kn Tica ettiğim sey, bu N AtI İstediğiniz gibi tanzim ven ibaretti, Me Yavrum, bu ancak si , e yaşıyan bir şeydir. , * dereceye kadar serveti Biridir. Servetin icap ettir > baş eğmeğe mecbur © Garet size tatlı gelir, Fe- bu böyledir. Müdebdeb SN hayat size hoş gelir.. E ii de onun yoksuzluğunu unuz. Ben sizi bunlar “um ettiğim için üzülü- «& Halbuki şimdi artık bu İM ettiremem. Sonra sizin ne vaziyette kalırdım? N , gerek Antalyada hakan bir adam, bir Ve- Öyle mi? rim, ne söylüyorsunuz? | t-İş oraya varır, Oralar 1 yaşarsak ben sizin ser İstifade etmeğe mecbur im kazandığım para , Satınızın sekizde biri bi- m. YE EEE” & AE > hiç, hiçbir şeyim (oyek. İ, imkânsız bir şey yav mma amk mani ein ei : ınız galiba. Çok Hodbin" üyorshuz, a rarsmz. O kadar.. maâğrurum Feride, Bu iş iz ve derindir, bilirim, vaziyete düşmek bir 8 hüniz küçültmekte kalmaz. Ahanda alçaltır. o Karsı hakir bir adamın vaziyeti © münasebetsizdir. Hem, Ge, size buu istemiyerek "un. Mirasa Bayan Zehra Ni de doğrudan o doğruya âhnenizden tevarüs etmiş bil benimle evlenmek hatt» “€ Relmiyecekti. e Zaten böyle bir şeyin kabil olaca" Me bile ( getirmezdim. €tmek, sizin İçin ça Wim için bir saadetti. Za” hi, sesiz bir çocuğa yardım pek tabil bir (o vazile Zengin değildim. i böyie (o karıştınız. —ervetinizden istifakle €- Ben kalbinin çizdiği yol A büyük çılgınlıklar ya Fakat bu çılgınlık bir ikâryliğı olmamalı Feride, Yeyeten maksadınız ne? ün bu parayı siz işini İşinizde şerik olat- benim menfaatim si" ih alatiniz olur Ker hz. Ben vaziyetin hayrlak bir hâle getirmek pi İstifade etmek İste- my bir şey olabilir Lee. e L 8 di Kerim, siz en tabii şeyi 2 göze tefsir o edip çi Sunuz. Fakir bir erke" bir kadınla evlenmesi beş lmüyorsunuz. Hal oi aldığınız zaman Ke- n pek çok fakirdim. İk 4, Hadi evliyiz, bu miras çk, ti in de sayı ) müşterek hayatlarını i şleri İçim velev karısı in kars istifade etss, bum önim karim < değilsiniz Yalnız gizi müşkül vazi- İma #çin kabul etti" , İM var. Halbuki şimdi ? m kalktı, Tabiati" ha İN üre kalmadı , da niz. cümlesi ey, irak gigy : » Kerimin çok acı | ya, Eğer şu dakikada try, Saydım izzeti nefsi" #4man yaptığım Mirrlacak ve onu te sk Ö da o zaman her Mig “İf Nasal, nasal ölur İk sel muhta; ol. Mi Yordu, Sanra birden” #ldi. O kadm? Bel ik © BURHAN BURÇAK m Eviyorum/ ki onun hakiki karısı oydu. Gizli. oe onu seviyordu. Nasıl nişanlar" dığımızı hatırladım ve uyandım. Evet o zaman ben kimsesiz ve fa kirdim, şimarık bir çocuk itimadi. le, kendisi için her şeyin yapıl tasını kolay zânneden bir çocuk haliyle Kerime sığınmıştım. Ke rim beni yanıma almış, himaye et» mişti, Halbukı şimdi ben büsbütün değişmiştim. Esrarlı bir el, kü çük, çılgın Ferideyi ciddi ve akıllı bir kadın haline koymuştu. Şimdi düşünüyorum. Nasıl oldu da mu kabilinde hiçtir şey vermeden Ke rimden çök şey İstemiştim? Kerimin bütün sakin ve müntevi bayatını. sevdiği yalnızlığını alt Üst etmiştim. Şimdi de (bunları tekrer elde elmesine mi mani ola" caktım? Başımı iğdim. Etralımızı derin bir sessizlik sardı. Fakat birleşmiş ruhların konuşmadan anlaşabildik- leri berrak ve şellal bir süküt de gil, her elemli kalbi — biribirinden ayıran ve biribirini bir daha hiç göremiyecek kadar uzak, çok uzak yerlere atan siyah karanlık ve kor- kunç bir sessizlik... — Biribirimizden kadar kolay mı? Bu gözleri söyliyen (osetimden kendim de korkmuştum. o Kerim titredi. Bu çirkin kelimelin ilk de- ia olarak ağzımdan ve bu Okadar sakin bir sesle çıkması onu hay" rette bırakmıştı, o Fakat kendini toplayarak cevap verdi: — Ayrılma iki taraftan biri iti- raz ederse güç olur. Halbuki biz anlaşmış değil miyiz? Bunu daha bana nişanlandığımız gün - söyle” diğinizi hatırlamıyor musunuz? — Fakat sebeb göstermek lâ a. — Sebeb mi? Bizim izdivacımız gibi bir izdivaç için buna (lüzum bile yok. Fakat evlenmemizin şek” lini anlatmamalıyız. Hususi hali» mizi hariçten kimse, hiç kimse bil» memeiidir, Ben bunun < için kabül olmıyan şeyleri bile yapmağa ha- sırım. Ayrılmayı siz istiyeceksiniz. Kabahatli taraf da ben olacağım. — Yani kabahat mi icat ede cek siniz, O halde... « Hâym icada lüzum yok. Ka bahatlerim var, Kerim sustu, Sonra sesine aci b. muamma ile devam etti; — Feride, gençliğiniz ve safi yetinizle bilmemeniz (lâzım olan bu şeyleri size söylemek (onefena, beni mazur gör kat her şeye rağ men söylememi lâzım. ayrilmak © Heyecan eseri göslermiyece':tim. Bütün te essürllme rağmen sakin ve hatiğ lâkayt görünecektim. Mağrur ok mak sırası bana gelmişti. e Sakin bir sesle sordum; » Ne gibi şeyler? Hayatmızda bir kadın var. Ben bunu (çoktan biliyordum. Bunu nereden öğren- iğimi de sormayınız ve anlamağa çalışmayınız, Çünkü muvaffak ola” mazsınız, Siz beni daima olduğum” dan daha çocuk zannedersiniz. Ke rim... Ben bir filozof zibi vaziye. Un her cihetiri düşündüm ve ol- duğum gibi kabul ettim. Daha İ ben size izdivaç teklif elmezden ev» vel de siz o kadını seviyordunuz, Beni yanımıza aldınız, çünkü bana acıyordunuz, Fakat (yalnız onu aşkla seviyordunuz... Bunda da haklışdınız. Kerim hayrette — kalmıştı. Bu hayrete memnun oldum. Sözüme devam ettim: — Bana her istediğinizi, istedi” ğinis gibi eöyliyebilirsiniz. Ben ne hayrette kalrım, ne de müteessir olurum. (Devamı var) Ömer evveli, ahıra doğru yürü dü; dört çift öküzle inekletini me rak ediyordu. Ineklerden biri ilk” baharda doğurmuş olmalı! Sonra anbarlarm vaziyeti Akviranı kış bastırmca ne Kâlecik, ne de Kızı. Cadan yulaf ve ot getirmek imkân- 8ız. Halbuki beş on güne okadar bunların hepsi hazırlanacak. Ahır Ya samanlık kapıları öyle mülikem tamir edilmeli ki bir kart penğele pile toprak altını yırtıp eşeliyerek burnunu oradan sokup içeriye te nefis etmesin.. Kısa bir tahta köprü ile geçilen evde hiç bir ışık tazıntıri yoktu. Kış yaz, ocakta yanan tezek koku" #u da duyulmuyordu. “Gümüş w yumuş olacak!,, dedi; “tuhi, ve tahta köprünün on adım ötesinde ki kapıyı yarım saat ilerdeki baş ka bir köyün sınırında o bir kapı gibi uzak buldu, Ona bir | türlü elleri gidemiyor; ve bir defa vu rupca bu kalım sesin tahtalardan biribirine geçerek gâriç bir takırtı çıkaracağım akneye Dulki de çocuğu, uyanacık ve (korkacak. Yahut ahır ve sarmanlıktaki bütün hayvanların sesleri bu takır dıyı takip edecek! Onun ka rının uyumuş olmasını tercih et* ti; ve bu kadar ölüme yakın uyu" duğu için de onu haklı buklu, Tar lada yorulduğunu düşündü. Eğer Akviranm muhtarı da geçen ilk. bahar başında Gümüşe iyi bir ya naşma seçemediyse kadının kolü kanadı kırılnış olacak! Bununla beraber düşündüklerinin tamamile aksine on adımlık köprüyü — belki bir adımğaralıverdi; elini uzattı; ve hafif dokundu. Kendi kendine: “Bir kuştan daha çabuk uyanır!,, diye konuşuyordu, Çünkü Hüseyin oğ'u Hüseyinin ilk tablat değiştir gın seslerini alır; ve dışarda kuru muş tahta köprüyü ilk yaz gece lerinde kemiren böceklerin de ses” lerini işitirdi, Bir, bir daha dokun- du; ve kulaklarımı iyice ( vererek dinledi. Sonra birdenbire çocuğu” mu düşünerek onü uyandırmaktan vazgeçti, tekrar saman'ığa (doğru yürüdü. Ömer, hakikaten, karısı ve çöcür Bu kadar hayvanlarile beraber 80" manlığın vaziyetini de merak& diyordu. Bütün yaz samanlığın kâ- Pist yarı açık dururdu. “Hemen, kapıyı itinde sarı demetlerin bir tas rafında yanaşmalardan biri bekçi Nik ederdi. Hüseyin oğlu Hüseyinden sön- ra onlardan birini (muhtar gene bulmuş olmalıdır. Karısından &v- vi onunla konuşmak. Onu yoklar mak! Mahsn variyetini sormak Öküzlerin har*-İık geçirip geçirme diklerini öğrenmek! Akviran hak as izahat mak, Kısrağını yedeğine taklı ve iler ledi. apt arma kadar açık. Kem di kendine konustu: “Bu (O yanaş malar adam olmaz!,, dedi, Çünkü yaz geceleri yanaşmaların ağir Uy» kularmdan istifade edecek bir çok- larının boş samanlık aradığını bi" lirdi. Eğer yanaşmalardan birinin Hüseyinoğlu Hüseyin gibi uykusu ağırsa. Sabaha kadar bütün sa manlığı boşaltır; hattâ son dakika. da yanaşma farkına varacak olur sa küçük bir bıçakla işini bitirme ğe kadar da gidebilirdi. Oğlak Ömer içeriye seslendi: — Hey! dedi, Aptal. oOKapıye bit köpek bile harakmamış.. Ve, cevap beklemeksizin ortaya doğru yürüyor, kuru bir gübre böş' luğünda ayakları hiç bir şeye ta- kılmıyârak. kendi evinde yürüyen bir adamın sevkitabilsi fle terliyor du: “ İşte bir Hüsevin oğlu Hüse- yin daha!,, desi. “Hey! Hüse Hüseyin oğlu Hüseyin?,, Durdu; — Bir ölü gibi! dedi. Ve, bir sa" niye ayaklarile tıntrlanmış saman demetlerini Yıkmak istedi, Yahut on Hüseyin oğlu | alup baba tarzda hareket e yeni geliş Hüseyini eletile değil de ayaklari. le bulmak. Tam burnunun üstüne batmak. O vakit birdenbire firir yacak; ve tıpkı belinin oortasma bir tekme yemiş kadar yamyası olmüş burnunu tutup bir taraftan uçkurlarını bağlamaya çalışacak ve külredecekti. Hay koca Hüse yin oğlu Hüseyin; ağır uykulu & ş Fakat birdenbire, eski itiyatları. nah tesirinde kalmış bir adam gibi Hüseyin oğlu Hüseyini aramaktan vazgeçti; âdeta bağırarak (geriye dönmek istedi, Yalnızlıktan ve kor kudan bağırarak, Sonra (“sabahi beklemeliyim!,, odedi; kıstağını kendi haline bıraktı; ve kendi top rağina, Akviranın toprağına wa mp uyudu. Sabahleyin Ömeri birdenbire gü" neş yakalamıştı. Daha ilk dakika. larda ahır ve samanlık kapılarının kapalı olduğuru da gene güneş gös terdi. Örer karısı için “belki muh» tarın yanına gitmiş olacak!,, dedi; ve toprakların kaybolan verimler rindeki sırrı öğrenmek için, kısra ğını Ali çavuşların tarlasına doğru alelâcele sürdü. vx Ali çavuşun kanısı ve kendisi ile iki oğlu, bir de tarlaya (baharda kapılanmış olan biri, çalı demetle rinden yapılmış küçük bir çardak altında oturuyorlardı. Karısı dış avluyü temizlemekten henüz dönmüştü; ve gün bir mir rak boyu almış gibiydi. Az ilerde biri topal iki öküzün çektiği bir a taba Kaleciğe öteberi götürmeğe hazırlanıyordu, O Henüz uykudan ayılamamış olan Ali çavuş bir ta rafta halif kestinmeğe çalışıyor; ve karısı bir fırsatını o bulup onu azarlamak için homurdanıyordu. Nihayet duramadt: — Hey! dedi, Ali, Ali ağa! Ali çavuş rüya görüyor; ve ak» tardığı bir kiremitlikten düşmemek için elleriye tutunacak bir yer arr yordu: — Hı; diye sen misin? Kadın birdenbire baştucunda i» Bilmişti: — Demek ki, dedi. bu çocukları kendi kendilerine o bırakıyorsun Kaleciğe? Bir eli belindeydi; ve Aliağa ! şişman kalçalarile, onu kulpu kr ( rılmış bir testiye benzetti; — Niçin ( bırakmıyayım, diye silkindi; ne var Sonra birdenbire (kalkarak, u- | saktan iki oğluna baktı; gözlerini uğuşturdu: — İkisi de bıçak gibi! dedi. Kadm: -— Ha! diye atıldı; bıçak gibi; İyi hatırıma getirdin. Dün jandar maların söylediklerini unutuyor sun galiba! Ne söylemiş o jandarmalar! diye, Ali ağa acele acele sordu. — Hiç! gene Akviranlı Ömeri j anlatıp durdular, Sonrada köy- lülerden bir eşkiya haşı geirene bir sarı altın dediler, Ali ağa: — Eh, dedi; Akviran sengin © İur ama, eşkiya nerede ki.. Kadın gözlerini parlatarak: — Dahası var! diye ilâve etti; Oğlak Ömer için de iki altın dedi” ler! (Devamı var) Bana iki kelime fısıldıyan adam Kararımı belki de pek doğru bul Mavataksımız. Belki re'sine bâkim eke di. Haklı değil mi. Uğimn lâzım i leri yim. sosh dinledikten sonra sizde mütaicani, mi söylersiniz. O zaman yirmi yaşındaydım. Ha” yatımdın memnu öleamamak için hiçbir sebep yoktu. Küçüklüğümde neş'e nedir bilmedim; çalışabilecek yoşa gelir gelmez hayatın çetin sa» Yaşına imanla atldım. 