6 Saşyfa v —- Ç ! Pünya Hüâdiseleri Bir Delinin Yaptıkları Yugoslavyanın Luübyana şeh- Bir delinin| tinde — namuskârlık ve ciddiyetile tanın- wei miş bir posta me- marifet muru' geçenlerde bir berber dükkânına girerek kaşla- rının tıraş edilmesini, gözlerine sürme çekilmesini ve saçlarına ondülâsyon yapılmasıtı istemiş. Pcsta memurunun bu garip Arzularına inzıman eden gayritabii halleri nazarıc.skati — celbetmiş olduğu için yakalanıp tımarhane- ye gönderilmiştir. Adamcağız bu- rada birkaç hafta kalmış, deliliği- nin eyileştiği görüldüğünden birkaç hafta sonra taburcu edilmiş, fakat timarhaneden çıktıktan iki gün sonra bir gün evde yalnız kalınca küçük yaşta üç çocuğunu gırtlak- larından kesmek suüretile öldür- müştür. Eve dönen zevcesi çocuklarını kan içinde ve cansız bir halde görünce şaşırmış ve bayılmıştır. Etraftan yetişenler deliyi elin- ne kanlı bir bıçak ve üzerinde kadın elbisesi olduğu halde ya- kalamışlar ve tekrar tımarhaneye teslim etmişlerdir. x Avuıtuıyıdı tehlikeli bir ce- reyan almıya başlıyan Nazi fOP'ğ'nddllkınnı arşı mek - içi Başvekil Dolfüs n kabil propaganda- lara girişmiş ve bu propagandaları mekteplere kada teşmil etmiştir. Onun için geçenlerde yapılan ıılll: Iîiı bıykrhım mw&niıde mektepli ra mi les kilde Leâ:“ dağıtılmış, lııınlı::ı göğüslerine takılması tenbih edil- Miştir. Ayni zamanda çocuklara mü- ıdlıı:d resini - sağa d:ıl:ıı'ıııılı luğu tavsiyesi de verilmi: =üdi:ünh=2rd ııemıııd'ı ocuklar — rozetlerini — takmışlar, kendilerine yapılan tavsiyeyi yerine getirmemişler. Hepsi î müsellesin resini aşağı yahat yu- karı getirmişlerdir. Bu hareketlerinin sebebi ken- dilerine sorulduğu vakit çocuklar gu cevabı vermişlerdir : —“Rozetler dağıtılırken yapıl: mış olan tavsiyenin sebebini sorduk; bize “ yes sağda olursa Dolfüs — taraftarı — olacağımızı, yukarıda olılvıı Hılıllzrd. aşağıda sosyalist olacağımızı lediler. &Yı de hoşumuza ı&ey-n siyasi fırkaların istediği şekilde rozetlerimizi taktık.,, Bu cevap tabii Dolfüsçülerin | hiç hoşuna gitmemiştir. Yeni Neşriyat: —a Yakın Çağlarda Türk 'OsÜ Refik Ahmet Beyin bü isimle vü- cude getirdiği eserin ikinci cildi -Ka- aat kütüphanesi — tarafından resimli bir kapak içinde temiz — bir tabı ile bastırılıp çıkarılmıştır. Bu ciltte Cüm- İ dövriüdeki — tiyatro faaliyeti tetkik edilmektedir. İktısat ve ticaret — Yeksok caret müktebi talebesi tara- isimde bir aylık mecmua meşrine — başlanmıştır. İlk sayısırlla ta- mınmış müderrislerimizden — birçoğunun kiymetli yazıları vardır. ketleri — HHüseyin at haftada bir çıka maj edebi risalenin | noi sayısı da - çıkmıştır. sayıda Hüseyin Cahit Bevy matbunt hatıralarını tefrikaya başlamıştır. Ülkü — Ankara Halkevleri . mer- kezi — tarafından çıkarılan - bü aylık mecmuanın 15 inci sayısı da — zengin münderecatla çıkmıştır. Tavsiye ederir. Mimar — Bu aylık mezleki mee- » muanın 39 uacü mart sayısı da çık- muıştır. Bu sayıda Mimar Sinan hak- kında birçok tetkikler ve 31 marta yapılan ihtifeldeki konferanalar var- dear SON POSTA Kalafqt_ç;îqr Arasm&a Eskiden Haliç Kalafatçıların Merkezi İdi, Sahiller Harıl Harıl Vİşlerdi “— İşte Tâ o Uçta İle Doluydu. Moskof Bazı sanatlar vardır ki yerlidir. Bunlara mahalli san'atlar denildiğini tabii bilirsiniz. Bizde de kala- fatçılık böyledir. Türk de- nizciliği ile beraber doğan bu san'atin tarihi çok e- kidir. Ve İstanbul kalafat- çıları diğer memleketler- de de şöhretle anılmışlar- dır. * Kalafatçılık — seneler- denberi Halicin öz malı- dır.. Son beş altı se- neye kadar, Rusyadan, Roman- yadan, — Bulgaristandan — hattâ Yunanistandan — birçok — gemiler bize