4 a Son Poslanın zabıta romanı: 16 Nekleden: İbrahim Safa Kâğıdda yazan isim : Aleksandra ba Süâtle, ne erken, ne geç getirmiş. m etmiş, ,, Sedad, önündeki kâğıda bunları işe- Tet ederken: — Kabul. dedi. Cinayet akşamı, ya: Dİ gece saat ona doğru yapılmıştı... — Canım peki amma bu heriflerin, Âhıfı kendi © otomobillerine çekmiye Mahsus miknatısları mı vardı? Başka bir arabaya. rastgele oradan geçen bir taksiye binmeyip mutlaka kendi oto- erim bineceğini neredan biliyor- rd:? Sedad, arkadaşının gözlerine dik dik bakarak düşündü, sonra: — Evet; dedi... Ben bu hususta ka- Daatimi değiştirdim. Bana şimdi bunu sorma; bir müddet sonra öğrenirsin, Kendi kendine sönen sigarasının ye- rine bir başkasını yaktı ve ilâve etti: — Mustafayı verdiği adreste bula- mMâyınca hemen garaj sahibini keyfi- yetten haberdar etmeli idin. Hattâ bi- Taz da tehdid ederek Mustafa garaja ge- Ür gelmez seni haberdar etmesini bil- Midm,.. Ali Osman gülerek başm: salladı; — Öyle yaptım... — Mükemmel,., Şimdi gelelim Le- izlet pansiyonuna,... Ondan ne haber Ali Osman cebinden bir kâğıd çıka» Tarak: — İşte, diye uzattı. Bu bir liste halinde idi. Bazı isimler Ve Lârifler vardı bu listede. Bili Osman, bu listeye göz gezdirerek hiser Sedağı, yaptığı işin muvaffaki- Yetinden emin olan adamların emniyet Ve hazzı içinde takib ediyordu. Sedad: — Aşkolsun Ali Osman. dedi. Her #hsın hüviyeti hakkında da bir iki sa- VI Yazmayı ihmal etmemişsin, Komiser Sedadın elindeki İistenin İçinde bir isim vardı ve o bü isimde ld; Aleksandra,,, Bu kadın hak- kindaki târifat, Sedadlın Saraya âid Malümatına tetabuk ediyordu Dedi ki: >> Bu Rum kadını muhakksk mü - kemmel surette ingilizce ve fransızca onuşur, değil mi? Bunu nasıl anlasak i Osmanl, Sedad, sevinçle: — Oh. ne âlâ, Şimdi bir ssatte öğ Tenilecek şeyleri beş dakikada öğren - Mek imkânmı bulduk işte... Derhal #yağa kalktı. Eline bir çın - fa »ldı. Köylü yolcu kıyafetinde olan arkadaşını kolundan çekerek: — Haydi; dedi. Yola,.. Beni orada şerin diye takdim edersin. Doğru tır sokağına ve Letafet pun- Yonuna vardılar. Kapısı dalma yarı “ik duran bu pansiyonda gecenin bu BEÇ #satinde el ayak çekilmişti. Pan - Miyon sahibi onları kendi yatak odasına aldı; meseleyi öğrendiği zaman hayret nde kaldı. Belki bir senedenberi e - Vinde kiracı olan bu kibâr Rum kızı - Bin asl olup da şüphel! telâkki edil- “iğini bir dürtü anlayamıyordu. Benim bildiğim. dedi. Bu genç memleketinden, yani Yunanistan - kiz — Ondan evvelki geceler herif ara-|dan buraya akrabasının yanına gel - Yı kaçta garaja sokmuş o gece de ây-İmiş. Sonra onlar ölünce ailesinden #e- Jen para ile burada kalmaya karar ve- rerek benim pansiyona (o yerleşmiştir. Türkçe ders alıyor. Az zamanda mü - kemmöl türkçe öğrendi. Mükemmel İn gilizie. fransızis da bilir. Ali Osman arkadaşının bir kaç gece pansiyonda misafir kalacağını söyle - yince pansiyon sahibi telâşa düştü. O- nu güç teskin ettiler. Komiser Sedad için oda! hazırlanır- ken telefon çaldı. Telefon da, merdi - ven başında idi. Ev sahibi hemen koj- tu: — Nasıl efendim? Matmazel Alek - sandra mı? Peki efendim, üst katta - dır. Şimdi çağırtayım; biraz bekleyi - 10Z... Patronun odasında duran Sedad, he men onu çağırdı: — Benim bu telefonu mutlaka Işit- mem lâzımdır. Bir çaresini bulunuz! dedi. Müdür, aşağıdan bir uşağı çağırır - ken telefon için bir tedbir de bulundu. Uşağa: — Yukarıya çık. Matmazel Alek - sandrayı yukarıki telefon başına ça - gır. Başında bekle,,, Dedi. Uşak yukarıki kata çıktı ve matmazel Aleksandrayı odasından dı- şarı çıkarken ve telefona