17 Şubat 1940 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5

17 Şubat 1940 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

in — 96— avcıların — da fişek ele geçirmeliydim. Bu erdivenine girmem icap etmesine sl Zor bir is değildi e den ar iş değildi. Onların burnunun di- kendilerine duyurmadan iki kutu fişek al. ! Mağa muvaffak oldum. ii ZI Küverteye hüm- m taşıdık, Öyle ça- Gl i . old fişek alma- in, ii im. Zâten o ka- Msi , Sorlardı ki benim . ö imkâr i Bide 5 Bitikten sonra mesele ik bi ade geliyordu, Bu be Sandal, İçin kolay bir iş Ray kestikten eye bağla- iş sonra maka- Mite, DİrİRİ,, sonra öte Ki” Wait parmaklıktan v k yaraları geti müna, dim Kürekierin. seviye- z iskar- e lin 8 yim Me ettikten © sonra 1 * $u kaplarını Dİ ipi “öm BE 8 Suya in Brandi tar, aşırıp yalamış kü ge Masl çek: Börmüş- tüm, lâkin bu bilfül ik tecrübem di. Onların belki iki dakikada yap tiklarını ben ancak yirmi dakika" da becerebildim ama sonunda bu- »a da muvaffak oldum ve dümen küreğini elime alarak kıç tarafa ©- turdum. Rüzgâr yelkeni doldurdu” ğu sırada: — Japonya tam karşımıza dü- şüyor, dedim. — Hamiri Van Veyden, siz ce sur bir adamsınız. — Asıl cesur ben değilim sizsi- hiz, Ghostu son defa görebilmek için ikimiz de ayni anda (o başlarımızı arkaya çevirdik, Alçak teknesi bir dalga ile yavaş yavaş yükselerek öbür tarafa yattı, bağlı (dümeni suyun tazyikile gıcırdadı; “yelken leri karanlıkta hayal meyal görü- nüyordu. Sonra, yavaş yavaş orta* dan silindi ve karanlık denizin üs- tünde kendi kendimize kaldık, ... KISIM — XXV Ortalık ağarmağa başladı, hava soğuk ve kapalıydı. Kuvvetli bir rüzgârla sıkı orsa gidiyorduk. Pus la rotamızın doğru olduğunu gös” teriyordu, Ellerimde kalın yün ek divenler olmasına rağmen parmak larımın uçları soğuktan sızlamağa başlamıştı. Ayaklarım da ıstırap verecek kadar üşüyordu.O kadar ki güneş çıksın diye hep içimden dua ediyordum. Hemen önümde, (sandalın di binde Mod yatıyordu. Hiç olmaz. sa o Üşümüyordu, çünkü hem al- tında, hem üstünde kat kat hatta. niyeler vardı. En üstteki battani- yeyi gece onun başıma doğru çek. miştim. Onun için yüzünü göre miyordum. Battaniyelerin altında sâde vücudunun şekli görünüyor. du, Açrk kumral saçlarının bir kıs mı da dışardaydı ve aralarında parlayân çiğ tanelerile incilenmiş- lerdi, (Derama var) HKBER — Aksam Postası Hindestanda dünyanın en eski İnsanları arasında iin Yazan; L. Busck 35 yılını vulişiler arasında geçirmiş bir Alman seyyahı Jura devrinde hayvan ve nebatların bugünkü nis- betlerine nazaran 50-100 misline kadar büyük yetişmelerinde en büyük âmil arzda hamızı kar- bonun ve kireçin son derece kesif bir halde bu- lunmasıydı. Bu iskeletin katiyen bir insan iskeleti olduğuna, hele timsah a- damın da bunun canlısı bulundu” gunu Oima etmek istediğine ka- naat getirdiklen sonra duyduğum hayret ve meraka nihayet olamı- yacağı herhalde takdir edilebilir. Henüz insanlık, bu cüssede in- Sanlar yaşadığından haberdar bile değildi. Vakıa nazart olarak böyle birtakım mütalealar ileri sürülmüş tür; tabakat ilminde (Jura devri) denilen