. nın tefrikası : TUZAK | <z | 17 — Bana her gün mektub yazarsın, İnasıl bir karşılık beklediğini kendisi de Geğil mi?. Biz otelde kalacağız, mek -| bilmiyordu. Fakat Hüsameddinin SÖz « ;:l:lumı doğrudan doğruya oraya gön- — Bilmem ki, mektub yazmak uy - Bun düşer mi?. Ya birinin eline geçer- :;Z Sen bana sık sık telefon et, daha — Ben telefon ederim, ama sen de £ mektubsuz bırakma!. - Bilmezsin, He haldeyim?.. Sanki sürgüne gidiyor- Muşum, sanki zindana gidiyormuşum gibi geliyor.. Senden mektub alırsam, bu felâket ancak o zaman biraz yatı- Şir; belki biraz teselli bulurum. * Ayak üstünde, ikistnin de gözleri yaş- birbirlerinin kolunda, uzun uzun kakdılar. Biraz daha geçse, Hüsamed - din Yalovaya gitmekten vaz geçecek, dan ayrılmak istemiyecekti. Fe - yavaş yavaş sıyrıldı: — Haydi çabuk ol, dedi, vapuru ka- fıracaksın!, Nasıl olsa en sonunda - biz birbirimizin olacak değil miyiz?. O za- Man doya doya sevişiriz!.. Hüsameddin, oradan çıkınca, bir oto- Mobile atladı. Kendi oturdukları apar- an, pek uzakta deği'di. Şoföre: — Sen beni beş ön dakika bekle, köprüye ineceğiz!.. Dedi, Süheylânın bindiği - otamobil Sörünürde yoktu. Ya çantalatını almış, Eitmişti; yahut ta Yalovaya gitmekten YVaz geçmiş, burada kalmıştı. İçeri girer girmez onu sordu. Hiz - Metçi kadın da anlatmıya başladı: — Yarım saat evvel geldi? Hiç dur- Tmadı, esvabını değiştirdi, bir de küçük ©İ çantası aldı; gene otomobile bindi, Bitti, Bir yandan da gözlerinde: — Ne oldu, ne var?., Aranızda bir Bürültü mü çıktı?. Diye meraktan tutusan bir bakış var- Hüsameddin hiç aldırmadı. Kendi o- ma girdi. Esvabını çıkardı, onun ye- Tine spor kostümünü andıran bir baş- anı giydi. Bir küçük el çantası da © aldı, Koluna pardesüsünü taktı. Hiz- TMetçiye: — Biz Yalovaya gidiyoruz, dedi, ba- m nerede olduğumuzu biliyor. Pek Bcele bir şey çıkarsa otele telgraf çe « Tsiniz, Otomobile bindi. İlk önce, Beyoğlu- Ba indi. Bir kitapçıya uğradı. İki üç ta- Be roman aldı. Öyle ya, Yalovada nasıl Vakit geçirecekti?. Sonra Ada iskele - geldi. Saat daha beş buçuktu. Bu .'d-'ıl' telâş etliği için kendi kendisine elendi. Vapura girdi, salon! Şti, güverteye bakındı. Süheylâyı Temedi; daha gelmemişti. İskeleye Çık- Bir köşede durdu; beklemeğe baş * 4 Ön an beş dakika kadar geçti. Sü- ylâ, hâlâ görünür de yoktu: — Sakın vaz geçmiş olmasın?. Diyv düşündü. Vapurun kalkmesına beş on dakika kalmış, yolcular artık te. lâşt telâşlı gelip geçmiye başlamıştı. üden iskeleye inen merdivenlerin Başında Süheylânın ince uzun gölgesi Böründü. Arkasında kül rengi bir spor ntosu, elinde beyaz eldivenler, ba - Y da beyaz; küçük bir şapka vardı. Anı sıra gelen bir çocuk, çantasını ta- #Yyordu. Merdivenlerden indi. Bilet almak için Çantasından para çıkarırken Hü - dinin kendine doğru yaklaştığını Gördü; birdenbire şaşırdı, olduğu yerde duraladı, önce: — Beni geriye çevirmek için mi gel- di acaba?, Hrbi" korktu. Sonra onun elinde de ça Çanta olduğunu gördü. Yüreği da - Ziyade çarpmıya başladı. Hüsameddin: f u;&n aldım biletleri!.. diyordu; be- *r gidiyoruz. ks"h*)'lâ biç sesini çıkarmadı: «Nasıl İçi Tseniz..» diyecek gibi başını - iğdi. v:"d' gizliden gizliye bir sevinç vardı. bi 'Püra girdiler, Kalabalığın arasında T Yer bulup sıkışırken: ci İ'?ınlyı gelmiyecektiniz, ne oldu?, i. Bunu niçin sorduğunu, ondan leri hiç te İnsana ümit verecek gibi de- ğildi: — Fehamet öyle münasip gördü; o - nun için geldim. Süheylâ şüyle arkıya doğru yasla « mır, yavaş yavaş yerleşirken sanki bir- denbire kendini tutamamış gibi gül - meğe başladı. Hüsameddin, dik dik yüzüne baktı: — Ne gülüyorsunu, ne var gülecek?. — Nasıl gülmiyeyim?. Bir kız ki bu- Rün kocaya varıyor. Herkese karşı gös- teriş olsun, diye güya balayı seyahati- ne çıkacak. Evlendiği adam, ilk önce beraber gelmek istemiyor. Sonra baş- ka bir kadın araya giriyor. Onun sözü yerine gelsin, diye beraber yola çıkı - jyorlar!, Buna gülünmez olur mu?, Ya-, hut belki de gülecek yerde ağlamak da- ha doğru olur ya!.. Hüsameddin hiç setini çıkarmadı; somurtup oturdu. Bu kadının böyle iki- de birde alay eder gibi sözler bulup söylemesi büsbütün canını sıkıyordu. Vapur, hiç bir adaya uğramadan, doğ- vu Büyükadaya gidiyordu. Salonun için- de herkes kendi Işine dalmıştı. Kimisi birbirile konuşuyor, kimisi cep defte- rini açmış, günün hesaplarını bir kere Gaha gözden geçiriyordu. Yanında, ko- tası gazetesine dalmış, kendisi de kar- şıdan karşıya genç bir çocuğa gülüm - siyen kadınlar, onlara bakıp fısılda - şanlar, eğlenenler, daha böyle, buna benzer neler vardı!. Süheyfâ, sanki başağrısı yeniden tut- Müuş Egibi gözleri yarı kapalı, denize doğru bakıyor; Hüsameddin de yeni al- kitaplardan birinin yapraklarını kesiyordu. Onları görenler, hiç te yeni gelin güveye benzetemezlerdi. Bereket versin ki, vapurda kendilerini tanıyan kimse yaktü, Vapur, Büyükadaya yanaşırken, her- keste bir kımıldanma oldu. Kimisi, pa- ketlerini topluyor, kımisi bir ayak ev- vel iskeleye çıkmak için önündekileri ite kaka kapılara doğru ilerliyordu, Sü- heylâ başını çevirdi; Hüsameddin de elindeki kitabı bir kaç dakika için bi raktı; önlerinden geçen bu kalabalığa bakıyorlardı. Bütün bu gülüşüp şaka- laşan süslü, boyalı insanların iç yüzle- ri kim bilir nasgıldı; kim bilir hepsinin kendine göre nâsıl bir derdi vardı; her birinin hayatında km bilir nasıl bir ro- man gizlenmişti?.. Onlar çıktılar. Va- pur da Yalovaya, Bursaya giden beş on yolcudan başka hiç kimse kalmadı. Sü- heylâ ile Hüsameddinin arasındaki so- | İA AŞK l w. o Z > S Yazan : K. R. Enson ğukluk, uzaklık, bu yalnızlık — içinde üsbütün göze çarpacak gibiydi. Genç kadın, sabahtanberi, düşünmeğe; ken- dğnı dinlemeğe ancak şimdi vakit bula- bilmiş gibi, hep öyle gözleri yarı ka - palı, gu yirmi dört saat içinde başın - dan geçenleri yeniden birer birer can- landırıyor, bu korkulu rüyadan bir türlü sıyrılamıyordu. Hüsameddin bir aralık göz ucile ona baktı. İlk önce sö- ze başlıyan o oldu: , — Sizden ayrıldıktan sonra Feha - Mmeti gördüm. Süheylâ gözlerini açmadan: — Biliyorum zaten, dedi, konuştu - huz mu bari?.. — Evet. — Bu işte sizin hiç bir kabahatiniz olmadığını, elbet, o da anlamıştır. Be- him sizi de nasıl aldattığımı, verdiğim sözde durmadığımı! söyleyince öfkesi yatışmıştır; öyle değil mi?. — Doğrusu, bunları açmadım bile... Siz bana ne anlattınızsa ben de ena öy- *e söyledim. Düğünün geriye kaldığını duyunca halası birdenbire fena olmuş, bayılmış; o da kadıncağızın yüreğine inecek diye korkmuş, şaşırmış; bele - diye dairesine gelmekten başka çare 'hul_—'i_f“ln_uş. dedim; bu kadarla kapandı. Süheylâ, kendini tutamadı; yavaşça kocasına doğru sokuldu: — Sahi mi Hüsam, dedi, demek ki lfı:bmelin önünde beni büsbütün kü- çük düşürmek istemedin, öyle mi?.. (Arkası var) İlân Tarifemiz Birinci — sahife 400 kuruş İkinci — sahife 250 —» Üçüncü sahife 200 —» Dördüncü sahife 100 — » İç sahifeler 60 » Son sahile 40 » Muayyen bir müddet zarfında fazlaca mikdarda ilân yaptıracak - lar ayrıca tenzilâtlı tarifemizden is- tifade edeceklerdir. Tam, yarım ve çeyrek sayfa ilânlar için ayrı bir tarife derpiş edilmiştir. Son Posta'nın ticari ilânlarına ald işler için şu adrese müracaat edil- melidir: Hâneilik Kollektif Şirketi, Âşir Efendi caddesi, Kahramanzade Hın Ankara caddesi I Emlâk Eyhııı- Bankası İlânları ı Depozitosu Esas No. Yeri No, su Nev'i rL ——— —a —— 254/1 — Galata Kemankeş mahallesi Hü- Nil paşa sokağında Manokyan Han. 21 Zemin kat 195,— 157/11 Beyoğlu, Meşrutiyet mahallesi Küçükbahçe sokağında Meşru - tiyet apartımanı. 0,7,58 M No. hi daire 28— 202 Galatada Bereketzade mahalle- sinde Kuledibinde 1185 — Hane ve arsa T- Tafsilâtı yukarıda yazılı emlâk 1-3 sene müddetle ve açık arttırma ile kiraya verilecektir. İhale 18/6/937 Cuma günü saat 10 dadır" İsteklilerin bildirilen gün ve saatte şubemize gelmeleri — (488) Türk Hava Kurumu BÜYÜK PiYANGOS 38.cl keşide 11/Temmuz/1937 dedir. Biyük ikramiye: 4.5.000 iiatr.. (20.000 ve 10.000) liralık iki adet mükâfat verdın. DİKKAT: Bilet alan herkes 7 Temmuz 937 günü akşamma kadar biletini değiştirmiş bulunmalıdır. Bu tarihten sonra bilet üzerindeki hakkı sakıt olur. Kaybolan tebessüm Epey oluyor. Bir zamanlar Erenköy ta- raflarında oturmuştuk. Onları orada ta- nımıştım. Tuttuğumuz evin güzel bir bah- çesi vardı. Eve yerleştikten bir kaç gün sonra bahçeye çıkmıştlım. Yanında bizden bir &v ötede oturan ev sahibimizin genç karısı vard. Parmaklıklara dayanmış, genç kadınla yavaş yavaş konuşurken onlar önümüzden geçtiler ve ben birden- bire susarak bakışlarımı bu kadınla er- keğe çevirdim. Adam çok çirkindi ve el macık kemikleri dışarıya doğru çıkmış, esmer yüzünde, bir çizgi gibi ince du - daklarının kenarında öyle mes'ut bir te- bessüm vardı ki bu beni biraz hayrete Güşürdü. «Niçin hep gülüyor acaba?» de- dim, Fakat adamın koluna ihtimamla gir- diği kadına biraz dikkat edince bu hay- retim duruldu. Kadın bir ışık parçası ka- dar parlak, bir çiçek gibi taze ve düşgün beyaz ipek elbisesinin etekleri rüzgü - rın okşayışları ile dalgalandıkça onun koluna siyah bir çengel gibi asılan adam- dan kurtularak semaya doğru yüksele - ceğini, uçup gideceğini sanıyordum. Yü- zü hafif tebessüm içinde idi. Fakat uzun siyah saç büklümlerinin perişan serpildi- ği geniş solgun alnında, kaşlarının belir- siz bükülüşünde gizli bir düşüncenin iz - Zeri belli oluyordu. Garibime giden şey- lerden biri de onun ne etrafa, ne de dur- madan kulağına bir şeyler fısıldıyan a- dama hiç bakmaması ve iri siyah gözle- idinin hep bir noktaya, yolun ucuna doğ- ru çevrili olması idi. Yanımda duran ev sahibimizin genç karısı bu garip çiftin ar- ksından uzün uztn baktığımı görünce yavaşça: — Doktorla sevgilisi diye, mırıldandı. Ona adamın niçip hep öyle güldüğünü ve kadının neden gözlerini bir kere bile ?dıldığı noktadan ayırmadığını sormıya |hazırlanıyordum ki hemen ilâve etti: | — Zavallı kadın kördür. Bu sözü duyunca içime hüzün dold Kadının, neden öyle hep ayni noktaya baktığını, ve yüzündeki gizli ıztırabın manasını anlamıştım. Fakat bu halin kar- şısında, sevdiği kadının felâketi ile ıztı - rap duyması, müteessir görünmesi lâ - zım gelen adam niçin öyle hep gülüyor- du? | Ev sahibinin genç karısı yavaş yavaş anlatmıya başlamıştı. — Kadın daha pek genç iken uzun bir hastalıktan sonra gözlerini kaybetti di- yordu. Kör olduktan bir kaç ay sonra da kendisini öldürmiye kalktı. Şimdi ya - nında gördüğünüz adam, yani daktor onu muhakkak bir ölümden kurtardı ve o za- mandan sonra yanından ayrılmadı, ara- larında aşk başlamıştı. Kadın bu yüzünü /hiç görmediği adamın yanında bulundu- Zu zamanlar yesinin hafiflediğini, onun, kendisi gibi malül bir kadına gösterdiği şefkatin, sevginin büyüklüğünü kavrı - (yarak sükün bulduğunu bir kaç kişiye itiraf etmiş, arlamsa onu deli gibi seviyor. Kadının ailesi kızlarının bu sevgiden saa- gdet duyduğunu, adamın dalma yanında plmasını istediğini bildikleri için onların beş altı yıldanberi devam edip giden mü- nasebetlerine ses çıkaramıyorlar. Doktor çok iyi adam doğrusu. Her erkek onun yaptığını yapamaz. Ne kadar güzel olsa âmâ bir kadına kendini vakfetmek, yıl- larca bıkıp usanmadan, hiç eksilmiyen derin bir sevgi ile onu sevmek hayret e- dilecek bir şeydir. Artık her akşam üzeri onlar bahçemi- /zin önünden, ölgün ışıkları altında pem- beli, sarılı soluk renkli bir kordelâ gibi yeşil kırlara doğru uzıyan yoldan geli - yordu. Kadın iri siyah gözleri hep ayni nok- tada adama bir destek gibi yaslanarak yürür ve erkek dalma mütebessim, dai - ma mes'ut, ona bir şeyler anlatır durur- du. Yaz sonlanna doğru idi. Onlar birden- bire gezmiye şıkmaz oldular. Bir ay geç- ti. Hiç yolda görünmediler. Sanki aramız- Bundan başka: 15.000, 12.000, 10.000 Lirahık ikramiyelerle İl| da çok yakın bir âşinalık varmış gibi ü- zülüyor «Acaba ne oldular?» diyordum. Sonbahar gelmişti. Bir akşam üzeri ge- ne bahçeye çıkmıştım. Hava bulutlu idi. Ağaçlardan yapraklar düşüyor, serince bir rüzgâr esiyordu. Birdenbire âdeta he- yecanlandım. Yavaş yavaş yürüyerek yoldan geçen daktoru görmüştüm. Ya - nında genç kadın yoktu, yalnızdı. Parde- Yazan: Peride Celâl süsünün yakasını kaldırmıştı, başı açıktı. Saçları rüzgürda uçuşuyordu. Yüzünün şayanı hayret derecede solgun olması içia me garip bir sıkıntı verdi. Elmacık ke « mikleri biraz daha dışarıya doğru çık e mış, gözleri çukura batmıştı. Yüzütile & eski mes'ut tebessümü boşuna aradım. Artık gülmüyordu Dudakları acı bir şe- kilde takallüs etmişti. Gözleri içlerirc zes hir damlamış gıbi acı bir mana içinde (di Bahçenin önünden geçerken beni gördü ve hemen adımlarını sıklaştırarak sü”'ata — le uzaklaştı Kendi kendime «bu kadına birşey oldu galiba dedim. Belki de öldü. Adam 0-uz1 için bu kadar bitkin, perişan bir halde.g Ağır ağır döndüm, eve giziyordum. ÂAr « — kamdan birinin seslendiğini duyarak bâ- şımı çevirdim. Bu ev sahibimizin geng karısı idi. Bahçe kapısının önünde durum yor, yanına gelmemi işaret ediyordu, git tim. Ben bir şey söylemeden o heyecan içinde: — Gördünüz mü doktorun halini, de » — di. Mahvolmuş biçare.. Ve ilâve etti: — Kadının gözleri açılmış. Doktorun bunda çok yardımı olmuş. Fakat kadı » nm gözleri açılımca bilinmez aralarında ne geçti. Adam artık onlara uğramamıya başlamış. Kadını anlata anlata bitiremi- yorlar. Büsbütün güzelleşmiş, hiç eskist gibi küskün, mahzun değilmiş tabil, Şims di gelip ailesi kızlarını alıp başka bir şehe re gidiyorlarmış. Belki de doktordan u « zaklaştırmak istiyorlar, Amma doğru de- ğil mi, o güzel kız da bu adamı çekebi « lir mi hiç? Genç kadına bir kaç ay evvel dokto « yTun bu malül kadını sevmesine hayret eta tiğini hatırlatacaktım, vaz geçtim. Gö- zümün önünden adamın küskün, muzta« rip yüzü gitmiyordu ve artık onun kadı- pın gözleri kapalı iken niçin hep gül » düğünü ve şimdi neden yüzünü kederin lyordum, sevgilisinin dalma zifiri ka « ranlıklar içinde yüzmekten duyduğu 1z- .| kara bir bulut gibi kapladığını iyice ane — tırabın bile onun saadetini ve dudakla « — rındaki tebessümü hafifletmemesini bir zamanlar hayrelle karşılamıştım. Pakat, şimdi ona hak veriyorum. Belki bu hod- — bince bir hareketti. Fakat ne yapsın ki kadının anck bu hal içinde, kendisini se- vebileceğini hissetmişti ve onun gözleri çıldığı zaman yüzüne «ben seni mi seve dim» demek ister gibi kim bilir nağıl bir hayretle bakltığını görünce bu düşünce sinde ne kadar haklı olduğunu, araların- da artık her şeyin bittiğini anlamış, he- men ondan uzaklaşmıştı. Aradan bir kaç ay geçti, kadının ailesi ile başka bir şehre gittiğini, orada ev - lenmek Üzere olduğunu duydum. Adam akşam üstleri karanlık bastıktan sonra es- kiden sevdiği, beraberce geçtiği yoldan artık tek başına geçmeyi âdet edinmişti. Onun kadından ayrıldıktan sonra bir kere bile güldüğünü görmedim. Bir zamanlar düdaklarındaki gülüşün ifade ettiği bül yük saadete hayret ettiğim adam bana öyle geliyor ki artık ömrünün sonuna ka- dar da gülemiyecek. Yarınki nushamızda : ölüden de kıskanılır mı? Çeviren: F. Varal OSMANLI BANKAS TÜRK ANONİM ŞİRKETİ 'TESİS TARİHİ : 1863 Bermayesi: 10,000,000 İngiliz lrası 'Türkiyenin başlıca şehirlerile Paris, Marsilya, Nis, Londra ve Mançester'de, Mısır, Kıbrıs, Irak, İran, Filistin ve Yunanistan'da Şubeleri, Yugoslavya, Pomanya, Suriye ve Yunanistanda Filyalleri vardır. Her türlü banka muameleleri yapar. .' Üzrekei v