Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
( - Ğ s.m y İ y | H i Pe / u, A, j —lq—“*'rdx Hareket edeme - " — ş n %NCİTEŞRIN — 1030 Biller ise a. — ıli Sörbest bira Tükücir trenini ml bek- Yoksa ? Yehiden bir süküt oldu. Tailıklı biribirlerini sü. L.Y“Ülaı muhatapiarı- Mı Ytanlıkla baktı; kuv- Arla mücadele etmek. #layan ğgene yüzbaşı ol- T ea Sizi Mânasız yere alk ummlim Böyle bir hâre- mu"*e haksız olur. Siz » askerlikten — ihraç “&orsunuz değil mi? hubl!ım » Serbestsiniz. ön gibi kala kaldı, liğı Onü itham etmek . a farkma. vardı. Bü - Bt |: B Ü ... 4 4 V H M üp —— NN ! ğ S %fiı | l İ tey xh ae « iâ 'Şi kmni t“Dllyara.k yârı aâ, h., Verdi. Kapıya döndü. u * Sonrü birden hızla- Sibi yürüdü. Kapıyı dışarda idi ki, yüz- NM Bize .:6 Billar, Aklıma gel - a Yim, 1011 de evlen - G'H uüıa“ kar yaşmdaydınız? Üü ÇSÜ Heyecandan sap « Nya““endı Nıîııyed Tigç Müuzeffesrane bakış- Tlğüm fÜfkeden Billa 5.. Bihi r soğuk- p St yğ, Püsbütün — kaybetti. h. Toğ,, YA0 âskerin bazan ge. V aa GOĞ de ileriye doğru 9 da kendisinden hiç Va udın:dtklın halde, susa- k yerde odaya dön. Söylendi; .ılu *T he demek? Benimle 9 h uz? bı...:uî' ve gel, dedi. n%% könuşalım. hâlim ve selim adâm "hllemiştl Devam Clik etmek faydasız! M ö Mı, Alman mı ol - '"mü istiyordum ; % bence daha iyi, ha- W'Hq hakiki bir Almanı “'du % ğ'ünu nasıl mı an . işine yârar, söyli - ı“!ı h hz"hın bulunmuşsun Üğüy W“k Fransızlardan » külhanbeyi leh. beceriyor - y a “yirmi yedi" der . h’ü. e“:llden konuşuyor - belirsiz gibi b ğ' a) ama ben "hl Aia bir Almanam. hlquîl*-in?mmf etmek niye . t Kut D y 'Hıh:k“’ele etti: 5 İtap eden cevap bu Kİ ' kı'ıîl At mahirane bir istic- Ağaca, h.:.q Böre 21 sualleri keş - Cevaplar hazırla . .İm tleri bozulmuş, bece- -8“ Olîlî ttmeğe başla . Tan ;mîu artık apaçıktı. Niz teferrüattan İtan ğâr etmek neye 2 Fransız da ol . Urşuna dizilecek - : t FB » atIİI:[ : 4 a“aba’ Bunu bize **w'ı Tası sanırım ki gel . Gmnle daha son- l'a h!tabon devam &En Ölüy —5 Finde olsam ben rh“" umu itiraf ederdim, ) ıl'-f “ılfeden sayılır. İA da h $en hudüdu geçer h:"—kp_ ;—' bDir şey yapma- | » ü'”uaa bulunuyorsun. Mişç *i - SÜ (8in fena nök .. &— *öt bu fikirtösin y kmak için A ÖAM Mur-'ıır—,ızf—ısıı bi f Ödetik meselesi.. Sen | KM e M) Nakleden: Fethi KARDES Billar inadmda ısrar etti: — Hayır! — Anlıyorum. Sön kendi ken - din&e şöyle diyorsun: “Bu adam . lar bir şey bilmiyorlar. Bana bir gey yapamazlar. Eğer Alman ol- duğumu söylersem hapt yuüttüm,” Bu fena bir muhakeme değil; fa- kat senin hesabına felâket şura . da ki, ben her şeyi biliyorum. Yüzbaşı, masasınm çekmesin - den bir dosya çıkarıp içindeki kâ, ğıtları masanm üzerine yayarak devam etti: — Hatan birkaç kelimede hü- Jâsa edilebilir: Çok işler görmüş- sün, Kendini unutturmak durur . ken bunlara yenilerini ilâve et - mek istedin, İkinizin de neler &L tığınızı biliyoruz; Friburgdâa, Ka- rinyanda, hattâ daha öncelere gi- debiliriz, Yüzbaşı Labarta dönerek de . vam etti: — Sen Korentende... Evat tâ Sen Korentenden itibaren sizden bahsedildiği malümümuz! Labart bir çöyrek evvel, atıp dolu tutmak gayretile hare- ket ettiğini derhal anlamıştı. Labart bir çeyrek evvel, La . sen Korentend? — yakalandı . ğint söylemişti. İsticvabr yapan- lar bü sözlerin yalan olduğuna kanidiler. Mademki Labart yala, nt üydürürken aklına gelen İlk şehir ismi Sen Korenten olmuştu, o halde bu şehri onun iyi tant - dığına hükmetmek lâzrmgelirdi. Aradan on beş dakika geçtik . ten sonra zabit Sen Korentenden bahsetmekle bir böylece bir şeyler öğrenmek mak sadmı takip ediyordu. Bununla beraber elindeki dosyanm bom- boş olmadığı muhakkaktı. Labart buna emindi, Fakat zabit bu dos. yadaki delilleri daha sonra birer birer öortaya' *tmak,” silâhlarinı birden çıkarmamak arzusunday - di. Deliller ne kadar kuvvetli © . lursa olsun şimdi ifşa edilirse hunlar maznunlara, isticvapların- da bir istinat noktası olur, vazi- yeti vazih görmelerini temin e , der, onlar da yalanlarını daha us- talrklı hazırlarlardı. Labart gülümsemekle beraber derhal cevap verdi: — Sen Korentende mi? Orada hiç bir maceram yok ki! (Devamı var) blöf yapıyor, | HABER——AWW Hindistanda dünyanın en eski insanları arasında z Bd min Yazan; L. Busech 385 yılını vahşiler arasında geçirmiş bir Alman seyyabı “Himalaya dağları parçalanan ikinci ayın enkazıdır | ' Buha-Ruti benim hayretimden şaşkın bir hale dörmüş olduğu - mu görünce gülümsemiye başla - mıştı. — İkinci ay arzın en eski kıta- sı olan Hindistan kıtasına düş - müştür,dedi. Bizim — Himalaya dağları dediğimiz işte ayın anka - zıdır. Buha-Rutiye hakikaten hak ver memek kabil değildi. Zira hemen o anda aklıma geldi ki Himalaya dağları arz dağları nevinden ol - mamakla meşhurdur. Hattâ İngi- liz jeoloji âlimlerinden bir prole. sör Himalaya dağlarının büyük bir (gök taşı) olduğunu, iddia et- mişti. İngiliz profesörünün hayret u- yandıran bu iddiası hâlâ aklım - | daydı. . Fakat gökten bu kadar büyük taş kütlelerinin düşmüş olmasını ne kendisi, ne hiç kimse izah ede - miyordu. Halbuki şimdi iş tamamiyle ay- dınlanıyor, aşikâr bir surette hal- ledilmiş oluyordu. Zira semadan düşmüş olan ve dünyanın en bü - yük ve en büyük dağları olan Hi- malayanın ancak arzaâa açrpmış olan aydan başka bir şey olamı - yacağı da aşikârdır. Buha-Ruti şimdi adeta müsteh- zi bir mâna almış olan gülüşile devam edarek dedi ki: Yıldızlardan — gördüklerini söyledikleri şekil ise şudur: Uzak- tan arzın etrafında ve arza çok yakın bir halde iki ay olduğunu görüp dururlarmış! Fakat bir gün_ büyük bir kuy - şArzın pek mh&n' “geçerken bu iki ayla arz arasındaki muvazeneyi birden bire bozuvermiş! O vakıt iki ay dan biri müthiş bir süratle arzın üzerine düşmüş.. Semaya ateşler ve denizlerin bütün — suları fışkır * mış!.. Arzdaki insanların zaptet - tikleri rivayet ise, bu. felâket dün yanın hiçbir zaman unutulamıya - cak en muazzam felâketi olduğu için bütün insanlar tarafından mu hafaza edilmiş olması tabif olan bir rivayettir.. Malüm a, birdenbi- re ortalığın karardığı, yerlerin sar- sıldığı, kıtaların batıp diğer kı - taların ve dağlarm fışkırdığı, gök- lerden altı gün altı gece korkunç sular boşandığı, denizletin kara - lara hücum ettiği