'Tanmmış moda ticarethsnelerinden Taner” müteseczesinde oldukça İyi bir mev. kide bulunmam beni biraz teselli ediyordu. Bayan Taner daha Uk günlerde geniş kahiliyetimi,çalıyma hevesimi takdir etmiş bana iyi bir maaş bağladıktan başka az bir za, manda ösha iyi bir vaziyete göçe” ceğimi bildirmişti. Bazı siparişler. de bulunmak üzere Taner müesse- mesinâ müracaat eden “Canfes” müdmesetinin mümessili fl &lc defa karşdaştığım vakit vaziyet bu merkezde idi. Mümessli yanımdan ni ilk bakışta sihirleyen bir ifade vardı. Yazıhaneyeo girdiğini görür görmez bir sevki tabii ile çantam. dan aynamı, pudramı ve rujumu çikararak şehremi biraz canlan- dırmaya gayret ettim. Giderken yine önümden göçeceğini biliyor. dum. Fakat neyo Ümid edeyim? Aynada iri ağıma, sivri çeneme ve göz çukurlarma sokulmuş kü" çücük gözlerime baktım. Güzel mi7 Ne gezer!. Bununla beraber ben- de belki bir cazibe bulacağı ümidile biraz teselli buldum. Zayıf vücu- duma gelince, bunu nâsi olsa “İn. sesesinin genç mümessili tekrar önümden geçerek aynı sesyip be- kışlarile ve bu defa daha biyük bir israrla yüzüme baktı. Kalbimin gü. ratle çarptığını hissettim. Mağazadaki N Yi. ri, heyocanmma dikkat etmişti: » - Ah, sen de mi Melâhat? An. Lyamıyorum n8 oluyor size böyle Hepinir bu adam için çıldırdmız mı yoksa? — Haklı değil miyiz? — Orası öyle (Hakikaten bu genç çök enteresan bir tip. Nakleden: L. L. a8 çok Üzüldüm. O nerde bilsin ki, kuranın bana düğmesi beni son derece sövindir. mis, bahtiyar ctm — isterseniz, dakika şurada bekleyi reyiz; sönrü le evinize kadar o götürürüm. Böylece daha az vakit kaybetmiş olursunuz. İsterseniz, diyo #oruyor; İste möz olur muj'um Lab? Birkaç da- k” 5 sonra otomobilde onun yanın. dk yer almıştım. Bir aralık baha: — Bir akşam sinemaya gitsek ister misiniz? diye sordu. Nedense bu sözlerini pek #di bul dum. Şimdiye kadar kimbilir kaç kıza aynt geyi teklif otmiştil Kisaca cevap verdim: — Hayır, teşekkür ederim. Vak, tim vok. Akşamları evde işim var Aramızda artık her şeyin bitti: ğini sandım. Fakat yanılmıştım: Zeki bana yazdığı mektuplarla, bis. lerinin bilâkis kuvvet bulduğunu gösteriyordu. Birkaç kerö bana gü- zel çiçekler göndermiş, bazı defa. lar ân akşamları beni, Taner mü- esasi önünde beklemişti. Bir gün, nibayet dnvetini kabul ettim: Pa, zar günü kır görintisine gidecektik. Orada biribirimizi daha iyi tanımış olduk. Şeh, zeki ve çök nezaketli bir tipi. Kırda yabanc bir kizla yalnız gezen bir genç erkekten beklenebilecek herhangi bir söz bi- le ağımdan çıkmadı. Hattâ arada sırada . çokingen lise (talebesi tesirini bırakıyordu. Yemekten son Ta çiçeklenmiş ağaçlar alimda sun ve sevkli bir gezinti yaptik. Yanyana bir tek kelime bile söyle tuğumuz için konuşmaktan çekini. yorduk. Blraz dinlenmek için büyük bir söğüt ağacın gölgesinde otur- dum; o da yanı başmda oturdu. Ha- yatımda Bayan Taner'in sesi konuşma. İdm mızı kesti. Beni çağırıyordu. Üze- rim& o kadar çok iş yükledi ki gü- zel gençle meşgul olmıya artik ve- kit bulamıyordum. Fakat akşam U, zeri evime gelince Âşık olduğumu anladım. Ben, âşık? O güne kadar, öbür kızların gönül dertlerini duy” dukça gülen ben! Bütün bu aşk hikâyelerini gülünç buluyordum. Ve, işte, şimdi. Bana belki de te- sağülen © garip bakışlarile baktığı İçin meçhul bir erkeği çıldırasıya seviyordum. Ben, Melâhut, bu ka- dar ciddi ve müspet fikirli kız, kendimi, yalnız ve ancak bir mek- tep talebesine mahsus olan tatlı hülyalara teslim ediyordum. Bir sahne israrla beni üzüyor, zihnim, den bir türlü uzaklaşmıyordu: Ken dimi o maoçhul gencin yanında gö" riyor, ona İlân: aşk yaparken, o- Bun da beni sevdiğini ânir temi natlarını duyuyordum ... Bir gün işimiz çok olduğu için, geç vakte kadar dükkânda kalmıya mecbur kalirm. Gitmeğe hazırlan. dığım sirada bayan Taner beni ya- orma çağırdı: — Melâhst, kızım, senden bir rieaam var: Acelenia yokes bir da” kika Canfes'ten geçip çu zarfı ve. rir:misiniz? Aceleden, bugün mut. Yaka alınmalar. lâzımdır. Bir tak. sive binersiniz, benim hesabıma. Bunun Üzerine, bilmem neden, bayan Tenor! kucaklayıp öpmek arrasunu hissettim. İçimde bir his, bana © adamı tekrar göreceğimi ve kendislle konuşmak fırsatını elde ödeceğimi söylüyordu. Ve, hakika, len, yanılmamıştım. “Canfes" ma” İazasma girer girmez O çönlümün #dam: ile karşı karşıya geldim. O «eki bir tanıdığile konuşuyor gibi: —Alerhaba, matmazel, dedi. nıliyorsam bayan Taner'den gt | Tiyorsunuz. Bu #aalie bu zahmete katlanmak kurasının size düşmesi. * ... Evlendik. Aradan İki sene ti, Saadetimizin devamlı tım. Zekinin bütün kale, “zayıf tarafları, diyerek (O mazur görüyordum. Böyle bir zayıf tara” fr, meselâ, kâğıt oyunu ve otomo bildi, Hayatımda beni bir engel te” lâkki etmesini istemediğim i bu kusurlarını hoş görür, hiç ağzı” mr açmazdım.Onu seviyor,ye, deal bir koca olduğu fikrile kendimi ik- na etmiye çalışıyordum. Kararsız ve sebatsız olması beni en fazla düşündüren tarafıydı. Her dakika fikrini, hükmünü değiştirirdi. Bu gün satın aldığı bir şeyi yarın de Giştirmeğe giderdi. Ve, bir gün - hevhat! - benide değiştirdi! En samimi, en iyi arkadaşım Gülizar” la değiştirdi! Kimse, geçirdiğim zalim anların fecaatini tasavvur edemez. Kaç defa hayatıma bir son vermeği düşündüm. Fakat onun böyle bir zevki talmasını istemiye- rek çalışmakla teselli aradım. Çok tanberi biriktirmiş olduğum birkaç paramla bir dükkân açtım; örgü işleri satıyordum. “Altmok,, mar- kasile ortaya at trikolar az bir zaman içinde fevkalâde rağbet kazandı, Bir müddet sonra mağa zayı genişlettim, işçi adedini ço- Palttım, nihayet küçük bir de fab rika açtım ki bunu da çok geçme den genişlettim. İşimin büyümesi ve ilerlemesi yüzümü (biraz gül dürmüştü. Benden birkaç büyük ve en iyi arkadaşım İs erkek ortağımdan son derece mem» nundum. Aramızdaki bağlar git tikçe o kadar kuvvetlendi ki, bir gün karısı olmamı teklif edince hiç bayret emedim; gayet (tabi bir (Lütfen sayfayı çeviriniz)