| dmize Karşı - coîmıne aslanim. Merak A cariyeler senin. koynuna — korum. sana karşı hata mı Hepsinin — cezasını | î'"klerdm birine döndü: k Haydi gidin bugün gelen Çerkes kızımı güzeli ile beraber Sultan tarafından takdim Çerkes güzeli geldi ve halvet odasına girdi. a hışımla yürüdü. _Kız.. Ne yaptın.. Efen- hiddetini celbedecek $ k::— işledin? Bülün gün & Saray hallı senin için a k&* 5 Uğraştık; odanı hazır- şh.ıswf uğlumun zevkine N diye.. nankör! Bumm K & çok ağır olarak çeke- çıplak g L'Ih Söyle ne oldu? he Bştmldir Macar - kızı, sarsan da hiç birşey söylemi- Zarmış yanakları üzerin- iğci gibi göz — yaşları tıyordu. B çin « Gizi 5 h ya geçmemiş idi ki İK | * odasının kapısı yine ay- L"——ı. bız ile açıldı ve L gözlü de ayni surette edildi. seler oğlunun — yanına Sultan girdi. Olduğunu anlamak isti- h ide uzun müddet kaldı. Ücder dışarda büyük bir Ü içinde bekleşiyorlardı. taira - Üçüncü — Müradın Soluklar arasında yükse- K Hddetli sesleri düyülüyor- ı:'rhm Valde Sultan kar önünde görüştü.. İşi an- î OKU Soluk dudakları arasın- X'M. kısa bir emir çıktı: İ Tez Raziye kalfayı ça- 'elerdcn biri — Raziye p ' uyandırmıya gitti. ""hz sonra sarayın kalfa- Nq biri olan ve daha b ct de hayatını anlattığı- Ğhı.. koşarak geldi. Val- soluk soluğa ona q“qıl_d.dıeıhıeyhe haber — yolla. Gelsin Za oğlumun — erkekliğini — bağla- mışlar, Bu şeytan işini yapan © acuze gelinden! o Vene- | dikit Fettandan başkası değil.. | Fakat alacağı olsem., | — Raziye kaklla, sarayın meş- | hur büyücüsü, fakcısı ve İstan- bulun maruf sefihi (Şey Şüca)a haber göndermiye — giderken Nurbanü Valde Sultan elinde Himonata — sürahisi — patlamış balon gibi yatağının içinde ter Ne Kusur İşledin ?,, dökerek kıvranan namurat oglu Üçüncü Muradın yanına girdi. * Ne olmuştu? Hakikaten oğ- lunun erkekliği bağlanmış mı idi ? Evet.. Fadişah Macar kızı- ma koyamna girdiği “zaman (tri Murat el vermemiş, naveki maksutnişane ermemişti) (1) ) Peçevi tarihi cft ? sayfa $ ( Arkası var) Memlekette Kereste Sanayiüi Haricin Şiddetli Bir Rekabetine Maruzdur İzmirde İthalât Pek Fazladır İzmir üzüm ve incir sana- yünde kutuluk olarak kullanıli- mak Üüzere Romanyadan her sene itbal edilmekte olan ke- reste miktarı, bu sene 10000 metre mikâbı olarak tesbit edildi. Bundan evvelki sene- lerde ise ithal edilen keraste miktarı (20-30) bin metre mikâbı gibi âzim bir yeküne baliğ oluyordu. Yerli orman hbizarları ve kereste fabrikaları bu ihtiya- cın büyük bir kısmını *temin edecek bir vaziyette iken yalnız mayıs ayına — mah- sus olarak Romanyadan birçok kerestenin ithaline müsaade edildiği ve her iki günde, bir wapurun - İzmir limanında bo- şalmakta olduğu haber veril- mektedir. Bundan müteessir olan yerli kereste fabrikaları telâşa dü- şerek Ankarada İktısat Vekâ- leti nezdinde teşebbüsata baş- lamışlardır. Kereste ithalinin böyle devamı halinde fabrika we hızarlarında! çalışan bazı mmele ve memurlara yol ver- mek mecburiyetinde kalacak- ları bedihidir. Romanyanın ithalâtı yetiş- miyormuş gibi — bugünlerde Rusyadan “dahi (5000) metre mikâbı kerestenin — gelmekte olduğu baberi piyasayı ve tüccarları endişeye düşürmüştür. Devlet Matbaası |Fransız Papazları Memurlar İçin Yeni Bir|İzmirde Ruhsatsız- Ölü Kurs Açtı Devlet matbaasında dünden itibaren yeni bir kurs açılmış- tır. kursta — memurlara * Maliyet usulü ,, okutulacaktır. Maliyet —usulü — Avrupada bütün tüccari mücsseselerde tatbik edilen bir sistemdir. Bu usul sayesinde ııâ:mdgı- riştiği — işlerin evvelden doğru bir şekilde tahmini mümkün olabilmektedir. Bu usulü —müesseselerinde tatbik için Sanayi ve Maa- din Bankası da Almanyadan iki mütehassıs getirtmiştir. Bağlarda Hastalık Adana, (Husust) — Dörtyok da portakal ağaçlarına ve bağ- ; lara hastalık üremiştir. Tetbir alınmazsa büyük zarar olacağı söylenmektedir. KUCAKTAN KUGAĞA SERVER- BEDİ %bcni almazsan, ya İ ben ne olurum? sürüzürüm... Di- B. onu, içinde şefkat- | başka hisler bulunan , kucakladı: Sakın hatırma — böyle şeyler getirme, anladın m? sakın, salın... Den sağ kak dıkça sen sultanlar gibi yaşı- yacaksın, ölürsem bile zaruret gekmiyeceksin, —anladım mı? Sakın üzülme, sakın ha, sakın.. Fakat şüphelerinin, vehim- Gömerken Yakalandılar İzmir, ( Hususi ) — Burada Fransız papaslarının idaresin- de bulunan Fransız yetimba- mesinin, —anneleri — tarafından terkolunan küçük > çocukları alarak büyüttüğü anlaşılmıştır. Kanun bilâfında yapılan bu iş takip edilmektedir. Buradaki papazlar geçen m;len küçük bir çocuğu iye doktorundan ruhsat teskeresi almadan gömdükleri | için mahkemeye verilmişlerdir. Muhafız Gücü Balıkesirde Balıkesir,15 (Hususi) — Anka- ra Muhafız Gücü sporcuları İzmirden — buraya — geldiler. Bugüu maçı — yapı lacaktır. sında paralanan Nermin, buh- ran geçiren bir deli gibi, isteri nöbetleri arasında kendini ye- re atmak, Atıf Beyi ve kendi ellerini, kollarını 1sırmak, pa- ralamak istiyordu. Atıf Beyle Hüsniye Hanım kızı yatıştırmak için saatlerce uğraştılar. Nermin, arada bir yeniden kudurarak en ağır kelimele rile haykırıyordu : — Alçaklar! Beni tuzağa düşürdünüz, bana içki içirdiniz, küçük halamın yanında olsay- dim başıma bu felâket gel- mezdi, ben tekrar oraya gide- Kari — Gözile Gördüklerimiz Hırsızlık Vakaları Karşısında Bugünlerde hırsızlık vaka- ları çoğaldı. Her gece birkaç dükkânın soyulduğuna, birçok evlerin talan edildiğine şahit oluyoruz. Daha garibi var. Bazan gazetelerde okuyoruz. Filân valinin konağı soyulmuş, filân meb'usun evi soyguncu- luğa maruz kalmış. Bunlar her memlekette olabilen işlerden- dir. Bu vakaların zühmru po- Hsin vazifesini ifa etmediğine bir delil teşkil etmez. Buna (barsız san'atini tatbik ediyor) deyip,geçmek daha doğrudur. Bu vakayi karşısında yalmız benim anlamadığım bir nokta yar. Siz gazeteci olduğunuz halde ya bu ince noktayı gör- müyor, yahut görüpte aldırış etmiyorsunuz. Ben diyorum ki: bütün hır- sızlıkların bu derece tevessü etmesine yegâne Gmil bekçi düdüğüdür. Ben bir hırsız olsam bir dükkânı soymadan, bir apartmana girmeden ev- vel o civar bekçisinin düdü- ğüne dikkat ederim. Daha el- li metreden düdüğünü öttüre- rek geçen bekçinin soyacağım dükkân önünden geçtiğini gö- rünce hemen işime başlar, bekçinin avdetine kadar 80- yacağınm —dükkânın mallarını kamyona yükletir, işimi de bitirmiş olurum. Bir vakitler bekçi sopası yardı. Bu da bir (ben geliyo- rum) ihtarım ilân ediyordu. »H[ılk rahatsız oluyor diye bu Sopa İşini ortadan kaldırdık. Onun yerine düdüğü ikame ; ettik. Acaba diyorum: Bu dü- ı bilir miyiz? Elcevap geçeriz “diyorum. Ya siz ne dersiniz. «Lütfen bizi tenvir ediniz. Beşiktaşta Ihlamur caddesinde Küçükhamam karşısında 36 No, da M. Sait SON POSTA: Bu, mafi ça- relerden biridir. Fakat bizce Asil vazife polise düşer. İmrozda Bir Zimmet Meselesi Efendim, burada vaktile tay- yare cemiyeti işlerile yakından alâkadar olan bir zatın zimme- ÂYE Bu Sütunda Hergün Edgar — Allan Poe'dan — Fikret M. M. (BEDLOE)NİN HATIRATI ü Acayip bir koku havayı bulandırıyor, akan bir irmak- tan gelen derin ve muntazam bir şırıltı ile karışan bir sürü Acayip insan Bsesleri duyuyo- dum, Hayretle bunlara kulak verirken âni ve sert bir rüzgâr bir sihirbar deyneği gibi orta- h bulandrna vai külderdi Geniş bir ovaya muttasıl yüksek bir dağın eteğinde idim. Buradan şahane bir nehir akiyordu. Sahilde, binbir gece masallarında gördüğümüz gibi, fakat şimdiye kadar okuduğu- muz masallardakilerden büsbü- tün başka bir karakteri olan bir şark şehri gözüküyordu. Bulunduğum — yer — yüksekti. Şehrin her köşe ve bucağını bir harita üzerinde gibi görü- yordum. Sayısız sokaklar, biri birinin içine giriyor, uzun cad- delerde azim bir halk kütlesi vardı. Evlerin tarzı çok san'at- kârane idi, her tarafında bal- konlar, tarasalar... Arada bir minare ve kubbeler. Bedesten pahalı ve kıymettar eşya ile lebaleptiş; İpekliler, muslinler, göz kamaştırıcı elmaslar, pır- lantalar, bıçakçı dükkânları... Yanındaki kısmında döşeme- ciler ve önünde yüzleri peçeli kadınlar, mutantan kumaşlarla örtülmüş filler, mukaddes hay» van beykelleri, davullar, mabet bayrakları, mızraklar ve altın kakmalı silâhlar... Bir milyon kadar tahmin ettiğim sarıklı, babire patırtı yapıyor ve bir- birine itiraz ediyorlardı. Bu cemmi gafirin yanları sıra bir sürü de maymun vardı, bunlar minarelerin — tepesine tırmanıyor ve Ffena fena bağ- rıyorlardı. — Şehir haricinde asırdide Hindistan ceviri ağaç- ları ve hurmalıkların şahane manzarası, ötelerde pirinç tar- laları, köylü kulubeleri ve ba- a bir su destisi taşıyan ı.ıı.:ı bir köylü kızı ıü:o.;yoı— dum, Eminim ki “ rüya çr— düğümü,, söyleyeceksiniz. Te- min ederim ki hayır.. Görü- tinde (1600) lira bulunduğu |yot, duyuyor, hissediyor herşey, sabit olmuştu. Fakaf aradan hayli zaman geçtiği halde bu zattan heşap soran olmamıştır. Milletin —alınterile biriken Paralarının başkasının kesesine gitmesine göz yammak doğru olmasa gerek. Bu işin çaresine bakı!masını bekliyoruz. heroz adası M. H. ceğim, ben artık burada dura- mam, bu” batakhanede dura- mam| diye bağırıyordu. Sonra birden bire kuvvetten kesilerek ağlıyordu. Atıf Bey çıktıktan sonra da Hüsniye Hanım onu teselliye devam etti: —A. dedi, sen de on yaşındaki çocuğa döndün, ayol. Bizim zamanımızda bile, baş- larına böyle birşey gelirse kızlar senin gibi dövünüp dur- mazlardı. Baksana harap oldun. Vah yavrüm, — vah - evlâdım... Sen zamane kızı değil misin? tabil ve mantık! olarak teces- #üm ediyordu. Acaba uyuyor mu idim? Şüphe ettim ve ellerimle her tarafımı yoladım; bayır uyumuyordum. — İnsan uykuda rüya görüp te bunun rüya olup olmadığından şüphe- lendiği zaman uykudan uyan- ması yaklaşmış demektir. Doktor — Devam ediniz, gelen yok mu? — Bu «sözler, Nerminin zaten tecavüze uğrıyan İsmetini bir kat daha incitiyordu. Cevap vermedi. Fakat bohçacı kadın israr ediyordu: — Olmaz olur mu? Vardır değil mi? Hele bir hatırla bakayım? Hangi arkadaşın ? Hadi, hadi tosunum, sıkılma? Hermin öfke ile bağırdı — Aman susunuz artık ... Büsbütün sinirime dokunuyor- tınız ve şehre doğru indiniz! dedi. — Evet yerimden... -dedi- ve derin bir bayretle doktora baktı- Evet yerimden kalktım ve şehre doğru indim, Yolu- mun Gstünde azim bir kala- balık'caddelerde istihkâm kazı- yor ve gelip geçenlere mani oluyorlardı. Nasıl oldu bilmem? Bütün bunlar beni birdenbire alâkadar etmiye başladı; bu- rada ben kendime hâkim ol- madan bir rol oynuyacaktım, ama ne idi?... Etrafımı alan bu kütleye karşı derin bir hu- sümet duüyarak — aralarından hızla geçtim ve yakın bir yol- dan şehire indim ve girdim. Beş, on kişiden ibaret yarı Avrupalı yarı Hintli - kalıklı bir takım adamlar bir İn- gilizin idaresinde demin gör- müş olduğum axim kütleye karşı harp ediyorlardı. Ben bu zayıf kütleye iltihak ederek ölen bir zabitin kılıcı ile ne- reye rasgelirse pür tehevvür vurdum. Bu azim kütleye bil- mecburiye fazla telefat ver- dik ve civarda bir köşke iltica ettik. Köşkün Üst katındaki pencereden baktım: hasımları- mız nehrin kenarındaki sara- yın etrafını alıyorlardı. Heye- canları son dereceyi bulmuştu. Sarayın lst pencerelerinden aşağıya doğru bir ip sarkıyor- du. Bir adam bu ipe tutuna tutuna nehirde kendisi için hazırlanmış bir gemiye bindi ve kaçtı. %ım& başka bir ha- leti ruhtyede idim, damdan düşer gibi döndüm. Enerjik Taflarla arkadaşlarımın mane- viyatımı yerine getirerek evden hışımla çıktık. Bizi rahat br rakmıyan ve muhasara eden kütleye hücum edip onları rüc'at ettirdikse de az zaman- da kendilerini topladılar ve kudurmuş gibi üzerimize çuk landılar; rüc'at — ediyorduk; biraz evvel iltica ettiğimiz köşkten çok uzaklarda, şimdi iyen dar yollarda Ey.:'ohm l'le:riâeı'y habire bize bücum ediyor, zehirli ol atıyorlardı. Artık acizdik. Y- lana benziyen bir attığı ok eldi, sağ şakağıma saplandı. allandım ve yere yuvarlan- dım. Heyecan içindeydim -nefes alamıyordum, ölmüştüm- Ben gülerek: ta kalpli bir adamdır... Bir nikâh herşeyi temizler... Zaten bugünkü kırlar arasında ham gisi evlendiği vakit kızoğlan kızdır? Nermin daha büyük bir gid- Şimdi bayılacağım... Aklın sıra beni teselli mi ediyorsun? —. Peki, yavrucuğum, saş- tum, sustum işte, (Arkası var)