— Gülerim sana! Şu sarayın temelleri atıldı atılalı buraya giren hiç bir kiz dışarıya çıkarılamamıştır. Dünkü kısmın hulâsası Abbasi Halifesi Mustasırım Bağ datta gönlünü eğlendirirken ken disine fevkalâde güzel bir kız götiriyorlar. Fakat kız Hali. feyi tahkir ediyor. Halife de kı. ep esiri iyi terbiye etmedi diye esircinin gözlerini kör ediyor. Bu sırada sarayın kapısına ser seri kılıklı bir adam musallat olmuştur. Zorla içeri girmek is. tiyor. | — Buna nereden hükmediyorsunuz — Arkasında adamları olmıyan bir kimsenin bu derece cür'etkrhkla Hahfe- nin kapısına hücüm etmesi kabil midir? Hüseyin emretti: — Durun, çekilin bakalım! « Bu emir derhal tesirini gösterdi . 'Hilâ yabancı ile çarpışmakta olan asker- ler geri çekildiler . Serseri kılıktalci yabaner muhafız zabiti Hüseyinle © karşı karşıya kaldı. İki adam bir dakika kâdar biribirlerini şüphe, tecessüs ve endişe ile seyrettiler, Nihayet Hüseyin sordu: — Kimsin sen? ne istiyorsun? Yabancı gözleriyle etrafmı çep çev- re yalın kılıç çeviren yirmiden fazla nö- betçiyi işaret etti, Hüseyin bu işarette derhal anladı: — Haydi içeri geli seninle nöbetçi kulübesinde görüşeceğim. Diğer nöbetçiler buna itiraz edecek oldularsa da Hüseyin keskin © bir sözle hepsinin itirazmı ağızlarına tıkadı, Ya- ne, Hüseyinin gözlerindeki manaya İtimad etmiş olduğundan atını kendisine yiyecek gibi bakan nöbetçi askerlerden birine teslim etti. o Kılıcını kınma kodu. Ve Hüseyini takip etti: Bir dakika sonra ikisi de nöbetçi zabitlerine mahsus taş kulübede karşı karşıya oturmuş konuşuyorlardı. — Kimsin sen? — Ben bir Türküm, — Ya? zaten kıyafetinden ve yü- zünden belli. Peki nereden geliyorsun? —Karakurumdan, — Karakurumdan mı? — Evet. — Gelişinin sebebini öğrenebilir miyim? — Hayır. — Pek âlâ, o halde burada ne arı- yorsun? — Birisini takip ediyorum, İzini bü sarayın önüne kadar kovaladım. Son. ra kaybettim. Geç kaldım her halde. — Kimi takip ediyorsun? — Bir esirciyi. — Yal — Yanında bir genç kız götüren bir esirci,,, Acaba böyle iki kimse o buraya geldi mi? İki genç adam biribirlerinin gözle- rine bir müddet hiç bir şey konuşmadan baktılar, Sonra muhafız Hüseyin yavaş bir sesle cevap verdi: — Demek onları takip ediyordun. — Evet. — Maksadı öğrenebilir miyim ? — Maksadrm mu? kızı o canavat he- rifin elinden kurtarmak, Hüseyin elini delikanlının omuzuna koydu: — Çok geç kaldın delikanlı! Dediğin kız esirci ile birlikte buraya gireli iki saat oldu. — İki saat mi oldu? Nerededir! — Ne yapacaksın? — Onu ele geçirmek için ker şeyi — Gülerim sana, Şu sarayın temel- leri atıldı atılalr buraya giren hiç bir kız dışarıya çıkarılamamıştır. Tam bu sırada uzaktan işidilmekte olan çalgı ve şarkı sesleri bıçakla kesilir gibi odinmişti Hüseyin karşısındaki yabancıya eliyle “sus!,, işaretini yaptık. tan sonra kulak kesildi; — İçeride fevkalâde bir hâdise cere yan ediyor. — Ne gibi? — Şimdi anlarız. Aradan birkaç dakika geçti. Şimdi Esirci kanbur Reşidin acı feryadlarının dışarıya sızan hafif akizleri duyuldu. — Biri daha hapı yuttu. — Neden imdadıma koşmuyorsun? Hüseyin güldü: .... — Deli misin sen? cısı olduğun naş:! da belli! — Bir şey anlamıyorum. Aradan dört beş dakika geçti. Sara- yın iç kapısından iki iri yarı adamın bir cesedi kucaklamış oldukları halde dışarı çıktıkları görüldü. Yabancı yeniden mü- dahale etmek istedi. Fâkat muhafız ku- mandan bir el işretiyle ona durdurdu; — Kımıldama! Ve onu orada yalnız bırakarak ka- ranlıkta bir ceset taşıyan iki adama doğ ru yanaştı: — Ne oldu? — Gözleri çıkarıldı. — Kimdir? — Esirci! — Ne yapacaksınız şimdi bunu? — Dicleye atacağız. — Öldü mü? — Hayır sadece baygın. Çok kan kaybetti, Fakat gözlerinden boşanan kan Jar pıkhtılaştığı için ölümden kurtuldu. (Devamı var) yaf Biti GU anın yaban- alamıyordu. Sabahleyin kalktığı de başı ağrıyor, midesi bulanıyordu. Fakat penceresini açıp bahçeye çıkm- ca telmamen iyileşiyordu. Gün gegtik| 66 ba bal kendisinde arttı. Sokağa çıktığı vakitler bacaklarının kesildiği”, ni hisseder, bir müdet bir ağaca lanarak kendini toplamağa çalışırdı. | Sendeliyerek yürüdüğünü görenler oki du, Hayatında hastalık nedir bilme“ diği için bu hal onu pek korkuttu. PerhirWr yaptı, ilfelar aldı, fakat hiç bir 3*y fayda etmedi. Biray böyle geçti. Kireç fabrikasmn sahibi Gelip efendi yağlı haşlı, babacan bir adam” dı. Gelip geçtikçe genç kadmı görür“ selâmlardı, “Bir beftadanberi ocakları söndür”) müşlerdi, “Tesadüfen kadm da iyiler ti. O sabah Galip efendi baliçede otu” ran Şadiyeye seslendi: — İyileştiniz geliba. Renginiz dir zelmiş maşaallah! Gene ocaklar yandı ve gene kadı” nm rahatsızlığı başladı. Gün geçtikçe zava'lının sersem hali artiyor, biraz hava almak için kırlara çıkıyor, fa” kat başı dönüyor, olduğu yere yığılıp kalıyordu. Bir çok seferler köylüler nu yolun ortasından kaldırıp araba çiğ” pemesin diye bir ağacım kenarına ya” tırdıkları oldu. Kadm farkında bile değildi, Etrafta herkes Şadiyenin bu halin”) den behsetmeğe başladılar. Eudişe ve merak uyanmıştı. Lâkin bir gün Ma” hirin, ortaya attığı bir söz ağızdan a”) alak kei Ni ili Hatıralarını anlatan > EFDAS TALAT Bir kenara gözlerinden kaçmak ister —135 — çekilmiş âdeta onun gibi bir vaziyet almış dururken " kadın beni Hepsi güzel ve cazibeli kadını ortala- rma almışlardı. Onun bendeki bir gece- lik esrar ve zevk dolu hatırasına rağmen ona yaklaşmağa bir türlü cesaret ede- miyordum. Bu cesaretsirliğimde belki biraz da bu bir sürü şapka ve üniforma arasında kırmızı bir Ustüva halinde di- kilen fesimin bıraktığı Ogarip tesirin hissesi vardı. Bir kenara çekilmiş, âde- ta onun gözlerinden kaçmak ister gibi bir fırsat almış dururken kadn o beni gördü. Elini sallıyarak: — “Helo Mister Efdal!, diye < beni çağırdı. Yanına giderek elini öptüm: — Ben de simdi sizin hakkınızda Ka- piten Benete bazı şeyler söylemek isti- yordum, Bu sözlerinden sonra Kapiten Benetin koluna girdi. Beni de kolumdan tutarak kalabalık arasından ayrıldr. Teşyiciler arasından beş on adım ayrılmıştık ki Le. di Düsmund, Kapiten Benete şunları söyledi: — Kumandan! Ben Efdal (Beyin) arkadaşlığından çok memnun kaldım. Kendisi, arkadaşlığımız çok kısa bir zamana minhasir bulunmasına vağmer! benim itimadımı tamamen kazanmıştır. Sizin onun hakkındaki fikrinizi de öğ- renebilir miyim, Dudaklarımı ısırarak bu sözleri dinli- yen istihbarat şefi casus kadına şu ce- vabı verdi: — Biz kendisini İngilizlere merbut! biliriz, Kendisinden istifade etmeğe ça- uşmalıyız. — Ben de öyle düşündüm. Herhalde teşriki mesai etmek çarelerini arasanız fena olmaz, — Hay hay kendisile görüşürüz. — Bilhassa yarından sonra, yapacağı. mız işlerde, harice sevkedilecek Türk. lerle bunların sevk işlerinde Mister Ef- dali çokufaydalı olabilecek şekilde istih- dam edebilirsiniz. — Tavsiyenize çok teşekkür ederim. Eğer kendisi bizimle teşriki (o mesaide bulunmak isterse biz kolayca anlaşabi Miriz., Kapiten Benet burları söylerken yü - — Sarhoş karı! Arık hüküm verildi, Kadın yalnız” Uğmi gidermek için kendini içkiye, ya”) but kokain, heroin, morfin gibi şey “lere kaptırmış olacak! Herkes bu havadisi biririne fisir” yor, bir dedi kodudur gidiyor. Mum asif ulanlar teessiifle bahsediyorlar: — Şaşılacak iş. Bu terbiyeli, çe* kingen kadın nasıl bu hale geldi. Ne iyi bir anne, ne zarif bir geneti — Her şey aklıma gelirdi. Fakat sarhoş olup sokak ortasında yığılıp kalacağı hayalden bile geçmezdi, — Vah, vah! Şadiye, aleyhindeki bu cereyandan bihaber, civarda oturan doktor Remzi Beye kendini muayene ettirmeğe ke rar verdi. Baş dönmtlerini, bulantı” larını, baygınlıklarını anlattı. Derdi” ne çare bulmasını rica etti İhtiyar doktor, verdi: — İyileşmek için bir çareniz var” dır. — Aman doktorcuğum ne imiş. Söyleyin de yapayım. — Biraz daha az için! Şadiye hayretle tekrar etti: ters ters cevap Müzi dü ne di züme bakıyordu. Hararetle S ver- dim: — Sizinle her hususta teşriki mesaide bulunmak benim için bir bahtiyarlık o- lur. Emirlerinizi beklerim. Ledi Düsmund koluma girmişti. Gü: #el başını bana doğru eğerek © şunları| söyledi: İ — Mister Efdal, arkadaşlığınızı bizi unutamıyacağım. Size bunu ( filen de «sbat edeceğim,, Ona da icap eden cevabı verdim. Tek- rar teşyici kalabalığına (iltihak ettik. Ben birkaç adım geride durarak güzel kadın: seyrediyordum, Kim tahmin ede- bilirdi ki böyle nazik, kibar, güzel bir kadın vücudu hunkar, merhamet, şefkat bilmez bir kalp taşısın. Kafası, kadın- ğın zengin, aşk ve şiir dolu hayalleri yerine, binbir entrika mevzuları “üze rinde çalışan bu kadın hâkikateri hari- kulâde bir yaradılıştı, Bir akşam ev- velki, hayata susamış, aşk için yaşayan ince duygulu, hassas ve muhteris kadın nerede? Şimdi karşımda bütün muhiti. ne hâkim olan bu kadın nerede. İki kâ- dın arasında karlı dağlar var, Nihayet birinci, ikinci ve o üçüncü kampana çaldt, Ledi Düsmüund hepimiz- le ayrı ayrı vedalaştı. Küçük, yumuşak ç sıcak eli avuçlarımda biraz. , fazla kaldı ve çevik bir adımla kompartimanâ sıçrarken seslendi: — Beni unutmaymız? — Siz bizi unutmayınız. Güle (güle gidiniz. Ve lokomotif ağır ağır hareket etti. Tren, Rikhatson Hat gibi sevgili bir dosttan sonra bu bir gecelik sevgili- yi de alıp meçhül semtlere doğru uzak- laştı, gitti... KROKERE YENİ MİSAFİRLER GELİYOR Sirkeci garından ayrılmak üzere iken Kapiten Benet önüme çıktı. Yüzü gülü- yordu. Hem ciddi, hem samimi görünen| bir ifade ile konuşmağa başladı. — Ledi Düsmundun tavsiyelerini tut-| mak kararını muhafaza (ediyor musu nuz? — Şüphesiz! — Herhalde bizimle beraber çalışma niz sizin için de çok iyi olacaktır. — Teveccühünüze teşekkür ederim, — Beni yarın saat on birde Galata- — Az içmek mi? Bu ne demek? — Ne demek olduğunu benden iy? siz bilirsiniz, Kadın fona halde şaşırdı. Acaba ara sıra aldığı bir bardak biradan mı bahsediyordu. Eğer dokunan o ise vaz geçmek kolay. Bir daha ağzına bir yudum bile koymuyacaktı. Yolda mahalle çocuklari arkası dan bağırdılar; — Sarhoş karıya bakım. — Rakt iyi mi? — Su katıyor musun? Kadın etrafına bakındı. Kimse yok” tu. Demek onun hakkında bu sözler söylesiyordu. Allah «lah! Bunu da kim çıkarmıştı ?. Ne biçim iftira idi bu! Biraz ileride Ahmedi gördü. Se vinçle seslendi: — Ahmet, Ahmet!, Oh! İyi ki karşıma çıktın. Merak içindeyim, ne oluyor, ortalıkta aleyhimde ne yor?. Söyle Allah aşkma söyle. — Benim de bir şeyden haberim yok. Gelip sana soracaktım. Kulak) tan kulağa işittiğim şeyler pek iğrenç! — Nedir söyle? — Sen duymadın mı? Güya içi") yormuşsun. Yollarda yıkılıp kalıyor” gördü daki büroya gelip görebilirsinit — Gelirim, Kapiten Benet ile gayet surette ayrıldık, Krokere dö şünüyorum, Herhalde ön ler bir takım mühim bâdisata çe Krokerde gündüz şahidi olduğuf ve heyecan, esrarengiz bir tabula gelip dönen Ledi Düsm manidar sözleri, Kapiten Benetin malı faaliyeti (etrafta bir takım vekayin dönn duğuna ayrı ayrı birer delil yeni * Tesadüf, beni bu vakaların içine tarıyordu. Şimdiye kadar şansımın da Yi yolunda giden işlerimi şimden bilhassa böyle buhranlı zamanla! mamağa çok dikkat etmeliydini. gözümü hassaten şu günlerde d mam lâzımgeliyordu. Krokere vardığım zaman p muştu, Memurlar çoktan gitm Evvelâ çifte sevgililerimin odasıf ret ettim. Matmazel A.. bu akşam işi çil ken gitmişti, Diğeri hâlâ beni bel du. Sabahtanberi şahidi oldu selerden, yorgunluklardan dolay? züm İerimden aluyordu. Hasısz & bu halimden müteessir olmuş hafifçe solmuğtu. Uykusuzlü ğ iu yordu. Belki bu hislerinde daha ” Vi yorgunluğun tesiri vardı , Bana dargındı: — Her şeyi anlarım amma, b4 ihmale tahammülüm yok. Yüzü geceni bir eğlenti yerinde — gi belli. indi Hep işlerinle beni avutuy” Ben çocuk değilim. Artık genin larına İnanmıyacağım. Bi'e bile inak çok feci şey diye söyleniyorÜ', Onu teselli etmek için çok w Mesele bana darılmasında değidir kü bir'çok defa, kızar, ertesi di kendine barışırdı. Mesele o raporları almaktaydı. Dargın, ve ıstırap çeken bir kadından lik istemek te abes bir'şey olurd” f nâenaleyh evvelâ onun gönlünü Izımdı, Bermutat kandı. Benim sakladığı (o müsveddeleri ( slab çin vapura kadar götürdüm. (Devamı muşsun!. — Aman Allahu! Bir alay edevsizlik! . İşle © günden sönrü Şadiye kün mertebe sokağa çıkradmağ? * verdi yormuş. Konuştuğu. gördüğü Zaten Mahir de etrafta * insan, evin işini yapan Zündelikti tice kadındı, Dışarda herxes siyi görür görmez soruyorlardi* — Hanımın ne içiyor? — Sudan başka bir şey içtiği med'm. —- Haydi haydi kime yutt sun”? — Vatlahi görmedim. Si” sarhog olduğuna bakılırsa yek sınd « geç vakit çakıstırıyor. — Kim bilir. Belki dem lanıyordur. On beş gün kiceç ocakları, On oeş gün içinde de EN çok daha iyi hissetmeğe ba: akşam Gene Galip efendi rs — Akşamlar hayır olsun. başlıyor. (Devamı pr