< L Şubat (| TÜRHLE ROMA KAPILARINDA IZ Yazan: Gerhart Ellert — 89 — 11/2/936 Çeviren: Arif Cemil Attilâ; Rahibe, Mukadderatının Ne Olacağını Sormakta İdi Attilâ atıyla yavaşça oraya yaklaş- . Hiç sesini çıkarmadı. Çünkü biliyor- du: Kehanet merasimi esnasında tek BEGe sarfodimemek gerekti Fakat lünler kendisini tanıdılar, biribirleri- hi iterek : . — «Attilâl.. Attilâl... Attilâl..» di- Ye fısıldaştılar. Kral, bu fısıltıdan ziyade herkesin Avazı çıktığı kadar «Attilâl» diye ba- #irmasını isterdi. Fakat mukaddes kehanet merasimi | Sanasında böyle bağırmak ayıp oldu - dan tabif kimse sesini çıkaramaz - Şaman rahibi ne selâm verdi, ne de. başıni kaldırıp baktı. Onun böyle ha- teket etmesi lâzım geliyordu. Çünkü o SON POSTA Macaristanın Sıhhat Müsteşarı Kayboldu Bir Macar Nazırının Da Alâkadar Olduğu Aşk Macerası Budapeşt , 7 (P. S.) — Sıhhat ba-! kanlığının sabık — müsteşarı doktor Emerik Dreher dün akşam hiç bir iz bırakmadan ortadan kayboldu. Bir da- ha dönmemek üzere memleket dışına çıktığı sanılmaktadır. Doktor Emerik Dreher'in yıllardan İberi süren bir davası vardı. Devlet Jnüfuzunu sujistimal etmiş olmakla İzannaltına alınmıştı. Küçük bir ceza- |ya mahküm edilmişti. Temyizin nak- zı üzerine bu cezanın haddi üç buçuk seneye çıkarılmıştı. Yıllarca bütün Macaristanı alâka - dar eden bu davada kadın, siyaset, pa- ra, her şey vardır. Betlen kabinesinde uzun müddet |sahhat bakanlığı yapmış olan Mösyö Ercüment Ekrem Talu BİR RADYO KURBANİ Bay Rahmi Durgunun hayatı bir elektrikli" saat kadar muntazamdı. Sabah; snat 8 oldu mu, pardesüsü- nü giyer, önünü ilikler, şapkasını ba- İşina geçirir, mutfakta — kahvaltını İbulaşıklarını — çalkamakla meşgul olan karısma: — Allaha emanet oll. Diyip sokağa fırlardı. İtramvayla bir çeyrekte evine, yeme- ge gelirdi. Bu, o derece şaşmaz bir iti- İyat olmuştu ki, şayet beş dakika ge - çikse, bayan Burgun, kocasına bir hal olduğuna hükmeder, düşer, bayılırdı. Saat 12 de ise yazıhanesinden çıkıp ;luıu. Bu hadise, Bay Rahmi Durgunun huyuna da tesir etmişti; O, titiz, ge- çimsiz, atak ve aksi olmuştu. Artık sabahları: «Allaha 1smarladık!» — bile demeden, kapıyı vurduğu gibi - evderi içıkıyordu. Döndüğü zaman da, boyuna söyles * niyor, baş ağrıtıyordu: — Altı numaranın yüzünden yine bugün iki yüz lira zarardayım!.Altı nu- maranın kiracısı olacak habis beni âç bırakacak!. O mel'unun — sebebindeni yine bir fırsat kaçırdım!. Ve bunları tekrarlaya tekrarlaya, Kapıdan içeriye girince, Bay Rahmi kendi de inanır olmuşu. İşte o zaman Durgun şöyle bir ortalığı koklar ve ber şeyden bihaber bulunan altı numas jarkasından da: |za bu evde kaldıkça ve öğleyin yemek — Yahul Açlıktan başım dönüyor! , Saatini değiştirmedikçe, dünya yüzün- İnşallah yemek hazırdır!. de rahat, huzur görmiyeceğine kanas — Diye seslendi. Sonra da pardesü -at getiren Bay Rahmi Durgun artık —| £ Vaff 195 ölünü - Josef Vaff 1930 yılı eylülünün 9 un: “sünü, şapkasını çengele asar, doğru Anda mabutların hizmetinde bulunu - Yordu, Rahip, kesilen koyunun kaburga ke- Miğini elindeki bıçakla sıyırıp mey -| çıkardı. Ay şeklindeki kemik | 1 etinden ayırarak ateşin üze- Tine tuttu. Kemik üzerinde kalan :ıımmm gekiller ve. çizgiler peyda ti. Attilâ Hep Galip Gelmedi mi? Sonra rahip, o kemiği sıska par - Makları arasına aldı ve muayene et - Ü. Gözlerile mehtabı tetkike koyul - Boğuk, esrarlı bir sesle: — «Tanyü, dedi. Çok ağır bir sa - k'“ll girişeceksin. Fakat yarın galip Beldikten sonra dört taraftan esen Tüz- târların