; : E : L SON POSTA |“Dünyada 20.000.000 tane ikiz insan varmış! Meşhur ikizlerin maceraları Liverpool'un şair ikizleri - 500 kilometrelik sayahatten sonra evinden ayrılmamış olan adam - Birbirlerinden habersiz ayni şekilde giyinen, evlerini ayni şekilde döşeyen insanlar Amerikan filmlerinde sık sık görüle n ikizler: Billy ve Bobby Mauch İkizleri iki kısma ayırmak icab eder.| Aradaki müthiş mesafeye Birincisi: Ayni günde doğdukları hal - İ& birbirlerine benzemiyen, biri er - hı». diğeri kadın olanlardır. Bunlar i- e öyleleri vardır ki gün geçtikçe ::“hnndak'ı müşabehet dahi kaybo - Bider. İkincisi: Tıb âleminin - Monovulaire —dîâı ikizlerdir. Bunlar — daima ayni füsten olurlar. Birbirlerine — pek çok _“rkr. Benzeyişleri yalnız sitmaca j —Ülüır Tabiatleri, hisleri, anlayışları, ları, bep ayni derecededir. Çok ke- .'YN hastalıklara tutulurlar, ayni â- varırlar... —î“ hususta okuyucularımıza aşağı - 1 hakiki vak'aları anlatacağız: ll"*îrııııol’ıın meşhur ikizlerinin maceraları bıu vak'ya harikulâde demek caizdir. 16 Senesinde Liverpool'da bir kadın İkizlerden güzel bir nümune h“oğum. Gürbüz bir çift oğlan... f h. tlerine © kadar benzerler ki onla- td edebilmek için anneleri biri - bğ;uzum dövme yaptırır. .— kalka beş yaşına gelirler. Bir v.k“ğlın!:ırwıu biri, —ohn adında %d annesini bulur ve başının çok OA Çömı söyler. Aradan Birkaç daki- İt Ya Beçer, ya geçmez James adında- : Ğ&ı gelir ve kendisinin de başının ğinı söyler. A çleleri dereceterini alır. — İkisinin lay esesi 39,5 çıkar. , SDOOl ikizlerinin ilk ciddi hasta- ğ "tlalrh'ş gösterir. İkisi de zatürree . | " İ&’e“kkr iyileşirler, Fakat bu arada Avüstralyaya tayin edilir. An Liverpocl'da kalır, James anne- 'Yohn babasiledir. rağmen çocuklarda ayni his, ayni hâleti ruhi - ye, ayni düşünceler, ayni — hayat tarzı kalır! 1922 senesinde — her ikisi de anjine tutulurlar. 1928 senesinde her ikisi de apandisit olurlar, Her ikisine de ameliyat yapı « br. Hastalıkları, ameliyatları sırasında ayni haleti ruhiyeyi gösterirler... Ayni günde yi olurlar. Ayni surette çalı: " ÂAy severler, ayni derslerden hoşlanmaz - lar. On sekiz yaşına geldiklerinde her i- kisi de şairliğe başlarlar. Şiirler yazar- lar. Hattâ şiirlerinde ayni — hisleri, ayni cümlelerle ifade ederler... 500 kilometrelik sayahatten sonra evinden ayrılmamış olon adam Liverpool'un ikizleri calibi dikkat - tirler. Fakat doktorlar eMonovulaire» lerde bu gihi tezahürlere tesadüf ey - lemek muta&d hükmüne girmiştir, der - ler. Büyük tıb üstadlarından — profesör 'Trousseau şu vak'ayı anlatmıştır: «Hastanelerin birinde oftalmiye uğ - ramış bir hastayı tedavi eylemekteyim. 'Tedaviye başladığımdan — bir iki gün sonra hastam (Viyana) da bulunan kar deşinden mektub aldı. —Bu mektubun münderecatı aşağı yukarı şu idi: *«Ben oftalmi oldum. Muhakkak sen de olmuşsundur. Buradaki — doktorun söylediğine göre pek yakında iyi olaca- Bizle Hakikaten de her ikisi de ayni günde hastanelerden çıktılar. Gelelim meseleye: Onbeşer yaşında bulunan İngiliz i - kizleri birbirlerinden — ayrılırlar. Biri Londrada, diğeri de İskoçyada ikamet eylemeğe karar verirler. Aradan on se- ne geçtikten sonra Londrada kalan | - kizlerden birine İskoçyadaki - kardeşi gelir. Her iki kardeşin karşılaşması cidden heyecanlı olur. Herkes hüngür, hün - gür ağlar! 