gelir, bizdetamir edilirdi. Fakat nedense şimdi artık eski vaziyet kalmamıştır. Çünkü Pire ve Köstencede yeni kurulan atelye- ler Haliçteki kalafat yerlerine rekabet ediyorlar. Kalafatçılar hergün — güneşin altında — kaz; bir kazan gibi kaynıyor.. İ:ıı'nkını toz — içinde, sahile doğru yürüdükçe, sıcak* bir yosun ve çöp kokusu yüzümüze çarpıyor - ve mütemadiyen hep ayni sesler etrafa yayılıyor: F | ğ — Tak tuk tak takl.. Tak tuk tak takl, Arkadaşım, yer yer — dağılan yelkenli, motor ve mavna iskelet- lerini göstererek mırıldandı: — Kala kala bir bunlar kaldı.. Artık tamir için öyle koca koca gemiler gelmiyor. Karşıda, bir ip iskele ile bir çatanayı — katranlıyanlardan — bıri hafif hafif bir şarkı söyliyordu: K ı dedim, dedim, D, dedim, açma yarim, kaçına gülüm vay! Küük bir motörün boyasım vuran beyaz saçlı bir işçi geriye döndü: — Ahment usta, senin Süley- manın yine derdi var?. — Bırak be ©o kadın yürek- liyil, Her hafta birine vurulur!.. — Yenisi mi var?.. Rejidekini bıraktı. mi?.. — Çoktaaan, şimdi de triko- tajdan birini bulmuş.. ona para yediriyor. — Tu, ulan, adam olamıyacak gitti.. her konduğu da cılk çıkıyor. — Elbette, iyi mal uzak du- rur, yılışmaz!.. Süleyman dedikleri delikanlı, hafif halif şarkısını söylüyor, ge- minin — tahta aralıklarına parça ::ıçı katran sürüyordu. Bir ara- karşı tozlu yoldan - tablalı bir satıcı geldi. Gemilerin arasına tablasını koydu. — Haydi, niyet, tali, kader Sapiları günden gü n, Şu Uca Kadar Buraları Kalafatçılar Gemileri kısmet!.. Bir döndüren bin kaza- nıyor. Tablanın tam ortasında teneke bir ok var.. etrafında da sigara paketleri, kolonyalar, lokum ku- tulan ve çikolatalar falan... Kâalafatçılardan — birkaçı, yüz parayı verip çevirdiler.. ikisi de hava aldı, öteden biri sesleniyordu: — Vazgeçin . bel.. Kumarda pâara mı yolunuyorsumuz? Ö Kara Hacı, bizim Eyüplüleri — sittin senedir kafese kor bel.. Dedi. * Kızgın bir güneş altında bizim arkadaşla ihtiyar bir kalafatçıya yanaştık: — Merhaba ustam, ne var ne yok! — Hayırlar beyim., İyi diye- lim, iyi olalım.. Bir hacetiniz mi var? — Bak bizim arkadaş seni dinleyecekmiş.. Sorsun da cevap ver!.. — Sen emrettin de, biz ne zaman yapmadık a Rüştü beyci- ğim.. Buyur beyim, sor da cevap verelim., İhtiyar, — kalafatçı anlatmıya başladı: — Biz cetbecet kalafatçıyız.. büyük peder —merhum, zamanı evailde diyelim, bir bayli şöhret sormadan Son Posta ILÂN FİATLARI P — Gazetenin esas yatiısile bir. sütunan iki satırı bir (santim) sayılır. 2— Sayfasına göre bir santi- min ilân fiatı şunlardır. sayfa |sayfa ıı_ılıwııylı Diğer | Son 1 )2 | 3 |4-5 İyerleri sayfa | 200/100 60 30 Keş. | Krş. | Keş. | Krş 3 — Bir. santimde 8 kelime vardır. d— İInce ve kalın yazılar tutacakları gere göre santim- le ölçülür. vaşati Nö vemeii eee Z AŞ h%&ı—. iksilen kalafatçılar iş başında bet -Beklerlerdi. ,, A ' >! leyman Efendi derlerdi, kalafatçı bir o varmış.. Moskofun, Venediklinin, gemilerini hep © tamirlermiş.. Sultan Azizin çiftelerini bile o katranlar, boyarmış!.. Zaman çok değişti.. Bizim peder merhum, # çabuk göçtü.. Zanaat bize lnHiı amma, artık ekmek parası çıkaramaz alduk.. şurada kaç günümüz kaldı?. Ölüm yakınlaştı. Biz de göçüp gidersek, dünya rahat eder ka- lafatçılardan biri daha eksildi diye., Eskiden — buraları — zanaatın merkezi idi beyim.. Bu sahiller hep harıl harıl işlerdi.. İşte bu- raları, ta o uçtan, şu uca kadar kalafatçılarla dolu idi. Moskof gemileri kalafat için nöbet bek- lerlerdi.. İhtiyar adam, oturduğu İske- leden doğruldu, yere atladi: — Bizde bir söz vardır: |Belimiz bağlıdır, pirimiz Sa'dibmiabit Hergünü hoş gör, bir lokmu ye eyle iyd Amma, artık bayram edecek lokma da bulamıyoruz.. Buraları taribi yerlerdir beyim., Kalafatçılık eskiden 300 dükkânlı 1000 insanlı mergup bir zanaattı. Hiç unutmamı, büyük peder bize eski bayramları anlatırdı. Yeni padişah tahta çıkınca bütün ka- lafatçı esnafı pürsilâh kızaklar üzerinde gemilerini kalafat ede- rek, ellerinde tokmaklar, malalar, Malahtalar, arkalarında zift ve katranla — bulaşmış — elbiselerile «hay, huyl» ederek resmigeçide girerlermiş. İhtiyar adam öğle sıcağında geminin gölgeliğine sığınarak cı- garasını yakmıştı.. Artık öğle paydosu.. Kalafat- cılar, birer ikişer yemek yiyorlar.. Zift ve katran, sıcak bir - yoşun kokusu içinde Halicin kalafatçı- larında işçi öğlesi başlamıştır. Karşı köşede oturan üç beş kişiden biri, biraz evvel şarkı söyleyen delikanlıya sesleniyor: — Ne o?. Trikotajdaki nazlıya para mi — biriktiriyorsun ? Öğle yemeğinden para birikmez oğlum. Gece gündüz aç kalma! Tâ karşı mavna iskeletinden hep ayni tok ses geliyor: — Tak tuku * tak tak !, tuku tak takl.. Tak * sini muhalaza etmek isleyen htri bit Resminizi Bize Gönderiniz . * Size Tabiatınızı Söyliyelim Resminizi kupon Je — gönderiniz Kupan diğer sıyfamızdadır. B3 Elâziz. — Os- man Bey: - Açıkgöt, ve sokulgandır. Men- faatlerini hesap eder, zararlara — yanaşmaz, bazan inatçı olur. Ça- buk kızabilir. Göste- rişten hoşlanır, teşci ve teşviklere — kapı- hr. - 33 Trabzonı Mustafa Yılmaz Bey Hayale, maceraya da- ' ha çok yer vermiştir. Be Tehlikelerle mücadele etmek, sergüzeşt pe- şinde dolaşmak ve bu sayede şöhret sahibi olmaktan haz duyar. Sinemayı — sever ve bazı artistleri muvaf- fakıyotle taklit edebi- lir. Oturucu, muayyen işlerden sıkılır ve dilediği gibi bareket etmek ister. K G 36 Çubuk: M. Lütfü Bey: Ağırbaşlı ve kısmen — sokulgan- dır. — Karşısındakina emniyet — ve — itimat telkin edebilir. Mec maz, işlerini — daha' ziyade sulhan vesklar ” reten neticelendirmek ister. Kendisinden ta- lep edilen iyiliklera — ve menfaatlere — karşı yüzü pek değildir. - 35 Çubuk: Kadir Bey: Hesabint bilir. Herkese - kolaye hkla itimat — etmez, setsiz. ve — sedasızca çalışır, içinden pazar- lhıklı ve hayatı hakkın- da harice malümat taşırmak — istemeyen insanların hususiyet- lerini taşır. Gürültücü ve kavgacı değildir. SI Fakat gördüğü fena- hğı kolaylıkla unutamaz. - 2 Beylerbeyi; Fazıl Bey: Meşakkate, müşe — klâta tahammül edee Sıhatli bir çocuk bu- ü mubafaza etmektedir. Görü de vekçe - olabilir. — Pek sokulmaz, gok - gövle- mez. - 1 İstanbul: Fethi Efendi: İşine sa- dik — ve menfaatlere karıı — kadirşinasdır. Cesarete — mütevakkıf mevzularla — karşılaş- mak istemez, fakat gölreti, ve kendisini göstermeği — sevebilir. Temiz ve iyi giyin- mesini ve giydiğini yakışlırmasını — bilir. İn'izam bahsine lâkayt değildir. Kadın ve sevgi meselelerine yabancı kalmağa razı değildir. - 37 İstanbul: Z. Z. Hanım: (Resminin dercini lstemiyor ) Yürürken, konuşurken aldığı vazk yetler, ve çocuklara mahsus — tavurlar, tipinin heyeti meomuasına aykını gel memektedir. — Mubit vee muhatabınır kolaylıkla nazarı dikkatini celbedebilir Çabuk kızarsa da gönlünü kolaylıklı almak mümkündür. - 34 Ankara: D. H. Bey: ( Rezminin dercini istemiyor ) En kederli zamanlarında| bile neşe- temayülü — vardır. İşin derinliklerine pek nüfuz etmek istemerz, — olura ve tesadüflere tâbi olmağı tercih oeder, parayı kazandığından fazla sarfedebir lir. Birgün kendisini pek şık ve parali görmek; diğer birgün parasız, kılık ve kıyafetini ihmal etmiş — bir. vaziyettt bulmak mümkündür. Mahaza: iyi ve kin tutmayan bir kalbi vardır.