ikinci zamanda 30-40 met- re boyunda memeli (o hayvanların yaşadığı malüm (bulunmaktadır. Fakat o devirde arz üzerinde in- san yaşamış olacağı pek düşünül” müş değildi. İnsanın yeryüzünde görünüşü klâsik olarak ta (4) üncü zaman- dan başlamaktadır. Daha cesur &limler üçüncü zamanda cumudi- yeler devrinden ewvel de ( yeryü- zünde insan bulunduğunu iddia et* mişlerdir. Tufan ise cümudiyelerin bir ne- ticesi olarak izah edilir. Halbuki tufamın cümudiyelerle hiç bir alâ- kası olmıyacağı anlaşıldıktan son- Ta insanı daha evvelki zamanlar- da aramak lâzımgelir. Fakat arzın üzerinde gerek ne bat ve gerek hayvanların bir daha hiçbir zaman olamıy'acakları kadar muazzam nisbetlende yetiştikleri, muazzam Canavarların yaşadıkla” rı ikinci zamanda da insanm Ya- şadığını kabul etmek haylt güç bir meseledir, Bununla beraber Oo maymüun ve insanların müşterek cedleri olan hayvan arz üzerinde yaşıyorduy- sa, muhakkak ki bütün hayvan zümreleri gibi memeli hayvanla- rın zuhur ettiği devirde bu mah- lük da yaşamaktaydı. Bu itibarla gayet büyük meme- li hayvanların muazzam Canavar” lar halinde yaşadıkları (Jura) devrinde insan ve (maymunların müşterek ceddi olan yarı insan | hayvanın da muayyen bir tipinin yaşamış olması lâzımgelir. O takdirde o devrin bütün ne- batlar ve hayvanları gibi, arzın ü- zerinde gayet bol hayat unsurları bulunması ve büyük bir hararetin hüküm sürmesi neticesinde, İnsan ve maymunların müşterek (ceddi yarı insanın da gayet büyük olma” st icap eder, Jura devrinde hayvan ve nebat- ların bugünkü nisbetlerine naza- ran 50-100 misline kadar büyük yetişmelerinde &n büyük âmil arz- da hamızı karbonun © ve kirecin son derece kesif bir halde bulun- masıydı. Ondan dolayıdır ki matr- lükatım kemik kısımları son derece büyüyebiliyorlardı. İşte bugün ya- şıyan memeli hayvanların insan- da dahil olarak (o bağırsaklarının boyları nazarı itibara alınırsa her mahlükun evvelce ne kadar bü yük cüssede oldukları, sonradan kemik kısımlarının küçülmesi yi- zünden barsaklarının one kadar kendi. üstüne katlanmak mecburi- yetinde kaldığı anlaşılabilir. Bugün kamımızdaki bağırsak” lar yedi metre uzunluğundadır. Fakat tıpkı evvelce (o büyük bir disse içinde gerilmiş haldeyken sonradanbu cüzsenin daralmasile basılıp sıkıştırılmış gibi buğün bu uzunluktaki bağırsaklarımız ancak yarım metre boşluğa sıkışmak mec buriyetinde kalmıştır. Keza ciğerlerimiz ayni hale ma- nüz kalmş hissini verirler, Zira ciğerlerimiz açılacak olur” sa bir fil göğsüne sığacak hale ge- lirler. Hiç şüphesiz ceddimiz olan memeli hayvan jik sudan çıkıp kâ- rada yaşamağa başladığı ozaman bugün akciğer halini almış uzvu- muz ancak tek gişalı ve hava ile dolup boşanan büyük ve incecik bir tulumdan ibaretti, (Devamı var) CİN Nakleden: Cevat Ga bir santle çıkan ve okuyu- cularına en son havadisleri yetiş tiren bir gazete, o gece, esraren - giz bir cinayetin tüyler ürpertici tafailâtmı (veriyordu: “Meşhur ressam Sadi, karısmı öldürdü” Bu, fevkalâde bir havadisti, Eğ - lence yerlerinden çikan halk bir ar içinde gazeteleri kapıştı. Memleketin en değerli