Satıcı kız Nakleden : MUZAFFER ACAR Ki dükkânma girdiği zaman Mdr. O zamandanberi çıkarı" Sİ gözden g r, kutu i açtırıp diğerini kapattırı- dileri, dantelleri karıştırıp âtiyordu. Fakat gösterilen MİŞ biri onu tatmin etmedi, m karar kılamadı. ys matmazel, diyordu... N kıza, size demindenberi bef- Gyledim, o sizden biraz da- İl adi” ve iki saat on dakika sonra yirmi yaşı” ik, takdir ediyorsunuz değil a ağındaki, i beyefendi, şu halde size iş“ a erden vereyim.. “İN rica ederim.. Mendil mi?.. “im ya.. Yirmi yaşında, ayni b müşterisi uygunsuz bir ği İhap niş gibi kızardı. Şaşaladı: ay dedi, size ilk çıkardr lerden vereyim, göğsünde leri olan, yani iplik çekilmiş İK İsterim, Affedin... alamağa başladı. Men gevşemişt lerini doldüran yaşları zor du, « “enberi bin türlü eşyayı biri- bü zıpçıktı ne istiyordu? SSL Yüzlerce çeşit eşya arasın- t ve Arıyordu?. 2 | gök basitti, (OFuwr kararsız bir insanâr.. Bundan İT annesi onu güzel Neclâ ile altı ay süren bir kararsız* Kuşte, Onda her işinde ka- yvek hastalığı vardı. / m sonra güzel nişanlıst ya girecekti, fakat Fuad Fers hediye seçebilmek için uğra” Mtirryordu. i patron da bu vaziyete dik« VE zavallı satıcı kızın feci va” İetine batan yaşları, boğa- te, Yükselen hıçkırığını S bü belâlr müşteriden kurtar- : k yn, aydi kızım, öğle oldu. ini ye.. Beyefendi ile ben ga *Tdinin beyninde bir hiddet ykmeşt Şimdi de bir diğerile başlamak, yünlülerin. kali rin #arafeti hakkında yenis “âşa etmek, seçmek, beğen b dirmk.... Yok, yok, buna ta“ e Buna imkân vere- Kabul edemezdi. “Dükkân yi Sp ehevni şerdir.,, diye elk AY Di kâçip kurtulmak, yeniden tine katlanmamak için hiç Ni i, karar vermeden: in bir “düzüne mendil verin « a kullandığı “yazma,, tak- dillerden olsun.. dedi. da şaşırmıştı. Budala he“ 4 eke bu kaba yazma boy#- e €tmek için mi bin türlü IŞ, her tarafı altüst ettir OS TRYUK kamalı, a asabına hâkim o- lerini ıslatan yaşları kor yn hâkkı da vardı.. Saatler- hiye nasıl tahammül et- Mak şaşıyordu. kızın ağladığını görmüş- kadar kararsız ise de fena Ni Onda biraz da şair ti e * büyük bir dikat ve itina ile ad hareketini mazur göstere“ d kelime bulmak için çırpını- akakkak Yâzım olduğunu » Pakat bu duygusunu na- Sk seliyal?, di Mütecssirim.. Takdir edeme- ia Mİ desem, yahut “biliyersu- b a Hiram var.. Takdir edersi- Ye Özür seli dilesem, hiç de- Yvanlık ettim, benim gi- da da? deyip kalbini mi alsam di- ER e “yüne mağazadan dışarı çık i tığı halde henüz hiç bir karar vereme» mişti,. Şimdi de dükküna tekrar girip girmemek için nefsiyle mücadele edi- yordu. Sonra düşündü, bu yazmadan bozma mendilleri ne yapacaktı? Neclâ, ince bir kızdı; bir bakışta herşeyin iyisi- le fenasını seçebilirdi.. En iyi danteli derhal ayırır, bir sergide “bu iyi, bu fena, bu feci,, diye kat'i hükümler ve- rebilirdi. Böyle köylü işi, bir düzüne hastahane sarısı mendili Neclâ elbette beğenmez- di, “Çok akılsızmışım meğer,, diye dü- şündü. Küçük satıcı Xız çarçabuk üstünü ba- şın: toplayarak mağazadan çıkmıştı. Fuat Ferdi kızı gördüğü zaman evvelâ birdenbire şaşaladı. Fakat satıcı kız da onu görmüş ve gülmeğe başlamıştı, çe- kinmeden yanına yaklaştı. —O,siz, hâlâ burada. , Deği, Mesele kalmamıştı, İşler artık yolu- na girmiş demekti, Bu iki kelime Fuad Ferdinin nihayet kat'i bir karar verme- sine kâfi geldi, .Cesatetlendi. - Genç kızdan, tahammülünü sülistimal ettiği, saatlerce kendisini uğraştırdığ. diledi, fakat buna bilhassa g k gözlerinin sebebiyet verdiğini etti, ilâve Artık açılmıştı: — Biliyor musunuz, bu ilk defa ba- şıma geliyor.. İnsan bir kere bağlandık” tan sonra, takdir edersiniz değil mi? Genç kız güzeldi, canlıydı, delambaç- & yollardan hoşlanmadığı aşikârdı, Son söyleyeceğini ilk söyledi; — Nasıl, acele bir işiniz var mı?. Diye sordu, Fuad Ferdi: — Yok, fakat ancak bir saat sonra. Dedi.. Satıcı kız sözünü kesti. , — Evet malüm., Sarışın küçük ha- nci senci devriyesini kutlu- e Peki mademki öyle,. ye" meği beraber yeyelim., Fuad Ferdi artık tamamen değişmiş ti, Bir saat, çok neş'eli vakit geçirdiler, yüzmekten, kürek çekmekten, hayat- tan bahsettiler. Bu sırada Fuad Ferdi birdenbire aklına gelmiş gibi: — Fakat kızım, ben bu mendilleri ne yapacağım?. Diye sordu, satıcı kız tatlı bir eda ile: — Sizin yerinizde olsam, onlardan postası — » Himcakihiilâlininİeyözü ARENA a a gk eld glam Yazan: Ikimim —10— Hatıralar anlatan ve vesika AK rt verem Yüzleri sarılı, ne konuştukları anlaşılmayan üç beş kişi üzerlerine saldırmışlar ! Bir çarşamba akşamı yola çıktık. He men havadan, sudan, al i bir şeyden konuşmadık. Şeyahatimiz çok | sakin geçiyordu. Ertesi gün Vahram, Tomayandan ge len acele bir mektubu bana da okudu. Bu- rada Talast da teftişimiz lüzumundan bah solunuyordu. “Dikaktli olunuz!,, gibi bi ihtarı ikimiz de anlamadık. Neden di li olalım, Talasta meni bir hareketmi var dı? — Eğer böyle olsa diyordum. Bizi tef tiş için değil tedbir için gönderirlerdi. — Vahram bilmem, dedi. Şimdi ne dü- şünsek yanlış olur. Mahallinde anlaya" cağız, Uzun seyahatten sonra Zencideredeyiz, Buraya geldiğimiz zaman zaptiyeyi faa liyette gördük. Fevkalâde ozamanlara mahsus tedbirler alınmıştı. e Kasabanm güzel örtücükler yaparım, bu sene köy usulü örtüler çok moda, bir müşteri- nin evinde görmüştüm, Fevkalâde melis ölüyor, dedi. Fuad Ferdi satıcı kızdan ayrıldığı zaman ki fevkalâde bir enerjiye sa- hipti. yordu. “Tezgâh altında gizli ri ağlamasın; bilen, sabahtan akşama kadar dükkânda didinen, bir göre kifafınefe eden bu Omahlük gülmeyi nasıl biliyordu?. Her hâdise- nin kendine neş'e verecek tarafını sc- çiyor, dünyaya metelik vermiyordu. Fuad Ferdi bambaşka bir adam ol- muştu.. Bu küçük satıcı kız onun haya tında bir damla boya tesiti'yapmış, kâ- zarsız Puad Ferdiden bambaşka bir in“ San yaratmıştı, Ve Neclâ, nişanlısmın niçin böyle orijinal ve basit olduğu kadar da sevim» li bir hediye seçtiğini, yirminci senei devriyesinin neden bu kadar büyük bir neş'e içinde tesit edildiğini, Fuad Fer- dinin bütün gün fikirlerini niçin bu ka dar israrla müdafaa edip, arzularma boyun eğdirdiğini bir türlü anlayama- dı. hududu muhafaza altındaydı. o Vilâ ten yardımcı bir bölük gi tiler, Epeyce ka: vel anlamak için “Bizi “Andon Reğtuninin biz şifreli mek tubu tenvir etti, Zenciderede zengin aile Simon oğlu eli ayağı bağlans bir tav: başüstü a asılmış, yüzü kamçılanmış, bir çok e yapılarak parası ve krğmetli mücevheratınm Yeri söyletilmiş ve bün Jar çalınmıştı. Ertesi gün zaptiye Simon oğlunu tavan da asılı baygın bulmuşlar, ev halkını da ağızları içine birer paçavra parçası sokul- muş olarak her birini köşede perişan bir halde, dayaktan yarı can çekişir bir; vaziyette görmüşlerdi. Yapılı ahkikatta yalnız bahçede beş çift ayak izi görmüşlerdi. Çalınan eşya da dibi ari Anadolunun he- İstanbul, ! ve Karadeniz sahilleri iş şubeleri vardı. Vahram sordu: — Ne der — Çulludan sanırım, dedim. Önce soyulanın on oğlu Olması ve Çullunun hristiyan ahal tanınması bu ihtimal Yukarıda da söylediğimiz gibi Çu! kında binbir gece masallarına ber $ / sorunuz. ma ar, vakalar söylenen meşhur bir şakiydi, Vahiram dudaklarını yordu: — Ben, dedi senin gibi düşünmüyorum. Andon Reştuni de bu vapanların biz“ den olması ibtimalinde duruyor. Ben dei onün fikrindeyim, Vahram bir şifreli mektup yazdı, Ben de okudum. Reştuniye bir vazife veriyor” duz “Talas şubesinden hazine mevcudunu rırarak düşünü- den ve gayrimenkul ve men am yekün alıp süratle — Bundan ne çık — Sonra öğrenirsin! Dedim ki: Mösyö diş niz barrimii — Biliyorsün ki ben zaptiye o memuw- ruyum, Vahramın gözleri parladı. Bu çok beğendi. — Hemen dedi. Vakit geçirmeden. Yal nız ben iştirak edemem. Nazarı dikkati celbedebi Ogün fikrimi dere zaptiye kolbaşısı Ömer ile görüştüm, hüvi i gösterdim ve Si- mon oğullarının evinde bir tahkikat için bana yardımını istedim. de tanıştık. tik. Simon Uğlu recek kadar | ydı. Aile ifadelerinde ısrar ediyorlar- ve bağlamışla ar, döverek paranın ve kıy: metli eşyanın yerin isormuşlar, Simon uğlunun tavana asıldığı zaman- ki elbiselerini getirttim. Kamçı darbeleri- le birçok yerlerinin tüyleri dökülmüş, bir kaç düğme kopmuş, kol ortasından yırtıl- miştr. Bahçeyi dolaştık, Şakiler bahçe ka- x aşmışlar ve ikisi önde, ikisi arkada üzere yürümüşler. En arkadaki 2 yak izi İle öndekiler arasında fark tesbit olunduğu için bu da birinin yavaş yavaş arkadan gözliyerek geldiği gösteriyor” du. Balkon odasının altındaki ağaçtan çık- muşlar. Zaten iki katlı alelâde bir köy evi gibi olan binaya çabucak girebilmişler ve böylece işlerini yapmışlardr. Bu vaziyet sarih bir halde görülüyordu. Fakat bun ların kimler olduğunu anlatacak küçük bir iz bile bulamadım. : (Devamı var) 96 mon, bazan da çiçek satarak geçinmemizi güçlükle temin €- diyordum, Günden güne müş- terilerim azalmıya, battâ ben. den kaçmıya başladılar. Öyle gün eldu ki, o günümüzü, ufa- cık bir ekmek parçasiyle ge- çirdik, Bu felâketin, işlerimin fena gitmesinin sebebini bir türlü anlayamıyordum. Sat. mak için sepetime doldurdu- gum çiçekler solmıya mahküm oluyordu. Nihayet bir gün bu. nun sebebini anladım. Kendi- &ini çok iyi tanıdığım bir ka dın: “Çocuğum sen çok saf. sın! Ali meclisin karariyle hap- sedilen bir mahkümün annesini neden evinde saklıyorsun! Müş terileçinin senden kaçmalarına sebeb bul,,, çok iyi tanıdığım bu kadın bile bana bunları söy- İedikten sonra hemen yanım. dan uzaklaşmıştı. Ne yapabi- İirdim? Yaşamak mecburiyetin- deydik.. Madam Silviyayı bir anne gibi şeviyordum.. Onun açlıktan, kederden sarardığını bistiğini gördükçe ne yapaca. ğımı bilemiyordum. Rolan titriyordu. sulanmıştı. Birdenbire leşti, Kendisini topladı: — O bâlde ne yaptın? diye sordu.. Juana başını önüne eğdi. Gözleri ciddi- KAHRAMAN HAYDUD Pembeleşen alnını eliyle kapa“ dı, Gayet yavaş bir sesle; — Sormayımız monsenyör « Bunu sormayınız, « Bir miülddet sonra gene ya. vaş, gene acıklı bir sesle ilâve etti; — Söylemeliyim.. Dünyada yapılmıyacak bir şey yaptım .. Ne yapabilirdim. Hiç param yoktu.. Beni kucağında sıkan, anne muamelesi yapan bir ka- dını kurtarmak Jâzımdı. Şarap almak icap ediyordu, Bana: “Kızım!,,, diye hitap eden bir kadını bulunduğu halde bıraka- mâzdım, — Sana kızım, diyordu öy. le mi?, — Evet mensenyör.. Bu hi- taba lâyık olmadığım kalde,... Fakat ben bunu düşünememiş ve düşünemezdim de.. Hele bir akşam.. o büsbütün kuvvetten düşmüştü.. Ona yardım etmem, ilâç amam Jâzimdi.. Nihayet aşağı indim. Dışarısı zifiri ka. ranlıktı.. Yanıma bir adam yak- laştı., Bu genç birisiydi. Artık her şeye karar vermiştim... Göz lerim karardı. Artık ötesini tak. dir edersiniz. İşte böylece gay- ri meşru bir şekilde elde etti, Zim parayla annenizi tedaviye çalıştım.. Beni bundan dolayı affediniz monsenyör.. KAHRAMAN rim ben,, Juana tasdik yollu başını sal. Jayarak sözüne devam etti; — Benim felâketimi hazır. layan © meş'um gün oldu. Juana sarsıldı. İskala Brino sıçradı ve helecanla sordu; — Kimden bahsetmek isti- yor: — O ihtilâl akşamı kucağında getirdiğin kadını hatırlıyorsun değil mi?. — Evet.. sus. Juana mırıldandı: — Zavalli kadın!, — Ne oldu?, — öldü.. İskala Brino sarardı. bir sesle: — öldü mü? dedi. Bu sırada iki odayı biribirine evet.. Biliyorum, Boğuk ' birleştiren kapı açılarak Rolan göründü. Çehresi morarmışt.. Odaya derin bir süküt çökmüş- tü... Rolan içeriye girdikten son- ra kapıya dayanarak: — Annemin nasl öldüğünü bana dâ anlatın! dedi, Haydut rica dolu bir sesle; — Monsenyör! dedi, Tuana bağırdı: — Anneiz mi? demek siz.. — Evet çocuğum. Ben Rolan Kandiyanoyum, Mademki an- HAYDUD 3 nemin ölüşünü igördün, o hal de onun nasıl öldüğünü bana anlatmalısın, . Delikanlının, hemen kendi yaşında bulunan bir kıza “ço. cuğum!,, demesi, âdeta -ayni ailedenmiş gibi senli benli ko- nuşması, güzel bir hava yarattı. Juana mırıldanıyordu; — Monsenyör, bü sorduğu- nuz şey pek müthiş. — Anlat. Bir evlâd, anası. nm nasl öldüğünü bilmelidir. — Demek israr ediyorsunuz, monsenyüt?. — Evet.. Hem de en inte te- #errüatiyle öğrenmek istiyo- rum, Juana kendisini topladı: — Nereden başlıyayım? di- ye sordu. Rolan soğuk kanlılıkla ce. vap verdi: — iskala Brinonun evden ayrıldığı zamandan, — Madam Silviya boş yere bir müddet İskala Brinonun dönmesini bekledi. Ancak iki ay sonra tevkif edildiğini öğre- merek ağlamıya başladı. Fakat neye yarardı. Madam Silviya benim gibi göz yaşları ile de- gil, içinden ağlıyordu. Her gün sabahleyin erkenden çıkıyor, akşam geç vakit dönüyordu .. Ben de her gün onu arkasın.