koşarken ta- kib etti. Telefonda bu iki makine de birden açıktı ve aşağıdaki komiser Se- dadın kulağında idi. Hiç bir şeyden şüphelenmiyen mat- mazel Aleksandra telefonda kendisine bağ'ran bir erkekle konuşurken onun sesin: merdiven başında Ali Osman da işittiği halde aldığı cevabı kendisinden başka: yalnız Sedad dinleyebiliyordu. — İmtihan bitti. Her şey yolunda... Müdür bey çok memnun olacak... — Evet... O şimdi burada yok am - — Biliyorum. biliyorum canm... Amma onun emri vechile kendisini bek lememize lüzum yok. Ben size lâzım olan... Şeyi hemen verebilirim. Hani Şu lüzm olen şey... Sonra siz de yarın öğleden sonra yola çıkarsınız. Pansiyon sahibi ile Ali Osman nefes almaksızın bu muhaverede işitebildik- leri kelimelerden mâna çıkarmaya ça- lışıyorlardı. Yukarıki telefon kapanın- ca Sedad da aşağıki telefonu yavaşça kapattı ve kep birden tekrar patronun odas'na girdiler. Sedad. müstehzi bir tebessümle: — Yarın sabah, dedi. Matmazel A - leksandraya üstünde bir mağazanın ante'i bulunan bir paket gelecek. Ben bu paketi ondan evvel ele geçirmeli « yim... iyon sahibi tereddüdle: — Evet amma... — Hiç bir şeyden korkmaya mabal yok... Kiracınız beklediği paketi gene elde edecektir, Şu kadar ki biraz geç olarak.,, (Arkası var) SON POSTA pp “Son Posta,, muharrirleri Erzincanı ikinci defa olarak ziyaret ettiler Felâketten iki ay sonra eski Erzincan ne halde? mam yşmsmammmammmaamanmn - de i Hazin birlevha: Zelzelede yaralanan ve Malatya hastanesinde tedavi i görüp tekrar Erzincana dönen bir vatandaş, evinin enkazı altında i yatan karısile çocuklarına bu enkazdan mezar yapmakla meşgul Sayfa 7 ie (Baştarafı 1 inci sayfada) hem Trabzona doğru uzanır. Bugün ya- rm metrelik çamuzile, bi?im Keresteci- ler yolundan farkı olmıyan bu şosenin iki tarafına devlet dairelerinin barınaca- ğı muvakkat mahiyette, fakat zarif, kul- lanışlı barakaların yanılmasına başlan» miş. bu barakaları size şöyle tarif ede bilirim; Zingalin bir katlı kurma sâyfiye evlerini bilirsiniz. Bunları biraz daha basitleştirin, çatılarını müselles şekle ko- Yun, işte size Erzincanın yeni binaları. beher baraka dürt odadan mürekkeb. kurma olduğu için icabında sökülüp ay- nen başka yere kurmak mümkün. zelze- leye mukavim yeni tip evler tesbit edi- linciye kadar Erzincana yeni bir şehir maszarasını bu övler verecek! Bu evlerin arkasına, yirmi metre me- İsale ile halka mahsus kuMübeler yapılı” yor. Devlet dairelerinden halka mahsus barakalara uzanan yola amud olarek ta dükkânlar inşa edilmiş. Tükin yeni Erzincanı görmeden ev- vel, eski Erzincanı bir kere daha dolsş- mak arzu etmez misiniz? Bu itiraf ede- rim, müşkül bir iş. 15 bin vatandaşımızı kara sinesine çeken topruk üstünde, hâ- lâ tüten bir yangın gibi, facia kırıntıları şarasında dolaşmak en katı kalblilerin bi- ile kolay kolay arzulayacakları bir ge #zinti değildir. Bize arkadaşlık eden Kızılayın genç mühendisi Ata İlalan'a diyorum ki — Bu tarafa hummalı bir faaliyet - le yeni bir şehir kurmağa çalışıyorsu- (nuz. Diğer tarafta 15 bin şahıslı bir faci- anın son perdesi kapanmamış bir vazi- yette duruyor, Ne dersiniz, bu enkaz yı- ğınına arkasını dönen yeni şehrin mad- idesi içine bir ruh yerleştirmek mümkün olacak mı?. Genç ve feragatkâr mühendisin ver- diği izabattan anlıyorum ki, bir kısım halk, ne olursa olsun, yurdumuzdan ay- İrılmayız, deyip burada kalmış. . Erzin- | candan nakledildikten sonra mukadde- iratın acı sillesine rağmen muztarib br / daussıla ile geri dönenler oluyormuş. Bunlar dükkân açarak, eski vaziyetleri- ini mümkün mertebe iadeye uğraşarak, İşirin fakat bahtsız memleketlerinin can- İlanmasına çalışıyorlar, İstiyorlar ki, se- vimli, Erzincan biran evvel yaralarını sarsın, belini doğrultup, toprak yorganı» nı sırtından atarak eski neş'esine, canlı- lığına kavuşsun! Onların bu içten dilek- leri muhakkak pek yakında yerine ge- ilecek! 15 bin Erzincank vatandaşı unut- İmıyacağız. Fakat felâket kafamızdan sis linecek. Yepyeni bir enerji ile bu enkaz üzerinde bir mâmüure yaratılacak, Tabi- at insanlara mücadeleyi, evvelâ kendisi- inşasına başlanan halk barakalarını gösteriyorlar. İki kırık masa, üç dört Jelâketzede sandalye bir «kahve» teşkil etmiş. le mücadeleye alıştırarak öğretmedi mi?,İzincan şehrinin yegâne sakinleridir. Fe-| Etrafta ne bir sc3, ne bir nefes var. Yeni Erzincani, eski Erzincandan ayi- ran demiryollarını aşarak istasyona çi- kıyoruz. İstasyonun geniş meydanlığın- da, eski şehrin hatıralarını terkedemiye- Tâketi hissetmiş bir insan şuurunun muz |hattğ kuş bile uçmuyor. tarib tezahürlerini gösteriyorlar. Ne mi-| Erzincanda bir kuş var yavlıyanı, ne eteklerinize sürüneni, ne. Kanadında gümüş var. - atbyacak dam bulamadığı için - yıkık! Bu halk türküsünün iki mısramı dudak rek kalmiş birkaç Erzincanlı ile köylü- peer Harabeldr > ie eyemlimezi se ri lerin teşkil ettiği hatırı sayılır bir kala. istikbal li : eseri > Fakat bunl hangisi var balık görüyoruz. Meydanın bir kenarm- SE Ge 5 kimene gele da bir iki kırık masa ile birkaç felâket.) Fakat ne yalan ny onlar- amelleri ike zede sandalya bir araya gelip bir «kan. dap hem iin es çünkü iç.) Eski Erzincanın kuşunun değil amma, ve» teşkil etmişler. gene felâketzede bır cl A anki İni #le- | çalışkan halkının gümüşü de vardı, ak kamyonet bakkal dükkâm olmuş, üç ii #örmiüglerdi. Yanımıza yaklaşan olur. tini da. şimdi zavallıların mezarları bile dört portakal sandığı bir manav GÜKkâ-İ ça, bir içi adımlık çekinmeyi Hizumene Yok. nı açmağa kâfi gelmiş. bulmuyorum. a rasladıkça şevini-) o Soruyorum: Bedbin yüzlü, gülmiyen, gülmeyi unu-| yorum, çünkü canlı, dolaşan, nefes alan, | — Enkazı gelip an olmuyor mu? tan, mağmum, düşünceli, halsiz birçok | kıyırdayan bir şey görmek İnsan: anla-| Mühendis Ata İlâlan cevab veriyor: insan canlı bir ıztırab enkaz halinde bun- | çymaz bir ruh haletine sürüklüyor. — Şehre girmek yasaktır. Enkaz araş- ların arasında dolaşıyor. Arasıra, satıcı“ | © Bomboş bit şehirde dolaştınız mı hiç? 'tırmak istiyen, kendine aid olduğunu is- Tarın, alışmadan mütevellid, -#eslenişleri | Tahriri nüfus günü boş şehri ne kadar bat ederek müsaade almağa mecburdur. duyuluyor. Kime bağırırlar? Gelen kim, | yadırgarız? Azrailin elinde tırpan, dolu; Bu lâf ta bitti. Konuşmalı. süküt ba- geçen kim, gelecek kim?.. dizgin dolaştığı sokaklara girip çıkarken |na İzahı müşkül bir tuhaflık veriyor. Şehre uzanan ıssız, çamurlu yolda i-İölümü «cesed» şeklinde görmüyoruz; fa-| Yürüyoruz. o ne?. Yolun sl tarafın lerliyoruz. Şehrin kalbine doğru yaklaş-|kat felâket adım başında dehşetini gös-|da iki adam.. enkaz arasında bir şeyler tıkça hayat azalıyor. Canlı mahlük”yal-|termek için bir hatıra bırakmış. yollar- | yapıyorlar... merakla o tarafa doğru m“ nız kediler.. kedilerden size muhakkakl|da yalnız çamurlu ayaklarımızın sesini | dımlarımızı' sıklaştırıyoruz. Yanımızda bahsetmeliyim. Erzincan için (kedilere | duyuyoruz. Neden bilmem, yavaş ta ko-|kiler: kalan şehir) demekte hiçbir hata yoktur. | nuşuyoruz. Sanki yatanları uyandırmak-| — Ne arıyorsunuz orada? Sahiblerini kaybetmiş yüzlerce kedi Er-|tan korkar gibi. (Devamı 10 uncu sayfada)