Atinayı Kasıp Kavu- ran Bir Dilber İstanbullu “Evdoksiyanın Tuzağına Düşmedik. Delikanlı Kalmamış Atina 7 ( Hasusi Mobabirimize den) — Atinada yeni bir dolan dırıcı kadın türemiş ve dolandırı- cılık rekorunu kırmıştır. Evdok- siya isminde 1926 da İstanbuldan Atinaya gelen bu İstanbullu ka- dın 25 yaşlarındadır. Bu kadının dolandırmadığı delikanlı kalmamıştır, denilebilir, Kadinin bu muvaffakiyetinin ye- gâve sırrı gözelliğindedir. Evdoksiya buraya geldiği za- man, delikanlılar onun cazibesine tatulmuşlar, günlerce ve pe yi bir (o pervane gibi etrafında koşup durmuşlardır. Kadın ilk zamanlarda kendisine pek ciddi bir tavır ve eda verwiş, fakat sonraları perestişkârlarını birer birer tuzağa düşürmüştür. Ka- dın, âşıklarının hepsinin üstle- rinde ve ceplerinde ne var ne yoksa aşrmakta imiş. Dolandırıcı kadın iki gün ev- vel Borsa civarında, borsacılar- dan birisile konuşurken polis ta- rafından yakalanmıştır. * Tayyareci Olmak Kolay Bir İş Değildir İyi Bir Sıhhat, Cesaret, Göz Pekliği Tayyareciliğin Birinci Şartlarıdır Tayyarecilik cazip bir meslek olmakla beraber iyi ve mahir bir tayfareci olmak ta kolay birşey değildir. Bir def'a | tayyareci, tabin- ten cesur, gözü pek bir adam olmak şarttır. Sonra, meslekte istikbal yapabil- mesi için mühim bir takım tecrü- belerden geçmesi lâzımdır. Meselâ bu resimde, tay- yareciliğe talip vir kadın görüyor” sunuz. Bu kadın tapkı o tayyareyi andıran bir ale- tin içine konmuş- tur. Bu alete, muhtelif O mani- velâlar vasıtasile tayyarenin bava- da alabileceği bütün vaziyetler verilmektedir. Eğer bu tecrübe- leri muvaifakiyetle atlatabilirse, talip, tayyarecilik meslekine alın- makta ve derslere başlattınIlmak- tadır. Aksi Me ümide düş öm memesi için bu İşten vazgeçmesi tavsiye edilmektedir. Ayrıca tay- yareci olmak istiyenlerin demir- gibi bir sıhhata malik olmaları da şarttır. Bilhassa gögsü zayıf olan- lar bu mesleke alınmamaktadırlar. e EN - —e a Bize Gönderiniz, * » * Size Tabiatinizi Söyliyelim.. Hi SABRİYE H. ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Çok söz söy lemekten hazeder. Sözlerinin alâ- ka ile dinlenilmesini arzu eder. Muallimlikte daha ziyade muvaf- fak olur. Kendisine ehemmiyet verilmesini ister, intizama ehem- miyet verir. Gi 21 AZMİ BEY: ( Fotoğrafının dercini istemiyor ) Konuşkan ve hazır cevaptır.Sözleri batmaz, ci- nastan tuhaf fıkralar naklinden hoşlanır, muhitinin mizah hisle- rini tahrik etmekten (hazeder. Muzipliklere tahammül göstermek Arkadaşları (o tarafından aranır ve sevilir. İster; 15 İSMAİL HAKKI B.: Sami- , Mİ ve uysal dır. Hissi ve hayal mevzu- larına yabancı kalmaz. Gü- rültücü, kav- gacı, ve mü- cadeleci değil Edir. e Serkeş- likten hazet- mez. Daha ziyade anlaşmıya mütemayildir. Kusurlarmın şüyuunu hususiyetlerini işae etmez. A Fotoğraf Tahlil Kuponunu Ii inci Sayfamızda bulacaksınız. istemez, | SON POSTA Filistinde Yahudi Olimpiyadı Çok Muvaffak Oldu Kudüs, 7 — Dünyanın dört bir köşesinden gelen Yahudu sporcularının iştirakile Filistinde ! açılan Mısevi olimpiyadı bitam bulmuştur. 50 bin kişilik büyük bir seyirci kütlesini toplyan bu Spor eğlencelerinin neticâri şöy- le olmuştur. Kadmlar — 100 metre: Mis Kolf. Yüksek atlama: ,, Erkekler — (00 metre: M. Himan, 1500 metre: M. Flaksman. Teniste Lehistan takımı İn giliz takımını mağlüp etmiştir. 500 metre : Mısırlı Sait Mehmet. Yüksek atlama: Amerikan Musevisi Fegan ve Ginsberg, Bunların aldığı neticeler 1,80, 1/75 metredir. Hokey Alman Makabi takım Filistin Makabi takımına galip gelmiştir. —— Balık Bolluğu Madrit, 7 — İspanya sabilleri şimdi müthiş bir balk istilâsma “ğramıştır. Sürü, sürü sardalyalar karaya vurmakta, birçok kimseler de balıkları adeta ellerile avla- maktadırlar. Balık o derece bok dur ki sardalyanın 11 kilosu beş kuruşa düşmüştür. Birçok balık lar tutulduktan sonra tekrar de- nize dökülmektedir. İtalyada Analar Günü Roma 7 — İtalyada tesis edi- len “ Analar Günü ,, İtalyan çi- çekçiliği için büyük bir inkişaf vesilesi olmuştur. O gün, herkes anasına bir baket vermekle mü- kellef olduğu i için tonlarca çiçek istilâk edilmiştir. Bu hal, çiçek ziraatinin mühim bir ticaret sa“ Birkaç Fıkra Hayat Cilveleri Akşama geç kalmıyacaksınız degil mi? Erkek — Ne münasebet, va- pür saatini iple çekiyorum. * Biraz Zaman Geçtiklen Sonra Kudın — Sana kaç defa rakı içerken dikkat et, dedim. Üstü | nü, başmı $ofra bezi haline ge- tiriyorsun. Erkek — Karıcığım, dikkat ediyorum mma bazan kazaya uğruyor. » Çok Zaman Sonra Kadın — Herif, çık, çık dışa- n, yoksa yangın var diye bağıra- cağım, Erkek — Bağır bel Bağır da elâleme rezil ol. İ İtizar Abdülhamit © tefrikamıza ait son kısım bugün dercedilemedi . o Yarınki nöshamızda (takdim edilecektir . | şöndü, ne düşünmedi. | gideceğim?.. DAKTİLO Bugünün Romanı ERE in Gi 73 EREN) Yaran: — Kapıyı niçin kilitliyor sunuz, Diye sordum. Bey, bu suali- me kızdı: — Allah allah.. Kapı kilit lenirse, olur?.. Burada seni yiyecek canavarlar yokya.. Dedi, Sonra, bilmem ne dü- Anahtarı soktu. kapının ve tekrar kapının deliğine Kilidi açtı. o Anahtarı, üstünde bıraktı. Doğruca gidip masasına otu- rarak yazı yazmıya başladı. Ben birkaç dakika ayakta kaldım. Sonra bana baktı. — Ben biraz meşgulüm. Şu- radan bir kitap al. Seninde canm sıkılmasın. Dedi. Bir saat kadar, o yar- dı. Ben de okudum. Vakit böy- lece geçti. Fakat, bu müddet zarfında içeriki odaya gidip geli- yor, her gidip gelişte de odaya bir rakı kokusu yayılıyordu. Son defa ayaka kalktığı zaman, gitti, büyük ve eski bir kawapenin üstüne oturdu. — Gel bakalım, şuraya otur da konuşalım. Dedi. Ben, hiç anlamamış gibi: Elimden kitabı bıraktım, Onu dinlemiye hazırlandım. O, söyle- miye başladı. Birçok kız isimleri sayd. O, bunları birer evlât gibi yetiştir miş. Hepsini de yüzer lira aylık- la büyük müesseselere, bankalara yerleştirmiş. Kendisi o kadar na- fiz bir adammış ki, bütün direk- törler onun bir sözünü iki et- mezlermiş... Bunları uzun uza- dıya anlattıktan sonra: — Canım, şuraya gelip te yanıma otursana. Dedi. Ben, kaşlarım çatarak cevap verdim; — Burası iyi efendim. O, ağır ağır yerinden kalka- rak: — Anlaşıldı. sen, mazlanı yorsun. Öyle ise, dur ben senin yanma geleyim. Dedi ve yanma geld. O gelir gelmez, ben hemen ayağa kalktım ve kapının yanına s$ıç- radım: y — Sakın yanıma gelme.. Val- lahi avazım çıktığı kadar bağırn- rım. z Diye haykırdım. O, birdenbi- re ellerini cebine soktu, omuzia- nni kaldırdı: — Canın isterse kızım.. Öyle, ne bağırıp o çağınyorsun... Haydi bakayım: Al şapkanı, mantonu da defol.. Bana senin gibi daktilo lâzım değil Bir türlü, bu lakırdıyı hazme- demedim. Hemen şapkamı, man- tomu aldım. Kapıyı açtım: —Zaten size bir daktilo lâzım değil.. Bir sokak şırfıntısı lâzım. Dedim. ve yürüdüm... Şimdi be- nim balim ne olacak. Eve nasıl Bunları, Oo anneme nasıl söyliyeceğim.. Bu sözlerimin doğruluğuna onu nasıl ikna ede- ceğim... Zavallı Nesrin, hem söylüyor, hem de ağlıyordu. * O dakikada başımı önüme Z. Şakir eğdim ve kendi kendime Şu söz- leri söyledim: — Yaaa. Böyle ha. Eh, erkekler.. Sizin de alacağınız olsun. Sizden öyle bir intikam alayım ki. İşilenler de şaşsın, hayrette kalsınlar.. ag Sokağa çıktığım zaman dima- ğım, karmakarışık bir halde idi. Hiçbir şey düşünemiyor, düşüm mek bile istemiyordum. Hatta geçerken çarpanlara, dirsek vu- ranlara bile ehemmiyet vermi- yordum. Yalnız, rast geldiğim genç kadınların ve kızların yü- züne bakıyordum. Acaba bunlar da, şimdi o herifin yazıhanesin- den kaçan Nesrin gibi birer fe- lâketten mi kaçıyorlardı. Nesrin, benim gibi oldukça kuvvetli ve becerikli bir kız da değildi. O herif, ya Zülfü Bey gibi azılı ve saldıran bir adam olsaydı, zavallı kızın hali ne olurdu?... Böyle dalgın dalgın köprü başına kadar gelmişim. Oraya geldiğimi anlar anla maz, güldüm, kendi halime hay- ret ettim. Tramvay istasyonu, çıktığım Kapının tam karşısında olduğu halde, dalgınlıkla buraya kadar gelmişim. — Üç gün sonra — Dayı beye, birdenbire bir sü- künet geldi... Benim vereceğim cevabı bekliyor ve ümit ediyor. Fakat saatler ve günler geçtikçe benim içime de ıgıl ığil iniyor. Ah, bir rezalete maruz kalmadan şuradan yakamı sıyırabilseydim. Allahtan, başka bir şey istemi- yorum. — Ertan gün — Bu sabah evden cıkarken postacı ile karşılaştım... Beni her zaman düşünen ve her bunaldığım zaman, Hızır gibi imdadıma yeti- sevgili hocam (S) hanımın mektubunu aldım. Hemen orada açtım. Az kalsın, sevincimden baykıracaktım. * Fabrikaya giitiğim zaman, be- ni birdenbire değişmiş bulduğu için Leylâ sordu: — Abla. Bugün seni pek neşeli buluyorum. Aman, kaç gündür nekadar fenaidin bilsen.. Sana somurtkanlık, hiç yakışmı- yor. Gülerek cevap verdim — İnsanların bir kararda kal- masına imkân var mı Neclâ?. Aksi gibi ben de dayı bey pek zatkındı. Öğleden evvel bir iki defa odamıza , girdi, çıktı, Her defasında, derin bir şikâyet manasile gözleri sözülüyordu... Ak- şama yakın, korid: rda karşılaştık. Ellerini açtı, başını sağ tarafa çarpıtlı : — Daba bekliyecekmiyiz, Kev- ser Hamm ?.. Diye sordu. baktım ve ciddi cevap verdim: —Zannetmivorum. Dayı Bey... Her balde bir &i gün daha sabrediniz. Ben, önüme bir vaziyetle Arkası var -