20 Mayıs 1940 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

20 Mayıs 1940 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BURHAN BURÇAK iie 4 i orum / m 2 Y kit geçirdik. Bir taraftanda ben “izimle Beyruta gelen iki seyyahı değil “ Ür manasız, hem pek ma | seyretmekle eğleniyorum, Zannıma rl Son Bu sizi müte- | alırsa bunlar yeni evli. o Alçak İN I bir daha hiç tekrar- | sesle konuşuyorlar. o Biribirlerine (a alimler memnun olma- , hayran hayran bakıyorlar. O Her ie İYaş, © Güzel gözlerinizi sili- | dakika biribirlerini öpmek İstedik” ö om leri hallerinden belli. Genç kadın buna Yaşlar boşanmıştı. | çok güzel, iyide giyinmiş, siyah AN a mahzun değil | saçı, beyaz teni ve yüzünün yan ye ümidim < vardı. | dan görünüşü fevkalâde güzel ve İt, #ürindeyiz Fakat henüz | sevimli... Mg edim diyebilirim. Şim- z Kocası zarif ve oldukça güzel bir vi ik. Yay dada yaz mar genç... Sarışm ve renksiz yüzüyle “eli bilhasez İri #Y İ| pek ehemmiyetsiz ve gösterişsiz bir Zi sa bu yazdıklarımı | adama benziyor. Kerim güzel de 4» İk tone & dum. Fakat kale ğü, bazı kimseler onu çirkin bile ME A Yakit bı Sa yazacağımı seç bulurlar. Halif ve sert çizgili, hem yi A leri ka, adini Vakaları güneşin, hem de içten gizli bir ale a” İl PSİ sera iydediyor. De vin yaktığı esmer yüzünden şahsi” F hd, Az ei yeti, zekâsi ve kuvvetli iradesi 0- Pi o al a Bp kunuyor. Çevik ve bir kahraman ME tu gezeceğim. || deve lâyık © vücudunu beğeniyo” m iğ rum. Bu vücut hareket ettiği za a | ir man insan sükünet ve istirahat his- kânunusani leri düyuyor. Acaba'Kerim beni , fena, a di o siyah saçlı kadın kadar (güzel i ne sıkıntılı şey yar | buluyor mu? : ii Sama bile istemiyorum. i m hiç eğ el pa 0 etmiyordum. pi “N hay hatıralarımdan Beyrut 12 könünüseni wi Ma sala inki- | yiala yağmur yağıyor. Pakat öyle sürekli ve mütemadi değil, Yağıyor, O hem de ne | Arada hava açıyor. Bütün gün sia imi açtığım daki- | şehrin güzel yerlerini gezdik. Ak- ri R va kadar devam etti, | #4 üzeri ben biraz yürümek iste- 6, Kay, * Yağmur! Herkes uyur- | dim. Şemsiyelerimizi açtık. Beyru- m ân sükünet İçinde | *U böyle yağmurlu havada gezmek e İk pencereleri dö | ne fena.. & Sahilde dolaşıyorduk. bii “hk, “İN akan, (sokakları | Birdenbire karşımıza oteldeki genç yi ie ber şeyi bozan, | karı koca çıktı. Bir tek © şemsiye e A, Siicinleştiren yağmuru | altına sığınmışlar, bermutad yavaş ? camlardan kur: | sesle konuşuyorlar. 4 i aş yüzünü, bir sene“ | - — Ne budala insanlar değil mi, rx N litlarını taşıyan a: | Kerim? dedim. iğ ti zâman o kadar | — Hiç de değil, bilkis çok se İd dum ki... Kerim beni | vimli ve mesut insanlar, #0 ç (kg Yt oturmuş düşünüyor | Hafif bir sis tabakasile örtük Pe liye çalıştı. müş olan sakin şehirde uzun uzun Şe e gezdik. Tenha sokaklarda eski ve My Rey Bügün otomobille | güzel binalar, kıymetli / eşyalarla KİŞİNR ya hava açınca da şedri | dolu antikacı dükkânları önünde e dolaştık. Kerim bana her şeyi am iy müz'iç bir şey, latıyordu. Beyrutu iyi biliyor, Za- ten her bildiği şeyi çok İyi, hattâ lüzumundan iyi