginde birleşmişler ve müşterek bir duyguyu müşterek bir terahürle Made etmişler. Hor- deaux - Bordo - nun büyük katolik k kapılarını bütün Franszlara açmış, din hak. kındaki fikirleri rahiblerin söylediklerine 'miyan Fransızlar bile bu kapıların dişini kalmamışlardır. Katoliklik, ruhlara mistik tlisini verebilen bir teşki- de, her katolik, kü sede kendisi için eselli havası bulabi! Bünün için, temsil ettikleri felsefi akide iWbertle ketoliklikten o uzaklaşmış veyahıd da ona karşı Fransada senelerce mücadele etmiş insanlar bile bu mili matem gününde kiliseden hariçte kalmamışlar. Meselâ, kili. endeki üyinde hamr bulunanlar arasında Heriot gibi, Chavtemps - Şotan . gibi rkdi. kal snsyalistlerin isimleri görülüyor. Bunların o Ayfne iştirak etmiş bulunmala. rı, Pranaadaki büyük iztırâbin Pransırları nasl ruhani bir anlaşma İçinde birleştirmiş olduğunu gösterir. Cemiyetler böyledirler: Felâkst ve ıztara; günlerinde ruhlar, milstik bir deryanın temiz suları içinde hep, birden yıkanmaya koşarlar. Bu malem merasimi, bu ruh temizliğinin bir misalidir. * Bordeax'yu bir defa gördüm ve orada Üç gün geçirdim. Pransanın en yeşil ve en mu. tedi sahasmın merkezi ve iskelesi olan Bor. denux, Pranas köylülüğünün en koyu ve en «Fransiz. vasıflarını taşıyan bir mmtakanın merkezidir. Zaten Fransılığın en koyu ve, en halle vasıflarını taşıyor saha, henüz Al man işgaline uğramamış olan Pransa ii - midir. Muhafazakâr köy, her yerde, her memlekette, mili duygunun ve milli an'an. erin bekçisi rollinâ oynar. Mili ruhun bekçiliğini yapan bu muhafâ. zakâr köy hâkimiyetini, Bordeaux ile havâ- Msinde, bundan sekiz sene evvel, çok canlı bir suretle görmüştüm. İncir ve üzüm sat, mak Için yaptığım temaslar esnasında, hay- hattir. Bükemediğin eli öp, derler, Bu, âcizin öcize verdiği nasi- e Bükülmiyecek kol yoktur z “Bilgi, azim ve sebat ilebükülmeyecek kol mevcud olma» dığını unutmamak lâzımdır. Kelitala Aatınde Ka en e ama İmparatoriçe Öjeni ikinci defa İstanbulda üyük Napoleon'un yeğeni, çocuk - luk ve gençlik yılların dok duran çeşid o çeşidi o maceralardan at hyarak © nihayet © üçündü O “Napoleon namile Ove © imparatorlukla “Fransa - nın başına geçince 1870 senesi Prusya muharebesinde Sedan © herimetine kadar memleketini, uzun yıllar esnasında haşmet ve şevketin, debdebe ve daratın son mer- tebesine kadar çıkarmıştı. Bugün o zama“ na sid tarih sayfalarını yöz kamaştırmadan okumak mümkün değildir. Fransanın kuv- vet ve kudreti bütün dünyada taninendaz olan bir mehabet saybası kabilindendi; bu, retle İlk defa olarak gunu görmüştüm Ki, hiç beklenmiyen bir hengümda ve çekilde Bordeatwx'da bu işlerin tavassutunu yapan unsur, Yahodiden çok farla Franmedi. Ar. Tupanın ve Amerikanın hemen her tarafın. da olduğu gibi, bütün şimal! Fransada, bla. kis, tavassıt işine en ziyade Yahndi. hâkim olduğu halde, orada köy Fransa, heniz ken, & varlığını bu sahada muhafaza ediyordu Centihi Pranan, İspanya hududuna yakın © Yan mıntaka, bilhassa Bordo ve benim gör. düğüm Loir boyu, bütün köylüler gibi, se - nebiye karşı kapalı durmaya ihtimam eden, modem ahlâk ve icadlara karşı mezinin müthiş bir esaretle bir ihtizar nefsine mün- kalib oluncaya kadar... İmparatorun © tantanai saltanatı yılla - rında güzelliğinin, gençliğinin U şa'şu kendisine refakat eden impamtoriçe Eu - söhretle gönie de İetafetinin, zarafetinin bütün cihanın matmahı panyol güzelliğinin sw mümtaz bir nesini teşkil eden bu kadın hakkında tarih güna-çün tafsilât ile doludur, Kocası fatında! nra © uzun Yıllara sid amı İşöhretini etrafında gittikçe sislenen ir bâ- kuvvetli an'nnelerini müdafaaya çalışan biri je gekhinde sürükliyerek dünyanın dört kö- Alemdir. Pransayı Parixi, su şehirleri de ta.| hımaya alışan bir “Türkler, öenubi Fransanın bu koyu ve an'aneci Tuhunu vek ez tanırız, Halbuki simsli Fransa ve bühasm Paris (e bu aşağı Fransa arasında © kadar böyük farklar yardır ki Paristen şece hareket eden bir #ren elinde, sabahlev'n İcir boyunda w. yanmis olan yabanci kendisini Frawsadan çıkmış, büsbütün baska bir memlekete gir. miş gannedebilir! Bu köylüler muhllinde, kılar sağlarını kemmemisler, eteklerini çok kısaltmamışlar, dudaktarını boyamamıslardır. oyunlarında birer haç sallanır ve erkekle könnsürken kı. sarırinr. Annelerinin dizlerinin dibinden ay- Tılmıyan bu kızların Fransız kızı olduğunu öğrenen ecnebinin havretle gözlerini dört açmaması kabil değildir! * İşte, Fransanın 96) senesi Haziranma ka. dar devam eden bir tarihini Bordeaux'nun büyük, eski ve güzel katedrsli içinde başı, Chautemps gibi simaları da bunların arasın. da görüyoruz. “Yeni Fransanın temelleri bu muhit için. de, bü hava arasında kuruluyor. Mareşal Pe. tain bu muhitin adamıdır. Asker, ihtiyar, «iki Fransız, bir köylü rubu kadar kuvvetli bu adam veni Pransanm temellerin! olan eski Frans? timsalidir. Fransa simdi istilâ denilen müthiş sade bütün acılıklarmı tatmış de. de harb ateşle de dağlanmıştır. Evet, dağlanmıştır. Pransayı için için yi. kasmopa.. Pransayı tekrar canlandırmak İşini kanizması, yeni bir içtimal ruh ve yeni bir © Kâdım ile harekete geçecektir. Mareşal P4 - taln'in. siyasi ve tabii ömrü bu isi yapma. © ya Kifayet edip edemiyeceği başka bir ba - “histir. Fakat, bugün cenubi Fransada ya - © © Terki Pransayı büsbütün yeni sima ve de. « Bişmiş bir ruh ile meydana getirecek olan ha. reketin temelleri atılmaktadır. â Bü harbin en büyük inkılâbı, kendisini ç evvelâ Fransada hlerettirecektir. Aluhittin Kb #ibette alırken mutlaka yeni bir siyaset me, | şesinde dolaşan ve mazinin ncı, tath hatı - İralarını yaşlılığının hali harabisi içinde mez- jcederek insanlığa omükadder olan ömrü son merhalesine kadar hicran ve hüsran İduygularile geçiren bu bedbaht kadın, bir İgün hiç beklenmiyen bir zamanda, işitildi İki hasust yacbti ile İstanbul o gelmiştir. 1911 de... Bu güzel imparatoriçe Sedan hezime > tinden ancak bir sene kada: evvel Fran - sanın kudret ve meknetile beraber ken - disinin hüsn-ü ân en büyük tantana ile ya'şepaş olan bir tarihte İstanbula Okadar gelmiş ve Abdülâzizin misafiri olmustu. Ben © tarihte vukuatı âleme henüz vukuf gözleri açılmağa vakit bulamamış bir yaş- ta idim, fakat yaşta ilerledikçe bu mis - ferete aid rivayatı hep dinleye dinleye ade- in © zamanın vak'aları arasında bulunmu- sa dönmüştüm. O rivayetler yalnız bana kadar değil, bütün memlekete yayılmıştı. idi, ve onun güzelliğine, hususile pâyei rif- i, İmti enzibesine kat kat ilâveler yapan füsu- nuna kendisi de o derece kapılmış; denilir di ki, sarayını dolduran bütün peribeyker Çerkes kızlarını unutmuştu. İşte bu imparatoriçe artık yılların sik - letile bir harabe haline gelmiş iken: «Geç- miş zaman olur ki hayali cihan değer» di- yerek İstanbulun o zamana aid hatıralarını, ölümün parmakları gözlerini tamamile ka- Bu öyle fevk-al'âde bir hâdise idi ki bü- tün sâray altüst oldu ve kengisin! çocuk - luğunda görmüş olan hünkâr da bu kadı- m o hali hereminde görmeğe tehalük gön - terdi. Bizler, kendisini Dolmabahçenin nh- tımında istikbal ettik. Kendisine lâyık o - lan ihtiramat ile re huzuruna isal