Na İL ML tiki a a R Ş i | MAD. 7 82, k Mili Roman Yazan: MAHMUT ATTILA AYKUT Hacer Hanım giderken bana kendi kanaatini pek açık ola- rak anlattı: — Necmiye Hanım kızım. Ben Hatice Hanrma da söyle dim ya, eğer bu iş yalnız benim arzumla olsa sana şimdiden xe inim derdim, Seni pek çok sev- dim, Biz Hatice (Hanımla gö rüştük, Haftaya bügün yine bir yı i kulunu balda buraya ver, Evlerimiz kapt kor ia havalenin arkasından £ datçığım da seni görsün, Bu işi kırıp sarıverelim, Ne evet ne de hayır bir keli- me söyliyemedim. — Nutkum tur tulmuştu, İçime bir ürperme ve korku girdi, Sanki şuradan İr- fan Bey çikrverecek gibi geli- yordu bana, Böyle bir faraziye ve ihtima” lin dehşetile (sarsıldım, Yaptı- ğ#ım bu hareket ber halde na- musluca bir hereket (değildi, Bunu idrâk etmek bana dahâ büyük bir azap veriyordu, Ha” cer Hanımm arkasından: — Teyzeciğim geç (kalırsam, | kocam kiyametleri o koparır di ve evden ayrıldım, « O, mütemadiyen: — Haftaya bucrün unuima nylağum, «Ver. Bekayi Kl ir Yeni ğini Sörücüve çıkan Kiarg, Süzimin pen - Vie bissediyo- m komşucu M tesvirini de bir kumaş Wah almaz, e gelir almaz. koynundan bir bana ha,, Adağımız olsun diye mum- | lar adadım. Sabahleyin erke” den gel emi divip duruyordu . HABER — Akşam postası EE m ei iŞ MİR Metil ve MAM) i Yazan vo oynıyan: nedamet eden meşhur dolandırıcı Mahme' Saim ALTINDAĞ Başrollerde: Mediha, Zeynep, Mahmut Saim, Komik Hasan efend, A on, Moddak Kâzım vesaire Arnavut Aslan Bey, benim yaman bir büyücü olduğuma kanmış değil âdeta iman etmişti. Onun naz:rında evvel — Aslan Beyih mektubunu Mediha her halde bu sabah almış olacaktı. Gece, sabaha kadar uyumadım. Aslan Bey gibi konuşabilmek için taklidle uğraştım, Ertesi sabah telefonu aştım. — Mori Mediha hanum.. — Buyurun benim efendim, — Mori vallahi sen çok bi vefa,, İki senelik merhabamiz var mori. Mektnbümu sldn mi? — Aldım, Ben hastayım Aslan Beyelğim., hattâ tedavi için Viya raya gitmek istiyorum, Dağ dağı kavusmaz, insan insana kavuşur, derler, Sen de biraz memleketine git bakalım, Mademki iki çocuğun da Varmış,, onları da görürsün çi» bette sonu bayırlı olur; — Mori vallahi senin emrine tabiyim, — Teşekkür ederim, Ben de seti” den memnunum, Ne çare ki hep hasta zamanıma tesadüf ettin, Yü- Tüyecek bile kalim yok. — Mori sana bir yadigâr hediye yolliyacağım. Sen de bana bir he diye vereceksin, Hatma olacak, Sö» na aldıklarım darüyor mu? — Elbette durayor. Yakutlu yü? zük de duruyor; zümrüd küpe de duruyor, Ben de sana güzel pır lanta bir boyunbağı iğnesi hediye etmiştim, Bu hatmalar yetmez mi? No zaman gidiyorsun? İrfan Beyde ilk süphe uyan - ör, Bu sabah kendisine haber vermeden yalnızca İstanbula ini- sim, onu bir hayli kuşkulandır ms olmalı ki akşam eve dön-| düğüm zaman onu bahçede çi- | erle uğraşır buldum, Surati kartş asılmıştı, “Yanına git tim, Gülerek çenesini okşadım. Kabâhatini affettirmek İ k çoc! i bu tatl nüvazisi diyebilirim E benden'ilk defa görüyordu : — Ah affedersin beyciğim; | Sabahleyin sizi rahatsız etmeğe | kıyamadım, Babamın