: 4 . . L k n | — p2 — Ordunun ruhu, Hançerli Cüze|Kadın | Yazan; "E'.L Eerdl | Sivil olarak esrarengiz bir şekilde Istanbula gelen zabit kim di? Bumüphem ve esrarengiz mu- haveranin devamına şiddetli yağ- murlar mâni oldu. Kaptan mahal- linden ayrıldılar.. Zabitin biri nö- bette kaldı. Diğeri sivil olarak ge- minin motörile Kabataş sahiline çıktı... Ve oradan, kendisini bek - liyen —hüviyeti meçbul— bir kaç kişi ile otomobile binerek kalaba- lığa karıştı.. Bu adam kimdi ve İstanbulun işgal edildiği günün akşamı böyle alelâcele sivil olarak nereye git mişti? Kendisini Kabataşta bekli- yenler kimlerdi? Bu mühim suallerin cevabmı ve bu adamların kim olduklarını ileride —rası geldikçe— öğre - neceğiz.. A BF Şimdi, (Entellicens servis) in mütarekeyi müteakıp nasıl faali - yete geçtiğini öğrenmeden evvel, Istanbulun ©o kara günlerindeki vaziyetini kısaca gözümüzün önü- ne getirelim. “İngilizler biliyorlar dı ki, bir milleti inkrraza uğrat- mak ve onun cazip varlıklarına te- | varüs eylemek için o vatanda her- | şeyden evvel zâfa uğratılacak ıln kuvvet vardı: 1 — Milletin ruhu, v Bu sebeple evvelâ bu iki unsu- Yun mukavemetini kırmak - fikrile İ$e giriştiler. Zahiren Rusyaya kar şı yapılacak bir hareketi askeriye- yi ileri sürerek lüzumlu gördükle- ri Sevkulceyş noktalarını işgal ba- hanesile ve daha bazı desiselerle bir taraftan (İstanbul) dan itiba - ren tekmil Karadeniz sahillerin- deki iskeleleri ve dahilde bazı mü- him merkezleri istilâ eylediler, | - talyanlar Söke ve Antalya havali- sini işgal ederek Konyaya kadar; Fransızlar Adana ve Gaziantep mıntakaşmmda yerleşerek Paozanti, Maraş, ve Urfaya kadar yürüdü- ler, Musul mmtakasından da İngi- İizler şimale doğru yürüyerek hal- Kş tahrike başladılar. Ayni zaman da da Şarktan Ermenileri tahrike kalkıştılar. Bunu ikmalden sonra orduyu (vesaiti tedafüiyeden tec- rit ameliyesi) devam ederken, kuv vetlerinin hâkim olduğu yerlerde namuskâr ve liyakatli kumandan- ları birer suretle sürerek; rütbesi ne olursa olsun bilâ kayıt ve şart her Türk zabitini her Itilâf zabi - tine selâm ve ihtirama mecbur etmek kadar ileriye vardılar, Ordunun ruhunu karartma- ğave onu maddi silâhiyle be- raber manevt — silâhmdan da tecride çalıştılar. Bu arada mil- letin ruhunda ayrılık busüle getirmek için (Hürriyet ve İtilâf) firkası mensubinini körüklüyor- lardı. Bir çok zevatr tehcir ve tak- til ile alâkadar diye takip ve taz- yik ediyorlar, bu suretle milleti tefrikaya düşürdükleri gibi ümit- sizliğe de uğratmak istiyorlardı. İzzeti nefsimizi kırmak için ka- Gden erkek, büyük küçük her ferde her türlü tahkir ve tecavüzü tat- bik ettiler. Muhtelif ve cazip vesi- lelerle ahlâkımızı ifsada ve kadın- lığımızın bekâret ve ismetini boz- mağa kadar kalkıştılar. Diğer taraftan bu tethiş siyase- ti karşısında memleketin münev- ver görünen zavallrlarını da, * de- tece derece (Manda) vesaire gibi kendi kendimizi aldatan ve bil- meden esarete razı kılan propa- gandaları yapmağa sevkettiler. İstanbulda kurdukları (İstihba- rat şebekesi) ile öyle muvaffakı- yetler hâsıl etmeğe . başladılar ki, bu felâket karşısında herhangi bir vatandaşla serbestçe dertleşmek imnkânı kalmamıştı. O derece mu- vaffak olmuşlardı ki, herşeyin ni- hayet bulduğunu zanneden, vatan ve milletile kalbi ve riyasız irtiba- ti olması icap eden Padişah (Va - hidettin) bile, kendini ve hane- danmı sıkmtıya düşmekten kur- tarmaktan ibaret olan bir gaye ile zilletten zillete koştu! Milletin mukaddes mücahedesini doğma- dan öldürmek için düşmanlarla beraber ve onlardan ziyade çalış- &.. Vahidettin, Harbiye mektebi bodrumlarında inliyen bir Türk zabitinin feryadma: —İngilizler mademki, her Türk ' | zabitinin her itilâf zabitine selâm varenesini amretmislerdir. Bu em- re muhalefet eden elbette cezasmı çekecektir!!! Ceyabınrı verecek kadar küçük- Tük gösterdi. Bu suretle İtilâf dev- letlerinin gözüne gireceği zeha- bında buluzan hissiz ve hâin Pa- dişah her gün biraz daha küçüldü- ğünün farkında değildi.. “Bir taraftan dini şerre âlet e- derek, esarete tahammül, salibe dehalet gerektir,, diye fetvalar çı- kartıyor, diğer taraftan kendi se- fahathanesinde mücahitler i için |- dam kararları imzalryordu. Para ile tutulmuş bir takım yabancılar her gün itilâf ordusuma kafile ka- file gönüllü giderken; hissiz şeh- zadeleri mücahitlere iltihak ede- rek işe kuvvet verecekleri yerde, tasavvur edilemez bir bayağılıkla saraylarını her biri birer zevk ve safa mahfeli halinde itilâf zabita- nına açmışlar ve sultanların onla- ra kadeh sunmalarına müsaade ve müsamaha etmişlerdi.. Anadolu halkı kadm, çocuk, genç, ihtiyar istiklâl aşkı ile ölü- me yürürken, bunlar Teşvikiye ve Nişantaşı saraylarında, Boğaziçi sahilhanelerinde tahrip ve imha kuvvetlerinin zabit ve kumandan- larınmn kollarında dana ediyorlar- dr...,, Hasılı, işgal altında bulunan mahallerdeki vatandaşların mane- viyatı kırıldığı gibi, milletin ruhu da baştan aşağı ve bütün mânaşiy- le bozulmuştu ! İstanbul maddi, manevi bin bir değişiklik içinde bocalıyordu. Çok kısa zamanda büyük bir - istihale devresi geçirmiş gibiydi.. Memle- ketin en yüksek münevverleri bile yarın ne olacağını kestiremiyor- lardı, Herkeste bir irade ve muha- keme zafı vardı, yarını kimse gör- müyor, hattâ görmek İstemiyor- du.., Manzarayı hariçten seyreden — Akşam Postası Pratik Kayat Bi BIİIISI hılıkı ııhtııdu Yazan: M. Gayur Yirmi dereceden aşağı vu çok kim- seye soğuk gelir fakat banyoya alışır we ânide suya dalmırsa vücudün daha soğuk sulara alışması mümkündür. Banyo on dakâkadan kırkk beş dakika- ya kadar sürebilir. Bu suyun hararet derecesine ve yüzenin bünyesine tabi- dir. Asıl kaide vücutta yorgunluk du- yar dyymaz çıkmaktır. Yüzmek gayet sahhidir. Şişman kimselerle göğüs ka- fesi büyük olanlar diğerlerinden az yo- rulurlar. Yüzmede vücudünü zorlamak banyonun faidelerini azaltır. Dalmak bir kımca vücudü güzelce oiıııtıımılı ha. fif yün elbise giymeli. Ve güzel bir jim- nastik yapmalıdır. Kanım cereyanı şiddet kespeder. Teneffüs daha sağlam olur. Bütün adalelerde nafi bir aksülâ- mel görülür ve işteha gelir. Deniz banyosu: Herkes deniz ban- yosuna tahammül edemez. Deniz ban- yosu gençler için bazan muzirdir. Bi- maenaleyh banyo yapmadan dökto- run reyine müracaat etmelidir. Deniz banyosunun tesiri tatlı su banyosunun tesirinden daha — devamlıdır. Deniz banyosu beş ilâ yirmi dakikadan faz- la sürmemelidir. Vücut ürpermeden sudan çıkmak lâzımdır. Banyodan çı- kınca ayakları ılık suya daldırarak ak- sülâmeli temin etmelidir. Deniz ban- yosu elbiseleri fanilâdan olmalı ayak- Jara sağlam sandallar — giymelidir. “Sandal bir nevi ayakkabıdır,, . Eğer sahilde moddü cezir varsa met halin- de iken girmeli cezir zamanımda gir- ©— No, 24 Büyük macera, aşk ve harp romanı Habibe babasına: Eğer onu öldürü S ben de yaşamaml!,, diyordu Birdenbire kapı açılmış, Şeyh Ebüssait çatık kaşlarının altında ateş fışkıran gözlerile Habibeye bakmıştı. Genç kız yerinde doğruldu. Ev- velâ o da babasını ayni süzdü, Sonra bundan bir fayda olmıyacağını sezmiş olmalı ki yü- züne yalvaran bir hal verdi. Şey- hin önüne doğru yürüdü. Diz çök- tü ve onun ellerini avuçlarıma ala- rak, ağlıyan gözlerle tekrar yüzü- ne baktı. Yalvardı: — Baba, ona bir gey yapma! Onu —buraya - ben gönder- dim. “Babama git ve beni ondan iste!,, dedim, Onu öldürme — ba - ba!... Bir şey yapmadın, değil mi? Daha yaşıyor ve ölmiyecek, değil m'?,. Şeyh Ebüssait o zamana kadar kızınt bu halde hiç görmemişti. Genç kız devam ediyordu: — Eğer onu öldürürsen ben de yaşıyamam artık !... Şeyh, kızmın ellerinden tuttu. Ayağa kaldırdı. Kenardaki - sedi- re oturttu.. Kendisi de oturdu: mekten kabil olduğu kadar sakınmalı- | dır. Banyodan sonra bir mikdar yürü- | meli ve ancak yarım saat sonra yemek yemelidir. Sıcak banyolar: Her mevsimde ve Vücudü temiz BATETME YŞ eet YA Te"T F reyanını teshil ederler. Banyo yapmak için en iyi derece 33 derecedir. Hara- reti ya el sokularak veya termometra ile tahmin etmelidir. Banyo kırk ilâ kark beş dakikadan fazla — sürmemeli- dir. Şu lüzumu mikdarı sıcak - su ilâve malı, kokulu maddeler ise çok az kul- lanılmalıdır. Çünkü tesirleri suyun e- caklığı, nesiçlerin yumuşaması, vücut mesamatının — açılması ile fazlalaşır. Banyo yapılan salonun harareti her halde on beş dereceden fazla - olmalı- dır. Sıcak elbiselere bürünmeli, hara- reti birdenbire değiştirmemeğe gayet dikkat göstermelidir. Sıcak banyonun tesiri banyo akibinde bir kaç sant uyu- nursa daha fazla olur; uyumadan ev- vel hafif ve mugaddi bir yemek yeme- Hdir, (Devamı vıı') ŞOo yabancılar: — Bu ne şaşkmlık?.., Diye, kâh gülmekten ve kâh koskoca bir milletin bu perişan haline acımaktan kendilerini ala- mıyorlardı. ... İşgal tarihinden henüz on beş aylık bir zaman geçmişti. Beyoğ- lunda pastacı (Mulatye) de, elek- triklerin ortalığı henüz aydımlattı- ğı bir sırada, üç kişi oturmuş ko- nuşuyordu. Birişi bahriye zabiti, diğeri mahut arkadaşı.. Üçüncüsü de bir ermeni tercüman idi. Bah- riye zabiti söze başladı: — Bir milletin ahlâkmı bu ka- dar kısa zamanda ifsada muvaf- fak olmak, doğrusu, büyük bir tee Tübe ve zekâ meselesidir... — Kelimeleri çok yerinde kul- landınız! Eğer nezaketen evvelâ zekâ sonra tecrübe meselesi demiş olsaydınız hatanızı tashih edecek- tim., KDevamrı var) — Onu sahiden seviyor mu - sun?.. Diye sordu. — Seviyorum baba... Ne yalan söyliyeyim. Seviyorum işte... Sev- memek elde değil ki... — Üa — Ben sevmiyorum ve onunla evlenemezsin?... — Kim benim hoşuma giderse onunla evlenmeme razı olduğunu sen söylemez miydin? — Fakat böylesi hiç hatırrma gelmemişti. Gelseydi öyle demez- dim. — Demek ki kabahat imiş.. Öyle değil mi baba?.. — Evet ama, ne yapalım... Bir yanlışlık yapmışım... Yanlış he- sap Bağdattan döner... — Ben de o sözüne güvenerek Oona söz vermiştim. — Verilen her sözün tutulma- sı lâzım gelmez... Hele aşk, rüzgâr gibi geçici bir şeydir. Ona gü- venilmez ki... Seni bunca arap a- sılzadeleri, soyları peygamberimi- ze kadar dayanan mübarek adam lar istediler de varmadın; buldun buldun da bu serseriyi mi - bul- dun?.. — Baba?., — Ne o, bir de onun avukatlığı- nı mr yapacaksımn burada?.. Sana son defa söyliyorum, Bu adamdan ümidi kesmelisin! Bir daha onun yüzünü görmiyeceksin!.. Ebu Se lâmeye şimdi haber gönderece- ğim. Düğüne hazırlansın, Sen de onun oğlu Musanm haremine gir- mek üzere üç güne kadar yola çı- kacaksın! Düğün orada yapılar cak! Bugün yarın mektubumun cevabı gelir... — Fakat baba, ben bunu iste- miyorum, Ben Musayı sevmiyo- — Evlendikten sonra seversin! Nikâhta keramet vardır. Başka söz istemem... Habibe babasımın yanından ge- riye doğru çekildi. Ayağını yere vurarak — İstemiyorum işte!.. sende Gitmiye- hançer saplamaktan kor&i yım sanıyorsun?... Diye haykıracaktı. Fakan bundna evvel gözlerle | isin hayatını düşünmek Yeniden babasına sokuldu! — Şahin Reis öldü müfe — Onün adını ağzına lışın!... — Gemisine sağ dönn nun kurtuluşu için uğri AKDENİZ KORSANİ ŞAHİN REİS ceğim.. Eğer zorlarsan kalb'”” dan borcudur. Çünkü omtl ben yolladım. Tuzak ku! insan gibi görünmek İi Her şeyden evvel o ku Onun kurtulması için her parım... Şeyh Ebüssaidin gözle şimşek çaktı. Kızını ıorlı_ lâme'nin oğluna verem anlıyordu. Kızmın ne in lâk olduğunu, hatltâ bu kendi kendini öldürmeğe kışacağını biliyordu. Ha le bir şey bütün emeklerini: hulyalarını kökünden Zaten kızı da o kadar ki onun ölümünü görmek K le kalbinin soğuduğunu yordu. Şimdi Şahin Reisi öldü! İ fikvime yaklaştırm? çalışacaktı, dedi ki: söyliyerek genç kızı kork  kendi — Şahin Reis şimdi kapf sılan bir kurt gibi avu dedir. Öteden beri bu mır ortadan kaldırmak - ift” Evimin içinde, haremime ğı, bu kadar adamı öldür? yaraladığı için şeriatça ki dır. Kirnse de bana bu yüz€ şey söyliyemez. Fakat onu la sağ brrakmağa ve gem dermeğe razı olurum... — Nasıl?.. Demek ki hi medi ve yaşıyor.. Oh yâ Sana çok şükür!.. İstediğ' nedir? Çabuk söyle!.., — — Ondan vazgeçeceksiü, ha admı bile anmıyacaksıt! güne kadar, Şeyh Ebu oğlu ile evlenmek üzere Y” caksım!.. Zannedersem hiç” bir şey değil!.. Hattâ sen lunmaz bir iylik!... Genç kız derin bir n gözlerini yumdu; eğer © — Bir daha onun ve unut!.. Diyecekleri yerde ki üstüne bir hançer sapla: kadar acı gelmezdi. — Sustu. bir türlü peki 47 | en acıklı lııı yüz ve en F" Fakat Şeyh Ebüssaif 7 odanm hafif ve solgun ** da cilâlı bir tunçtan f: Eskisinden daha sordu: — Çabuk söyle! Bu ediyor musun?... Y r yorum ve her şeyi istef yapacağım... Üstelik sef olsa benim dediklerimi F ; "(Dcvımı