»neat mama YILDIRIM'IN Haver'in tarihi Romanı:17 Yazan: Ikimim Belâziyos sözünü bitirmeden kafasına bir satır ındi Elizsbet kendini sıkarak ve hıçkıra ne kapandı. Müte- madiyen kesik kesik hayk rıyordu: belâsını versin, nereden de bu işe vamta biçkıra padişahın di ölmüş, nereden de Elirabetin karşısına çikenıştı? — Gördün ya, duydun ya padişahım, | Zahid saatlerin yıllar kadar uzadığını görerek ölüm teri döküyordu. İşte ezan | sesi, Demek öğle olmuştu. Bu gün bün- . Hiddetten gözle. İ kârın seferi vardı. Acaba hünkâr Yr wüştü. Bu Sırp karısmın, | ram Zahidi öldürmeden Bursadan yanında bir aktör zibi sahte ağiayıp çır. | mMiyacak miydı? Eğer idamını bir b ğını anlıyacak balde değildi. Yalniz | sına havele edip giderse yine Zahidin bir şey düşünüyordu. Nasıl olur da koca ! canma miznetti, Çünkü nasi olsa yaka” hünkür Yıldırımın karısı bir iç oğlanı- | Yi kurtarırdı. Biriktirdiği dükalarla EW. yüzünde rabetin verdiği yüz altın dnka en kalı kalpleri bile yumuşatabiliri Zahid dışarda biribiri arkasma çalman boru sesleri duyda hazırlık emrine ben: ayak sesleri nda emniyet içinde olmadığımız şka- ağlardı! Onun larına binlerce | debilirdi. Haykırdı: — Cellâd! | İçeriye urun boylu ve meellâh bir ye. | niçari fırladı; — Şovketiim! — Vor şu kâfir mel'un boy Belâziyos kendinden geçmişti dakika sonra kellesi kopmuş olacak ve bü garmımazlığımm cezasını çekecekti. A» ma, Şu sırrı da beraber götürmek miyor, kendisini öldürtecek (Elizabetin do başmt yakmak istiyordu. Ayağa kalk- tı ve bir hamlede belindeki hançeri çe- kerek Elizabetin üstüne fırladı. Eğer| Si Yıldırım Bayeriâ bu vaziyeti &nmda! Muhakeme edip de Elirsbete bir stmasaydı, di ri kadını göğsüne saplanmış olacaktı. İç oğlan haykırdı: — Kaltak karı, Zahidle hünküra Ihanet et, sonra günaksizları... Sözünü bitirmeden kafasına keskin bir satir indi ve kelle birkaş defn yerde yü. varlanarak Elisabetin bacakları dibine dayandı. Vücut, kesilir kesilmez kanat- Yart bırakılan bir tavuk gibi çırpma çır. pma kapıya kadar süründü, Odaya kes- kin ve ağır bir kan kokusu yayıldı. Ellizabot bayılmıştı. Hünkâr şaşaladı. İçeriye bütün saray adamları dolmuş ve bu mansara karşısında donmuştu. Hün- kâr da yarı sapıtmış bir haldeydi, Önü- ne gelene tekme savurarak bi rıyor. du: — Sarayda çalışanların üstünde ha ser var da sizlerin gözleri kör gibi bun. | ları görmemiş. Hepinizin gözlerini kızgın | sökeyle kör edeceğim. B İ hidi! Birkaç kişi dışarı fırladılar. Zahid hâ- dlseyi haber almış ve kömürlüğe sak - Tanmiştı. Mütemadiyen şehadet getire - rek titriyordu. Dışarda ayak sesleri ve homurdanmalar duydu mu, dizlerinin ba- ğı gözülüyordu. Aenba Elizabeti de mi öldürtmüştü? Ah nasıl yapsa da şeyhe bir haber gönderebilseydi. Yoksa nihayet burada nekadar kalabilirdi, çerse derisini yüzeceklerdi. ç oğlanı feda e- Bu sesler ordunun rordu. Sarayda da kesilmişti, Zabid bir kena: başmı koyarak uyudu. Zaten gece uj mamış, sabah erken de ayağa kalkmış, bu hâdise de sinirlerin! perisan ötmişti. Gözlerini kapar kapamaz derin bir uyku. ya daldı. rinde meyda- na geldiği zaman asker coşkun bir halde haykırıyordu: — Padişahım, ölen şehid, atımı! Ve ordu halkm bağrısmaları, alkışla- rt arasında ilerledi. Hünkâr Yıldırım Ru- meliye savaşa gid kalan gazi. yordu Hem bu sefer yalım Eflâk Üzerine sefer edilecek değildi. Ordu birkaç kıs. ma ayrılacak, bir kol Bulgaristana, bi: kol Bosnsya, bir kol Eflâk ve bir kol da Macaristana akin edecekti, Balkanın şerkmda sank! kıyamet ko. puyordu! — Türkler geliyor! Lolopus geliyor! Hakikaten ordular birer fırtma gibi geçtikleri yeri darmadağmık ediyorlar, taş taş Üzerinde birakmıyc ardı, Esir - ler, cariyeler, eşya ve servet yığın yı. ğın arkadan gelen cepahne takımlarına emanet ediliyordu. Eflâk mateme bürünmüştü, Eflâk kim, Osmanlı orduları kim? Eflâk pren- si Mirteşe kim, Yıldırım Bayezid kim? Bu muazzam roduların bir silindir gibi a devlet mi vardı? Mir. *go atının takımlarını çıkardı. Çiplak ata binerek şehrin içinden başı açık bir rüzgür gibi memleketleri üzerine yürü - yen Omanlı ordusuna yollandı. Tek bayı- va doludizgin şehri terkeden prensleri arkasından Eflâklılar hıçkırarak ağladı » lar. n bana Za- Artık bayraklarını ve istiklâllerini kaybetmişlerdi.. Mademki koca © prens Mirteşe böyle bir esir gibi Yıldiremm 2- yağına gidiyordu, artık istiklâlden ümld Bir ele ge. | kalır mıydı? Hay Allah! © Mirleşe orduya yaklaşınca bir sipahi E! başka kolların çenberine girmek tirmek, ıstırab çekmek, kor Bunların yalnız zengin olmak içindi. E ihtiyar Oköpeklerine bir parça şeker lâzımsa, bu. benim içindi. Ve bunu diğerinin yanında göz göre göre veri Vedat ismindeki du. Onu inceden incey rak istediği gibi Şuna alıştırıyordu mıyordu. Kıskançlık sahasında kalbi çok dar olan Haydar b na halde kıskanmağa başlamı Benim böyle şeylerle alâkam yoktu; zira artık bu kadınla aram- da aşk ve izzet Aliyenin plânını yordum. Ke ye, vücutça benden daha adale! kavr Haydar beyden daha parlak bir şeriki cürüm istiyordu. Bövle bir şe- riki cürüm de ancak âşık olursa ona bağlanabilirdi Aliyenin tefevvuku, bir erkek ile bir kadın arasında hiçbir şeyin, hattâ en zayıf bir dostluğun bile mevcut olamıyacağını bilmesinden doğar. Haydar bey, sevgilisinin mendillerini çalmak. geçerken bir eli- ni vücuduna sürmek, yemek masasının Üzerinde bıraktığı oekmek parçasını ağzına götürüp gözlerini kapıyarak çiğnemek, o peşini br rakmıyarak daima onu takip etmek gibi âdetlerini o terketmemişti. Fakat Girizana karşı olan hislerini mükemmel bir surette gizliyordu. Onumin mümkün olduğu kadar lâkaydane konuşuyor, hattâ daha /az- la Kâmranla alâkadar oluyordu: “- Bu, diyordu. yaman olacak, vallah! Vedat beyin hararetli teşvikleri ile, oğlum, uyuşuk iken açık göz dünyaya bir kız çocuğu, ge yeni “köpek, onu daha kadar ediyor” tetkik ediyor ve ve ihtiyat elden bırakmıya- eçcrübe ediyordu. Onu, süründüğü kokuya, dostlu- Bazan onun gözlerini arıyor, çok zamanlar bula” r, Vedadı nefis meselesi kalmamıştı; Ben, burakâi insanı m türmü bütün bin: bil fak bir bahç mak yolunu bulmuştu. kapkaranlık bir evde doğmuştum. Böyle bir evi kolay kolay ıyacağımı zannediyordum. Halbuki inkisar, ıstarab, işlerin süpürmüş gö- um ve gençli- ğim olan her şeye nasıl veda edeceğimi düşünüyordum. Boş kalan ve olan odalarınıza üzülmüyordum. miz gündenberi alıştığımız karanlık dekoru tekrar görmek için üç dört kat merdiveni tırmanmadan yapamıyacağımı sanıyordum. Gürültücü, şamatacı eski kiracıların yeri; miştr. Haykırmalar, bağırmalar, kavgalar, gürültüler kalmamıştı. Ba zi ödalardan gramofon sesleri geliyordu. Aliyenin büyüdüğü odada, ddi yapan bo Eşyalar ta; um en İ kılıcı çekerek Üzerine hücum etti: — Hey, kâfir oğlu, nereye böyle? — Ben Bilik prensi Mirteşe Sipahi geriledi ve haykırdı — Eflâk prensi Mirteşe şevketlü bün- kâra çıplak atina geliyor. Haber salın! Hünkâr Yıldırım, sından indi. ultu, memnundu, İşte harbetmeden bir upalı prena ayaklarına kapanıyordu: — Prens Mirteşe, Yi Vereceğin vergiyi Mes. Seni severim. ne prens kalacaksa. Ali paşayla görüş, — Hünkürum. Elika girecek mi — Hayır prens. Kendiliğinden | ita ve tabiiyeti Osmaniyeyi kabul edenlere kılıç kullanmayız. Yüldırim haykırdı: — Haydi Bosnaya Ordu Bosna yoluna koyulduğu saman uzun kafileler halinde Kıpçak Tatarlart- goldiler. Tataristanı kebir hüküm- katmış Timur, Kıpçak tatarları- kümetlerini mahvetmiş ve büyük. ir almış, halk böylece akın akın muhaceret etmişti. Tatarlar Dobra ve Basarabyaya gidiyorlardı. Ayrr bir yel. İ den giden Yıldırıma bu hâdiseden bah- setmediler, Yıldırım belki aklına eser de © tarafa bir harb açarak bir çuval inci. ri berbad edebilirdi, di yollarına de- vam etmek daha gerekti, Buralarda pa- ta, eşya, kadm ve İç oğlanı çok boldu. Tutaristanda ne vardı? Ordu Pas zeye kad ya yaklaşmişt r geldiler, Naglazin- , Fakat prens Dabiş- ya Osmanlı ordularınm Bosna yürüdüğünü haber almca süratle Macar kral mona haber göndererek mua- venet istemiş ve kral da büyük kuman. datlermdan general (Gayko Mabaris- yus)u gönderrişti, Pilhakikz Osmanlı orduları bu kumandanm #nünde durma. ğa mecbur olmuştu. Bir kol (Sirml) ye girdi ve (Jan di Marot) un kumandasındaki (Frankovilla) tular, Kumandan Pereni diğer bir kolunu geri çevirdi ve nihayet Osmanlı. lar ellerine geçen Galampor kalesini terke mecbur oldular, Macar kralı Siğis- İ mon büyük hünkâr Yıldırma bir sefir göndererek müsaleha teklif etti, Bu mağ. Jâbiyet! haber alan Yıldırım *efiri tek meyle kovdu ve haykırdı: — Haydi defol ve efendine söyle. Or. du kollarımın ufak mağlübiyetlerinden cesaret alıyorsa hodiri mıydan! Bir de benimle harbetsin! (1) (Devamı var) (0) Hacı Halife - Engelin harb tarihi - Enşelin Macaristan tarihi, Macarlarla dn kanlı bir harbe tutuş. Bu harb Osmanlılarm Masarlara karşı birinci harbidir. o'du. Aliye derslerde bulunuyordu. Bu hocaya ayni zamanda ulak tefek işler buluyor, beş on para daha fazla kazanmasım ... İKİNCİTEŞRİN Yazan; R. Robe Düma — 119 — Çeviren Şimdi herşeyi anlıyordu. sının #Fıansızlar tarafındi” çalındığına şüphe yoktü » Kapıcı kesik kesik cümlelerle olanı bi- | yok. Benumnin gimdi peki BERİ, ye” teni anlattı. Velterin yüzü kan mz Yeni birisi SW. ile kıpkırmızı olmuş, alnında ter taneleri rdı bu adami” belirmişti. Klemens sözlerini Komiserin Tik harokvti, mesleki bir ötomatikiikle elini telefona uzatmak ol. du. Fakat derhal eklı başma geldi: Al manyada değildi. i İtalyan zabıtasına haber verse belki çantasını tekrar ele geçirebilirdi. Fakat muhteviyatı İtalyan istihbarat teşkilât. na dair yazdığı rapor? Meçivul hr kalanımca, İtalyanlar ona çan cekler, fukat içindeki evrakm fotoğrafını almağı da ihmal etmiycceklerdi. Derdi Peki bulduğu deva bu variyette vizzat derdi den beter olacaktı. Bu vaziyette Veltar için, mantıkan, hirsizm yakalanmamasını temenni etmek lâzımgoliyordu. İçini çekti. Tekrar Klemensi hatırladı. Kabahat ondaydı. Budala! Hiâdeti taze lendi. Her cümlesini bir küfürle noktalı. yarak biribiri arkasına susller yi — Eçkâli nasıldı bu adamın? Kaç Yarmöa kadardı” Saat kaçta geldi tarafa gitti? Sana bıraktığı makbuz ne- rede? çabuk ver onu bana... — Kasada efendim. Makbumu uzun uzüdiya tetkik etti. Sonra Klemensin verdiği hüviyet vara- kasını eline rildi. — Ah alçaklar! Hüviyet varakası sahteydi. Fakat o ka. dar güzel hazırlanmıştı ki, hakikisinin cebinde olduğunu bilmese kendisi bile al. danabilirdi. — Fransirlar! diye mırıldandı. Bu dar- be Fransızlardan geliyor. Şimdi ber şeyi anlıyordu. Çantasmın Fransızlar tarafından çalındığını şüphe yoktu. Bir koltuğa oturdu, daha doğrusu çök- ti, Hüviyet varakasmı tetkike koyuldu. Evet, bu işi Fransızlar yapmıştı. Hüvi- yet varakakmı, hakikisine bakarak an » cak onlar kopya edebilirdi. Çünkü Be- nua ve Rokur tarafından Fraorays kaçi- Tüdığı zaman hüviyet varakası üç hafta müddetle onlarda kalmıştı. Almanyaya döndüğü zaman-hüviyet varıkasını iade etmişlerdi ami ki bir gün işe yarar - diye daba evvel onun mükemmel bir kopyasmı ç tardı, — Ne müthiş felâket! Diye mırıldandı. Hele hirsila © #a- bah karşılaşmış olduğunu düştindükçe hiddetten kuduracak gibi oluyordu. Kle- mensin tarifine nazaran çanta hırsızı © sabah sokakta gördüğü ve hattâ takdir ettiği adam olacaktı. Bu adam kiredi acaba? Herbülde çok mahir birisi? Rokur mu? İmkânı yok, 0- nu nekadar kıyafet değiştirmiş olsn der- hal tanırdı. Benua olmasına ise imkân çürümüştü n bulmuşla bitirince | © Klemens kapıcı yerisi. raz sakinleşi mına yak — Makbumu unuttunu# Velter küğudı aldı. Ne Öteki, yavaşca, ilâve © meği yeti geyler ? & ol im arkasına bir cağınız bir işare' mış olabilirdi? siyle alay etmiş olaca stk baktı, Okudu, tekrar okud”” Uyamıyarak gözleriyle gördü *yle tekrar etti: 1-151 Bu ne demekti? Yorgun kafası bü pr, fakat muv$ egrari! ra yordu. Kolone! Ger — Yeni evini: rk nua. Dedi. Mansarsst dt ai Rokur da ayni fizirde? Lu — Sen nehrine baks? yam ols” den manzaraya do) akif — Senin sayende oldi sen buldun, — Meslek sayonind dım, Onlar vasıtasiy!0 beğeneceğinizden eni? madan pey verdim. E*” ya, burada değildiniz. - he olur ne olmaz, bel. de sen sini oldun. ye — İşi yalın sen yep... e e” ? m oi yan Pencerenin önünde du işaretle lâtife da / rara Biliyor musunur d0 geldi?... Parisin enli rinin iki sahilindeki KÖS r levhaları: “Bura kars! geri yi iyidir!”... Kargı sahilde “Ag” rünen biz gil mi? veter ören genç bir kadın vard Dai öimiz ğe is tahsil için gelmiş üç Sıdıka hanımı odasını mütekait bir ra Zr mişti. Aliye hakiki bir mal sahibi gibi hareket ederek e ge ma koymuştu. Şişlide, eşya dolu kamyonlara Aliye ar onları istediği gibi yere indirtiyor ve beğendiği odali son Bir iş için Edirnekapıya gitmem gelmişti. > > merdi venlerini inerken, yanak yanağa karı geyretiği. rur görmek ibtiyacile yandım... Fakat durdum. e öl temin edi- çocuk iken. “gençlik, ile yar&* en ben, bir daha yaşıyamam, Evet, maziden artık hiçbir şeyi bulamayacak!” ilâ edilen köylüler vardır: — harp dönüşü, e Behiç yerlerini em artıman satın aldırdı. Apartımanm w i vardı. Bu küçücük yerde de bir ıhlamur a 'uğu, hassasiyetimden çoğunu dıktan sonra, bütün çocukluğ ağacı her na , şimdi, başkaları a)- şimdi temi leri, boyla n, tamir ediler ei ak yi de kendimde o hassas, oynak çocuğu bulamıy “ ps we Apartımanımızdaki ilk gece, Aliyenin bir kap çok hoşuna gitmiş ç tik bahçe yi sıl tatlı bir kır zevki, bir romans 8 ihtiyacı vermif e e if Kımız mobilyeleri yerleştirmiş! gr pi on defa sürüklüyor; mutfaktaki elektrik fareni x 00 Kendimizi rın duşlarına varıncaya kadar, tüphaneyi. ye if gösteriyordu. O gece çok neşeliydi z on a yi Ufak bir ampulla aydmlanan küçük bir we ler anlattıktan sonra, gittikçe kızaran yanaklı” birden: yer” sema Ss” pi