bir arka l dasına gittim, Bugünlerde Mal- | tadaki esirlerin mübadele usu- Hiyle Anadoluya gönderileceğini haber aldım da onu anlamak £ çin erkenden İstanbula indim, Adeta homurdanır gibi cevap verdi: i — Babanın arkadaşı da kim- miş? Beraber gidemez miydik?” Biraz durdu ve sonra büsbü- tün alâkasız davratmamış ol mak için yine ayni tonla: — Bari bir şey öğrenebildin | mi. diye sordu/ i — Evet, Bütün Malta esirie- rini serbest babamın da İpeboluya gönderi - | diğini öğrendim, Yüzünün gergin hatları gevşe” di, Elindeki bahçe makasını san dalyenin üzerine bıraktı: — Ben de gazetelerde böyle bir şeyler okumuştum, Demek ki sahiymiş,. — Evet, Konuştukça (o heye canlanıyorum, Yalan söylemeğe alışmamıştım, Kekeliyerek ko” nuşuyordum: — Yorulmuşsunuzdur beyim, Size bir kahve yapayım. * (Devamı var) pek sarhoştun! Diyerek,Rüstemin o kapısın dan seslenmeğe haşlamıştı. Rüstem derhal bahçeye indi: — Gel bakalım, dedi, ko. nuşalım biraz. Akşam düğün nasıl geçti? Halil, Rüstemin Martayı sevdiğini bildiği için kapalı konuşuyor ve: — Birak şu düğün lâfını diyordu, başka şey konuşa - İm. Halil gözüyle etrafında Gülbeyazı araştırıyor, göre - miyordu. Gülbeyaz evin içinde bir gölge gibi dolaşıyer, Halile görünmemek için #aklanı - yordu. Nihayet Rüstemin: — Bize şerbet getir, Gül - beyaz! Diye bağırması, Tuna yıl. bırakıyorlarmış, | — Eh., on bey; yirmi güne ka. dar, On beşi yirmi güne kadar m:? Mediha Aslan Beyin hemen ha reket edeceğini zanncimiş olmalı ki on beş, yirmi gün sözü geliba biraz canmı sikti — Sana yine mektup Mediha hanum! — Olur Aslan Bey. Hastayım. Fakat mektuplagırız. —— Allshazarsariadık.., Telefonu kapadım, İkisi dö burunlarmıdan yakala» yazarım muştım, Mediha telefonumdan aslâ |; şüpke etmedi, Konuşurken ben bis le kendimi Aslan Bey zannediyor. | dum, Telefon başından tali yaver bir uğuztunm | kumarbaz gibi ellerimi i rak ayrıldım, : Meddah Kâzım yanımda olsay* dı şu halime kimbilir ne Kadar gü- ler, muvaffakıyotime ne kadar s6 vinirdi. Caddede yürürken gülüyor» dum. Doğru Aslan Beyin odasına git” tim, Beni görünce büyük bir hür- metle elimi öptü, — Buyurun hocxfendi,. dedi, Yanıma bir mum parçasile biraz ödağıcı slmiştım, — Kapıyı kilitle,, « dedim, Em | Time hir asker gibi itaat etti. Mumu yaktım. öduğacını da Üs” tüne koydum, Odayı bir koku ve duman bürüdü, Cebimden doksan dokuzlu tesbihi çıkardım. Önümdeki kâğıda bir şey ler yazarak tesbih çekmeğe başla- dem, Arnavut ölik alık yüzüme bö kıyordu!, Ah cehalet! Kendi kendime evvelâ vavaşça,. sonra hızlı hızı söylenmeğe bas adım? — İki çocuğun gözyası ha,. Bed duaları ha,. peki, Yazan: Allah, sonra ben geliyordum Arnavut Aslan beyin ke sinan taklit ederek Medi . hadan öğrendiklerimi, kendisine satmak suretile gözünde bu dereceyi bulmustum. Arnavudun rengi kıpkırmızı ol- | | muştu, dum: İ hllmiş., Betibenzi kül İ Ben sörlerimde devam ediyor- | Şaşkınlıkla tesbihimi elimden Arnavut meğer ne kadar dn ca. gibi — Ng okuyacağım? Norede o kadın, Kadını ha- | — “Ya sabür ya selimet: Bun ba bulun