L Hapşıran Cemal | Ciienesier ) Sandığı Hizmetçiler içerisinde en iyi kalbli o- Yanı muhakkak Gülsümdür. Onda herke se, her canlı malüka karşı sonsuz bir acı- mak hissi vardır. Sokakta sakat bir insân görse günlerce o insanı düşünür, üzülür. Bir kedinin miyavladığını duysa, hemen sokağa, bahçeye çıkar, Hasta kediyi bu- Tur, onun karnını doyurur. Hattâ bir de- fa bu yüzden bayanından çok azar işit - mişti, Bir gün sokak kapısında bir köpe- ğin havladığını duymuş, kapıyı açmıştı Hava bozuktu. Sokak çamurdu. Kapının önündeki köpeği gördü. Köpek çamur i- ginde kalmıştı. Üşüyordu: Gülsüm ona çok acıdı. Hemen eve aldı. Mutfağa gö- türdü, karnını doyurdu, köpeğin karnı doyar doymaz vücudüne kuvvet gelmiş- ti. Mutfekten koşarak çıktı, Gülsüm de arkasından çıkmıştı amma, köpek sanki kırk yıldır o evin köpeği imiş, evin her tarafını bilir gibi salona doğru çıktı. Asıl bi ömrü oldukça kuş tüyü yastıklar oturmıya alışık bir tavırla, ka- napenin üzerinde duran bayanın kendi elile işlediği yastığın üzerine çıkıp otur- Muştu. Gülsüm köpeği yastığın üzerin - den almıştı amma, yastık çamurlar için- de kalmıştı. Bayan bu hali görünce çok hiddetlenmişti. Gülsüme demediğini bı- rakmamıştı Hele bir defa gene iyilik etmek için ğı hareket onu çok gülünç bir mev- İM iin. Pencereden - #0 bakı- yordu. Sokağa birkaç otomobil girip 'durmuşlardı. Otomobillerden birçok İn- sanlar çıktılar. Birçok aletler çıkardılar. Çıkardıkları aletleri sokağın ötesine be- risine koydular. Gülsüm bütün bu olen bitenleri hayretle seyrediyordu. Fakat gözü hep, üstübaşı yırtık bir adamda i- di. Çok fakir olduğu halinden belli bu adam acaba kim olebilirdi. Gülsüm bu- na bir mana verememişti. Aletler kurul duktan sonra. Üstübaşı temiz (ki - kişi, bu fakir adama hücum ettiler ve onu dövmeğe başladılar, Aletlerin yanların - da bulunanlar ise kurtarmaya teşebbüs bile etmemişlerdi. Gülsümün bu hale çok canı sıkılmıştı. Pencereyi açtı. Avaz avaz bağırımağa başladı: — Zavallı bir fıkârayı dövüyorlar, Konu komşu yetişin, kurtarın. Onun #6 sini duymuşlardı. Hepsi birden gülmeğe başladılar. Hatta dayak yiyen fakir a - dam da gülüyordu. Sonradan Gülsüm i- Metinle Dündar, iki erkek kardeştiler. Birgün Metin banyoda yıkanıyordu. An- neleri Dündara, babasının kolalı gömle- Bini verdi: — Bunu babana götür! Dedi, Metin gömleği aldı, babasına gö- türürken kardeşinin banyoda olduğu ak- Mına çeldi. — Şuna bir bakayım! Diyerek banyoya girdi, kardeşile şa- kalaşırken annesinin tertemiz kolaladığı gömleği banyoya Odüşürüverdi. Şimdi kimbilir annesinden ne kadar azar işite- cektir. Siz bu resmi gazeteden kesin, uygun gelecek renklerle boyayın, bize gönderin en iyi boyanmış olanlardan bir kişiye üç Mralik OKitab, bir ayri / 1 AN .k. şi anlamıştı. Fakir adam ve onu döyenler sinema aktörlerinden başka birşey de - gerdi. Bir sinema sahnesini filme alı - yorlardı... Evvelki gün olan hâdisede buna biraz gg amma bu hâdise daha çok gülünç- Eve kömür geliyordu. Kömür çuvalı sırtında merdivenleri çikan hammali Gülsüm gördü. Hammal nezle olmuştu. Gülsüm ona acıdı. biraz mantol tozu koklatsa, hammalın nezlesine iyi gelecek- ti. Gülsüm hammal daha içeri girmeden odasina koştu. Kendi nezle olduğu zaman eczaneden aldığı mantol tozu kutusunu buldu. Hammal, kömürü banyonun yanında» ki ufak kömürlüğe koyacaktı. Daha hâm- mal oraya varmadan Gülsüm kutu elinde yolunu kesti: — Bunu kokla, dedi. Nezlen geçer. Hammal bir an neye uğradığını çağir- mıştı Gülsüm ısrar etti: — Sana kokla, diyorum, kokla nezlen geçecek, burnuna iyi çek, Gülsümün elile bumuna doğru uzat- tığı kutudaki tozu hammal burnuna çek- ti Fökat çeker çekmez, bir hapşırık tut- tu. — Hapşu! Hapşu! Diye hapşırdı. Hammal hapşırırken ta- bii vücudü de ileri geri oynamıştı. kü - mürler birer ikişer, çuvaldan Gülsümün başına düşüyordu. Hammalın da hapşır - ması bir türlü geçmiyordu. Artık çuvalı zaptedemez oldu. Bütün kömürler yere döküldü. Tabii birçokları da oradan ka- çamıyan Gülsümün başından aşağı indi. Gülsüm hammâla iyilik edeyim, der- ken kendine fenalık etmişti. Hem yerler kirlenmişti, hem de kendi üstü başı. İyilik ederken de, iyilik etmenin vak- tini hesablamak lâzımdır. meceye cevab verme müddeti on beş gün- dür, Bilmece cevabını bize gönderdiğiniz kişiye (bir ki -İzarfın üzerine «Bilmece. kelimesini vo kişiye Ode bilmecenin gazetede çıktığı tarihi yazı -İzelir.. Her üçü de nehri geçmiş olur - IZ. lar. Bakalım çocuklar bunu bilebilecek mi- siniz? Bir tren vagonuna inekler ve tavuk - lar koymuşlar. 