zaptolunmuş - tur. Tabildir ki bir taş yığınından ibaret 0clan Aay, arza sapianınca arz müthiş zelzelelere uğramış, çarpışmanın vaki olduğu kısmın tam aksi taralında yeniden kıta- lar ve dağlar fışkırmıştır! Arza saplanan ayın, yani Himalaya dağ larının sikleti arzın muvazenesini de bozmüuştur. Bizim ihtiyar Brah ma derdi ki, dünya o vakittenberi birkaç derece eğri duruyormuş!.. Arz birkaç derece başaşağı dön - müş!.. İşte bunun üzerinedir ki, arzın üzerinde yaz, kış, mevsimler ve gece gündü- başlamıştır. Yoksa evvelce arz her tarafı sıcak, gece- si gündüzü, yazı, kışı olmıyan cen net gibi bir yerdi!.. Ayın biri düşünce öteki ay hay- li geriye gitmiş, onun için gecele- ri iyi aydmlatamaz olmuşstur!. Yoksa evvelce iki ay arza çok yakın oldukları için geceleri gayet büyük görünürler ve arzı şimdiki mehtapların iki misli, yani asağı yukarı gündüz gibi aydınlatırlar- dı!.. Hattâ arza o kadar yakındılar ki, geceleri de arzı ısıtıyorlardı!. Himalaya dağının arza düşen bu ay olduğunu Hintlilerin ona verdikleri isim de isbat eder. Zira, | görüyorsun ki, bu dağa o vakıt - tanberi verilen isimde de (him) kelimesi, yani (ham) sözü vardır!. Himalaya (gök ejderi) ve (dü- şen ay) manalarma gelmektedir!. (Devamı var) Körün aşkı Münir, daha ilk kelimelerde sözümü keserek: — Bana acıma, cak tarafım yok, Harb malülü körlece merhamet tatlı olaa bile her saman için yerinde değildir. Arkadaş'ardan çoğu bizden daha talihsirz çıkmışlardır. Bana gelin- ce; bir obüs parçasınm yüzümde biraktığı büyük yara izine, ebe, diyyen kapanan gözlerime Tağ. men, sana bütün samimiyetimle temin ederim ki, acınıcak tara . fim yok; hayatrmda hichir za- man şimdiki kadar mes'ut olma- dım, Bütün saadetler hep nisbi. dir diyeceksin, benim — saadetim tam ve mutlak; bundan emin ol, Şaşmış görünüyorsun. Mekteb arkadaşıyız. Aradan bu kadar se. ne geçti. Harbe gittik. Döndük. Biribirimizi seferberliğin ilk gün. lerindenberi kaybetmiş bulunu « yoruz. Hattâ mektublaşmadık bi- €:.. Sonra sen tekrar buraya geldin ve beni buldun. Fakat na. sıl? Gözlerimi kaybetmiş, buna rağmen dudaklarımdan tebessümü kaybetmemiş olarak... Sana iza - ha borçluyum. Bugün eve kimse gelmiyecek, rahat rahat konuşa - biliriz. İskemleni yaklaştır. da hızlı söylemeğe mecbur kalmıya, yımı, deadi, ÂAcma- Evet, insanm ışığı kaybetmesi, gekillerin güzelliğini, renklerin a. hengini, hareketlerin ve jestle - rin ritmini göremiyecek hale gir- mesi feci bir şey! Lâkin yer yü. zünde bunlardan başka bir şey ol madığmı mı sanıyorsun? Evvelce ban de böyle düşünür. düm, Gözlerim öldüğü vakit, ni - hayetsiz ve gizli kalmış zevklerle dolu yeni bir âlem keşfettim, Kı- Encası hakik! bir aşkın tarif edi. ile Sabah, ÖOğle ve Akşam Her yemekten sonra günde 3 defa muntazaman dişlerinizi fırçalayınız. KADIN hâlâ ihtiyaçtan ziyade modaya tâbi olması İnsanların giydikleri elbi. senin nasıl icat edilmiş oldu. ğunu tetkik edenler, en eski büyük annelerimizin, soğuk - tan veya sıcaktan korumak için değil, süslenmek, 'daha güzel görünmek için elbise giymeğe başladıklarını riva. yet ederler. Bu rivayetin er- kekler için ne kadar doğru pl, duğu bilinemezse de, — kadın: lar için doğru olduğunu ka- dın elbisesinin her vakit ve gösterir. — Vakıa moda zamanla çok değişmişse de, kadın elbisesi daima soğuk- tan veya sıcaktan koruyacak bir vasıta olmaktan ziyade, gü- zel bir tabloyu bir kat daha güzel gösterecek kadro gibi ol- muştur , Buna haksız, yanlış demek kimsenin hatırına gelmez. Her kadının “gençliğinde daha güzel görünmek, sonra da kendisinden nefret edilmemek için,, süslenmeği istemek hak- kıdır.. Kadıinı süsleyecek en iyi vasıta da şüphesiz elbisesidir. Modaya uymıya gelince, o da her kadının hakkı sayılır. kü zamanının modasına uymıyan kimse acayip görünür, Çün- gü, lünç olur. Böyle acayip ve gülünç olmayı da, şüphesiz, hiç bir kadın istemez. Bünunla beraber, kadın elbisesi, nasıl başlamış olursa ol. sun, zaman geçtikçe . erkek elbisesi gibi - soğuktan ve sıcak. tan koruyan bir vasıta olmuştur. Başlangıçta bütün kadınlar, Havva armemizin asma yaprağını süs olsun diye takmasından önceki kıyafetinde gezerlerken belki kendilerini soğuğa ve sı- cağa kar$ı kendi kendilerine körurlardı. Şimdi de Âdem ve E-LGİTSER İ Yazan: Or. G. A. Havva kıyafetinde gezmenin sağlığa daha uygun olduğunu iddia eden ve natürist denilen kimseler varsa da onlar da öyle büsbütün çıplak gezmiye alışmadan önce, epeyce uzun vaki: geçirirler; nazariyelerini de çok defa ormanlar içinde bulu. nan çıplaklar diyarın'da tatbik ederler. Şehirler içinde ve kalabalık arasmda o nazariyeyi tatbik etmeye zaten hiç bir memleketin kanunları müsaid olmadığı gibi, müsait olsa bile, çıplak gezmek isteyenler pek çabuk za. rarını görürler: Yazın güneş vurmasından, kışın da soğuk çarpmasından.... Kadın elbişesi soğuktan ve sıcaktan koruyacak bir vasıta olumca, her vakit modaya uygun olmakla beraber, onun mev” sime göre olması da lâzımdır. Yazın mevsime uygun olmıyan elbisenin zararlarını anlatmak şimdi mevsimsiz düşer. önümüz kış olduğundan, soğuktan zararını ilim âleminde pek meşhur olan şu hikâye ile hatırlat. mak istertim: Mikrop ilmini kuram büyük Pastör ilkin tavukların şar- bon hastalığına tutulmıyacaklarını ilân ve iddia ettiği hakle, sonradan tavukları soğuk suya batırarak onların da bu hastalı. ğa tutulduklarını keşfetmişti. Pastörün tavuklariyle kadınlar arasında, Fakat koruyamayan elbisenin şüphesiz, pek büyük farklar varsa da mikroplara karşı insanlarla hayvnlar arasında bir çoök-şeyleride müsavat vardır. Uygun bir sıcaklık derecesinde tesir etmemiş mikroplar, insan kendisini üşütünce hemen tesir ederek fenalıklarını meydana çıkatırlar. Bunu is. bat edecek delilleri elbette sormazsınız. Nezle mikropları, za: türree mikropları her vakit etrafımızda yaşadıkları halde ya. Zımn müstesna olarak tesir ederler. Kış gelince, soğuk ve rütu- bet tesiriyle derhal zararlarını meydena çıkarırlar. Kadın elbisesinin her meysimde modaya uygun olmaz: zaruridir. Fakat kış mevsiminde içindeki nazik vücudu soğuk tan koruması şâarttır: SAAT ŞĞ HAĞT W VP BAA Pai ÜAURAK AĞAT AMAD Bar İA KP a lemez saadetini ben ancak © S4. man tanıdım. Harbden evvelki hayatrmı bilir- sin tabii, Çapkın ve hereai idim. Servetim, zevkime göre yaşama- ma imkân verecek derecedeydi; ben de bundan istifade ediyor . dum, Bir metresim - vardı. Sen galiba onu hiç görmedin. O za , manki hayat malüm; ikimiz be « raber herkesin içine pek çıka - mazdık. Esasen Jale sessiz, evden dışarı çıkmak istemez bir kızdı. Bana tam manasile sadık ve ta. mamiyle bağlıydı. Fakat ban ona lâyık olduğu derecede ehemmi . yet vermiyor, bana olan alâkâar- nın daha ziyade madd! sebebler- den doğduğunu sanıyordum, Harb den biraz evvel, ondan ayrılarak, nişanlandım. ' Zengin bir aile kızıyla tanışmış. tım, Ana ve babasımım biricik kı. zı, güzel ve zarifti. Hoşuma git- ti. Evlenmek istedim. Taliim yar- dım etti. ben de onun hoşuna git. tim. Bir müddet sonra, arada res mi bir bağ olmamakla beraber, biribirimize nişanlı nazarile bak. | mağa başladık. Bu sırada ban askere ılmdm. Bildiğin ve gözlerimi kör bırakan hâdise oldu. Hastane hastane do laştım, İstanbulda son bir ameli « yat daha geçirdim, fakat 0 da ö- teki ameliyatlar gibi müspet nelti ce vermedi. | Tabil askerlikten ihraç edildim, Artık bir malüldüm, görünce *vah zavalir delikanlı,, denilen â. malardan biri... Evvelâ çok me , yustum, İlk defa olarak, etrafr- mı kaplryan ebedi geceden daha beter olan manevi! yalnrısirkla bas başa kaldım. Annem ve babamım daha çö- cükken ölmüş bulunduklarımı bi. liyorsun. Evimde ihtiyar bir hir. metçiden başka kimseler yoktu. Onunla ne konuşabilir, kendimi nasıl avutabilirdim? Fakat bu ev de yürümeme yardım edean, gü - neşli havalarda beni gezdiren ge- ne o ihtiyar hizmetçi oldu. Yavaş yavaş körlük hayatıma alışıyor, etrafimim — seslerinden mana çıkarmak sırrına eriyor. dum. Gözleri açık olan senin gi. biler yalnız görünüşe bakar, bir kadının iyiliği hakkmda hüküm vermek için gürelliğini ve bir gü- lümseyişini kâfi görürlerken âmâ olan ben, hakikf! şahsiyeti mas- kesinin altından vazıhan meyda . na ' çıkarıyordum. ) Yaralarrm tamamiyle iyileşin . ce bir gün, elân nişanirm olduğu- nu sandığım kızım evine gittim. Beni iyi karşıladı. Konuştuk. © söyledikçe ben bütün — dikkatimi kulaklarıma toplamıs, — dinliyor - dum, Sesi hep eski setti. Bu. nunla beraber . nasıl an bilmem, siz gözü açıklar anlıya- mazsınız ki - bana karşsı tanm . mıyacak kadar değismişti, Şu hakikati — farkediyordum; Çehre yalan söyler, hattâ gözler bile yalan söyler, yalnız ses ya , lan söyliyemez! Norma| bir adam olduğum zamanlarda. dikkatim muhtelif uzuvlarıma dağılmıştı; fakat şimdi şüphe edebiliyordum. Gözlerim çehre oyunlarınma, te - bessümlere hissiz kalınca, bu ses. teki hileyi anlamağa başlamış - tım, Nişanlım cesaret verici söz. lerle beni adetA kapı dışarı etti. Aldanmama imkân yoktu, o kör bir koca istemiyordu. Fakat bu- nu açıkça söylememiş, ben his . setmiştim. Ümitsiz ve meyus oradan ay- rılârm, Yelsimin tesiriyle, körlü. ğümün neticesi olan bu yeni hiş- simi, hakiki ile yalanı ayırd et. mek hassasmı kazandığıma üzü- lüyordum. Fakat birdenbire Jale. yi hatırladım, Onu süratle bel - malrydım, Bakalım onuüun ba-: kârşı muamelesi ne olacaktı? V (Lütfen sayfayı çevirin'ri