K VA A2 DU . MdMSon G Ta AA AMIDIRN GNLERİ..” Abdülhamit, Seyyidina Abdülkadiri Geylâni'ye Pirim Diyordu NAKİLİ ZİYA ŞAKİR Her hakkı mahfuzdur e 239 18 Şubat 917 Havagazlerinin daha — hâlâ yanmaması Abdülhamidi pek si- mirlendiriyor. Geceleri yakılan ve ekseriya elde dolaştırılan petrol lâmbalarından bir kaza çıkacak diye korkuyor. Müşfika Kadınefendi de öksü- rükten pek muztarip. Abdülha- mit, buna da üzülüyor. Almanların, — tabtelbahirlerle harbe bitam — verebileceklerini Gmit etmelerine Abdülhamit hiç ibtimal vermiyor. — İngilizler, buna karşı da bir çare bulurlar. Diyor. 10 Şubat 917 Abdülhamit, İngilizlerin Irak- taki harekâtından — bahsederken #özü — Bağdata intikal — etti- rerek: — Benim pirim ( Seyyidina Abdülkadiri Geylâni ) Hazretleri Bağdatta metfundur. Muhteşem bir türbesi vardır. Ben de salta- Hat zamanımda — himmet ettim. Biraz daha birşeyler yaptırdım, Dedi ve sonra, Avusturya İmparatorunun — tetevvüç resmi- Bİ üsülen bükümetimize tebliğe memur olarak İstanbula gelen Arşidük — Maksimlenden bahse başladı. — Maksimlen, şimdiki impa- Tatorun biraderidir. Bosnada ök dürülen ve bu umumi harp felâ- ketine sebep olan Veliaht ta biraderidir. Ölen İm- Parator Fransuva — Jozef, büm- ların amcasıdır. Müteveffa gayet balük ve dindar bir adamdı. Hergün üç Anatini mutlaka sarayındaki kilsede Zeçirirmiş. Bazı yortu günlerinde beş saat bilâfasıla ibadet etli- Gi de olurmuş. Bir tek oğlu vardı. €nç ve yakışıklıydı. Teehhül €ttiği zaman zevcesile İstanbula teldiler, bal ayını benim yanım- geçirdiler. Fakat bu genç Yeliaht, pek çapkın ve başarıydı. Yeni evlenmişti. Karısı da pek oğlu Veliaht oldu. O "“Sııılıiuındı zevcesile' beraher 'olundu. İşte, şimdi onunn biraderi olan — Karol pa- Veliaht HovardaİıAğı_ _Yiizünde;ı—_ Tahtı Kaybetmişti I nu, Şşahsen — tamnımam. — Fakat akıllı ve yakışıklı bir genç ok- duğunu İşitirdim. Birdenbire sözü değiştirerele — Lboit Corç ile diğer bazı itilâf devletleri ricali Rusyaya gitmişler. Nasıl gittiler. Alman tahtelbahirlerinden — korkmadı'ar mı?.. İnşallah avdetlerinde onlara tesadüf ederler de, Lort Kiçner gibi batarlar. Rusya saraylarında birçok Al- man prensesler vardır. Bunlar, orada iken Ruslar, Almanlarla nasıl bu harbe giriştiler. Şaşıyo- rum... Ah, bir kere Rüuslar (Mün- ferit sulh) yapsalar.. o — vakit Fransızlar, dayanamazlar. — Sulh pek çabuk olur. Dedi. H S Mart SU) 1 Müşfika Kadıwnefendinin kalfası Resminizi * KADRİ B. ; Babayani ve ka- lenderdir. Sü- se ve zarafete ehemmiyet , kadaşları tar rafından — sevilir, muamelâtında dürüsttür. | n , FAZİL B.; Şıkliği ve — inti- zamı sever, kadın mevru- larına — sevgi “> 0 maceraların a " lâkayt kalmak istemez, işini bilir, — teşvike kapılmaz,men- faat temin et- gul olmak istemez. Kısmen alaycı ve şakacıdır. Şahsına ehemmiyet verilmesini arzu eder. Eğlenceyi ihmâl etmez. pektir. Tahakküme ve sulmua- meleye tahammül edemez, mu- kabeleye mmımıyîlğı. Bize Gönderiniz, * Size Tabiatinizi Söyliyelim... ratorluk makamıma geçti. Bu- ı vefat etmiş, Kadınefendi bundan | çok müteessir. Abdülhamit te bu teessüre iştirak ediyor. Bu kalfa | izahatı hakkında da şu , garip verdi: —Ayşe Sultan, onun elinde bü- yömüştü. Bu kadinın tuhaf bir menkıbesi vardır. Nasılsa bir gün hamamda arkasını bir sinek 1sır- miş, orada bir yara hâsıl olmuş. Doktor görmüş. Bunun Şarbon olduğunu anlamış. — Hemten ameliyat yapılmak icap ediyor. Cemil Paşa gelsin.. Demiş. Cemil Paşa gelmiş. Ameliyat yapmış. Kalfanın arka- sından koca bir et parçası çıkar- miş. Orası çukur. kalmış. Kalfa ne zaman dar bir. elbise geyse, © çukur yere bir yumak pamuk kor, elbisesini öyle giyerdi, dedi. (Ç Arkası var ) * u , 76 Kadri, Fazıl, Celâl, Nebil ve Galip Beylere : Fotoğraflarınızın Hade ettiği manaları yazdık. İs- tikbal tayini ve istikbalden haber vermek cihetleri tahlil usullerimiz haricindedir. Mazor — görünüz efendim. Feloğraf Tahlli Kaponunü V1 inci Sayfamızda bulacaksınız. DAKTİLO Bugünün Romanı 28 Ağustos 928 Bugün yazıhanenin dış kapısı büyük bir gürültü ile açıldı. Kar- makarışık ayak sesleri arasında kaba ve haşin sözler biribirine karıştı: — Burası galiba burası.. — Evet burası... — Aç bakalım şu kapıyı. — Ulan, sakın — yanlış ok masın.. — Dikkat et kovuluruz ha... Diş kapıya karşı olan Sait | Beyin odasınm — kapısı açıldı. Sait Bey — ©o esnada odasında çalışıyordu. Adeta, sarhoş nara- sına benziyen bir ses yükseldi: — Olan Sait.. kulağımı, aradaki camlı kapıya dayadım. Bu hitaplar karşısında Sait Beyin ne yaptığını göremi- yordum.Fakat onun yalnız: — O. o o.. Dediğini işitiyordum. Fakat #esi litriyor, adeta boğazlanan bir hayvanın çıkardığı boğuk bir ini- tiye benziyordu. Sesler, karma karışık devam ediyordu: — Ulan bu ne bâl. Baksana.. kılık kıyafette dü- zelmiş. — Vay domuz herif vay.. Âdeta banka direktörlerine dön- müş. — Hey gidi günler hey... —Allah, yürü kulum, dedikten SOönTü.e Her halde Sait Beyin ilk şaşkın- lığı geçerek kendini biraz toplamış olacak ki yavaş yavaş onun sesi de işitilmiye başladı. — Hoş geldiniz. yahu.. Gü- rültüyü bırakın da oturun göyle bakalım, Şökür —Allaha me var ki... E, oturun bakalım.. Şaban ağa, şöyle buyur. Süleyman çavuş, geç bakalım şöyle... Bir ses: — Ulan! İstanbula gelmişsin amma, adam olamamışsın... Hele şu döşemelerine — bak, Hepsi de — meşinden, Daha — hâlâ cimriliği —elden bırakmamışsın — Bunları kadifeden yaptır- malıydın be.. — Kadifeden olursa çabuk eskir. Yine Sait Beyin sesi işitildi; — Eh... Söleyin bakalım.. çay mı, kahve mi?.. Hasan.. Hasan.. Hasan, dışarda yoktu. Busu bir fırsat addettim, Sait Beyin şa mümtaz misafirlerini görmek için hemen kapıyı açarak: — Hasan yok efendim. Bir şey mi emredecektiniz?. Dedim. O anda hepsi susta. Hepsi de, birdenbire şimindifer görmüş öküzler gibi irğilerek bütün nazarları benim Üzerimde top- landı. — Ağızları, hayret — ve taaccüple açılmış, gözleri bir anda bulanmıştı. Sait Bey, ba- na ne cevap vereceğini şaşırarak: DN 25 BAA Yacan: Z. Şakir | — Hayır efendim, hayır.. Ha san şimdi gelir. Derken geri çekildim ve ka- pıyı kapadım.Artık oradan uzak- laşacaktım. — Ulan Sait!.. Bu kim?.. Bu sual, beni bir saniye daha | orada tevkif etti... Sait Bey bek kide bana işittirmekten ihtiraz ederek, yavaş ve titrek bir sesle cevap verdi: — Bizim daktilo... Artık orada duramadım. Mü- hendislerin odasına gittim. Sait Beyin bu garip misafirleri gi- dinciye kadar orada bekledim. * Sait Beyin — mensup olduğu sınıfı, bütün belâgatile gösteren bu hudiseyi Zehraya anlatmak için yazıhaneden — biraz erken çıktım. Vakit olduğu için köp- rüyü yayan geçmek — istedim. Tam Kadıköy vapurlarının hizası- na geldiğim zaman birim daktilo arkadaşlardan — Nebahate rast geldim. Beni uzan uzadıya lâkıre dıya tuttua, Münir isminde bir gençle sevişiyormuş. Fakat Nünir pek sinirli ve kıskanç birşeymiş. Ona hiç göz açtırmıyormuş. Ayrılmak istiyormuş amma, ya- kasını da bir türlü sıyıramıyormuş. Nebahatin bu uzun dert yam- maları beni epeyce işgal etti. Bir aralık gözüm Harbiye - Fatih tramvaylarından birine ilişti. Sa- hanlikta gördüğüm birini Fahire benzettim. Kendi kendime: — Demek ki yazıhaneden çıktılar, Fabir, herhalde Beyoğ- lana gidiyor. Ve.. Nebahatin elini sıkarak: — Zavallı Nebahatçığım ... Emia ol, sana çok acıdım, Her- halde biraz teselli etmek ister- dim. Fakat acele işim var. Ku- sura bakma kardeşim. Diye ayrıldım. Zehrayı kaçırmamak için sür- atle ilerliyordum. Karaköy fırınır ni dolaştın. Karşıki kaldırıma geçmek istedim. Fakat aksi gibi bir otomobil dizisi önüme çıktı. Beklemiye mecbur oldum. Arka arkaya sıralanan bu otomobille- rin geçmesi, uzadıkça uzuyerdu. Sabursızlıkla karşıki — kaldırıma bakarken, Fahirle Zehrayı gör- düm, Kolkola girmişler, tunele doğru gidiyorlardı. t memurunun — durdüğü köşeye kadar onları gözlerimle takip ettim. Ve sonra, Tophane tramvaylarının durduğu yere doğ- ru yürüdüm. (Arkası var ) I Sinemâ Ve Tiyatrolar ı ALKAZAR —— Son bölük ALEMDAR —Amiral Bird,Bötün Hayat ARTİSTİK — Mam. Dubarrl ASRİ — Aşk oğrunda ersis ELHAYIRA — Kongre ağleniyor ETUVAL — Göl Cebennemi GLORYA — Mustafa HİLÂAL — Kanlı venedik KEMAL . — Gece sevdaları MAJİK — Alev şarkısı MELEK — Koagre eğleniyor MİLLİ — Dul Nişanlı ÖPERA — Aya Sşik ŞIK — Yanık kalpler Kadiköy Süreyya — Ax ÜSKÜDAR HALE — Kızıl Raka bakireler