istikametinde giden dört yol Sana açık kalacaktır.» Kral Attilâ atından aşağıya doğru yavaşça: — «Bütün bildiklerin bundan iba- Tet mi?» diye sordu. Şaman rahibi korkusundan titredi: — «Hiç Tanyü galip gelmez olur kan, gayri! Rahip koyundan ayırdığı kemik parça- sını sıyırarak aleşin üzerine tuttu du. Rahibin etekleri etrafına dikili o- lan kuş kemikleri, her adım atışında birbirine çarparak takırdıyordu. Zerkonun Zehirli Silâhları Attilâ çadırından içeri girdiği zaman yarı karanlıkta Treka peskoposu Lü- püsü farketti; Peskopos, bağlı değil - di, fakat Zerkonun ve onun zehirli si- lâhları tarafından sıkı bir nezaret al « tında bulunduruluyordu. Attilâ, yanındaki adamlara izin ver. dikten ve rahibe de dışarıda bekleme - sini emrettikten sonra yalnız olarak çadırdan içeriye girince, düşündü: Dünyada çeşit çeşit rahip — vardır; cu günü ölmüştü. Memlekette çok takdir edilmiş, sevilmiş, hürmet gören bir adamdı. Ölümü halk arasında bü- lyük bir acı uyandırdı. Cesedini, dev - lete hizmet etmiş büyük adamları lıömka için hazırlanmış olan «Pan- teon» a tevdi ettiler, Fakat Josef Vaff I KN a AÇ n a DY Genç ve güzel akt,is Mira hakikatte herkesin bildiği gibi değil - iyemek odasına girer, radyonun — düğ-| mesini çevirir, kısa dalgalarda gönül okşayıcı bir hava arardı. — İnsan, müsiki ile yemek — yerse | hazımda güçlük çekmez.. Diyordu. Hakikatta, onun beklediği, her han- gi bir güzel müsiki parçası değil, Lon- İdra istasyonunun bu saatte verdiği | İborsa haberleri idi. | Bu haberlerin saati yaklaşmaz mı, |Bay Rahmi durgun kulak — kesilirdi. |Zira, Allahın bildiğini kuldan ne sak: “')'ahm. onun geçimi hu yüzdendi. | Borsada tahvilât alır, satar, ay sonun- da da ehemmiyetlice bir kâr kıvırırdı. İki senedenberidir, son sistem bir radyo edineli, Londra ve Paris gibi bü- yük alış veriş merkezlerinin piyasa - larını böyle her günün muayyen va -| kitlerinde muntazaman takip ediyor-' du. Derken, günün birinde, tam spike- rin sesi tahvilât fiatlarını okumağa başladığı sırada, radyo makinesi, kız- Wü zeytlayağına bördenbire, *aüla, im- marit balığı atılmış gibi, cazırdamağa koyuldu. ledceğim.. Hele bir .Iuk Xsiyordu. Derken kapının Mu>y Sonra yüzünü kalabalığa çevirdi: — «Ey Hünler, steplerin evlâtları, Fltila şimdiye Kadar hep galip gelmis- di mi?» |çünkü Allahların hiç birisi rahipsiz o- |lamaz. Hattâ kuvvetine o kadar ehem- |miyet verilen hıristiyanların Allahı bi- le rahipsiz bir gün bile yaşıyamaz. Hün kralı bunları kendi kendine ;di, Husust hayatı gayet intizamsız, bir/ Bay Rahmi Durgun koştu, düğme- hayli de sefahet içinde geçmişti. Ölü - lerin her birini yokladı, sağa sola çe - münden az sonra sıhhat bakanlığının virdi, fakat boşuna. Bir türlü para - müsteşarı olan doktor (Emerik Dre - zitleri kesemedi. Başını kaşıyarak, ne her) e Mira adı altında tanınmış genç yapabileceğini düşünüp dururken, gü- Blhih'm sesi bu sözleri söylerken tiyordu ve saçmaladığını bu suretle i halile meydana vuruyordu. lmAı_ıiıA. © zamana kadar rahiplerin İ &ibi kehanetlerine hiç inanmamıştı. timalki gelecek hâdiseleri o herkes- daha iyi tahmin ettiği için inan - '.“"'um. Fakat bu sefer yarının ne ge- L_lğinî kendisi de kestiremediğin - N earar perdesini yırtmayı çok arzu L&Auba rahip yarın ne olacağını bi- den miydi? Ne münasebet? Nere -« bilecek? Ayın Oğulları Mhip krala doğru yaklaşarak ona imeleri fısıldadı: .— «Tanyül.. Beni dinlemek ister BA2 Gözlerime bok. Ben ayın oğul- ynadan biriyim. İstikbali — görebili - Lah fit AW! oğulları... "h*ıı""" Mabilalerina misklb''LA » "]'L bu ismi verirler ve onların er- a ; sıkı münasebette bulundukları- “nanırlardı. $ Z Hüzler, Getmani irklerik ÜYi gözlü devlerle münasebete gi %::—;beü' bu itikatları yavaş yavaş h kalkmağa başlamıştı. Âttilâ rahibe dedi ki: l.,;_':_Aym oğlu, kavalını al da ar - Çadırıma gel.» WR“;Iîl.ıi «Ayın oğlu» diye çağırması Mek inin batıl itikadına hürmet et- E"H:m îiydi, yoksa o batıl - itikat ini de teshir ettiğinden miydi?. Fuzan lâyıkile anlaşılamadı. Zini y':l Yanında Edeko ile kâtibi Dio- Ünz, * Olduğu halde yavaş yavaş ça- Skün J2tiırap verici nağmeler çıkaran disini arkadan takip ediyor- düşündükten sonra Lüpüse döndü: — «Peskopos!. Yarın Aetiüsle be- nim aramda muharebe olacak!.» Peskopos sert, köşeli çehresini ile- riye doğru uzattı; çadırın karanlığı içinde yüzünün şekli belli oluyordu: — «Bunu ben zaten biliyorum, kral!..» dedi. Aetiüs Benim Dostumdur!. Attilâ minderlerin üzerine oturdu, bağdaş kurdu, ellerini ensesinde ka - vuşturdu. Cüce Zerkon da gelip onun dizinin dibine yerleşti. Attilâ pusuya yatmış bir kaplan tav- rile: — «Peskopos Lüpüs, dedi. Sen şim. di burada benim yanımda değil, karşı tarafta Actiüsün karargâhında bulun- mak isterdin, değil mi?» diye sordu. — «Aetiüs benim dostumdur.» Attilânın — dudaklarından, — iniltiye benziyen garip bir ses çıktı ve sonra sakin bir tavırla sordu: — «Şimdi Aetiüsün çadırında bu - Junsaydın, ne yapardın?» — «Kral Attilâ başkumandanla be- raber bizim İsanın tasviri önünde diz çöker ve silâhlarımızın muzaffer ol - ması için dua ederdim.» Attilâ bir müddet sustu. Sonra Zer- | kona kandil getirtti. Cüce şamdanı bir | köşeye koydu. Attilâ ensesinde ka - vuşturduğu ellerini çözdü. Çadırın du- var bezlerinde asılı duran bakır ve gü- müş alat ve edevatı karıştırdı. Bun » ların birbirine çarpmasından hafif ta- kırtılar bâsıl oldu. Ondan sonra, san- ranarak; (Arkası var) bir aktris müracaat etti: — Bana 28.000 Pengü vermelisi - niz. Aksi takdirde ölen şefinizin bana yazmış olduğu aşk mektuplarını gaze- telere vereceğim, bu zatın - tanındığı gibi olmadığını İlün edeceğim, dedi. Doktor Emerik Dreher şefinin bu kızla münasebetini biliyordu, fazla 0- larak şefini de çok seviyordu: — Size bu parayı verirsem mek- tupları bana verecek misiniz? diye İsordu. — Hay hay! cevabını aldı. Bunun üzerine de vekiller heyetine müracaat ederek aabık bakanın arkasında bir içok borç bıraktığını ve bunların tes - viyesi için (28,000) pengüye ihtiyaç tine hizmet etmiş bir adamın - borçlu yatmasını istemediler. Parayı verdi - ler. Doktor Emerik Drehher de bu pa - ;rayı söylediği gibi borçlulara değil müteveffanın aşk mektuplarını almak için aktrise verdi. Aktris sözünü tuta- rak mektupları iade etti. Fakat hepsi- nin de fotoğraflarını almıştı. Bir müddet sonra mesele şüyu bul. du. Fazla olarak ölenin yerine sıhhat bakanlığına geçen zat, bakanlığın iş- lerini de karışık bulmuştu. Bakanlık müsteşarı Vekiller Heyetini aldatmış olmakla zannaltına alındı. O, ölen şe- |finin hatırasını kurtarmak — istiyordu. Kurtaramadı, üstelik kendisi de mah- küm oldu. Şimdi kimbilir nerededir? Kızlay Beyoğlu İlçe Kolundan: Kızılay Beyoğlu kaza şubesinin — 1936 doğru ilerledi. Kavalından bir|ki mübahase hiç kesilmemiş gibi dav- | senesi 14 şubat 1936 cuma günü saat 16 da toplanacağından azanın gelmeleri rica rültü, kendiliğinden bir anın içinde ke- |silivermez mi?.. — Allah Allah!. dedi. Bu da ne de- mek?. Ve o gün, akşama kadar, hayret - ler içinde, bu hâdiseyi kendi kendine izaha çalıştı. Fakat ne çare ki piya - sayı kaçırmış, Habeş istikrazı ile, çuk madenlerinin kaç para ettiğini dayanamadı. Ve bir gün, sofradan birdenbire kalktı. Hayretle ne olduğunu anlama- ğa çalışan karısına: — Ben çıkip, şu herife iki çift 14f terbiyesini — vere- yim de, ondan sonra görürsün, nasıl muma dönerl, Diyerek, merdivenleri tırmandı. Altı numaranın önünde durdu, sos aldı. Sonra çehresine vaziyetle mütenasip bir asıklık vererek, kapıyı çaldı. Açan hizmetçiye, sert sert : — Burada oturan efendi ile görüş mek istiyorum! dedi. — Beyefendi yemektedir! — Ne olursa olsun! Kendisine bir çift lâfım var! — Fakat efendim.. Hizmetçi, onu içeriye almak — iste- önündeki” münakaşayı duyan ev sahibi, kendili. İğinden çıka geldi. — Ne istiyorsunuz? Bay Rahmi Durgun, hiddetle sor- dü: — Her gün, tam saat birde asan« İsörle yukarıya çıkan siz misiniz? — Benim. Ne olmuş? ğ — Başka bir saatte evinize gelemez misiniz? — Ne demek istiyorsunuz? İstedi- ğim zaman evime gelmek hakkım değil mi? — Hayır!'Zira beni ralatsiz ediyan sunuz; bana zararınız dokunuyor. |Ben sofra başında iken, sizi asansöre binmekten menederim. — Deli misin be adam? — Sensin deli!. — Şimdi ben sana gösteririm!. renememişti. Ertesi gün gene ayni saatte, ayni münasebetsizlik tekerrür —etti. Bay Rahmi Durgun: — Bu böyle olmaz.. Mutlaka ma - kinede bir bozukluk var! diye söylen- di. Fakat muayene ettirdiği mütehas- kat'iyyen temin edince, başka sebepler aramak lâzım geliyordu. Nihayet, anlaşıldı: Makinede bu arızayı doğuran, binanın içerisinde iş- liyen asansördü. Evet: Tam saat bir- de asansör işlemeğe başlıyor ve bir bu- çuk dakika süren bir seyir ile altıncı kata kadar çıktıktan sonra gene aşa -| ğıya iniyordu. Artık bu, her güne binmişti. Ve za- wallı Bay Rahmi Durgun, borsa ha - İvadisini ortasından ikiye bölen bu üç 'dakikalık cazırtı başlar başlamaz öf - keleniyor: — Altıncı katın kiracısı olan teres |gene evine, yemeğe geldi.. Son yiyişi lolsun! diye mırıldanıyordu. Gitgide, bu saygısız, patavatsız kamşuya karşı kin duymağa, — garez bağlamıya başladı. O üç dakikalık ra- hatsızlık dayanılmaz bir ıstırap halini almıştı. Yediği yemek içine sinmiyor- du. Bayan ne türlü özenirse özensin, pı,iıdiği'eykıinııeudıvııdı ne de| .. torafından Altalta, üstüste dövüşmeğe başla - dılar. Altı numara kuvvetli idi. Bir a- ralık, Bay Rahmi Durgunu tostopar« lak kucağına aldığı gibi, merdivenler- dan aşağı koyuverdi. En altkata vardığı zaman da zaval - h, kendini, gürülttüyü duyup koşan polisin kolları arasında buldu; izahat olduğunu söyledi. Nazırlar memleke- s1s, onda hiç bir arıza bulunmadığını yermek üzere karakola götürüldü. O gün, bugündür, Bay Rahmi Durgun öğle yemeklerini lokantada yediği gibi, radyoya da el sürmez ol — * muştur.. Korferanslar ı ——— e Güzel San'atler Akademisinde Bir Konferans | Beyoğlu Vakıflar direktörü Halim Baki |Kunter tarafından önümüzdeki cumartesi günü saat on dörtte Fındıklı Güzel San'at- lar akademisi konferans salonunda (İz « mirdeki eski Türk mimari ve kültür eser « leri) mevzuu üzerine projeksiyonlu bir konferans verilecektir. Konferans herkese acıktır. Yeni Neşriya' —Düşkünle — Sadri Ertemin Cseridir. Düskünler, muharririn de baslama sözü — olarak kaydettiği gibi, tanzimalın — ortaya altığı takma, uydurma aristokra- vin otop- «i masasından elınmış fotoğra' 1vdır. Ön — üm ve hastalık konuşan bu sosyal — eseri — dikkatle okunmalıdır. Resimli Ay matbas basılmıştır. * | v ği a İ