bilir. Bir gün ew velki aksiliğimden o dolayı mah- cuptum. Kerimin yüzüne gülme Ze çalışıyordum. Sakin ve sessiz bir sokaktan geçerken burası bana küçük, sarı boyalı, alçak (divarlı evlerile o kadar tenha göründü ki. o esnada biz de susmuştuk. Kal- bimde tarif «dilmez büyük bir kor ku hissettim. Kerimin koluna gir- Cim, dedim ki: — Yalnız olmadığımı ve sizin yanımda olduğunuzu (hissetmek İstiyorum, kahraman dev.. Bugün pek sıkıntılı geçti, Hayata fazla ehemmiyet vermeğe değmez ki. Kerim omuzlarını silkti ve cevap çift gibi bir tek şemsiye (altında yolumuza "e am ettik. Kerim, burada benim içim sr kıldı. İstanbula dönelim mi? Bu sözüme çok memnun oldu. Gayriihtiyari: — Ah.. ne iyi olur! dedi. — Demek siz de sıkılıyordunuz. Tebessitm etti ve ko'umu daha sıkı tutarak cevap verdi: — Feride şimdiye kadar bu ka” dar mantıklı bir söz söylememişti” NİZ. Otele döndük. Yemeğe İnerken yeni elbisemi giydim. Siyah vual- den yapılmış bu esvabımın yaka” sında bir sıra boncuk dizili belinde aynı boncuklardan yapılmış güzel bir kemeri var. İtiraf oederim ki bana çok yakışiyor. Hemen hemen © genç siyah saçlı kadın kadar gü” ael olmak pek hoşuma gidiyor. HABER — Aksam Postası SMAFAYDAN SanRemo'dan BAAR MEZARA Anzavur padişaha serkarin vası. tasile takdim ettiği son teminat aritasını Beyoğlunda Hidivyal pa- Hista çerkes Mehmet bey isminde yarak mağrurane bir tavırla aya | ga kalkmış ve: — Gördün mü Rayan elendi, be BE Gök gürültüsü, yıldırım Nakleden : Baki BAŞAK birine yazdırmış ve maksadını kâ- | Dimi nüfuzu mu?! tarzında bir şaka Bıdın üzerinde kâfi derecede izah edememiş olmak endişesile Meh - mc: beye şifahen: — Efendimiz i:*çrse, ağızdan da anlatmak arzusunda olduğumu #er- | yaver paşaya söyle, iyi mi? Diye maksadını tavzih ve teyit- ten başka söylediklerini unutma » masını sikş sıkı tenbih etmişti. Çerkes Mehmet bey ertesi günü Yıldızdan Hidivyal oteline dönü- şünde pek memnun görünüyordu. Padişah, Anzavur gibi sadık ben- deleri ve fednileri varken sırtı ye- re gelemiyeceğini anlamış ve An- zavurun bu teklifinden pek ziyade memnun olmuştu. Çerkes Mehmet bey cebinden bir kırmızı kese çıks- rarak: — Buyrunuz paşam, bunu zatı şahâne size fbsan buyurdular! Demiş ve keseyi Anzavura uzat- muştı. Kesenin içinde yüz aded çil âltın vardı. Vahidettin, Andavurun çil paralardan hoşlandığını evvel- ce öğrenmişti Anzavur bu ltifattan mütehas - sis olarak: — Allahım, padişahırmız efendi- miz hazretlerine tükenmez ömür. İer versin! diye dun etmişti- Bu hâdiseyi haber alanlar, dev- letin mukadderatını böyle seraem- lerin elinde görerek müteessir o- İuyorlardı. Ortalıkta umumi bir şaşkınlık vardr. Herkes biribirin - den korkuyordu. Kimsenin kimseye itimndi yoktu. Rumlar feveranda i- di. En namuslu adamlar bile ica - bında bir palikaryaya boyun eğ - mek mecburiyetinde o kalıyorlardı. Türklere türlü türlü hakaret ve İşkence yapılıyor. Ve bu suretle bir taraftan dahilden tazyikler, di- ğer taraftan da siyasi ve harlel manevralarla Türkiyenin muhâsâ- rası ve İnhidam tedbirleri ikmal! 6 dilmeğe ve hafi teşkilâtlarla iti — lâf askerleri tahşidine çalışılıyor- du. Bir gün hara 7---18WAla efen. di Hürriyet ve İtlAf merkezinden emiri bir adamiyler Yıldıza bir'zarf göndermişti. Sertitib Reşad paşa- nm masası Üstünde duran bu zarf içinde ufak bir puslada şu satırlar yazılıydı: “Paşam efendim! Efendimize arzodiniz. Bayburddn şeyh Eşrefe gönderdiğim haber üzerine muma. ileyh harekete gelmiştir. Kendisi. susta zatişahaneyi ayrıca ziyaret etmek emelinde olduğumu da iüt- fen ilâve buyrunuz. Neticeye inti- zar eylediğimi (o erzederim. Baki dune, Sertabib, bu imaruzatı henüz pa- dişaha bildirmemişti. Ertesi günü saraydan hocayt 4- — Simdi sizi Yıldıza götürece ğim. Efendimiz irade buyurdular! Deyince, hoca cübbesini topla HİTLERİN YANINDA | ODA, HIZMETCISI 1DİM ANLATAN: BİTLERİN ESKİ HİZMETÇİSİ PAULİNE KOHLER 1 yahut bir gaf yaparak sefaretha- neden çıkmıştı. Halbuki 6 kânurusani 336'da mili kuvvetlerin yetişmesile bas” tırılan Bayburt isyanı hiçdec hemmiyetli bir mesele değildi. Za" ten kısmığzamı cahil bulunan 6 havali sekenesi şeyh Eşrefin arka* sından sürüklenebiliyordu. o Şeyh Eşrei esasen meczup ruhlu bir 2 damdr. İstanbuldan aldığı o böyle bir mektup Üzerine müritlerinden bazılarını başına toplayarak: — Peygamber postu elden gidi” yor. Onu kurtaracağım. Samadani , bir kuvvet sahibi olduğumu göste- receğim! K Gibi saçmalarile hem peoygam berlik, hem de ülühiyet iddiasından bulunmuş 've: — Semadan yeni bir kuvvet in- direceğim. Nizamı âlemi yeniden tesis edeceğim. Ey millet, çoluğu" nuz ve çocuğunuzla benim peşim- den geliniz! diye sokak sokak ge- zerek haykırıp bağınmağa başlar müşte, Bu hâdisenin, Vahidettinin üze- rinde yaptığı tesiri izaha (lüzum yoktur sanırım. Maamialih, bir ay bile devam et- meden Anadolu tarafından halle dilen bu meselenin tafsilâtını ve- ren büyük rütbeli bir İngiliz zabi- ti,cuma günü selâmlık resmini mü- teakip Vahidettine: «— Efendimiz, böyle uzaklarda Le vakalara ümit bağlamamalı ri Şeklinde ve istihza — ile karışık bir nasihat vermişti, Zeynelâbidin hocanın artık ha ber salarak karıştıracağı bir yer yoktu ve o bu meselenin neticesin- den de (Anzavur) gibi maddeten müstefit olamamıştı. .Çil altınlara hocanın da hırsı (Anzavur)'un hir sından az değildi. Yalnız bildire- miyeceği cihetle daima fırsat kay» bediyordu. R — “Canım, biz de zengin olup © tomofillere binmiyecek miyiz,, de- migti, Züğürtlük ve ihtiras cihetinden Sadık da ondan aşâğı kalmıyor ve hocaya daima sabır ve teenni tav- siye ediyordu. Sadık beyden fazla hoşlanmadığı için onu hiç bir kabine ( Tistesine ithal etmemişti, Hocaya gelince: Ferit opaşanm onunla da başı pek hoş (değildi. (Devamı var) fa çeviriyor. veya işitmemezl'kten geliyordu. *« Onun, cevab vermekte mahzur bulduğu şeyleri böyle geçiştirebil- mekteki meharetini öğrendiğim İ- çin, aklıma gelen, fakat şüphesiz pek suya sabuna dokunur olm yan şeyleri sormakta mahzur gör. müyordum. Kadmların sık sik gelip gittik - lerini görünce e bunu izah etme- sini istemekten çekinmedim. Cevab vererek: in — Gayet basit, dedi. Burada yüzleree muhafız var. Bunlarm hepsini bir günde eğlendirmek, ge- rek vazifelerini İhmal etmölerine (Devamı var) | cap vermiyerek başını öbür tars- Merakrmı yine ona sorarak Bi: sebeb olacağı ve gerek Berhtes- dermek istemiştim. Zira, Kaytner, gadene girebilecek kadılar ara « kendisine bet türlü sual sormaya sında bu kadarmı bulmak zer ola- müsaade ediyor, aklına gelen bir cağı için kabll değildir. Bundan şüphenin izalesine çalışmak isti - dolayı, her şeyde olduğu gibi, bu iş yordu. Bununla beraber ber Sor. de intizama konulmuş ve kadın - duğuma cevab verip vermemek de larla eğlenecek muhafızlar posta- onun hakkıydı. Bazılarına! “lara ayrılmıştır. Burlar, zaman Zzâ- — Ancak Flhrerimizin bileceği man misafirlerini kabul ederler. bir İş bu, gibi kestirip atma bir ce (© Doğrusu bu. nizam ve İntizama vab veriyor, basılarma da hiç 66“ da diyecek yoktu Bay Naci: — Gece bir aralık kulağıma akse. den bir inili e uyandım, diye devam «iti, « Çünkü bir müddettenberi söy- lüyordu - nereden geldiğini anlama: dığım bir ses: Naci, Naci! diys beni sağırıyordu. Kendimi topladıktan son ra elimi karanlığa doğru uzatıp ka- rma: — Feride! son mi çağırıyorsun ? de- dim. Neredesin? — Ayakkabı dolabına girdim. Böy- le bir fırtına esnâsında uyuyabildiğin için bahtiyarsın! — Canım uykuda İnsan nasıl bab» tiyar olur? Bü sözünde mantık yek, Feride! — Sözümü anlamak istemiyorsun Naci. Maksudımı Oo anlamamasıktan geliyorsun. Boğuk bir hıçkırık işittim. Bu sas Irada, hazırlandığım dokunaklı nutku ağzma Ukl. — Yazık karıcığım, dedim, Sözüne kızdın ba, Vah vah! artık gel de, — Nadi! — Na var cicim? — Yoksan bâlâ yatakta mısın? — Nerede olacağım ya? — Çatuk yataktan çık, Bari kendi- ne acımıyorsan, bana ve çocuklarına acı! — Neden cicim... — Konuşma, Naci, Fırtına zamanı yataz kadar tehlikeli bir yer olmadı- ğını pokâlâ bilirsin! Neden yatakta durup canını tehilkeye atıyorsun an- lamıyorum ki. Yoksa... — Feride, artık yatakta değilim. şimdi, (Bu esnada, ani bir şimşek, sonra Feridenin bir foryadı, daha sonra müthiş bir gökgürültüsü sözü kesti.) — İşte yaptığını beğendin mi, Na- ci? Böyle zamanda insan yemin © der mi? — Ban yemin etmedim ki, gök, ye- mila etseydim de gürüldemezdi, Ağar sin Feride. Yahut bürnen Mzungelir. — Sen kala muhakemeler yürüt. Evin üstünde ufacık bir siperi salka olmadığını bildiğin balde bu sözleri O ne7 Ne yapıyorsun? Kibelt mi yak» tin? Yok een hakikaten çıldırmışsın ? — Canın ne zararı var? Oda o ka- dar karanlık ki. — Çabuk kibriti söndür söndür, di- yoruf! yoksa hepimizi mahvetmeğe mi niyet ein? Kibrit kadar yıldır. mı cezbeden Be vardır? o (Çat! çati gümbür. gümbür gümbürri bom! I- gitiyor musun? Yaptığını beğendin miş — Vağgeç yahu. ne münasebeti Eğer kibrit de yıldırımı çekerse vay halimize! Yahu vazgeç bu safsatalar- dan, Gir yatağına rahatına bak, — Allah aykma sus, Naci! Böyle bir zamanda nasi bu sözleri ağzına &- labiliyorsun ? (Çat, çat, o gümbür. Gümbür gümbür. Bum! Bum!) — Eyvab makvolduk! Artık ümit | entamde! ” — Aman fd gözüm, yatlığım za- man daha “ zaman,, böyle değdi ki, gökte bir bulut bile yoktu, Böyle ki yamet kopacağını ne bileyim? Hem sonra pek iyi halırların. Bundan Gört sene evvel zejzele olduğu günün hkyamn.. — Ah Naci! çok (o konuşuyorsun. den ederim! (Bum! buuml buum! psi) — Naci, mutlaka bir yere yıldırım düştü, Yarım görürüz, Biz yarma sağ çıkamazsak..bütün bu felüketleri iti- kalsızlığının başımıza getirdiğini w- Bulma! — Ne var, Iki gözüm! — Sesin nereden geliyor? — Pencerenin yanmda,. — Merhamet et Nacl! o Ayol men çildrrim ms? Çabuk oradan kaç. Yap tığın şeyin fenalığını memedeki çö- cuk bile bilir. O gürültü ne? — Ben pantalonumu arıyorum. — Ayol böyle gökten (yıldırımlar yağarken insan üstüne yün © esvep giyer mi? Sanki başımızda © dolaşan tehlike yetişmiyor muş gibi, onu bir küt daha arttırmak mı (İstiyorsun? Eyvah şimdi ds şarkıya mı başladın? — Ne çıkar yahu? — Sana kaç defa söyledim. böyle zamanda bavada ihtizaz yapmak teh- Hkalldir. Elektrik cereyanmı inflâk — Ayol hepimiz Ülürüzi En ufak bir hava cereyanının yuldırımı cesbet. tiğini benden mi öğreneceksin? Kapı. Yı iyice kapat, Aman yarabdi böyle zamanda senin gibi bir deli ile bir o- dada kapalı kalmak (ne fena gey! Gene ne yapıyorsun Naci? — Havasızlıktan patlıyorum, Muş- Yüğu açtım da yüzümü yıkıyorum. — E sen büsbütün çıldırmışaın? A- yol eli yıldırım düşse kirk © dokuzu mutlaka suyu düşer! kapat O muziu- gu! Eyvah... Artık bizim için kurtulmak imkânı kalmadı. Naci, ne oluyor? — Ne olucak, Allah müstahakkı versin.. başıma şu tablo düştü. — Demek divarm yanımdasın öyle mi? Aman yarabbi hiç bu kadar ih- tyatızlık görmedim. Yıldırımı drvays dan daha iyi nakleden me vardır? Ça- buk se da buraya gel. Dışarda du- rursan gene kimbilir ne | çilgınirklar yapacaksın! Gel buraya.. Karımı böyle müteheyyiç bir zaman da daha fazla üzmek İstemedim. Çaresiz ben de dolaba girdim. Pukat hayli işmiş.. Bacak kemikleri mi de epeyce zodelemiştim. O sırada do rı söyledi: — Kitap ne diyor bak: Firtma os Girdi, — Naci, fırtına esnasında çan çak mak İyi imiş, Fırtmayı o dağıtırmış, Başka kurtuluş çaresi kalmadı. Koş, aşağıda yemek odasındaki (Odolapla çıngırak var, onu al, Odanı ortasına koyduğum iskemle- Bin üzerine çıkmış, çıngırak çalıyor. dum. Bir aralık odamızm pancurları dışardan çekilerek açıldı. İçeri hafif bir fener ziyas akeetti, — Yabu ne var, ne oluyorsunuz? Dışarısı insan doluydu. Birçok göz- ler bayretle bana balayordu. O zaman — Tuhaf! dedim. Şimşekleri pence- renin aralığından gözlerimizle gördük. Gök gürültüsü işittik. Dişardakilerin hepsi de kahkaba- dan gülerek oldukları yere yıkıldılar, Hattâ iklei gülmekten ölğ0. Haymtta kalanlardan biriz — Yahu, perdeyi açıp karşıki tepe- ye bakmak aklınıza gelmedi mi? İşit- tğiniz gürültü top sewleriydi. Şimgek zansetlikleriniz de (hava; fişenleri. Geceyarısında telgraf geldi. Almanya mağlüp olmuş. Onun için şenlik ya- pılıyor! hikâyesini bitirdikten sonra bay Naci; -- İşte böyle, Burhan diye (Müve etti, Anlatayım, dün gece gördüğüm bir rüya idi. Alman mağlübiyetirin bir rüya olmamasını temenni (o ode- rim, ! ) | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: