Tayyare İle Güvercinin Müsabakası Londra (Hususi — İngilterede Norveç şehrindeki tayyare klübü | tayyare ile güvercin arasında Bir müsabaka tertip etmiştir. Bu mü- sabaka güvercinin mi, yoksa in- sanın mı İstikametini daha isa- betle tayin edebileceğini anlamak için tertip edilmiştir. Müsabaka şöyle yapılmıştır: 15 senedenberi pilotluk yapan K. Ranin gözleri bağlı olduğu halde kapalı bir otomobille şe- birden 100 mil uzakta bulunan bir yere — götürülmüşt Ayni otomobille getirilen bir posta gü- vercini de burada serbest bıra- kılmıştır. Tayyareci hiçbir aleti ve vası- tası olmadığı için istikametini tayinde müşkülât çekmiştir. Fakat güvercin havalanmasile beraber hiç şaşmadan Norveç istikame» tine doğru uçmıya başlamıştır. Tayyareci uzun hesap ve tered- dütlerden — sonra — istikametini bularak uçmıya başlamıştır. Güvercin saatte 60 milden Yazla uçamadığı için, tayyareci güvercinden 15 dakika evvel Norveçe vasıl olmuş ve mükâfa- | tını almıştır. İlk Boşanma Kararı Madrit, (Hususi) — İspanyada şimdiye kadar, karı koca resmen biribirinden boşanamazdı. Yeni İspanyol Kanunu Medenisi karı ve kocaya bu hakkı ver- mişti. Şimdi —boşanma leri olduğu takdirde kadın ko- casını, koca da karısnı boşıya- bilmektedir . Kanunun - tatbikinden Ük boşanma kararını Palma Ma- yopka mahkemesi vermiştir. Garip Yağmurlar Londra, (Hususi) — Geçen mayıs ayı içinde burada çok deh- getli yağmurlar yağınış, büyük hasarat yapmıştır. Hesaplara göre 1899 senesindenberi bu kadar müthiş bir yağmur yağmamıştı. Bir Düello Varşova, (Hususi) — Cıvar- daki ormanlardan birinde iki karikatürist bir kadın yüzünden düello yapmışlardır. Her ikisi de ağır suürette — yaralanmışlar ve hastahaneye kaldırılmışlardır. Serserilerin Kongresi Hamburg ( Hususi ) —15 ha- ziranda Hamburgta serseriler ta- rafından bir kongre aktedilecek- tir. Almanyada vasi bir teşkilâta malik olan serserilerin adedi on binlere baliğ olmaktadır. Ham- burga giden yollar kongreye ye- tişmek için Almanyanın her ta- fından yaya olarak gelmekte olan serseriler -tarafından — işgal edilmiş bir haldedir. İki Dünya Arasında Tokyo ile Sanfransisko ara- sında rado telefonu yapılmış ve muhaberat ta başlanmıştır. Lehistanda Yıldırım — Faciası Vilna şehri bir — yıldırımın ölmüştür. Kongreye Davet P. T. T. Teavün Cemiyetinden: Merkezi idaresi Beyoğlunda Aynalıçeşme — Süruri — maballesi Halk Fırkası Ocağında bulunan (İstanbul Posta T. T. Memurları Teavün Cemiyeti ) mutat olan senelik kongresini haziranın 17 ci €uma günü saat 14 te akteyli- yec den cemiyet mensuplarının eri rica olunur. sonra isabetile T kişi ! bağla! Vapur SON POSTA Kuzular Meliyor, Horozlar Ötüyor, Tenekeler Devriliyor u Hoş Geldin Teyze!,, “Yavrum.. Ömrün, Günün Çoğolsun!,, Rıhtımda vapur günleri bu mahşeri manzara hiç eksik olmaz n Temel!.. Oğul, halatu sen geleyir.. Saraypur- nunu döndü ha.. Genç, süslü bir Hanım, hay- retle rıhtımdakilere sordu: — Mudanya postası bu mu? | Ne kadar da küçük vapurmuş.. sebep- | Yolcularmı karşılamıya gelen- ler, birer ikişer salondan sökün | ettiler. Vapur, gittikçe yaklaşıyor. Vapur değil, âdeta büyücek bir motör.. Sahildekiler, — güverte- deki kalabalık arasında seçebil- dikleri yolcuları