olundu. Eugönie İstanbula ilk seyahatinde pek küçük bir çocuk olarak tanıdığı Yusuf İzzettini de görmek arzusunu izhar ettiğin- İSTER ti, Şöyle diyordu: İSTER Abdülüziz bu güzel imparatoriçeye «8hane| ziyafetler, şenlikler, donanmalar yaptırmış | INAN, Dün gece Alman radyosu muharebenin tik safhasını anlnt- «— Alman ordumu muhasamat başladığı zaman mevcud bütün kuvvetini Lehistana gönderdi. Majino hattının önünde Ziğliridin gerisinde ancak hafi bir perde halinde zayıf bir iNAN, e YAZAN sereesresesın Halid Ziya Uşaklıgil den bu mülükat esnasında 6 da huzurda bulundu, Mülâkat pek samimi oldu. İmparatoriçe gocnkluklarını tanıdığı bu iki zatı kırk se - ne sonra görünce ne düşündü, ne duydu, bu sarayın merdivenlerini, o divanhanele « rini geçerken kalbini neler burktu, bunu keşfetmek mümkün değildir. fakat avdet ederken, rıhtımda snndalına binerken da- ha ziyade yaşlanmış, daha fazla çökmüş gibiydi. Bu manzaradan bende de yadişir olarak elim: bir his kaldı. Boyalı Pierre Loti Gene bu sene içinde Türklüğün pek ve- fakâr dostu olan Piğrre Loti de saraya gel- di ve huzura kabul olunarak bir çok ilti - fatlarla tatbib edildi Ben ona yalmız Türk- Tüğe döst sıfatile değil, Fransız edebiyatı - nn en büyük mefahirinden biri olmak iti - barile meftun idim. Bötün yazılarını öyle bir meczubiyetle okumuş, tatmış idim ki bugün, herşeye karşı meclüb olabilme kis- tidadı sönmüş olmaklı beraber, hâlâ eser- lerinden bende kalan intiba'lar ruhumda ihtizaz etmektedir. O güne kadar bu ada - mü ne uzaktan, ne yakından görmemiştim, ve hakkında b adar gelen tenkid mı - rltlarının mü'eyyidesini bulmak korkusile, ona temas etmekten de çekinmiştim. O gün onu sarayda görünce bu korku tahakkuk etti. Onu boyunun kısalığını sak- lamak için yüksek ökçelerle, benzinin u - çukluğunu örtmek, için bir kadın gibi bo - yalarla görünce bu garib ve gülünç kıyafet bende eserlerinden alınan meftunane haz - xn Üzerine bir sis perdesi çekmiş olmasın diye hemen kaçtım. Yüzünü göstermiyen melike Gene şayanı kayıd ziynretlerden biri Hindistanda nisbeten (o küçük bir kıt'anın melikesi olan Bijiya Bikâm-un / İstanbula vürudü oldu. Behobal hâkimesi olan'bu kadın kala - TAKVMİ ISTER da yoktu. İSTER kuvvet bırakmıştı. Üstelik bu zayıf kuvvetin motörlü kıt'aları Alman ordusu muharebenin son (safhasında (kullandığı fırkalarla motörize kıt'alarını hep Lehistan harbini takib eden dokuz aylık istirahat zamanında yapmıştır, zaferini o müddet zarfında İz'aç edilmemiş olmasına borçludur.» balık bir maiyetile ve Hamidullah, Ubey - dullah isimlerindeki oğullarile beraber Pe- mutabakatle merbut kalan bu kadın hak - kında hükümetçe ve sarayca icab eden ik- ram ve izaz üsan gösterilmekte tekâsül & İunması, Hattâ bu meyanda kendisine —İn gilizceden başka bir şarb İisanı bilmediği için— mihmandar olnrak başkâtibin henüz pek genç olan kızı Bihin tayin edildi. Ben| melikeyi yakından görmedim. Onun yi daima en mütecessis sözlere karşı kalın bi; perde geren peçesile kapalı imiş. Bu peçe- yi hünkârn yanında kaldırmış olduğunu i- gittim, fakat hün karşı istisnai bir ha- reket olan yüzünü göstetmek İüfunden © sırada kendisine zefakat eden İnçiliz selini de istifade etmiş oluyordu. Huzur da oğul lan da bulundu, Melikenin hususi haysuna düir ufak te fek malümatı mihmandarmdan — almıştım: Maiyetinde hususi aşcısını beraber getir » mişt. O Hind usulünde pişirdiği tey - lerden başka bir şeye el sürmezmiş ve bu yemekler türlü baharat ile o kadar şeylermiş ki mihmandar, kendisine | ikram edilen bir yemekten büyük bir mide san - cisile