37 tane baş ve 134 tane ayak var. Bilin bakayım. Vagonda kaç tane tavuk, kaç tane inek var. Bilmediniz mi? Ben söyliyeyim: 77 tâne tavuk, 30 tanc inek var. ? yi iki ile darbederseniz 14, 30 u da dörtle Jdarb ederseniz 120 eder. İkisinin tutarı (134 dür, * Size bir bilmece daha! Heva güzel olunca, ben evden çika - İrm o de beraber çıkar. Ben yürürken kâh önüm sıra yürür, kâh arkamdan ge- İlir, Ben dururum, o da durur. Bunu da bilmediniz mi? — Gölge! Desliniz.. olmadı. Küçük köpeğim! * Bu oyunu arkadaşlarınızla nız; arkadaşlarınıza: — Aklımdan birden yukarı bir rakam tut bana söyleme deyiniz. Arkadaşınız meselâ 3 tutmuş olabilir. — Bir mislini zammet deyiniz. Arkadaşmız heseblar altı eder. Siz de bu sefer çift bir rakam söyler - siniz. Meselâ: Ben de 8 diyorum. O rakama sekizi ilâve şt! dersiniz. Sekiz'altı daha 14 eder değil mi? Bu sefer de: — Hepsinin yarısını çıkar! Deyiniz. Arkadaşınız hessblar. Yedi İ kalır, —İlk tuttuğun rakamı da çıkar! Devin. Onu da çıkar: — Geriye kalanı söyliyeyim, der, ve sizin söylediğiniz rakamın yarısını söy - lersiniz: — Dört. — Hakikaten dört kalmıştır. * Arkadaşlarınıza çabuk cevab verme- leri şartile sorarsınız: — Bir elde kaç parmak var? Boş diyeceklerdir. Gayet çabuk ikinci suali sorarsınız: — İki elde? — On! Derler. Gene gayet çabuk sorarsınız? — On elde! On elde 50 parmak vardır. Fakat su - alleri bu tarzda sıralayıp sorarsanız ço - ğu aldanırlar; yüz derler. * Rir bubanın iki oğlu varmış. Baba yüz kilo gelirmiş. Oğullarının her biri de el lişer kilo. Bunların bir tek sandalları varmış. Sandalla nehirden karşı sahile geçeceklermiş. Sandal ancak yüz kilo alı yormuş, acaba karşıdan karşıya her üçü de nasıl geçebilirler? Siz bunu arkadaşlarınıza sorunuz. Bi- kalır bilecekler mi7. Fakat ben (size İnastl geçeceklerini öğreteyim. Çocuklardan ikisi ellişer, kiloden yüz İkilo geldiklerine göre sandala binerler ve karşıya geçerler. Çocuklardan biri o - rada kalır. Öteki sandalla döner. Yüz ki- lo gelen babaları tek başına sandala bi - mip geçer, ve orada bulunan oğlu, san - dalla döner, ve kardeşini sandala (alıp oynarsı - Birinciteşrin 7 . Bir tararmunn o x4108 Yıldız, kardeşini bul - du: — Haydi kardeşim, de- di, seninle beraber şu san“ dığı getirelim! İki kardeş sandığın bu- lunduğu Odaya gittiler, Sandık boş olduğu için çok hafifti. Bu yaz Yıldızlar say « fiyeye taşınmışlardı. Ha - valar değişip de yağmur- Jar başlayınca, artık dön- mek vakti idi. Bir Pazar günü Yıldızın babası, Yıl dıza: — Bugün eşyaları top- Uıyacağız, sen kardeşinle tuttu, bir tarafından Kef deşi sandığı yavaş yavöığı babalarının bulunduğu © daya götürdüler. Babel rı da bu sırada, annele “© rile birlikte eşyayı topl#'” mişlar, Yıldızla kardeği “© nin sandığı getirmeleriMi | beraber sandığı getirin ö- bekliyorlardı i te beriyi koyalım! dedi. | Yıldızın kardeşi çok ç#” İl laşmıştı, o gün hepsinde” çok yorulan o oldu. İ Gitgide dışarıda eşya eksiliyor, sandık dolu - yordu. Hemen hemen dı- şarıda hiç bir şey kalma- Yıldız, babası, kardeşi, ne var ne yok hepsini ta- şıyorlar, anne de burları birer birer sandığa yer - Jeştiriyordu. Yıldızın kardeşi annesi babası üçü birlik olup güçlükle sandığın kapa “ ğını kapatabilmişlerdi. ğ Nihayet son parti eşyayı da getir - mişti. Fakat sandık artık güç kapaba- caktı. Sandığın tekrar açılmaması için — Buldum! Yıldızın babam sandığın üzerine © Diye bağırdı. Anahtar bulundu di” turdu. vi ye sevindiler, fakat sevinçleri boş# Sandığın anahtarı yoktu. Ötekiler Ni anabtarı arıyorlardı. Dakikalarca santlerce aramışlar - gitti: Yıldız bir daha bağırdı: — Buldum, anahtarı; sandığın d£ binde unutmuştum. 4 easenesaneseneanroaessansaneomeeomsanmanessznsanannessıl