7 fi ETTİ 7 ni 15 EYLÜL — 1938 Bir gardiyanın anlattıkları... Bir Wcak ve boğucu günde Kurnaşo Mergüzeştini öğrenmeğe karar ver i Bina da muvaffak oldum, k, karanlıkta yürür gibi ihtiyat- Mi bir tarafına bakımarak ve söz“ dai sürü lüzumsuz fikirlerle söy» ek hayatını anlatmağa başladı. > Bu toprağın içinde hiçbir kökü orta tabaka kâdar * hiçbir iş yan ve vaziyeti kötü olan bir sınıf insan yoktur. Bunlar, in- ra melânkolik kısmıdır. Meselâ Balgutede, eski alım satrmiyle ln, Bense, daha sekiz yaşımdan 'en kuş avlamağa başlamıştım. Or Yima geldiğim zaman, kürkçülük öğ” ek Üzete beni bir kürkçünin yanı- iler. “Öğrenmek,, sözü tama - MÂnasız bir kelimedir. Çünkü in- ala. sarhoşluk etmekten şunun kafasını gözünü yarmaktan, ser. bn Yapmaktan başka hiç bir şey öğ“ mer 1, Büyük bir talih eseri ola - al müsaade etmediği için, alışmadım. Evleninceye kadar in yirmi alt: yaşıma gelinciye Mü kadına el sürmedim. Vakra on Yaşımda iken bir defa böyle bir e Fakat bunda benim hiç bir İni tim yol. Ustam sarhoş ve &- bir gelini vardı; kadın düpedüz iz etti. Her nedense o daki- i iy ie karşı bir nefret duymağa baş tg süratını buruşturdu; tü - e en cebinden bir cıgara Gçi- Nü tellendirdi ve ağzından du 4, 3 beraber kelimeler çıkarak sözü- Meram etti; Mba iflâs edeerk ticaret sahne- in çekildi ve hırsızlığa başladı. Çok Üeden de hapishanede öldü. Ma Lİ ölmeseydi de, hapishanede Şöleni mukadderdi; günkü yaptır ilce hırsızlığı idi ve işin İşinde ve dökmede vardı, Babamdan ö- * barsızın oğlu falan diye - benim #tmeğe başladılar. Tabii taham- ik. Çünkü insanlardan nereye i Müğ 2. Tabit hiç bir yere.. arda evinde çâknan piyancyu Bai, en sonra coşan veremli hırsız hir yumuşak ve melânkolik bir ses- Şark: tutturdu. Derken nakrisli, Sy İvankiv da yavaş bir sesle onu yi başladı. Sonra, şarkınm “ehe doğru ikisi birden seslerini Kk iler, My vurarak, sert bir sesle: Baler, ne oluyor? diye kaykırdı ... meyhane mi? Yı susturduktan sonra, tekrar 4 Sönerek biraz can sıkıntısı, biraz p in et ifade eden bir sesle: il itler, evleri gibi buraya a- o, ör, dedi. Ceza olsun diye buraya Nar, halbuki onlar şarkı söy- » Böyle kayıtsız insanlara hiç im, Ne ayıp ne de korku bili- meçinin ucuyla merdi » Elizabet zamanında yapılmış Pİshanede derin bir sessizlik n, alelâde bir gündü, Mah- büyük bir kısmı işe sevkedil Ki Hapishanede kalan on, on beş hepsi de ayni vaziyetteydiler; ), Şu veya bu hastalıkla malül, *dilecek kadar sessiz kimseler - F, annelerini, kaybetmiş ve r ümitlerini kesmiş, dolayısi- Mig yvelinden her şeye boyunlarını yavrularını andır:yorlar - eker müdürünün evinde “Bir niyazr,, nr çalıyorlardı. Zi- “Yankov, yüzlerini yukarı doğru Gargi dinliyor ve gülüyerlardı . Yana: Ne : b Anlattıklarınıza devam ediniz! , oya ettim, 1 — İİ hiç bir zaman anlatmadım, Men umumiyet İGbariyle an- men. neyse... Hepsinden i İnsanlariz benim aramda © Mesele üzerinde mütabakat ha- e 9 Yazan ; Maksim Gorki — Çeviren: Ferah Ferruh sıl olmayışıdır. Ben haaytta çok fcnalık gördüm. Çünkü ben çok tahammüllü bir adamım, Kurnaşov anlatmıyor, fakat mütalea yürütüyordu. Ben dikkatle onu dinli - yordum. Bunun farkına vardı ve sordu: — Nasıl sıkıldınız mr?, “ Kenarları siyah, ortası beyaz, ma- tem işaretli bir mendille burnunu sik dikten sonra, derin derin içini çekti: — Bir defasında bana Sısoyev ismin- de şimdi ölmüş, bir adam musallat ci du, Konstantin Vasilyeviç Sısayev, s€- fih, rezil, fakat zengin bir ağamdı. Ev- leri falan vardı. Yani sizin anlayacağı- nız, vaziyeti itibariyle herkesin hür - met ettiği bir tipti. Bir hiç yüzünden bir gün beni dövmiye başladı. Belki bıkar da dövmekten vazgeçer diye hiç ses çıkarmadım, Bu defa da saçlarım- dan yakaladı, Mümkün mertebe gözlerine bakmağa çalıştım, Çünkü köpek, insana saldırdı - ğı zaman gözünüzü köpeğin gözlerine dikecek olursanız saldırmaktan vaz ge germiş. Fakat burada, buna benzer bir şey olmadı. Bilâkis herif o kadar kızdı ki, beni öldürmesi işten bile değildi. Beni masanın başından kaldırarak, zer- ve kadar merhamet etmeksizin yerlerde de sürüklemeğe başladı: Kimbilir ne- reye götürecekti, Neyse. onu tuttular, beni kurtardı - lar. Yürümü falan yıkadıktan sonra eve yollandım. Yolda gene o adamı kar- şımda görmiyeyim mi? Yanında birisi daha vardr, Ellerimden, ayaklarımdan yakaladıkları gibi, şehrin dışına, dere- ye doğru götürmeğe başladılar, Beni öbür dünyaya göndermek iste - diklerini derhal anladım, Tabit feryat ve fiağn etmeğe, yalvarmağa başla - dım. O: “— Vay, demek nihayet teslim olu- yorsun!.,, diye söylendi. Beni yere bı- raktı; hattâ çıkarıp üç ruble de para verdi ; "“— Bu parayla kendine ilâç al, dedi, bundan sonra da kat'iyyen benimle mü. nakaşaya falan girişme!..., Halbuki be- nim onunla olan bütün münakaşam, 0 Rün vahşice hareketlerine tahammül et- meğe çalışmamdı. Kurnaşov içini çekerek fikrini izah etti: — Tahammülün oldukça tehlikeli bir şey olduğunu bilmem bilir misiniz? Tahammül mefhumunun içinde o öyle bir gurur gizlidir ki, bunu hiç bit kuv- vet ortadan kaldıramaz. Üç yıl önce biz de, burada üvey baba katili bir çocuk vardı; şeytandan beter bir şey.. Görü müşte gayet terbiyeli, gayet nazik bir şeydi. Fakat ağzından bir tek kelime bile çıkmıyordu. — Suçunu itiraf etmemiş miydi? di- ye sordum . — Ne münasebet? Daha evde iken bunu kabul etmişti. Fakat resmi tah- kikat esnasında bir türlü ifade vermek, öldürüş sebeplerini anlatmak isteme * di. Onu dövdüler, zındanlara attılar. Fakat nafile!,, Susuyor, yalvarma, şi- kâyet mahiyetinde ağzından bir tek kelime çıkmıyordu, En ufak bir korku eseri bile göster- miyordu, Zorla ayakta duruyor, fakat buna rağmen herkesin tepesinden ba" kıyordu. Ben bile bu kadar sakin bir a- dam clduğum halde onun bı haline ta- hammül edemedim.. Ona iyice veri: tirdim. O, biç bir şey olmamış gibi, ellerini arkasına bağlamış, dikdik göz- lerimin içine bakıyordu. Çocuğu dövüyor, fakat bundan bir fayda çıkmıyacağını gayet iyi biliyor- duk, Çocuk tâ mahkemeye kadar da - yandı; baş eğmedi. Sonra ansızm ölü- verdi.. Ne yaparsın, münakaşayı seven bir adammış... Kurnaşov gülümsedi. Belirsiz (o bir şekilde dudakların: büzdü; yanakları - nın adalelerini yukarı kaldırdı. Sarı gözleri, pırıltılarını ve Hadelerini de - ğistirmeksizin, kırışıklıklardan mü - rekekp bir yarım hâle ile çerçevelendi- ler. Onun meşin gibi yüzünde ilk de- fa olarak bir gülümseme görüyordum. (Devamı Var) 18 EYLÜL — 1918 PAZAR Hieri: 1337 — Mecepi 22 Maban öğ ilen Akyar vah mad 543 12,08 15,37 18,14 19,48 4,03 Lüzumlu Telefonlar Yangın: İstanbul için: 24222, Beyoğlu İçin: 416(4, Kadıköy için: 60020, Üsküdar i- çin: 60625. Yeşilköy, Bakırköy, Bebek, Tarabya, Büyükdere, Fenerbahçe, Kandilli, Eren- köy, Kartal, Büyükada, Heybeli, Burguz, Kınah, için: Telefon muhabere memu- runa yangın demek kâfiğir, Rami itfalyesi: 22711 Deniz itfaiyesi 30. .20 Meyazıt kulesi: 21996. Galata yangın kulesi: 40000 Sıhhi imdat: 44998, Müddelumumilik: 2290. Emniyet müdürlüğü: 24382. Nefin Veküleli İslanbıl Elekirik İşleri Umum Müdürlüğü Beyoğlu: 44801... İslan,. bul: 24378, Sular İdaresi: Beyoğl taş: 40915. Cibali: 20 21708. Üsküdur » Ka Havogazi: İstanbul 60799, Deyoğla; 44042, Taksi Otomobili İstemek İçin Beyoğlu ciheti: 49084. Bebek ciheti: 36 « 101, Kadıköy ciheti 60447, “Denizyolları İstanbul acenteliği: 22740. Karaköy: 42362. Pazartesi Tophaneden 16,30 Mudanya, 20 Bandırma, Salı Tophaneden 9,30 İzmit, 16,30 Mu- danya. 10 Karabizm, 20 Bandırma, Gala- vera 12 Karadeniz, Sirkeciden 10 Mer sin, Garşamba Tophaneden 16,30 Mudanya, 20 Bandırma, Sirkeciden 15* Ayvalık, 8 rin, Perşembe Tophâneden 9,30 İzmit, 16,20 Mudanya, 20 Bandırma, Galalağdın 712 Karadeniz. Cümürtesi Tophaneden 14 Mudanya, 20 ye Sirkeciden 15 Ayvalık, 18 rtn, Pezartesi Tophaneden 9İmroz, 9,30 İz- mit, Galatadan $,30 Mudanya, 10,30 İzmir Sür, 12 Karadeniz, 22,30 Mudanya, Müzeler Ayasofya, Roma » Bizans, Yunan eser- leri ve Çinili Köşk, Askeri Müze ve sarnıç lar. Ticaret ve Sanayi Müzesi, i yüze, el “mi “ börgün saot 10 dam 16 ye kadar açıktır.) Türk ve İslim eserleri müzesi: Pazar- tesiden başka hergün saat 10 dan 16 ya kadar ve Cuma günleri 16 dan 17 ye ka- dar açıktır. Topkapı Mözesi; Hergün saat 13 ten 16 ya kadar açıktır. Memleket Dışı Deniz Seferleri Romanya vapurları: Cumartesi günleri 13 de Köstenceye; Salı günleri 18 de Pi- re, Beyrut, İskenderiye, alyan vapurları: Cuma günleri saat 10 da Pire, Erendizi, Venedik, Triyesle, aş Istasyon Müdürlüğü Telefon : 44783. Beşik» Avrupa Hattı Semplon ekspresi hergün Sirkeciden saat 22 de kalkar ve Avrupadan geleni saat 7,25 te Sirkeciye muvasalat eder. Konvansiyonel 20,30 da kalkar, 10,20 de gelir, Edirne postası; Hergün saat 8,50 de hareket eder, 19,33 de gelir. Anadolu hattı Mergün hareket eden şimendiferler: Saat 8 de Konya, 9 da Ankara, 15,15 de Diyarbakır ve Samsun, 15,30 da Eskişe- hir, 19,10 da Ankara ekspresi, 20 de A- dapazarı, Bu trenlerden saat 9 de hareket eden Ankara mehleliti izarlesi, çarşarıba ve cuma günleri Haleb ve Müsula kadar sefer etmekledir, MÜNAKASALAR: İstanbul Komutanlığına bağlı o birlikler için 43.000 kile sedayğı satın almacaktır. Kapalı azrfla ihalesi 19 eylâi 938 pazartesi günü saat 11 de Fındıklıda o kumandanlık satınalma komisyonunda yapılacaktır. Mu bammen tuları 42750 liradır. GEÇEN SENE BUGÜN NE OLDU? * Eski vali Haydar vefal etli, Istanbul Radyosu 18 EYLÜL — 1938 PAZAR 18,30 dans musikisi, o (plâk), 19 Türk mwusikisi (p)âk), 19,30 dans musikisi plâk 20 Saat ayarı, Gravviç o rasathanesinden naklen, Muzaffer Güler ve arkadaşları tara fondan Türk musikisi ve o halk şarkıları, 20,40 ojans haberleri, 2047 Ömer Rıza Doğrul tarafından arapça söylev, 21 saat ayurı, orkestra, 21,30 Sunt Gün ve arkadaş ları terafindan Türk musikisi ve halk şar kaslrı, 22,10 hava raporu, 3 Liko Amar keman Konseri, piyanoda Sabo, 22,50 «on hâberler ve ertesi gürün proğram, 28 saat ayarı, İsükiâi marşı şon, BA Yazan: Rahmi YAGIZ Ayşe sultan sözlerine nIhavet verince Enver paşa mırıldandı: — Bunları size kim öğretiyor kuzum ?. — Bir şey demek istediğim yok. Za. ten bunlar benim, bizim karışacağımız işler, kadın işleri değil.. Fakat düşü- mn, söz © kadar ayağa düşmüş ki, şeh. rin en viran semtlerindeki köhne kulü- belerden tâ saraylara, sıraylılara kadar heryere, hdr ağıza yayılmış: Siz benim eniştemsiniz... Size yapılacak her ha. rekette, size uzatılacak her el ve dilde banada bulaşan bir nokta, bir taraf yardır, Halk, bunun önüne geçmek zamanı- nin geldiğini kattâ geçtiğini iddia e. derken, ve bütün hâdiselerden bizzat mes'ul olduğunuzu çekinmeğe lüzum görmeden biribirlerine tekrarlarken bu işlere nasıl lâkayıt kalabilirim... İyice biliyorum ki, o ablamın da içi kan ağlıyor. Fakat o size bir şey söyle miyor. Siz çalışıyorsunuz, yoruluyorsu” nuz, hırpalanıyorsunuz, Günleriniz cep heden cepheye koşmakla, geceleriniz aile ocağındaki rahat yatağınızda geçecek yer de binbir ölümün tehdidi altındaki top rak siperlerde, Kazamatlarda, kuru yer lerde yatmakla geçiyor. Sonra, bütün bunlara mukabil başkalarını hataların- dan doğan fena neticeler sizin bilgisizli- Rinize, iktidarsızlığınıza, idaresizliğinize hamlediliyor. Paşa enişte, gerçi biraz acı ve ağır söy Jüyorum ama, bunu size olan yakınlığı ma, samimiyetime vereceğinizi biliyo” rum... Bir devleti koca bir hükümeti tek başınıza siz idare edemezsiniz. Yardım” Glatınız, bilhassa elinize verilen kudretin “ordumun, donanmanım başına birer mes ul idareci varken niçin bu hallerin önüne geçemiyorlar, geçmiyorlar da her kaba” hat size yükletiliyor? Niçin falan paşa nın, falan kumandanın idaresizliğinden, sakat işinden, beceriksizliğinden siz İeke- leniyorsumuz?.. Bunlara nihayet vermek zamanı sahiden çeldi paşa enişte.. Mudanyayı düşman tahtelbahirleri to pa tutmuşl,. Tutar a! İstanbula kadar gelen, burada, sarayın, hükümetin gözü- önünde İstinyedeki donanmayı torpille meğe kalkışan tahtelbahirlerin Mudanya” yı bombardımanına ben şaşmam bile! Donanma kumandanı niçin bunları tutmuyor, tutturmuyor, ts Niçin tahtelbahirler kendi sularında dola” şır gibi korkusuz ve serbest denizlerimiz” de geziyorlar? Donanmamız ne yapıyor? Donanma kumandanının işi nedir? İşte bu suallerin cevaplarını vermeniz lâzım, Gene bana kalırsa verilecek en iyi cevap da ordunun ve donanmanın başın» daki adamlara kumandanlara bunun he- sabını sormaktır, Paşa, karşısmda parmak ısırtacak bir talâkatla donanma kumandanın itiham eden baldızına hayretle bakıyordu. Bir taraltan Ayşe sultanım çok haklı ve ye rinde sözlerini dinlerken öbür taraftan da bunları sultana bir öğreten olduğunu hesaplıyor, fakat bunun kendi düşünce lerine, yapmak istedikleri muvafık oldu- Ku için yavaş yavaş hiddeti yatışıyordu. Ayşe sultan sözlerine nihayet verince Enver paşa mırıldandı: — Bunları size kim öğretiyor kuzum? Ayşe sultanın yüreği hopladı.. Heyeca- na kapılmamağa, tabii görünmeğe gay“ ret etti, cevap verdi; — Kim öğretecek, kimi görüp konu” şacağım? Burlar, ablamı çok sevdiğim i- çir bu işlerle yakından alâkadar olduğun! ve kendi kendime bulduğum sebeblerin hülâsasıdır. — Pek iyi.. Artık bu bahsi bırakalım. İcap eden her şeyi yapacağım. Başkumandan vekilinin bu kestirme sö" zü artık uzayan ve... Ayşe sultanım ağzın- da ağdalaştıkça paşayı büsbütün hırslan- diran söz faslına nihayet çekti. Paşa tam fitili alıştı. Donanma kumandanı ami-| ral Şosona olan hiddeti, kini gün geç tikçe eksileceğine artıyor, Enver paşa Şosonun Karadenizden dönüşünü bekli- yor, amiralı donanmadan kaldırıp atmak için artık ortada hiçbir mani Okalmadı ğını hesaplıyordu. Davist el altından yap tığı bu teşebbüsle Şosona tam darbeyi vur rauştu. Başkumandan vekili, asabi En ver paşanın hiddeti tam çağa gelmiş çat- müşken Ayşe sultanım tahriki de üste gel“ miş,, Şoson için artık kurtuluş selâmeti kalmamıştı. Serkeş (o ve hödkâm'amiral muhakkak donanmadan ostılacaktı, Da vistin intikamı da alınmış olacak, Büyük deredeki telsizin kanıma giren, onu bul- durup bastıran Alman denizcisi böylece cezasını çekecekti. Şoson Karadenizde bulunuyordu. Trabzona giderken (o smüral Kolçağın eline düşen Bahriahmer, Bezmiâlem ve Mithatpaşadan mürekkep Osmanlı trans- por kafilesi batırıldıktan sonra Karade* nizde sahil şehirlerini muhafaza için bu” zada daimi bir konvoy bulundurulması” na karar verilmiş, Osmanlı donanmasının işe yarar kruvazörlerinden Hamidiye ve Midilli nöbetleşe bu vazifeyi oyapmağa başlamışlardı. Midilli kruvazörü Fatsa önlerine kadar gelen Rus destroyerlerini kovalamış ikin ci vazilesini böylece başardıktan o sonra dönmüş, gelmiş, yerini Hamidiyeye br rakmış, İstinyede dönanmaya iltihak et mişti, Hamidiyehin yalnız kaldığını gören, Yavuzun da İstinyede o yattığını haber alan Karadenizdeki donanması Ku" mandanı amiral Kolçak bütün hafif kru- vazörlerile -Osmanlı gemisini kıstırmağı “- kurdu. Bu tâsavvurunu, çarçabuk tasar Jayıştan fill sahasına döktü, Sıvastopol- dan Odesaya diğer limanlardaki Rus kru vazörlerine telsizle direktif verdi. Hepsi” nin Samsun civarında Hamidiyenin bu” lunduğu noktada toplanmzlarını emretti, Kendisi de OKağola bindi, &Aleksiyef, Köornilof, Sazaroviç isimli üç seri kruva* zörü de peşine taktı, Srvastopoldan hare- ket etti. Kolçak filoya bizzat kumanda ediyor, ve.. bütün dikkatini de uzaktan göreceği siyah bir dumanı tarassuda hasrediyor- du. (1) “Yavuz, korkusu kalbinde yer etmekle beraber, Osmanlı imparatorluğu” nun payitahtında işliyen gizli telsizin ha berleri sayesinde Karadenizde Osmanlı deniz hâkimiyetine rağmen epeyce mu- vallakiyet gösteren Kolçak, Yavuzun son Sıvastopol bombardımanına bir muka- bele olmak üzere Hamidiyeyi avlamak bu şöhretli Türk kruvazörünü esir etmek veya batırmakla intikam almak istiyor du. Rus filosu süratle Samsun istikametin- de yol alıyor, amiral Kolçak temin edece- Bi zaferin şevkile keyifli keyifli gülüyor, amiral Şosona yapacağı bu sürprizle Os manlı donanma kumandanmın düşeceği hali aklına getirdikçe keyfi, neşesi artı” yordu. Kağoldaki rastlar, ellerinde dürbünler le yalnız ufku kontrol ediyorlar, bir ta raltan da Samsuna yaklaştıkça Hamidi- yenin izine tesadüf etmekle, onun gölge sini dürbün adeselerinde görmeğe çalışı” yarlardı. Sinop önlerine varıldığı sırada üç bacalı tığ gibi bir Türk destroyerinin şanlı Hamidiyenin hayali, o sabırsızlıkla beklenen gözlerde aksetti, Rus Gilotillâşı" nin keşşaflığını yapan Sezaroviç muhri* binin prova çanaklığındaki rasıt yanında ki haber borusuna seslendi: — Sancak omuzluğumuzda, üç bacalı bir Türk destroyeri var.. (Devamı var) (1) Yavuzun fayrab zamanında baca larından çıkan kesif duman çok uzaklar dan farkedilirdi, Kolçak o bım biliyor, baskına uğramamak için ufukta duman arıyordu. R.Y. dik Le h