biribirine göste- rıyorl:r — İşte.. İşte.. İfakat Hanım... Vallahi o canım.. Nah, şurada elinde sepet, bize bakıyor. — Anne, hani eniştem?. Eniş- tem yok... Arada bir kopuyor. — Hastayı da almışlar... küçük - çığlıklar Vah | vah vah... | sallıyarak yolcuları | ramış gibi, civarına — düşen | — Salla mendili.. Göründüler.. Ve uzaktan seslenişler: — Münire, kızım! Annen de beraber mi? — Acele etmeyinl.. radayız !.. Artık, hep birden, şapkalarını, kadınlar mendillerini selâmlamıya başladılar. Vapur ağır ağır rıh- ftıma yanaştığı zaman sabırsızlık bir kat daha arttı. Güvertede iğneatsan yere düşmiyecek! Kuzular — meliyor, — horozlar ötüyor, — zeytinyağ — tenekeleri, tangır tungür tekerleniyor, yob- cular, müthiş bir şaşkınlığa uğ- oradan oraya koşu- şuyor. Merdiveni bekliyen kim? Sepetini omuzlıyan, kendini dar atıyor aşağıya... Rıhtımdaki hiç sormayın : — Hoş geldin elini öpeyim! — Yavrum.. çoğolsun.. Bu arada hamalların vapura hücumları da görülecek şeydi : — Hanım.. Bohçanı ver taşı- yalım! — İki sepet, bir sandık, dört küfe, altı denk... Başka ne var? — İlâhi çocuk. Bu kadar yükü götürebilir misin? Geçtim, altında ezilirsin de başıma olma- dik işler aç ... Biz. bu- erkekler sarmaş dolaşları teyze.. Ver Ömrün günün — Hay Allahım.. Küfeci nere- lere savuştu acap? Yaşı geçkin — değil amma, kendi — ( vücuhatli ) bir kadın, merdivenin her basamağında ayrı makamdan bir feryat kopararak inmiye çabalıyor. Dört kişi elim den tuttuğu halde, bir türlü adım atmıya cesareti yok: — Amanın çocuklar.. tutun düşeceğim! — Düşmezsin hanım.. Merak etme!. Bu kadar kişi nasıl ini- Br Şişman hanım, tuldu: — Can cümleden aziz ayol.. Dünya bir tarafa ben bir tarafa.. Kim düşerse düşsün, ben düş- miyeyim de... Rıhtımda vuran tutanı - bilmi- yor. Eşyalar, biribiri üstüne y- gıldıkça yığıldı. Bir köylü kadın Harıl barıl enginar sepetini arı- yor; — Elimle de koparmıştım.. Çi. çeği burnunda enginarlardı. Kim aldı götürdü ki... Bir başkası, ayaklarından bağ- h tavuklarının üstüne eğilmiş, ahü vah edip duruyor. — Horoz - bayıldı:. Huriye... Koş, şuradan bir bardak su bul. yüzüne serpelim! Altı kadar sepeti, omuzunda götüren bir yolcunun hamallar etrafım aldılar: — Efendi, zahmet etme., Ver biz taşıyalım! Sıkı bu söze tu- Adamcağız pişkin; hamalları savacak kestirme çareyi buldu: — İkinize yüzer paradan beş kuruş vereyim de sevabınıza gö- türüverin, Yoğurt kâsesi sağ elde, kiraz sepeti sol elde zeytinyağı dolu iki teneke sırtında, giderken | belediye mememurları çevirdiler; — Efendi, oktruva parası.. Aldırmadı. Ters yüzüne dön- mek istedi amma, memurlar ya- sını bıirakmadılar: — Zeytinyağları vereceksiniz! — Ne parası imiş o... bunu kendim için aldım — Kimin için olursa olsun.. Oktruvasını vereceksiniz? Tene- ke başına on dört kuruş... Yolcu, bir lâhavle savurarak memurların önü sıra yürümiye mecbur oldu. Herşey tam tekmil. Bütün eş- yalar dışarı çıkarılmış, yalnız, sivri bıyıklı genç meydanda yok. Annesi, sarı yeldirmeli bir ka- dıncağız fıldır fildir. ortada dö- nüyor. Nihayet, gözü, güvertede dolaşan sivri bıyıklı gence - ilişti: — Az kalsın, yüreğime indi- recektin.. Neredesin çocuk? Güvertedeki koca — bebek; seslendi. — Şişeyi arıyorum, şişeyi... Vapurda yarıladığım şişe yok! Kadın burnundan soludu: — Hay zehir zıkkım içeydin! Aradığı — şişenin rakı - şişesi olduğunu tahmin etmek — güç değildi. Nihayet, — bulamayınca annesinin yanına döndü. — Otomabil lâzım mı? Oto- mobil... — Küçük saat otomobil... Belden aşağısı tutmaz malül çocuğunu kucağında güçlükle ta- kadıncağız, erkeğine için — para Ben, şıyan — bir seruyor: — Ne yapacağız? Ethem Ef?. Kari Mektupları M. Meclisindeki Tenkitler Münasebetile Efendim; — Millet Meclisinde Seyrisefain bütçesinin müzakeresi" ni okudum. Hatiplerin idareye karşı tenkitlerini haklı bulmadım | diyemem. Bütün bir Türk gemis ciliğinin bu kadar ihmal edilmesi elbette ki umumi teessürü doğurun Milyonlarca lira kıymetindeki | gemilerimiz bakımsızlık yüzünden | dikkatsizlik yüzünden | Sürat ve mukavemet vasıfların! kaybetmişlerdir. maalesef Birkaç — vapur müstesna, diğerleri mahdut isti* fadeli bir hale girmiştir. Bir sene kullanılmak üzere alınan Büyükada vapuru sekiz senedenberi kullanılmaktadır. Her Ethem Efendi, her kimse, boy- nunu büktü : — Yarı yolu sen taşırsın, yarı yolu ben... Para yok ki otomo- bile binelim. Şoför, bir başka yolcuya s0- kuldu: — Otomobil ister mi ? Adamcağız omuzlarını kaldırdı: — Bizim yolumuz uzak değil!. Aksarayda oturuyoruz.. Sahibi kim bilir nereye giden sene azim tâmir masrafları ihti yar edilmektedir. Ankara, Gü- cemal, Konya, Karadeniz vapur" ları da kıymetlerini kaybetmiş- lerdir. Hepsi ihtiyardır. Çok fazla' kömür yakmaktadır. Bir gemi satın alınırken heyeti umumiye- sini nazarı itibara almak lâzımdır. Teknesi ve kazanı sağlam olduğu halde fazla kömür şakan bir ge- minin hiçbir. kaymeti yoktur. İşte Seyrisefain vapur alırken bunların hiçbirini nazarı itibarâ almamıştır. Bugün bir buçuk milyon borcu bulunan bu idare- nin şimdi kat'i bir muhasebesi | yapilmalıdır. 5c Tarsus Amerikan Kollejinde Tarsaus Amerikan Kolleji ta- lebesinden bir Efendi, yazetemi* ze bir mektup göndererek bazı şikâyetlerde bulunmaktadır. Hi- kümet meccanisi bulunan bir ta* lebeye, diğer talebelerden farklı, ve bir genç vücudün tahammül edemiyeceği kadar ağır bedeni vazifeler tahmil edilmekte imiş. Fikrimizce mektep idaresi bu talebeye yaptırmak istediklerini açık söylemeli ve dolambaçlı yollardan gitmemelidir. — Nazari dikkati celbederiz. ee başı boş bir keçi acı acı bağr rıyor: —Becece. Öteye beriye saldırırken, ka" fasile bir yumurta sepetini de virmez mi? Ne kadar yumurtâ varsa tepesi Üstü rıhtımın Üstünt döküldü. Keçi bağırır, yumurta* ların sahibi bağırır. Bıyık — altım* dan bütün yolcular güler. Sine* mada Şarloyu filân seyretmiyt ne hacet. İnsan, akşam saast üç buçukla Gdört arası, Ger lata rıhtımına gelip Mudanya v& purunu beklemeli... Artık görülecek bir şey kal mamışti. Yavaş yavaş dönüyo!” dum. O sırada bir kadıncağı&ı telâşlı telâşlı yanıma geldi: Adamlar.. Bizim yd' meydanda yok! Acındıracak bir tavırla sort” yordu: — Allah rızaşı - İçin yezidi gören var mı? Birisi stıldı: — Yezit kim hanım? — Kim olacak.. Çocuğum — Adı yezit mi idi? v — Yezit olurmu.. Ben kıf' ğım zaman öyle derim... yezit kalar içinizde Ve “ yezit oğlan... Hay hay...» diye bağıra bağıra balık arasında gözden k.yb;ıi.