ressamla. rından birini teşkil eden bu sana'- kârın işlediği cinayet herkesi zi - yadesile heyecanlandırmıştı. Ga « getenin verdiği tafsilâta göre, E - renköyde,büyük bir köşkte oturan Bay Sadi sokaktan gelir gelmez mutfağa girmiş ve eline geçirdiği büyük bir bıçakla ocanavarcasmna kücum ettiği Kkarısmı müteaddit yerinden bıçakiıyarak öldürmüş.. Bay Sadi, iyi ahlâkile herkese kendisini sevdirmişti, Yalnız resim yapmazdı, Onun polis romanları da pek büyük bir rağbet görmüştü. Kartamı çok severdi. Acaba yazdı. fıkanlı vakaların tesirile mi bunu yapmıştı, Yoksa.. Karısı tarafın - dan aldatıldığını mı anlamıştı! Bunlarm hiç birisi varid olamazdı. Çünkü, köşkteki uşak ve hizmetçi- lerin ifadelerinden ressamla karı - sınm çok asude bir hayat geçirdik. leri ve hanımım kocasma karşt bü” yük bir sadakat beslediği anlaşıl - muşlı, Vakıa, arada sırada herne kadar karı koca arasmda ufak to - fek müneskaşalar oluyorsa da, Bunlar bir cinayet husule getire . ecek kadar mühim şeyler sayı. lamazdt, O halde cinayete sebeb olan hâdise neydi?.. Mizmetçiler, Tessa» mm, cinayetten sonra büyük bir tolâşla, elinde kanlı bıçağı olduğu halde: — Ben öldürdüm! Ben öldür - düm!. diyerek, merdivenden indi- ğini görmüşlerdi. Bu vaziyet karsımmda rossamm bir fikri sabitle eve geldiği açiker anlaşılıyordu, Fakat ahbabları, 6. nun bu cinayeti işliyebilmesi için muhakkak surette delirdiğini ileri slrüyorlardı. Betbaht resanmm müdafaasmı en büyük ceza avukatı Üzerine al- muştı, Ressam, avukatm en sami- mi arkadaşlarından biriydi. Avu- kat, bu işlerde büyülk bir teerübe- ye sahib olmakia beraber, arkada, smmm işlediği bu cinayete bir tür- Ii akil erdiremiyordu. Fakat bu muammayı bir an evvel hallede - bilmek için bir otomobile atlryarak hapishanenin yolunu tutmağa ka- rar verdi, Birkac dakika sonra dn Nama istanbulda barometrenin değişmeleri Istanbulda hava taryıkının gene deniz kenarında ve aynı arz dere" cesinde bulunan yerlerinkinden yüksek Oo olmasındaki faydalari geçen çün yazmıştım. Burada hava taryıkınm göze çarpan bir hususiyeti de sık sık değişmesidir. Meselâ şubat ayi içinde baro metrenin bir gün 742. ye kadar indiği, bir başka gün 778'e ka- dar çıktığı olur. Bu kadar rk ve bu kadar çok değişme, İstanbul arzında bulunan başka deniz ke narlarında görülmez. Bu da İstanbula nisbetle çok şimalde bulunan iklimlerin hasşasıdır, İstanbul iklimini şimal iklimleri" ne benzeten sebep, şüphesiz, boğazdır. Boğazdan sık sık ge- çen ve biribirinin aksine rüzgârların tesirile burada baromet» re de sık sik değişir, Hava tazyıkının böyle sık sik değişmesinin ilk ve en mühim tesiri sempatik sinirlerinin muvazenesini bozmaktır. Vücudumuzdaki uzuvların işlemesini bu sinirler tanzim etti- ği için onların muvazenesi bozulunca bütün uzuvların işi de ax çok bozulur. Bundan dolayıdır ki İstanbulda ahalinin sıl” hatinin daima bir örnek olduğunu kimse iddia edemez. En zi- yade göze çarpan bozukluk midede olur. Bir gün düzgün, ertesi gün mozuk... Bir gün inlnbâz; ertesi gilin ishal... Barometre değişmelerinin mühim bir tesiri de gebe ba- yanların Üzerinde