Ankarada Yapı Mektebi Şehirciliğimizin Türk Ustaları Yetiştiriliyol Yazan : Kadircan Kaf Akdeniz İncisi 13/1936 Pulatın Asık Yüzü, Bir Sorgu İşareti Gibi Kıvrıldı a al 4 — Bir softaya... Hoca kılıklı bir..|fendinin kolay kolay gürültüye pa-| Gözden Pulat sahiden doğru sözlü, iyi|buç bırakan cinsinden adam olma-| oKaçırma!. kalpli, hakkı seven bir çok hocala-|dığını biliyordu. Hele burada her -| Hoca Nasrullah Efendi medrese rım, âlim adamların arasına karı -|kesin önünde böyle şey yapmak ü-| kapısından çıktı ve tesbihini çeke- şan Nasrullah Efendi için söyliye -|lemaya hakaret olurdu. Böyle bir|rek, koca sarıklı başını sağa sola cek lâf bulmakta güçlük çekiyor -| kabahat ise, yapan ne kadar haklı| sallayarak sallana sallana Kara - Mİ ki nn du. Pulat elini göğsüne vurdü: — Bir aptallık ettin, paraları a - şırttın... Fakat sen bilseydin onları kimseye © kaptırmazdın. < Halbuki ben... Ben kendi elimle... Ne bilir- dim böyle olacağını... Yumruklarını sıkarak devam et- ti: — Ah, o paralar şimdi elimde ol. saydı!.. Şimdi nereden bir at bul - malı? Pusu kurup ta adam soymak- tan, at çalmaktan başka çıkar yolu- muz yok... Üsküdara çıkalım da, bakalım ne olacak?. Bulunan : Çare Pulat kızgın srzgım söylenirken Keleş Mehmet birdenbire bir kah- kaha savurdu ve yerinde ziplıya - rak; — Yaşasın!,.. Ben buldum pa - rayı... Buldum işte... Diye bağırdı. Kendisini tutamıyarak O Pulatın sırtına zorlu bir tokat attı ve devam etti: — Vallahi buldum, billâhi bul - dum. Anam avradım olsun ki bul - dum... Pulat, Keleş Mehmedin parıldı - yan gözlerine hayretle bakıyor, acı acı gülümsiyerek cevap veriyordu: — Haydi ulan... Delirdin mi? Nasıl buldun, hani ya?.. Keleş Mehmet duruldu. Çünkü o sırada avluya bir kaç çömez girdiği gibi onun yeminle - rini ve kahkahalarını duyarak oda- lardan fırlıyanlar da olmuştu. Pulatın kulağına ağzıni yaklaş - tırdı. Fısıltılar oldu. Pulatın asık yüzü önce bir sor - gu işareti gibi kıvrıldı, sonra gül - dü. O da yerinde hopladı. Keleş Meh- medin sırtına zorlu bir tokat ata - rak bağırdı: — Ulan Keleş, eğer bu işi bece - rebilirsen sana bir tokat daha olsun!.. İkisi de gülüştüler. Pulat şimdi Keleş Mehmedin e - lindeki icazeti de almış, buruşuk - larını düzeltiyor, güzel güzel kıvı- rıyor, bozulmamasına çok dikkat ediyordu. * m Bizi Bozulan Alışveriş. — Hoca Nasrullah geliyor.. Keleş Mehmet Pulatın gösterdiği tarafa baktı: — Bu mu?.. Vay canına... Ben buna bizim Kamber tayın tımarını yaptırmam be... Bir de devlete kadı yetiştirecek, vay babam vay... Keleş Mehmet belki sözü daha çok uzatacak, belki küfür savura - caktı. Hattâ hemen oracıkta hoca- mın boğazına sarılarak: — Ver paraları!,, Al, icazet mi - dir, nedir, başında paralansın!.. Şu paraları sökül bakalım, babalık!.. Diye yumruğunu onun gırtlağına dayıyacaktı. Fakat Pulat, Hoca Nasrullah E-. olursa olsun büyük ve ağır cezalar- la karşılanırdı. İstanbulda bu gibi işlerin kaba - dayılıktan ziyade kurnazlıkla ya - pılabildiğini çok iyi anlamış bulu » nuyordu. Elpençe Divan Bunun için Keleş Mehmedin bir elile kolundan tutmuş, ve diğer elile de ağzına yavaşça vurarak sustur « muştu. — Çeneni bağla!.. Gene başımı- za dert mi açacaksın! Altınları çal dırdığın yetmiyormuş gibi?.. Keleş Mehmet bu soyulmak işini hatırladıkça karlı bir havada tepe- isinden buzlu su dökülen bir zaval-! lıya benziyordu. Bunun için hemen sustu. Pulat ilâve etti: — Kenara çekil... Onun elini ö-| peceğim ve yarın sabah yola çıka » cağımı söyliyeceğim. Şimdi Keleş Mehmet Pulat Be - yin üç adım gerisinde elpençe di - van duruyordu. Fakat yaklaşan ho- cayı da parıldıyan gözlerle ve bü - yük bir dikkatle baştan ayağa ka - — süzmekten kendini alamıyor «| | du. Hoca Nasrullah Efendi manya - tize edilmiş gibi Pulattan önce ona baktı. Gözlerini kırparak çekine çe- kine seyretti, Dünkü çömezine dö- nerek: gümrüğe doğru uzaklaştı. Pulat hemen Keleş Mehmede işa- ret elti: — Yürü!... Kapıdan çıktılar. O sırada Nasrullah Efendi ilk kö- şeyi kıvrılmıştı. İki arkadaş onun kırk elli adım 'ardından sağa sola bakınarak iler- liyorlardı. — Keleş!. — Buyur bey!... — Sakın gözden kaçırma ha!... — Sen meraklanma... Gözlerimi bu medrese eşkiyasının ensesine saplamış gibiyim. — Aferin!... Kalabalık ve gürültülü caddeler- den geçtiler. Hoca Nasrullah Efendi sağlı sol- lu yerlere kadar eğilerek kendisine selâm verenlerin selâmlarını alıyor, bazılarile ayak üstünde bir iki lâf konuşuyordu. Böyle zamanlarda iki| arkadaş bir kenarda duruyorlar, gö rünmemeye de dikkat ediyorlardı. Fakat her halde Hoca Nasrullah E- fendinin o gün pek şen olduğu, gü- lümsiyen yüzünden ve etrafa saçti- ğı tath sözlerden kolaylıkla anla - şılıyordu. O yılın icazet bedelleri epeyce kabarık bir yekün tutmuş olmalıydı!... — Kimdir bu? Bu ne biçi balli ne biçim bakış, Hocanın Sol Gözü — Uşağımdır hocam... Kusura bakılmasın... Aklından biraz zoru vardır da... — Yanan... Böylelerinde kor - kulur... Başka uşak bulamadın mı sen de... İnsanın delisi hayvanın kudurmuşundan daha better muş!... Son sözleri fısıltı gibi söylemiş - met duymamıştı. Çünkü duymuş ol. saydı her halde hocanın boğazına sarılmamak için çok yorulacaktı. Pulat hocasının ellerine sarıldı: — Yarın İçele dönüyorum. Ah - met Kudusi Efendiye bir emriniz varsa... — Yana... Ne kadar çabuk? Öy- le ya, öyle ya... Orada bir an önce dünya cennetine girmek var... Hay- di bakalım, Allah yolunu açın et - sin!... Hoca bunları söylerken sol gö - zünü manalı manalı kırpıyordu. Pulat onun ellerini öptü: — Sayenizde çabucak icazet al. dık. Bundan böyle de duanızı esir- gemezseniz her işi selâmetle biti - ririz... — Elbet... Elbet... Hiç hatırdan çıkarır mıyım? Sen benim icazet verdiğim talebenin en iyisi ve en bilgilisisin. Kadı filân olmıyacağım diyorsun amma, olsan da pek çok. larından iyi yaparsın! Haydi güle güle oğlum... Sen de ihtiyar hoca- nı hatırdan çıkarma!... (Arkası var) Varna Faşist Kulübü Önünde Bombalar Patladı Sofya, 12 (Özel) — Hükümetin e faşist milli lejiyonlar teşkilâtının Var- olur -İnadaki şubesinin binası yanına gizli e > pi ce koyulan patlayıcı maddelerin, ge - çen akşam ansızın infilâk etmesi üze- ti. Hiç şüphesi: rine milli lejiyonlar klübünün bütün |tandan gelen bir çok o mütehassısları e lie camları bi halk bir müddet he-| vardır. Son zamanlarda Türk mühen- disleri bu mütehassısların yerini alma- Patlayıcı maddelerin kimler tara - | ğa başlamışlarsa da henüz miktarı pek fından koyulduğu şimdiye kadar anla- | azdır. Okul binası ilk olarak (85.000) aya malolmuştur. ilâvelerle birlikte bu masraf (200,000) liraya çıkmıştır. yecan içinde kalmıştır. şılamamıştır. Yeni Neşriyat: Çocuk Hikâyeleri — Sporcu adh 22 nu-|nİ mara da çıkmıştır. Tetbiyevi | gayelerle|tebin ön kısmına büyük bir ilâve ya- hazırlanan bu kitaplar çocuk babalarına | pılması muhtemeldir. Bu mektebin ilk ve ilk okul öğretmenlerine tavsiye olunur, | mezunları 19 kişidir. Dersler de ameli /lır, nazari ve ameli olmak çalışma, yapı teknolojsi, Beyoğlu Fransız Tiyatrosunda Halk Opereti Bu akşam saat 20,30 da DENIZ HAVASI Büyük operet | ? il Ge iii CAMİLLA HORN'u takdir nazarlarile seyretmişdiniz. Fakat, AŞKIM SENİNDİR (Ein Walzer fuer Dieb) yeni filminde prestiş edeceksiniz. Pek yakında SÜMER! w Büyücek Ankara, 11 (Özel aytarımızdan) — sap, hendese, yurd bilgisi, tarih, Bir Ev!. Yarınki modern şehireiliğimizin ilk !rafya, askerlikten ibarettir. Kalabalık caddeler gittikçe 16s12-| Türk © ustalarını yetiştirecek ( olan)iptidai mezunları alınir. ğ Taştı. mütevazi mektep şehrin dışında ve is-| o Verilen yemekler iyi ve gıdalı, Nasrullah Efendi sokaklardan | tasyonun arkasındadır. rın havası da sağlam olduğu için birine saptı. Mütevazi diyoruz, çünkü bunun |belerin hepsi de dinç ve sporcud mevcudiyetinden bir çok vatandaşla - rn haberi bile yoktur. Bütün dünya devletlerinin çalışma bakınız: Hemen, hemen bepsinde de mimari ve şehircilik için bir çok kısım- lar ayrılmıştır. İşte bu mektep bizde şehirciliğin bir basamağı sayılır. Lİ Ankara yapı mektebi ve talebelerinden bir kaç görünüş Halihazırda (165) talebe me tur. Bundan başka bu mektebe yapıla yapıla o civar bir mahalle ne gelmiştir. İleride daha çok mesi muhtemeldir. Mektep iki şubedir: 1 — Duvarcılık. 2 — Dülgercilik. Duvarcılık: Taş, tuğla, kesme duvarları, bütün yontma taş, mo sun'i taslar ve mermerler, sıvala! nın araziye tatbikinden ibarettir” Dülgercilik: Kalıp işleri, mi çatılar gibi seylerden ibarettir. mektep talebeleri yaz tatillerinde tatbikat yapmak bem de para mak maksadiyle bir çok yapı! kışırlar. “ Tahsil müddeti 4 senedir. Bu det sonunda yapı ustası diplom nır. Mektepte günde sekiz saat proğramlarına Mektep 931 - 932 yılında açılmış - Avusturya, Almanya ve Macaris - Her yıl yapılan Esas plân bu yapılan işin dörtte biri- bulmaz. Diğer taraftan bu yıl mek- resim, he-'ders görülür. PİERRE BENOİT'nin şahe KÖNİGSMAR filminde, GRANDE DUCHESSE AURORE rafından giyilen 80 rob ve elbisenin ib''a şe fini paylaşamıyan Parisin en büyük terzi moda müesseseleri münazaa etmişlerdir. Önümüzdeki o Perşembe akşamı büyük gala olarak SARAY Sinemasında