çıkmış. Bütün hizmetçiler yalınayak gezerlermiş. o Uzakşark o memleketlerinde! bunun, hilâfına hareket edilemiyen bir u - #ul olduğuna vâkıftık, fakat bir Avrupa se-| yahatinde ayni usulün tatbikinde israr olu-| nuşuna bir geri kalmak fikrine inad ile ya-| Melikenin mihmandara hediyeleri ol Sert kokulu karanfillerle örülmüş, kırmızı ipek ve klaptania karıştırılmış bir örgü... Bu ne mi olacak, başa mı geçirilecek, bu - mun istimâlini anlamak o mümkün olmadı. Sekiz on aded, pek iptidai bir san'atla iş - lenmiş, gene ipek ve kılaptanla karışık parçalar... Bunlar da belki bir sürahi, ir çiçeklik altına (konabilir diye düşünüldü, ve hiç bir zaman bu suretle istimaline teşebbüs edilmedi. Melike ile hünkür nasl konuştu. Arada bir tercüman olmayışına nazaran hünkâr Farisi 'söyliyebildiği kadar söylediğini, me- likenin de Farisi anlayabildiği kadar anla- dığını İsrzettik. İngiliz sefirinin de hazır ve nazır olduğuna (göre bu mükâlemenin üç beş havai cümleden ibaret kalmış olduğun- da şüphe yoktur. .aanasesasmananaeasasan 2 Köstenceden dün Rumen vapuru Dün Itmanımıza gelmesi beklenen Rumen bandıralı Recel Karol vapuru mutad hilâfı. İNANMA! iNANMA! Sözün kısası Avrupada açlık mı? E. Ekren Talu E wvelki gün Anadolu Ajansının A « merikada Filadelfiya'dan alıp o - kuyucularına verdiği dikkate değer bir tek graf vardı, Gazetecilere beyanatta bulu - pan Birleşik devletlerin eski Cümhurreisi Haver'in, o telgraf şu sözlerini nakledi - yordu: — Tarihin kaydetmediği kadar vahim bir açlık heyulâsi Avrupanın üstünde do - laşıyor. Harb bir kaç ay daha devam e - derse imilyonlarla Avrupalının inse mese- lesi, beşer iztırablarının tarihte benzeri bu- lunmıyan bir hâdise olarak kalacaktır Harb başlıyalı on aydır bu feci ihtimal kimsenin aklına gelmemişti. o 1914 Harbi Umumisinde, şartlar bugünkünden her » halde çok müsaidken, muharib ve hattâ gayrimuharib insanların neler çektikleri, ne mahrumiyetlere ve ne iztirablara katlan - dıkları henüz. hatırlardan çıkmamıştır. Lâ- kin. ne garibdir ki, âder oğlunun bir defa gözünü hırs bü iü, Okan burnunda tüttü mü İdi, mazinin dersleri, ibretleri, hafıza - sından, bayağı siliniveriyor. Halbuki, dava nedir? Düşman kurşunlarına, bombalarına kur ban gidenlerden başka, bir de harbin sa- wakibinden muzab ve muztarib olan « ları düşünecek olursak oynanan facianın azameti önünde tüylerin © ürpetiiemesi mümkün değildir. Açlık.. çifte çubuğa yarayan bütün kol lar sapandan ayrılıp dn tüfeğe sarılırsa, bütün hududlar kapanır, bütün ticari na « kil vasıtaları asker ve cephane © tasımağa tahsis edilirme, fabrikaların — faaliyeti ma - hiyet ve gayesini değiştirirse, mevcud stok“ lar da üstelik suyunu çekince açlık tabin « tile baş ermez olur mu? Saiki ihtiras, intikam, hayati saha iddi- ası, her ye olursa olsun, meşrü müdafaa - dan gayri herhangi bir sebeble (girişilen harblerin maliyeti yıllarca süren umumi »e- falettir, Fakat inşallah Huver'in dediği çıkmazı ü |harb tahmin edildiğinden çabuk biter de, beşeriyet, aylardanberi çektiği korkunun, sinir gerginliğinin, belecanı kalbin üzerine bir de kıtlık, açlık derdine giriftar olmaz. Ah şu hayati saha! Uğrunda insanlık ne ıztırablar çekiyor, ve ne canlar telef olu « ü Gi Clas Tali Sabahtan sabaha Bugünkü Paris Harbden evvel hemen her mev - simde Parise günde ovasati olarak iki yüz bin yabancı girer bir o ka - darı çıkardı. Işıklar şehri, ziynet ve sefahat merkezi Paristi, Bütün bir Fransa tarihi Pariste yaşıyordu. Bir Galeri Nasyonal, bir Luvr müzesi başlı başına kaymet ve sevvettirler.