bakayım, İşaretini söyler da vardir bir keramet,, diyeceksin. yin. kim?. Nasıl? kırmızı yüzük, Kulağında yeşli kü- pe ha?. Arnavudun rengi bu &efer be yazlaştı, Bir şeyler okuduğunu du- daklarınm kıpırdamasından anlı” yordum. — Bulun bana o kadmi!.. Sesini işldeyim. Daima hasta,, daima has- ta.., Arnavut: — Lühavle,., demeğe basladı, Ben devam ettim: — Dazna hasta, daima,. basla... Kimin? Boynuna ne dolamış.. bir., İşitmedim.. tekrar et ya cin! Tek» rar et âlyorum. yoksa seni bırak- mam, Armavudun rengi kül gibi oldu, Hizla yerimden kalkacak olsam koskoca Aslan Bey sopadan ürk” müş kedi gibi kapıya fırlıyacaktı, Ben mütemadiyen tesbih çekiyor ve tekrar ediyordum; — Boynuna bir pirlanta iğne! Peki, Bıreskm eziyet etmeyin a» damcağıza,. peki, peki. peki, Arnavuda döndüm: — Al gu tesbihi,. cinler yedi yüz gili tesbih çekecek, diyorlar, Başı” mıza toplandılar, Arsavat moğer ne kadar da ca- bilmiş, Beti benzi kül giti İdi! mşkınlıkla tesbihi elimden aldı, — Ne okuyacağım? Parmağındâ | Haydi, Ben sayıyorum, Sen otrafı- na bukmadan çek., Dir çök yere, Hiddete, gazaba getirme elnleri Arnavut diz çök! — "Mori sabır, ramet,,: (sabır. Selâm, met), Ben kenara çekildim, kan ter içinde kalmıştı. (Sabır., Selâmet,, Keramet)., Cehlin şu diz çöküşüne, şu ıztıra- bma yine aci — Yeter. Gittiler. Kalk - de dim. Arnavut kalktı. Elini bana uza- tarak: — Mori vallahi Mahmut Bey, dedi, Sen, Cebrnil sleyhisselâm, Bizim Rumelide çok büyücüler gördüm. Çok büyüler yaptırdım. Senin gibi keskin görmedim mori vallahi, . Öyle anlasılıyardu ki, zavallı Ar savut Rumelide de bir çok acık - gözlerin önünde diz çökmüştü! Güldüm: — Bu bir İlimdir, dedim, Daha bu bir şey değil. Ben istersem tos bihi elime alınca hayatını beşikten mezara kadar olruynbilirim. Arnavudun galiba gizli kabahat leri olacaktı ki yine yüzü kızarâr. —Vülaki möri sen Cebrail Jeyhisselâm, Dün görünce kalbim b Yüzünde nurülah! var Amavut ” — Aman bu asansör ne kadar da ağır. — Hayır ben sirin fikrinizde değilim., Çünkü disçiye gidiyorum, dızımı zaruri olarak meydana çıkarmıştı. Gülbeyaz, biraz sonra tep si içinde iki bardak şerbetle beraber bahçeye indi ve Ha. lüle: — * — Hoş geldiniz. Dedi, şerbeti ilk önce Ha- tile uzattı. Halil süzgün bir bakışla Gülbeyaza gülümsedi.. şer - beti aldı: — Kocan, akşam çok içti. Ben olmasaydın, bir köşede sızıp kalacaktı, dedi. ! Gülbeyaz cidd! hir tavır. — Allah sizden razı olsun. Diye cevap verdi. Gülbeyazın başı örtülüy - lüydü. Macar dilberi ikinci şerbet bardağını Rüsteme verdi. — Arkadaşım seni düşün- müş. Belliki, biribivinizle can dan sevişiyorsunuz. Rüstem başını salladı: — Ben Halili kardeşimden fazla severim. Geliboluda o- nunla yıllarca kardeş gibi ge çindik. Ne yazık ki, çok ya. kında gene Geliboluya döne. cek.. Halil; — Geliboluya dönmek is. temiyorum ama, Sancak be. yinden getirdiğim arizaya veziriazam cevap verdi. Onu kendi elimle götürmeğe meo burum. Dedi. Bunları söylerken Halilin sesinde manalı bir ibtizaz vardı. Rüstem birden bire arkadaşındar süphelen. i