'Tesadüf mü diyelim: — Ayni renkte elbiseleri, ayni kravatları lâbis bulun- makta idiler Londrada ikamet eden kardeşinin e- vine vâsıl olur olmaz İskoçyalı hayret- ten donakalır... Uzun müddet konuşa -« maz olur. Evde İskoçyadaki evindeki ayni mobilyeleri, ayni eşyayı, ayni tak- sim ve tefriş tarzlarını görür.. Hattâ Bohemyada bulunan bir zücaciye fab- rikasından ısmarlamış olduğu ayni sof- “ra ve şarap takımlarını görür... Bu su- retle, yapmış olduğu seyahate rağmen kendisini evinden çıkmamış sayar... Dünyada ne kadar ikiz var? Pek eski devirlerde ikizlerin doğuşu yerine göre ya uğur sayılır, yahud da felâket addedilirdi. İlim bu noktayı tamamile aydınlat - mıştır. Bugün ikizlerin doğuşunda hiç bir fevkalâdelik kalmamıştır. Fakat, buna rağmen, gene son dere - ce şayanı dikkat vak'alar husule gel - mektedir. Bundan birkaçını — zikrede- lim: Bundan bir ay kadar evvel Fransa - da Seline et Marne eyaletinde Bourron Marlotte nahiyesinde bir işcinin zevce- si olan Madam Lucienne Besson bir ço €uk doğurur. Dünyaya gelen kavi bir erkek çocuğundan sonra ebe, bir çocu- Bun daha doğmak üzere olduğunu g rür. İkinci çocuğun dünyaya müşkülâtı mucib olacağı anlaş: lometre ötede bulunan Fontainebl. hastanesine naklederler. Orada bir oğlan doğurur. ikinci lirler. Fennin tesbit eti dünyaya gelişi yüzde vukua gelmektedir. 'Yüz çocukta bir çift ikizin bulundu- ğuna ve dünya sakinlerinin adedinin dufuna göre bu - eT yüzündeki ikizlerinin sayısı miülyon alması icab eder. Sine göre ikizlerin iki nisbetinde bir buçuk milvar olı gün, Rizede çay ziraati Rize (Hususi) — Rizeda çay plüntej- leri Rize vilâyeti ve Trahzon vilâyetle - rinden Sürmene kazasında olmak üzere Karadenizin doğu tarafında ve çay ne- batın'n işgal ettiği slan 23 dönüm kadar- dır. Çay nebalı memleketimize ilk defa u- mumi den sonra Batum ve Cavadan gelmiştir. Ancak Harbi Umumiden ev - vel bilhassa Hemsin taraflarından Kaf - kasyaya, Batum havalisine çalışmağa gi- denlerden Ratumda beraberlerinde — bir kaç çay “ohumu getirerek kendi köyle - rinde yetiştirdikleri görülmüştür. Üç dör! ay evvel Rize ve havalisinin her tarafında etraflı ve ince araştırmalar yapılmıştır. Çay tohumunun harbi umu- miden evvel yurdumuza girdiğine kuv - vetle ilitımal verilmekle beraber çay e« kimine geniş heves uyvanması savaştan sonra Batumun bizde bulunduğu tarih - Jerde başlamıştır. Rizedeki çay fidanlığı 1925 tarihinin lk yıllarınds Batumdan getirilen tohumlardan, sonradan — ise kendI yetiştirdiği nebatların tohumundan vermiş ve 1l yılda, yani 1925-1935 yılla- rırda 450 bine yakın f:dan dağıtmıştır. Söylendiğine göre bu fidanlara bakıl- mış olsaydı şimdi Rize bavalisinde yal - bız bu fidanlardan 50. aönümden fazla çay plânteji bulunması icab ederdi. Hal- bul ugün çay plâmejlerinin mevcudu 25 dönümü bile geçmeyor. Dahilde yetiş « tirmek için çay sarfiyatımızı anlıyabil - Taek için son beş yılda memlekete giren çay istatistiğini gözden geçirmek Tüzim » dir Beş yılda 4,236,523, Bu :statistiğe nazaran yurdumuza va - sat? olarak yılda 847,305 kilo çay ginmiş demektir. Trakyada sun'i tohumlama işleri Edirne (Hususf) — Trakyada aygır ih- tiyacını karşılamak ve karakları müm- kün Mmertebe kısırlıktan kurtarmak için İsun'? tohumlama işlerine de büyük bir ehemmiyet verilmekte ve veterinerleri. mizin idare ettiği bu hareket genişle . mektediş AŞ dan dolayı kadını otomobil ile sekiz ki- | Bu suretle ikizler birbirlerinden se- | kiz kilometre mesafede dünyaya ge -| Yılbaşı arifesinde Son Postanın Yazı İş- ü Cevad Fehmi muharrirleri etrafına toplamış konuşuyordu; gene: — Sen siyasi sütun mubarrirleri ile yeni yıl hakkında kunuşursun! Dedi, bir başkasına: — Sen edebiyatla uğraşanları bul, on- larla konuş dedi. Tam bu sırada ben atıldım: — Ben kimle konuşayım? — Sen de xadehlerle, rakı şişelerile, is- karpinlerle, tuvaletlerle, — smokinlerle, caz davullarıle, şişme düdüklerle, iskam- bil kâğıdlarile, para cüzdanlarile konu - şursun! İşin kolayını mı, yoksa en gücünü mü bana yüklemişti bilmiyarum amma iş iş- ti. İşin üstesinden gelmek gerekti. İçki kadehi Kadehle konuş demişti ya.. Üze- inde — ezücaciye ğazasır — yazılı dar bir dük kâna girdim. Dük- kânır: sahibi ol « duğu kırmızı ya - naklarile, irice | eöbeğinden — belli — Bir şey mi istiyorsunuz? ”| Dedi, | — Evet, diye çevab verdim, ben Son |Posta gazetesi muharrirlerindenim, bir mülâka: için gelmiştim. Gülümsedi: — Ha anladım, şu son günlerde gazete- İderde yozılan şişe tröstü hakkında be - İnlmle konuşacaksınız.. — Hayır. Benim böyle bir şeyle alâkam yok.. Bir kadehle konuşmak istedim. — Bir kadehle mi konuşacaksınız.. ha şimdi enladım. Akşamdan akşama değil mi? — Hayır, şimdi konuşacağım.. bana bir kadeh verirseniz.. Şaşırmıştı amma, Camekânlardan bi « inden çıkardığı, zayıf bacaklı, şişman ka 1 bir kadehi elime sıkıştırdı. Buyurun, yirmi yedi buçuk.. Pa « 'ok. Fakat hatır var,. Pazarlık ya- pamam amma, hatır da kıramam, size yrmüi kuruşa birakırım, Kadehi elime almıştım. -- Kadeh... İ Dedim. Efendim! Dedi. »— Seninle konuşmak istedim. — Konuşalım! — Yarımn yeni yıla giriyorüz.. Sen bün- dan memnun musun? İçini çektiğini hissettim. -— Ben hiç memnun olabilir miyim?.. Yılbaşı demek felâket demektir. İnsanlar yılbaşı gecesinde bize şarılır, bizi seve seve ağızlarına götürürler, dudaklarını sevgil'lerinin dudaklarına değdirir. gibi, kenarlarımıza değdirirler. Fakat sonra birdenbire kızar, bizi kaldırır, taşlara vu- rur, kırarlar. Bu ne acı şey ceğil mi; he- men her yı!'başında binlerce, yüz binler- ©e hemcinsimiz bü yüzden aramızdan ek- sil'rler. Yalnız hiddetle mı, hayır, bazan keyif ve caka için, bazan da sarhoşlukla kırılırız. İ z Rakı şişesi Zücaciye ma - gazasından — çıkar