olduğuna bu yakın zamanlarda çok dikkat edilmiştir. Barometre birdentire değişip de fazla düşüne annesinin karnındaki çocuğun düşmek tehlikesi artar, Bir tesir de hormon çıkaran guddeler üzerinde: Havada” ki tazyık azalınca hormonlar ârtar, gerek vücudun, gerek 76- - kânın faaliyeti çoğalır. Tazyik çoğalınca da, tabii, aksine © Yur... İstanbulluların ve şimdiki İstanbullulardan pek çok önce, Eski Bizanslıların faaliyeti sevmediklerini, rabab etmekten Yazan: Dr. G. A. fazlaca hoşlandıklarını İstanbullu olmayanlar hep iddia et mişlerdir. Bu da, belki, sık değişmekle beraber vaşati olarak yüksekçe kalan hava tazyıkından ileri gelse gerektir. Daha mühim tesir kan damarlarımızdaki tazyık üzerinde olur. Kan akciğerler vasıtasile daima hava ile temasta bu. lunduğu için havanın tazyıkı değişince kan ilkin tazyık mü vazenesini kaybeder, Fakat kendisini çabuk toplayarak bava- daki tazyıkm ahengine çabuk uyar. Onun için kavadaki tar yık azalınca kanın tazyık: da azalır, çoğalıncada çoğalır, Ancak böyle çabuk uyuşmak yalniz kana mahsustur. Ondan başka nesiçler onun gibi değillerdir. Kanın tazyıkı #- zalhnca onu ihata eden damarlar uyuşacakları yerde, fırsat tan istifade ederek, aksine gerilirler, kan üzerine tazyıklarını arttırırlar, Neticede havadaki tazyık azalınca, damarların tazyıkı artar. Bundan dolayı İstanbul iklimi hava tazyıkmın sik sık değişmesi sebebile damarlarındaki tansiyon fazla olanlara iyi gelmez. İnsanın vücudu Üzerindeki elitle hava arasında dalma temas olduğundan barometrenin . değişmesi cilt Üzerine de tesir eder. Barometre düşünce cile gerilir ve yayılır.. Yalnız bavay'a doğru gerilse bir şey değil, içeriye doğru da gerilir ve altındaki uzuvların üzerine daha fazla tazyık yapar. İçe riden damarların, dışarıdan cildin #azyıkile uzuvlarm hepsi sikişırlâr: OGöze çarpan alâmet, barometre düştüğü vakit gelen nefesdarlığr..... . Fakat barometrenin değişmelerinden en ziyade müt&cs sir olan kalptir. Havanın tazyık derecesine tabi olarak bir açılıp bir kapanan damarların hepsi nihayet kalbe bağlı olduğundan kalp bu kadar sık tebeddüle dayanamaz; Bozu lur, İstanbulluların çok yürek sancısı çekmelerinin bir sebebi de budur. Hele fırtınalı havalarda... 'orsünuz ki bizim güzel İstanbulumuz, havanın sik inden dolayı damarlar ve yürekler için pek *e münasip bir iklim sayılmaz. GA Tevfik ENSON | cani arkadaşile karşı karşıya Kos nuşvyorlardı: — Sadi!,.. Ben ki karını delleg severdin, ona nasti kıyabüdin?. Cani, bir çocuk gibi eğlıyarak cevah verdi; Karımı gok, hatti pek çet severdim ve hâli da seviyorumi ne çare ki, onu öldürdüm... Bir an gözlerini bir noktaya di kerek daldı, sonra... sayıklar gibi derin bir sesle konuşmazma devam etti: — Evet... O artık yaşamıyor. Ö. İda ne tuhaf bir şey, Daha doğru nlaşılmaz bir munmma.. Ölenin tün fenalığı silinir. İyiliği, isme nm hatırma yalnız iyiliği gelir, Ös len adam nekadar haşin olsa dahi, öldükten sonra mütemadiyen si gülümser. Avukat sordu: — Acaba karmız sizi aldatmış olmasın 7... — Hayır, böyle bir şey yok. Som zamanlardı aramızda çok büyü bir