beğenmedi.. gözle. inde fena maksatla - i sezer gibi cldu. — Haniya ilk geldiğin za- man Geliboluda çok mesut olduğunu söylemiştin! hattâ orada bir yavuklundan da babsetmiştin.. şimdi neden Edirneden dönmek istemiyor sun? Halil gözünün ucuyla Gül hocam, — Simdi otur ve dinle, Bu yep tığıma “küçük celp, derler, — Vallahi hoca, çok korktum, Bumin büyüğünü yapacak olsaydın balimiz nice olurdu hocam, — Onun büyüğü gündüz olmaz; güce olur. Cin padişahı gelir. — Aman hocam, Bunu burada © yapma, Ben çok korktum vallahi, Şimdi bu gelenler hangi cinlerdi? — Küçük einler.. — Ben bu akşam burada valla. hi üyuyamıyacağım. — Noden?, — Bir kers benim odayı öğren diler, Ya bu gocs yarısı gelirler « #6,, Ben okuyup onları dağıtmağı da bilmem. — Merak etme, Padişahların ben bu akşam evime devet ederim, Sende bir iğne varmış, — Evet. Burada çekmecede. — O iğne büyülü imiş, — Ben verdiği vakıt şüphelen- imiştim saten hocam, — Ver bana onu, Kırk yedi gün toprakta gömülü kalacak, Kırk 16. kizinei günü de güle güle takar » sm. Ne büyüsü kalır; ne mü. yüsü,, Amavut iğneyi getirip verdi, Sonra; bir an — Benim bir işim daha var ho- cam, dedi, Bizim bir çiftlik var. İşkodrada, Babam ölmeden bunu satmış, Fakat babam 93 yaşında öldü, 97 yaşında bunamışken tak. rir almışlar, Biz İskodrada dava ettik, Hâlâ uzayıp gidiyor. Ben Rü melide büyücüleri bunun için de - İaştım, Fakat tövbe yarebbi, He- ca.. Sen Cebreil aleyhissçlâm, Se min gibi görmedim. — Peki. Bu akşam Cin pağişa. | biyle bunları da konuşurum. — Aman hocam,, Bu isi yapsan yapsan 86p yaparsın. Çiftlik hay- vanatiyle börüber İlakal yüz bin lira.. Senin o kadm meselesi ne oldu? — Peki evlât, Peki, dedim, Senin çiftliği de hallederiz, Kadm meselesini dün gece cinlerle konuş tum, Onu Hond dağınm arkasıns atacağız dediler. — Aman yarebbi!, — Evet,, Bunun için kadın me- selesinden vaz geçtim, — Aman hocam,, Tarife söze ha cet yok, İlmini gözümle gördüm. Ben bilirsin.. Simdi ne masraf lâ. xn, Güldüm, , — Para... Bizim için para”, Ha., Hakkın var, Cin padjeshms tarafmdan bir ziyafet istersin el- tet,. İnci tozu; anber; öd ağacı; hind pekmezi... Arnavut cebinden bir yüzlük W ra çıkararak uzattı, Biraz daha İs. teyim, dedim, o. Fakat, İyi olmıysbaktı, Cinlere o derece hâkim olen bir adamm paraya ihtiyacı olur miydi? — Allabsısmarladık.. diyerek giktim. Arnavut tekrar elimi öptü: — Bundan sanra.. Evvel Allah, sonra sön hocnm! diye beni kapı. ya kadar tesyi etti!, (Devamı var) beyaza bakarak, Rüsteme ce. vap verdi: — Burada bir aşifteye tu. "tuldum. Buradaki Gelibolu - dakinden daha baskin çıktı. Beni Edirneye bağladı. Vezi. riazammn mekkuburu götür - dükten sonra tekrar Edirne- ye dönmeğe çalışacağım. Rüstem tereddütle sordu: — Buraya seni bağlayan aşüfte ile konuşup anlaştım mı? — Hayır. Onu sadecede seviyorum. Bir ker: öpmek istedim. Benden kaçtı. Onu delice seviyo'um. Rüstem burnundan solu - yordu. Kan tepesire çıkma. ğa başlamıştı. Acana Halilin sevdiği ve öpmek wbediği bu üfte kimdi? Rüstem bumu anlamak is. tedi” (Devamı var)