Hançerli mKadm N No.34 | Yazani Yazan; l lıh* Fırd_l__. Gizli mesele Yediler komitesinin bir içtimaında tetkik edilmişti — Asayişe müteallik bir mesele için mi görüşecekiniz? — Eyvet, Zati Şâhaneye bir ra - por vermişlerdi de. — İngilizler mi? — Hayır, bizim muhalifler.. — Acabâ neye dair?.. — Yavrum, bunu bilmiyecek ne var? “Milliciler,, in tenkiline dair.. — Çok mühim bir mevzu' Be - yefendi! — Mesele gayet basit, evlâdım! Eğer İngilizler bu rapordaki mad- deleri kabul ve tatbik edetek o - | lurlarsa, Kemalistler açlıktan ve cephanesizlikten telef olup gide - cekler!!! Genç tercüman bu son cümle ü- | zerine gülmemek için dişlerini sı - karak: — Beyefendi, dedi, bu acaba, Napoleonun meşhur plânlarından biri olmasın..?! Saray müntesibi, bu alayın Far - kında olmadı: — Onlar solda sıfir kalır!... Diye cevap verdi. Bu esnada içtima salonunun ka- pısmı bekliyen nöbetçi, çevik a - dımlarla gelerek, redingotlu Beyi içeriye davet etmişti. Saraydan gelen bu adamın hü - viyetini ileride öğreneceğiz.. .D .. Elektrikler yanmıştı. Saat sekiz vardı. Saraydan gelen zat İngiliz za - bitlerinin bu haft içtimamda bir saat kadar kaldıktan sonra, Ma - yor “F,, ile birlikte çıkmışlardı. Konuşarak otelin merdivenin - den indiler. Mayor “F,, misafiri - nin kolundan tutarak: — Buyurunuz Paşam! Dedi ve ikisi birlikte bir otomo- bile binerek (Ruvayal) otelinden | uzaklaştılar. Yıldıza, Vahdettini görmeğe gitmişlerdi. ...- İki gün sonra mesele tamamile anlaşılmıştı: (Kuvayi milliye) nin teşekkül ve taazzuvuna ruhen muhalif ve saltanatçı, başı sarıklı, esmer benizli bir peygamber ha - fidi günlerce, aylarca düşünmüş, taşınmış ve Kuvayi Milliyenin kö- künden imhasmna kendi fitri ve ır- ki zekâsınca bir çare bulmuştu. Bu çare üç maddelik bir raporla der- hal Padişaha arzedilmiş, Padişah da bu kestirme tedbirlerin tatbik kabiliyeti olup olmadığını İngiliz - lerden sormuş ve en mutemet mu- kariplerinden birini bu mühim me selenin halline memur eylemişti. İşte bu zat kendisiyle daima temasta bulunduğu İngiliz binba- | şısına meseleyi hafifçe açıyor, bin | başı da mal bulmuş mağribi gibi | derhal (Yediler) grupunu içtimaa davet ederek, meseleyi (Vahdet - tin) in arzusiyle beraber mahrem olarak anlatıyor. Üç kelime ile bile — ifadesi zaümkün ve kâüğıt üzerinde tatbiki kolay görünen mahut plân bilâha- re İngiliz erkânı harbiyesince tet- kik edilerek, zannedildiği gibi tat bik kabiliyeti olmadığı cevabı ve- | ridin salname nazırlarından rilmiş ve fakat pedişahın Anadolu hakkında ne kadar şiddetli tedbir- ler düşünmekte olduğu — anlaşıl - müak üzere mesele derhal Londra- ya bildirilmişti. İşte (Yavuz) un ilk defa Ana- doluya ihbar etmeyi milli bir vazi- fe bildiği bu hâdise İngiliz karar- | gâhmda hayli dedikodu uyandır- anıştı. Ö gün G. H. O:ya — merbut kadın, erkek ne kadar - tercüman ve hafiye varsa hepsi — Harbiye mektebine davcet edilmişti. Her- | kesi ayrı ayrı odalara almışlardı. Hiç kimse birbirini tanımıyordu. Anadolunun tenkili meselesi, | Peygamber hafidinin verdiği plân la henüz halledilmiş değildi. Milli küvvetler her tarafta teşkilâtını ikmal ve tevsie muvaffak olarak, her gün birer suretle varlıklarını göstermekten ve en ufak hâdise bile İngilizleri . heyecana düşür- mekten hali kalmıyorlardı. (Ruvayal) otelinde aktedilmiş olan bu hafi içtima, bir başka nok tai nazardan da ehemmiyetli sayı- labilirdi. Saraydan gelerek padi- Pşah namına söz söyliyen ve yarım saat kadar bu hafi mecliste mah- rem beyanatta bulunan zat, aynı zamanda da İngilizlerdan babıkli | —— hükümetine azami müzaheret ta- lebinde bulunmuş ve bu veçhile hareket edildiği takdirde İngiliz- lerin de arzu ettikleri gayeye sür- at ve sühuletle vası! olmak imkânı husul bulacağımı ve bundan zatışa hanenin son derece memnun - ola- cağını da ilâve etmişti. # * * İçtima neticesinin Yıldıza arzı tarihinden tahminen üç gün sonra idi. (Serkıl Doryan) da damat Fe- iki kişi maruken koltuğa kurulmuş konuşuyorlardı. Galiba biri mem- leketin umuru dahiliyesini, diğeri de umuru harbiyesini tedvir eden bu iki nazırdan biri dedi ki: — Canım efendim, etrafımızda bir şeyler dönüyormuş.. Çok me- rak ettim! Nazır ınfııednı çekerek cevap verdi; — Hayır ola paşam?! — Vallahi bilmem, bizim müs- teşar, malüm ya.. Çok zeki ve ku- lağı delik bir adamdır... — A« Bilirim köfteboro. Fa- tin ve şeytandır kâfir,.. Formalı paşa aksırırken muha- tabı sözüne devamla: —Efendimiz de tastik buyurur- sunuz ki, işittiklerinde mübalağa olsa bile yanlış ve yalan yoktur. Kendisinin anlattığına göre Jstan- bulda ayrı bir idare heyeti var- mış... — Bu da ne demek?... — Yani hükümeti el altından idare eden bir heyet... Muhatabı lâkaydane ;ülırck cevap verdi: — Canım, siz de böyle şeylere ne çabuk inanırsınız? ! — Efendim, hakikat olarak ve yeminle söylüyor, (Devamı var) HHBER — Akşam Postası | l!ngi_l_i;ce ders!eîq] Milelliti: ömer Rıza scarcely (skersli) nadiren. scatter (skatter) dağıtır sehool (skul) mektep, sebollroom (skulrum) mektep odası. sCİssar( sizera) makas. seratch (akratç) tırmalar. sea (si) deniz. sebson (sizon) mevsim. sett (sit) oturulacak yer, | secönd (ekond) ikinci #00 (si) gör, görür. seem (sim) görünür. Self (self) kendi, nels. Sell (sel) satar. Send (send) gönderir. Sentence (sentens) cümle. Separate (seperet) ayırır. Septemper (september) eylül. Seriyous (seriyos) ciddi, Set (set) koyar, birleştirir. Set Evee (setfri) —salıverir, bırakır. Seven (seven) yedi. ç Soventcen (seventin) öon yed' Seventh (sevens) yedinci. Seventy (seventi) yetmiş. Several (several) müteaddit. Sew (siyir) diğer. Shade (şed) gölge. Shacy (gedi) gölgeli, Shake (şek) sallar. Shall (şal) cek, cak. Sharp (çarp)) keskâin. She (şi) o, (müennes için). Sheep (şip) koyun. Sbilling (şiling) şilin. Shine (şayn) parlar, Ship (şip) gemi, Shoe (şu) ayak kabr. Shoemaker ( (şumiker) kunduracı, Shapf (şop) dükkân, Shöre (şor) sahil. Shört (gort) kasa. Shoulder (şulder) omuz. Show (şov) gösterir. Shut (sot) kapar, Shutter (şı“ır) pancur. Side ( " SizA (say ıçını çeker, Sight (sayit) manzara. Silence (saylens) süküt. Silly (sili) gabi, aptal. Silver (silver)) gümüş. Since (cins) ....denberi, Sing (sing) tağanni eder. Singular (singyller) raüfret. Sister (sister) hemyire. Sister - in - Taw (sisterinlay) bal- drz. Sit (sit) otur, Sit (sit) oturur. Siz (siks) altı, Sixpence (sikspans) altı penilik bir para. Sixtçen (sikslin) on altı. Sixth (sikses) altıncı. Sixty (siksti) altmış. Size (sayiz) hacim. Skote (skot) kayar Sky (skay) sema. Sleep (slip) uyur. Slcepy (slipi) uyuklayan, Slender (slender) mahif. Slip (slip) sürücü, Slow (elov) bati, yavaş. Smoll (smol) küçük. Sınoll (smel) koklar, Smile (smayil) gülümser. Sımoke (smak) duman. Smoath (smus) perdesiz. Snow (snov) kar. Snowboll (snovbol) kar topu. So (10) böylece. Sook (sak) bir .eyh bir maddeyi içip çekmesi. Soop (sop) sapun. Soft (soft) yumuşak Sole (sol) taban, Sole, to (to şol) taban koydurmak. Same (1am) bazı, bir miktar, bir. Somebudy (sanbudy) biri. Samething (samsing) bir şey. Sem-”'mes (santaymiz) bazan, ara- Sıra, Son (san) oğul. Son - in - law (san ün Wâw) damat. Söng (song) şarkı . Soon (sün) çobuk, çok geçmeden. Sorraw (soro) kör, Sorry (soçi) körü. Sort (sort) çeşit. Sothat (sozat) öyle ki. (Devamı var) serbest ? " 1 ilinciteşrin 198i AKDENİZKORSANİ Hİ No. 438 ŞAHİN REİS| l Büyük matera, aşk ve harp romanı l Avlanacak bir Türk gemisi bulsıiğ biraz olsun hıncını alabilecek*",ı'__ Geçen kısımların hulâsası Şahin Reje, bütün Akdenize nam salmış büyük bir deniz kurdudur. İtal- ya sahillerine yaptığı bir akından dö- ıwr*en rasladığı, takat âz bör zararla e- Hnden'kurtülmağa muvaffak olan hır Ceneviz gemisini Cezair limanında baş-| ka bir isim altında ve adetâ tebdili kı- yafet etmiş bir balde görünce şüphe- leniyor. Meseleyi tahkıka teşebbüs edeceği sırada ba geminin bir kaz ka- çırmak üzere olduğunu anlıyarak kur- tarıyor. Bu kız, Cezair Şeybi Ebüssai- din kızı güzel Habibedir. Şabin Reisle| Habibe sevişiyorlar, Fakat Ebüssait| kızını Şahin Reise vermek İstemedik- ten bayka önu konağında misafirken öldürmeğe teşebbüs ediyor. Lâkin Şa- hin Reis kurtulmağa muvaflak aluyor. Ebüssait, kaçmasma mani olmak için kızını Cezair civarındaki Yilanlı kale- 'ye kapatıyor, Habibe buradan kaçmağı göze alryor. Şahin Reise de haber gön- deriyor. Şahin relit bir arkadaşiyle beraber Xzını kaçırryor ve gemisiyle engine açıl . yer Bu urada, Habibeyi kaçırmağa te - şebbüa etmiş olan Şövalye Waleryo Maltadadır, Şahin reis aleykinde plün tasarlıyor. La Valet konuşmanın bittiğini anlatmak için ayağa kalkmıştı: — Azizim Şövalye!... Şimdi a- damlarıma emir veririm, Size lâ- zım gelen yardımı yaparlar. Ne P İİRYYNREY " YOft gö ea aa T İ ——Yola çıkacak hale gelince he- kadar çabuk gitmek istiyorum. m—Ben de bunu doğru hllııyo- yuna; Çünkü fırtına mevsimi yak- laşıyor, sonra uzun zaman liman- da kalmak ihtimali var.. . Sizi mi- safir etmekle zevk duyacağız ama, Papa Hazretlerini de bekletme- meli değil mi?... — — Evet, muhterem Şövalye... Halbuki Valeryo'nun aklı yuı bin altında kalmışıt. Lavalet, Al- batros'u aramak için iki hdıı'ıı yolladığını söylemişti. Bunun için Valeryo, yolda onu ele - geçirmek Bu, hiristiyanlık tarihinde gö- rülmemiş bir cinayet olacaktı, Fa> kat paraları parasızlıktan imanı gevriyen Papaya gölürürse bu ci- nayetin en büyük hizmet sayılaca- ğanı da biliyordu. Kafasının içinde yüzlerce Fikir çarpışıyordu. Kendi gemisini de batırmak, yalnız başır na paralarla beraber bir sandala veya sala girmek, İtalya sahilleri- ne çıkmak, oradan doğru Vene- dik'e gitmek.... Daha bunun gibi bir takım çıl- gn şeyler.., Hepsi de birbirine karışıyor, düğümleniyor, arap saçına dönü- yordu, Gemişine döndüğü zaman şaş- kim gibiydi. Hiç bir karar verememişti. Yalnız yüz bin altm, kafasının içinde, sapsarı, parıltılı bir çağla- yan halinde akıyor, onu sarhoş e- diyordu. Yumruklariyle kafasını dövü- yor; — Ne zaman kavuşacağım? Ne zaman bir kont, bir marki olaca- gım?.. Ne zaman Sahin Reisten ö- cümü alacağım?... Diye söyleniyordu. Bütün gece duıundu- karar veremedi. Ertesi gün eksikleri makla geçti. Bir gece dahâ kaldılar. Sabah erkenden YOl | tılar. Maltadan iki üç mil | lardı ki Albatros bir M# zülerek yanlarından geçti: Valeryo'nun içi buz HM J Artık kudurmş gibiydi. Hi mazsa avlanacak bir Türk n ' bulşa da, hıncını okdan alsal” Lipari adalarının yukt' dümen kırdı. Orada küçük: * lık bir takım boş adalar da V Vaktiyle bunlarım Türk kar# | rına merkez oldukları, hatâ zan bütün kış oralarda barff | ları olurdu. Belki gene birine rasgelebilirdi. Fakat talih gülmedi. Gemidekiler buna sevini$ dı. Çünkü durup dururken b na iş açmak istemiyorlardı. Valeryo güvertede ayaktâ | ruyor, ufukları gözetliyordu: | taraflarında denizden fı; bi duran, sarp kayalıklardan ret küçük bir ada vardı. Bu #f | bir asker Valeryonun önündt — lâm verdi: — Efendimiz!.. Bir forsa cürilşmal lstiyar... Âj — Bir forsa mı?... Görüşeci dam bulamamış mı?.. Yanıl lerle görüşsün!.. — Efendimiz, çok mühii j gey söyliyecekmiş!.. İ — Sana söylesin!.. Sen dt ı İ haber ver... | “ — Gizli söyliyecekmiş?,. ? y YValeryo sinirlenmişti. ı merak da etmişti. | yüzüne dik dik baktı: — Aradım efendim... Bir neden bahsediyor... çi Fa ha!.., Neredeymiş bu?... — f Valeryo, talihin bir ins&' hiç umulmryan bir saattâ (j dişlerini göstererek gülümt; | nun baştan ayağa kadar ,SJ silmesine yetmişti... . Diye sordu. yürümeğ? ) W di... ğ altmiş yaşlarında saçı müş, yorgun, bitkin — İşte bul... Dediler... rak sordu: — « — Benimle M ) ğ d — Eveti; D7 !,,' j Bozuk bir İtalya! : —-Sen nerelisin?.” R — Aydmlıyım.-. gae ".ı — Ağzını aramadın mı7: ) | —— Bir define mi?... Bir mesi için zaman beklemtij biliyordu. Hele “define,; * — Nerede bu forsa?.» — 4j Bir dakika ;ı_l' karşısına götürdler: Valeryo korsanın / sen mis'n? z Yrğk Sti — Demek ki Ti — Evet!... — Bir defineden muşsn? — Bunu siz'nle | görüşmeliyiz!..