“İZ DUŞUNCELER |) Galatasaraylıların tesanüdünde hoşa gitmiyecek ne var ? Yaza: Halid Fahri Ozansoy bunlara yan | Mehmed Ebüssuud EL, İBüy ük bir Türk âlimi, en mühim şer'i mesel Kirmaşlar, içerisini araştırmışlar ve bi şey bulamamışlardı. Nasıl olmuştu da ya Beaumarehais'nin meşhur «Figaronun evlenmesi; isimli komedisinde, halk taba- — Vatan, millet, rejim. bakanım vay hâline! kasından olan e Kont Almavia'ys| Halbuki, k nz gerek a Tamiya 3 ei hakkında verdiği fetvalarla Türk hukukuna çi ji pif şöyle bir hitabda bulunur: gerek eser gerek duygul onlar- | Yapsalardı hiç şüphe: azı Mi e — Asilzade olmak için ne yaptınız? Sa-|dan bin kere üstün perver olabilir- | fena âkıbetlere uğrayabilirlerdi Hâsılı hizmet eden, dini siyasete zararlı ve teh âlet olmaktan kurtarmak istiyen adam dece doğmak zahmetini ihtiyar buyurdu- at mevhum düşmaniara saldırmak | demek istiyorum ki, Galatasaraylılar hiç Buz! İistiven işgüzarlar, gene, milliyet coşkun. | bir zaman kendilerinde bi yaz teveh- yuculu- | hüm etmemişler, her devirde hürriyet İşte bu iki cümleyi Galatasaray İisesi- Bi nedense sevmiyenlerin ağzından dinle- yin, muhakkak şu şekle sokarlardı: — Galatasaraylı olmak için ne yaptı. adece bu mektebde okudunuz! duyguları ve düşünceleri ile beslenmiş” ler, bilhassa demokrasiyi telkin eden gerb eserlerini okuyarak milli benlikle- inkişaf ettirmişlerdir. Bâşka türlü u yülniz kendileri sanırlar. İşte Galatası hücumların bir kısmı rini nz ğ ae il ba fiyat AM bo ar düşünenler, her şeyden evvel, Çanakka- lursunuz. Fakat düşünürseniz ki onların | . Mi mafih Galatasaray lede, Sakaryada, Dumlupınarda şehid dü- taşlar, bazan, dost elinden de geliy şen sayısız Galatasaraylıların ruhunu in- Galatasaraylı demekle bir nevi mevhum r, ya” > i p i * m i m ” anlardan da... | citmiş olurlar, eristokratlığı kastettiklerine şüphe yek- |'ni Galatasarayda okumuş olanlardan da iş tur, o zaman hayretler içinde kalırsınız Nasıl ki dostum Nurullah Ataç bunlardan | Fakat Nurullah Ataç gibi sakat düşü Neden? Çünkü gene düşünürsünüz ki on- | biridir. Bir gszetede bir yazı yazmış, Denler gene bu mubharririn kldiası arka- sından koşabilirler. Ziyanı yok, koşsun” lar! Belki bir gün yanıldıklarını kendile- ri de anlarlar, Fvet anlamaları lâzımdır ki “Galatasaraylıların tesanüdü yalnız her mekteb mezlimlarında meşru görül- miyecek bir tesanüddür, beraber okumuş, berâber yetişmiş olmak zevkidir. Sonra frenkçe kelimelerle konuşmak Galatasa- rayhlara hâs bir kusur değildir, İçimizde belki böyle konuşanlar vardır, fakat bü- tün Galatasaraylılar böyle konuşmazlar. ! asırda yaşamış, büyük Türk alimlerinden O biçim kantışanlar ise mahduddur, her biridir. Hicri 896 da İstanbul civarında mektebden de böyleleri çıkabilmişlerdir. Müderrisköyünde doğmuştu. İlk tahsili Ben ne anları, ne bunları müdafaa edi-| ni babasından aldı. Zekâsı pek çabuk na- yorum, sadece bir vakıayı işaret ©diyo-| yarı dikkati çekti. Müderrisköylü genç g2 Mehmedin zekâsı, o zamânin hükümdarı bermulad Galatasaraya atıp tutmuş. Yal. nz şü farkla: ismine itiraz etmiyor, cis- İmine ediyor. Sözlerinin hülâsası: Galata | saraylı zihniyetini öldürmeli imişiz! Maa- mafih Nurullah Ataçta tezad zihniyeti vardir. Onun düşüncelerini tersine çevi- rirseniz daima bâkikati bulmuş olursu- ların anladıkları aristokrasi, büyük öile- den, refah sahibi insanların İmtiyazıdır. Kelimenin manasını biraz yana iterek, bir im üstünlüğü mefhumu bile çıkarmak! istemezler. Halbuki zavallı Galatasaray lisesinin ve Galatasarayda okuyanların böyle baş bir iddiası da yoktur. Mutlaie bir hakikati tebarüz ettirmek lâzım gelir” sancak, bu mektebimizde diğer mek- bir surette. bir ecnebi Jisanı öğrenildiğini tasdik edebili- V" riz O lisan, malüm, fransızcadır. Haki. |! katte ise Galatasarayhların bu fransızca- larını memlekete en faydalı bir şekilde kullanmaktan başka bir şey yaptıkları id- ildiğim ve NurullaM Ataç bnmek merâkiie hareket etmi- tasdik edeceği bir cihet, Ga- y Tisesinin bu memlekete her za- man çok değerli insanlar o yetiştirdiğidir. Bunların isimlerini liste hlinde sırılamak Tüzumsuzdur. Bütün milli müesseseleri- miz gibi Galatasaray lisesi de bu memle- leri uğruna daldıkları siyasi e da, dini korkunç bir silâh ola! yeğ mışlar, bu yüzden me sinde büyük yaralar açmışlar bussuud Efendinin asalet ve bö o zaman daha 'iyi aniaşılı Pi Zekâsı ve ilmi kudreti Mehmed Ebussuud Efendi, on altıncı dia edilemez. Öyle iken, mektebin saray|, Galatasaray, dil sahasında da © Tevfik İlişkan olan bu büyük ağam” ae ara ia ketin malıdır. Abdülhamid devrinin en ; — olan ikinci Beyazıdın kulağına kadar gi-| 95 a) nüksedi r 12 ismine takılarak, ökide birde nükseden), günlerinde bile hürriyet ile, | Fikret ve Ahmed Haşim gibi nice sa0'at-| gerek kendisine günde otuz akçelik çele-| 1115 diğ? bir günde de 14 s* manasız bir hassasiyetle bu müesseseys| kârlar yetiştirmiştir ve böyleleri Türk| valarıB İbi yevmiyesi bağlandı. Az zaman sonra ğ meşhurdur. Bu fetvalar i -. | hürriyet fikirleri ile evlâdlar yetiştirmiş- hücuma kalkmak ne demektir? Bazı mü ; y cine cuma kalkmak me d ektir ei | kültürünün, Türk edebiyatının dalma | müderris tayin olundu. Muhtelif İstanbul mühim şer'i meseleler çene ye pevverlerin bu gösterişi, artık. demagoji | Y*- | hürmetle anacakları çehrelerdir. adrenilerizde date verieğe barla, |, EEE Bedi 0 kelimesinin bile hududunu çoktan aşmak» Galatasarayi "sevelim; * Onu sevmek.İg m rneğe AŞIR) a yalamlak ta günde Sonra Gebze ve Bursaya gitti. Bursa ka- dısı, bir yıl sonra İstanbul kadısı, Rumeli kazaskeri, nihayet 952 şeyülislâm oldu ve tam otuz yı! bu makamda kaldı, Türk tarihinde parlak bir hatıra bıraktı. Ebussuud Efendi, şeyhülislâm tadır. Hani, büyük Türk in; Türk kültü ün sıcak yuvalarından bi- rini sevmektir. Hakiki münevver başka ” türlü düşünemez, idi, Kanımf Süleyman Eu ye hürmeten bunu 300 akçe” di Ebussuud Efendi, 86 yaşında yılında öldü. Ölüm habe” ya e kiye hududları içinde değik Pİ ul maştiricı ve gönülleri aydınlatıcı saf ve âbının göz ka” id etmişimdir. Biz o zamanlar bu erleri etüddeki gözlerimizde bile bı maz, bir iki gün ceplerimizde taşır, oku- Had Fahri Ozansoy Burada şunu ve edeyim: o Galatasaray mine muariz olanla? bilhassa yanılıyorlar. Aksaray ve Ayvansaraya ne diyelim? Bunla- rida mi kaldıralım? Saray kelimesi mutlaka saltanat mi İfade eder? Yerine göre, Olim o- cağı manasını da ahır. İsimle müsemma ara- sında münasebet araştırmak ne geri düşün- berrak havası içinde bile, mezinin bir hortlağı halinde arasıra beliren bir pa- radoksallıkları vardır. Bu manev! hasta” hığa tutularılar on binde bir kişide olsalar bulun- duğu bu uzun devir içinde dahili politika entrikalarına kat'iyen karışmamış, zamâ- nının bu en yüksek din ve adalet mevkii- ni siyasete alet kendi Kâbri Eyübde, yaptırılmış mektebin e 5 leri srasında «Kur'an tefsiri? ye mişta muızdaki çamuşırlarımızın içeri: kendilerini durup dururken ortaya atar. | dik. Hattâ o zamanın hafiyeleri, bir Jar ve âleme parmak ısırtacak bir belâ- gatle haykırırlaı olmaktan Büâhare, şeyhülislâmlar kurtarmıştı. şahsi menfaat- Jar mecmuasız fevkalâde metlidir. u havlama sanki bütün Libâ- deyi harekete, şevke getirmiş- ti: Önce bir horoz öttü, arkasından bir buzağı böğürdü, onu da müteakiben bir eşek anırdı.. Dokuz, on yaşlarında bir erkek ç0- cuk. merakla dişarıya fırladı, baktı. Yolun orta yerindeki toz öbeğine kas- ten basarak ortalığı toza, dümana boğ- Kab El — Neden? Her ikisi de ları değil mi? zl — Muhit, terbiye tar — Muhit farkı, evet. LAKİ vi köy çocuğu bir şehir Send terbiyeli oluyor. Neriman, Ahmedin pe mi konuşuyor?» der gibi, b$: deri tr. O, bu betkıştaki manayl Yeni “Edebi gi Ker: 18 KARLI DAĞA GÜNEŞ VURDU Yazan: Ercümend Ekrem Talu 'duktam sonra karşık! bahçenin açık du-|yüş yaptıktan son - sskfetmiş gibi du -| zip, devam etti: ee a) ran kapısından içeriye kayboldu. ra, ran kocaman bir ce-| — Ne şaştınız? Öyledir ; Ötede, aşı boyalı viran bir evin soka-| - — Siz içmediniz? viz ağacının altına “na # bakan penceresinden mütecessis bir) — Sizin içişinizi oturdular. kadın başı uzandı.. Bir genç kadınla bir |seyrediyordum.. ben — Şu su, beni ih-İne, âdabına vâkıf olmak is€ erkeğin böyle bu kıyafetle, yanyana'de şimdi içeceğim. ya etti. yok. Benim çocuklarım bU 5 geçmelerinin hu köy halkı için nadiri Cebinde © başka — Beni de. hâberdirler. Fakst yalan sö ve mühim bir hadise teşkil eylediği sn-|kâğıd yoktü. Genç Birinci o cümleyi) yi, iftira etmemeyi, başkası Jaşılıvordu. Oturarak bir kahve aradılar.: yöktu. kızın hâl elinde tut göz dikmemeyi, büyükleri makta olduğu kü - söyliyen Neriman - la, ona mirkabele &- dınlaris kendilerinden Yi pi Her fkisi de pek Hyde susamıslardı. İlâhz uzandı. den Ahmedin, her|lanlara yardım etmeyi, i9İ Dilleri damaklarına yapışıyordu. Bere-| — Müsaade eder ikisi de samim! idi-| bulunmayı, bir şey VE ket, yollarının üzerinde bir çeşmeye|misiniz? Yoksa da - ter. Ancak, Ahme -İetmeyi, konuşurken muh3' rastladılar. Alçae:k, arkasına düşen tar-|ha isteğiniz var mı? din cevabında, ken-| şı hürmetkâr olmayı 7 lanın seviyesile hemen bir hizada bu-| — Hayır, amma, disinin dahi farkın-| — Aferin! Bunları $iZ Junmm kocaman bir taş parçasının orta İnasıl olur? Bununla da olmadığı katmer-| Hayir. Terbiye, her iy yerindeki delikten, önündeki . yalağa |ben içtim. li bir hakikat var -İköklesmiş bir an'anedir. parmak kalınlığında billür gibi berrak: — Başka kâğıdım d içim bizi boz pil m bir su akıyordu. yok. Eğer siz kandı- <İhya» o tabirinin id ed Bu çeşmenin önünde gayri ihtiyari|niz, başka içmiye - manası eğer can cük kızlar me diye ki lar, hizmetine yirkle geldikleri zaman sik de durdular. Ahmed Ercan cebinden hir tabaka beyaz kâğıd çıkardı, onu bir külâh cekseniz, onu bana verin. yermek ise, o külâh- Neriman cevab vermedi. Yanındaki mütevazı adam nazarında çok büyümüşü . “tan içtiği birkaç yu- şeklinde büktü; su ile doldurup kıza uzattı. — Buyurun! Neriman bu buz gibi suyu tıkır Hk: Nerimanın elinden külâhı aldı, dol- durdu, kendi ağzına götürdü. Dudaklak rı, onun dudaklarının temas ettiği nok- taya değerken bütün vücudünü an! bir ir İrâşe kaplamış gibi oldu. Elleri titriyor, lan bir haldir. Bahçemde de böyle o - İuyorum. Hakikati gizliyordu. Külâhın &ena - rında, bir kadın dudağından arta kalan lezzeti kendi dudakları ilk defa ölarak dum su, kendisinde, ne zamandır kör- leşmiş, uyuşmuş başka bir benliği de canlandırmıştı. — Bana mektebinizden bahsedin, bi- raz. utangaçtırlar. Otur demedi, de elpençe divan durur miyetsiz bir kabahat i# çağırılmadan sokulmaz. edilmeden, kendiiklerin Li si Za içerken, Ahmed de seyrediyordu. Kızın bu tesmeliğile kendi Fuhunun teşnelik- leri rasında bir mukayese yaptı. Ken- di ruhunun da böyle bu derece özlediği su, üstüne başına, göz yaşı taneleri gibi dökülüyordu. Nerimanın gözleri önünde kendi bu helinden utanç duydu. Titrediğinin' se- tatmıştı. Heyecanı yalnız bundan ileri geliyordu. Bu bilvasita temas, onun ya- rım âsra yaklaşan varlığında bir inki- Wb başlangıcı yapmıştı. O dakikaya — Ne yapacaksınız? ciheti yok ki. — Bilâkis; ben çok alâkadar olurum. Sahi söylüyorum. Hiç öyle bir köy Cazib hiç bir| başlarlar. Onların ruhi geldiği gibi saf Plaği da, ana kucağında alm$ © biyenin zerresini kay fakat hiç bir vakit kavuşamıyacağından emin bulunduğu bir serinlik vardı.. * — Oh! Su ne iyi şöyl — Afiyet olsun. H ikaten, susamış | adamâ bir bardak suyun verdiği tezzeti | hiç bir şey vermez. Hele güneşin altın-| da bizim gibi böyle uzunca bir yürü - beblerini başka türlü izah etmiye kal- kışta — Güneş bana, bilmem ne için, çok fena tesir ediyor.. dedi. Asabım bir-- denbire teşenhüc ediyor, elim ayağım titriyor. — Vah, vah! Sizi yordum. — Kat'iyen! Bu, bena her zaman 0- kadar duymadığı, bilmediği, müphem fakat tabil bir hiesin, bir iştiyakın ze- bunu idi. — Hemen dönmiyelim, değil mi? Şu- rada biraz oturalım. — Nasıl isterseniz. Geniş yapraklarını sanki buratlan gelip geçecek yolcuların istirahatine mektebi görmedim.. Köylü çocukların nasıl çalıştıklarını, okuyup öğrenmeğe hevesli olup olmadıklarını bilmek iste- Tim, — Siz köylü çocukla şehir çocuğu a- rasında herhangi bir fark tesavvur e - der misiniz? — Tabii, tA ki ona, şehrin, sözü ni 4şılsmağa peşleri © zar değişir. Yil Yaşlı inadcılığa, dik kafalı hı. büyükleri: « mâzlar!.» diye 5 iy ları #damlıktan uz: dir de, haberleri yok*ü” Mi E