çokmaz bir bakkal dükkânına — doğru y lüm. Came « Kkönma sıra sıra rakı şişeleri dizik Şi Şişelerden yarım kilaluk bir kabadayısını gö « züme kestirdim: — Hazret: — No var dostum? — Yılbaşı hakkındaki ihtisaslarını öğ- renmek isterim, — Hiç öğrenme daha iyi, içimdeki rakı var ya.. Onun artık pek az ömrü kaldı. — Ya; vah vah, re olacak? SAa # Ç Mizah Yılbaşı Gecesinden Memnun Olmıyanlarla mülâkat Yazan: İsmet Hulüsi — Mideler ona mezar olacak. — Ölecek desenize?. — Ölecek amma, onun ölümü; siz, in « |sanların ölümlerine benzemiyor.. O kene Jaisini midelerine gömenlere pek rahat vermez. — Ne yapar? — Bu da söz mü? Sen şimdiye kadar hiç yılbaşı gecelerinde neler olur gör - |medin mi? İçimdekilerini içenler kendi « Perim kaybedezler, ne yaptıklarını, net acaklarını şaşırırlar.. Rekı şişelerin « İden de ayrıldım. X- pinlerle de konuş. — mam lâzımdı. Dos — doğru bir ayakka- bıcıya koştum. Genç, güzel bir kadın, a yağına göre bir iskarpin almak için ben- dea evvel oraya girmişti. Bana bakan, ne istediğimi soran yoktu. İskarpin al « mak istiyen kadın, yılan derisi bir çifk ,:ıkırp*.niı-. sağ tekini ayağına giymiş, sol tekimi eline almış, evirip çevirip bakı « |yordu. Ben de baktım. Ve ayni zamanda |da sordum: | —-Yeni yıl hakkında ne düşünüyorsun |dostum iskarpin teki! | İpek bir bağ geçirilmiş kapsollu göz ; leri yaşarır gibi oldu: — Ne düşüneyim istiyorsun, dedi, bu bayan şimdi beni alacak, gece ayağına Biyecek, baloya gidecek.. Dansedecek, Koskoca erkek ayakları burnuma bası basa beni bir gecenir. içinde harab ede cekler... ... | ; | Kadın tuvaleti İskarpin de söy- hyeceğini söyle « jinişti. Geriye tu « valet kalmıştı. O- bulmam biraz |Büç oldu. Aradım, İtaradım. Nihayet Şiştide bir apar « tımenda — oturan bir beyanın gar « | drobunda yakala « dim, — Siz burada ha? Beni tanımadı amma, zararsız bir in « san olduğumu anlamış olacak ki fena : karşılamadı: — Evet şimdilik buradayım.. — Yılbaşı gecesinde ne yapacaksınız? Birdenbire fenalaşır gibi oldu. Ben şa- girdim: — Ne oluyorsunuz? — Hiç, sözünüz beni çok korkuttu da, — Bunda korkacak ne var ki?! — Siz benim yerimde olun de korkma. yın.. Bayag beni yılbaşı gecesinde giy - mek için yaptırdı. Bilseniz o gece hak- kımda neler neler söylenecek.. Bazıları, «çok güzel» diyecekler amma, çok kişi de aleyhimde bulunacak, kimi kolum — için kısa diyecek, kimi yakama bir kulb ta « kacak, kimi ensemin dikiliş şeklini be- Renmiyecek. Bunlardan başka bayanım- la dansedenlerin bana yapacakları fena- lık ta caba!. Kimi yakamı buruşturacak, kimi belimi sökecek, kimi eteğime basıp yırtacak. Çok fena, çok fena. Yeni yılı iyi karşılamadığı belli idi. Daha fazla söyleyip, daha fazla müteessir olmasına meydan vermemek için ondan da ayrıldım. Simokin Talimata — göz gezdirdim. — Sıra smokinde idi. Smo kini, kira ile smo- kiz, frak veren bır dükkânda buk dum. — Keyfim ye - Tinde, dedi, bi - zim patron — bir senedenberi ilk defaebugün beni fır « (Devama 10 uncu sayfada) eHe kle R A h ü A ballle Bi ü N