geçimsizlik başgöstermişti, Bu geçimsizlik kıskançlıktan (İleriye gelmiyordu. Çünkü sevişiyorduk, Karımı ber şeye behane buluyor « du. Size bu vaziyeti nasil tarif &, deyim, bilmem ki, O, daha doğrumu bir tenkid hastalığına tutulmuştu, Yürümeme, oturmama, konuşma « ma, velhasıl hor bareketime biz kusur buluyordu. Karım bu 184 temadi tenkidlerinden kurtulmak için kendimi mütemadiyen kontrol ediyordum, Onun hoşuna gitmiye « cek en küçük bir haroketim saate lerce devam eden münakaşalardi sebeb oluyordu. Az çok resim va, pıyordum. Ne bileyim ben, #öyie böyle bir göhret sahibiyim, O, ba şöhreti kendi sayesinde temin ede. bildiğimi ortaya atarak ispata kala kişırdı. Nihayet onun çenesi yorge Tur, benim halim kalmaz, barışır, dık. İşte bu yüzden hayatım dalma bi- zehirlenmeyle geçip gidiyordu Avukat elddt bir tavır slarak ga sözleri söyledi: — Aile haydtinda Bu giki ufali, tefek münakaşalar;-tenkldler Tiğ bir zaman eksik olmaz. Bunların, işlediğiniz cinayetin sebebi olarak kabul edilebileceğine imkân vere« biliyor musun? Katil cevab verdi: — Çok haklısmı. Anlattığı şeyler beni asia affettiremez. Çile kli ben bir katilim. Fakat şurası iyi bilin ki, ben bir cinayet işlemâ, ğe karar vermiş bir adam değil « dim. Bu fikir bana Ani olarsk gele di. Önüne geçmek kat? surette imkânsızdı, Hattâ, bu bir fikir de gil, adetâ bir emirdi. İşte ben de O emire itaat ederek öldürdüm. O anda, siz de benim yerimde olanya dmız ayni harekette bulunurdunüm. Kırık sandalyenin Üzerine ç#ke, rek sözlerine devamı eti; — Evet, o günü iyice hatırlıyo. rum, Karımla yine lüzumtuz münn. kaşalar yaparak hâyattan bezgin bir halde evden çıkmıştım, Cerilen Asabımı sakinleştirmek için bir hayll yürüdüm. Hava kararmıştı. Kendimde büyük bir bedbinlik hissediyordum. Hayattan ousanan bir adamım halile, her şeyden bi.“ gina bir sürette yoluma devam ediyordum. İşte tam o sırada kor- kunç bir gürültüyle gecenin sükü, notini parçalıyan bir tren geçti, Katil, bu citmleyi büyük bir te. lâş içinde telâffuz etmişti, Birçok katillerin ağızlarından büyük bir ustalıkla lâ? almasmı bilen avuka. tm yüzünde geytanf bir tebesslim belirmişti, Demek katil İtiraflarma başlıyordu. Avukat tekrar sözüne devam eden katili büyük bir dik katle dinledi: $ — Evet, gecenin zifiri karanlığı kadar kara ve yırtıcı sesler çıka ran meş'um bir tren gecti. yalnız lokomotifin önünde deşet saçan bir kızıllıkla yanan ve derin bir yarayı andıran bir fener gör, üm. Bu kızıllık büyüdükçe N dü ve rihavet büfün sranl& tile önümden (o göçsrek gözlerimi kamastıran bir kan lekosi hâlini aldı. Artık her taraftı kızl vörü » vordum. Evet, nereye baksamip kizil lekeyi görüyordum, fste,o saman cinayet fikri beynimi kus - calamağa basladı. Karın gözümün önüne geldi, Zıd düşünceleriyle be- ni ebediyyen betbaht edebileceğini düsündüm ve o andan Hibaren ka. tmm Üzerinde deo kızıl Tekeyi görmeğe basladım. Biraz tara İs kenin yerinde mütemadiyen kanas yan bir yara peyda olmuştu. Bir. kâç saat övvel aklımdan bile geç- miyen bü cinayet artik önüne ge. (Lütfen sayfayı çeviriniz)

Bu sayıdan diğer sayfalar: