13 Ekim 1934 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ü e. ;_ r,____ 1 ge P' * KST e . ETETERİ — — MT T L B KA a vl K a B Hançerli HRİER nlqıııı Poıhıı Büyük Zabıta Romanı Kadın No. 15 Yazan; Ishak Ferdi Sivil olarak esrarengiz bir 'şekîlde Istanbula gelen zabit kim di? Bumüphem ve esrarengiz mu- haverenin devamıma şiddetli yağ- murlar mâni oldu. Kaptan mahal- linden ayrıldılar.. Zabitin biri nö- bette kaldı. Diğeri sivil olarak ge- minin motörile Kabataş sahiline çıktı... Ve oradan, kendisini bek - liyen —hüviyeti meçhul— bir kaç kişi ile otomobile binerek kalaba- Uığa karıştı.. Bu adam kimdi ve İstanbulun işgal edildiği günün akşamı böyle alelâcele sivil olarak nereye git mişti? Kendisini Kabataşta bekli- yenler kimlerdi? Bu mühim suallerin cevabını ve bu adamların kim olduklarmı ileride —-sırrası geldikçe— öğre - neceğiz.. # * & Şimdi, (Entellicens servis) in mütarekeyi müteakıp nasıl faali - yete geçtiğini öğrenmeden evvel, İstanbulun o kara günlerindeki vaziyetini kısaca gözümüzün önü- ne getirelim. “İngilizler biliyorlar | dr ki, bir milleti inkrraza uğrat- mak ve onun cazip varlıklarına te- varüs eylemek için o vatanda her- şeyden evvel zâfa uğratılacak iki kuvvet vardı: ! 1 — Milletin ruhu, »vw2 — Ordunun ruhu, . Bu sebeple evvelâ bu iki unsu- l'lm mukavemetini kırmak fikrile İşe giriştiler, Zahiren Rusyaya kar şı yapılacak bir hareketi askeriye- yi ileri sürerek lüzumlu gördükle- ri Sevkulceyş noktalarını işgal ba- hanesile ve daha bazı desiselerle | bir taraftan (İstanbul) dan itiba - ren tekmil Karadeniz sahillerin- deki iskeleleri ve dahilde bazı mü- him merkezleri istilâ eylediler. | - talyanlar Söke ve Antalya havali- sini işgal ederek Konyaya kadar; Fransızlar Adana ve Gaziantep | mıntakasında yerleşerek Pozanti, Maraş, ve Urfaya kadar yürüdü- ler, Musul mmtakasından da İngi- lizler şimale doğru yürüyerek hal- kı tahrike başladılar. Ayni zaman da da Şarktan Ermenileri tahrike kalkıştılar. Bunu ikmalden sonra orduyu (vesaiti tedafüiyeden tec- rit ameliyesi) devam ederken, kuv vetlerinin hâkim olduğu yerlerde namuskâr ve liyakatli kumandan- larr birer suretle sürerek; rütbesi ne olursa olsun bilâ kayıt ve şart her Türk zabitini her İtilâf zabi - t#ine selâm ve ihtirama mecbur etmek kadar ileriye vardılar. Ordunun ruhunu karartma- ğave onu maddi silâhiyle be- raber- manevi — silâhmdan da tecride çalıştılar. Bu arada mil- letin Tuhunda ayrılık husuüle getirmek için (Hürriyet ve İtilâf) fırkası mensubinini körüklüyor- lardr. Bir çok zevatı tehcir ve tak- til ile alâkadar diye takip ve taz- yik ediyorlar, bu suretle milleti tefrikaya düşürdükleri gibi ümit- sizliğe de uğratmak istiyorlardı. İzzeti nefsimizi kırmak için ka- Gm erkek, büyük küçük her ferde her türlü tahkir ve tecavüzü tat- bik ettiler. Muhtelif ve cazip vesi- lelerle ahlâkımızr ifsada ve kadın- Lığımızın bekâret ve ismetini boz- mağa kadar kalkıştılar. Diğer taraftan bu tethiş siyase- ti karşısımda memleketin münev- ver görünen zavallrlarını da, " de- rece derece (Manda) vesaire gibi kendi kendimizi aldatan ve bil- meden esarete razı kılan propa- gandaları yapmağa sevkettiler. İstanbulda kurdukları (İstihba- rat şebekesi) ile öyle muvaffakı- yetler hâsıl etmeğe başladılar ki, bu felâket karşısında herhangi bir vatandaşla serbestçe dertleşmek imkânı kalmamıştı. O derece mu- vaffak olmuşlardı ki, herşeyin ni- hayet bulduğunu zanneden, vatan ve milletile kalbi ve riyasız irtiba- tr olması icap eden Padişah (Va - hidettin) bile, kendini ve hane- danmrı sıkmtıya düşmekten kur- tarmaktan ibaret olan bir gaye ile zilletten zillete koştu! Milletin mukaddes mücahedesini doğma- dan öldürmek için düşmanlarla beraber ve onlardan ziyade çalış- tr.,, Vıhıdettın, Harbiye mektebi bodrumlarında inliyen bir Türk zabitinin feryadma: —İngilizler mademki, her Türk zabitinin her itilâf zabitine selâm varmesini emretmişlerdir. Bu em- re muhalefet eden elbette cezasmı çekecektir!!! Cevabını verecek kadar küçük- lük gösterdi. Bu suretle İtilâf dev- letlerinin gözüne gireceği zeha- bında bulurzan hissiz ve hâin Pa- dişah her gün biraz daha | küçüldü- | ğünün farkında değildi.. “Bir taraftan dini şerre âlet e- derek, esarete tahammül, salibe dehalet gerektir,, diye fetvalar çı- kartıyor, diğer taraftan kendi se- fahathanesinde mücahitler için 1- dam kararları imzalryordu. Para ile tutulmuş bir takım yabancılar her gün itilâf ordusuna kafile ka- file gönüllü giderken; hissiz şeh- zadeleri mücahitlere iltihak ede- rek işe kuvvet verecekleri yerde, tasavvur edilemez bir bayağılıkla saraylarmı her biri birer zevk - ve safa mahfeli halinde itilâf zabita- nma açmışlar ve sultanlarım onla- ra kadeh sunmalarıma müsaade ve müsamaha etmişlerdi.. Anadolu halkı kadm, çocuk, genç, ihtiyar istiklâl aşkı ile ölü- me yürürken, bunlar Teşvikiye ve Nişantaşı saraylarında, Boğaziçi sahilhanelerinde tahrip ve imha kuvvetlerinin zabit ve kumandan- larmm kollarında dans ediyorlar- dr...,, Hasılr, işgal altında bulunan mahallerdeki vatandaşların mane- | viyatı kırıldığı gibi, milletin ruhu da baştan aşağı ve bütün mânaşiy- le bozulmuştu! İstanbul maddi, manevi bin bir değişiklik içinde bocalıyordu. Çok kısa zamanda büyük bir istihale devresi geçirmiş gibiydi.. Memle- ketin en yüksek münevverleri bile | yarım ne olacağını kestiremiyor- lardı, Herkeste bir irade ve muha- keme zafı vardı, yarımı kimse gör- müyor, hattâ görmek istemiyor- /—du.., Manzarayı hariçten seyreden ( PS Bi Pratik Hayat bilgisi Kakıl ve tercüme hakkı mahfuzdur Yazan: M. Gayur Yirmi dereceden aşağı su çok kim- seye soğuk gelir fakat banyoya alışır ve ânide suya dalmırsa vücudün daha soğuk sulara alışması mümkündür. Banyo on dakikadan kırk beş dakika- ya kadar sürebilir. Bu suyun hararet | derecesine ve yüzenin bünyesine tabi- dir. Asıl kaide vücutta yorgunluk du- yar duymaz çıkmaktır. Yüzmek gayet sıhhidir. Şişman kimselerle göğüs ka- fesi büyük olanlar diğerlerinden az yo- rulurlar. Yüzmede vücudünü zorlamak banyonun faidelerini azaltır. Dalmak banyonun faydalarına zarar veren — bir antreneman hareketidir. Banyodan çı- kınca vücudü güzelce oğuşturmalı ha- fif yün elbise giymeli. Ve güzel bir jim- nastik yapmalıdır. Kanın cereyanı şiddet kespeder. Teneffüs daha sağlam olur. Bütün adalelerde nafi bir aksülâ- mel görülür ve işteha gelir. Deniz banyosu: Herkes deniz ban- yosuna tahammül edemez. Deniz ban- yosu gençler için bazan muzirdir. Bi- naenaleyh banyo yapmadan dokto- run reyine müracaat etmelidir. Deniz banyosunun tesiri tatlı su banyosunun tesirinden daha — devamlıdır. Deniz banyosu beş ilâ yirmi dakikadan faz- la sürmemelidir. Vücut ürpermeden sudan çıkmak lâzımdır. Banyodan çı- kınca ayakları rlık suya daldırrarak ak- sülâmeli temin etmelidir. Deniz ban- 'yoın elbiseleri fanilâdan olmalı ayak- lara sağlam sandallar — giymelidir. “Sandal bir nevi ayakkabıdır,, . Eğer | sahilde meddü cezir varsa met halin- de iken girmeli cezir zamanında gir- mekten kabil olduğu kadar sakınmalı- dır. Banyodan sonra bir mikdar yürü- meli ve ancak yarım saat sonra yemek yemelidir. Sıcak banyolar: Her mevsimde ve her yerde yapılabilir. Vücudü temiz tutfuktan başkta ettdi Tslah ve kanm ce- reyanını teshil ederler. Banyo yapmak için en iyi derece 33 derecedir. Hara- reti ya el sokularak veya termometre - ile tahmin etmelidir. Banyo kırk ilâ kırk beş dakikadan fazla sürmemeli- dir. Şu lüzumu mikdarı sıcak su ilâve edilerek banyonun sonuna kadar ayni hararette tutulmalıdır. Sabun az kullar malı, kokulu maddeler ise çok az kul- lanılmalıdır. Çünkü tesirleri suyun sı- caklığı, nesiçlerin yumuşaması, vücut mesamatının açılması ile fazlalaşır. Banyo yapılan salonun harareti her halde on beş dereceden fazla olmalı- dır. Sıcak elbiselere bürünmeli, hara- reti birdenbire değiştirmemeğe gayet dikkat göstermelidir. Sıcak banyonun tesiri banyo akibinde bir kaç saat uyu- nursa daha fazla olur; uyumadan ev- vel hafif ve mugaddi bir yemek yeme- lidir. . (Devamı var) —ooeammmmıımııııııııııııızı yabancılar: ! — Bu ne şaşkmlık?... Diye, kâh gülmekten ve kâh koskoca bir milletin bu perişan | haline acrmaktan kendilerini ala- mıyorlardı. . İşgal tarihinden henüz on beş aylık bir zaman geçmişti. Beyoğ- lunda pastacı (Mulatye) de, elek- triklerin ortalığı henüz aydmlattı- gı bir srrada, üç kişi oturmuş ko- nuşuyordu. Birisi bahriye zabiti, diğeri mahut arkadaşı.. Üçüncüsü de bir ermeni tercüman idi, Bah- riye zabiti söze başladı: — Bir milletin ahlâkmı bu ka- dar kısa zamanda ifsada muvaf- fak olmak, doğrusu, büyük bir tec rübe ve zekâ meselesidir... — Kelimeleri çok yerinde kul- landınız! Eğer nezaketen evvelâ zekâ sonra tecrübe meselesi demiş olsaydınız hatanızı tashih edecek- tim.. “memek elde değil ki... — “sen söylemez miydin? | imiş.. Öyle değil mi baba?.. (Devamrı var) Yazan: KADIR CAN No. 24 AKDENİZ KORSANİ ŞAHİN REİS A Büyük macera, aşk ve harp romanı İ]—— ğ Habibe babasına: Eğer onu öldürür* ben de yaşamam.,, dıyordu Birdenbire kapı açılmış, Şeylı Ebüssait çatık kaşlarının altında ateş fışkıran gözlerile Habibeye bakmıştı. Genç kız yerinde doğruldu. Ev- velâ o da babasını ayni gözlerle | ; süzdü, Sonra bundan bir fayda olmıyacağını sezmiş olmalı ki yü- züne yalvaran bir hal verdi. Şey- hin önüne doğru yürüdü. Diz çök- tü ve onun ellerini avuçlarma ala- rak, ağlıyan gözlerle tekrar yüzü- ne baktı. Yalvardı: — Baba, ona bir şey yapma! Onu — buraya - ben — gönder- dim. “Babama git ve beni ondan iste!,, dedim. Onu öldürme — ba - ba!... Bir şey yapmadın, değil mi? Daha yaşıyor ve ölmiyecek, değil m'?,. Şeyh Ebüssait o zamana kadar kızınt bu halde hiç görmemişti. Genç kız devam ediyordu: — Eğer onu öldürürsen ben de yaşıyamam artık!... Şeyh, kızımın ellerinden tüttu. Ayağa kaldırdı. Kenardaki sedi- re oturttu.. Kendisi de oturdu: — Onu sahiden sün?.. Diye sordu. — Seviyorum baba... Ne yalan söyliyeyim. Seviyorum işte... Sev- a — Ben sevmiyorum ve enunla evlenemezsin?... — Kim benim hoşuma giderse onunla evlenmeme razı olduğuııu — Fakat böylesi hiç hatırrma —gelmemıştı Gelseydi öyle demez- dim. — Demek ki kabahat sende — Evet ama, ne yapalım... Bir yanlışlık yapmışım... Yanlış he- sap Bağdattan döner... — Ben de o sözüne güvenerek ona söz vermiştim. — Verilen her sözün tutulına— sr lâzım gelmez.,., Hele aşk, rüzgâr gibi geçici bir şeydir. Ona gü- venilmez ki... Seni bunca arap a- sılzadeleri, soyları peygamberimi- ze kadar dayanan mübarek adam lar istediler de varmadın; buldun buldun da bu serseriyi mi - bul- dun?., - — Baba?.., — Ne o; bir de onun avukatlığı- nı mr yapacaksım burada?.. Sana son defa söyliyorum. Bu adamdan ümidi kesmelisin! Bir daha onun yüzünü görmiyeceksin!.. Ebu Se lâmeye şimdi haber gönderece- ğgim, Düğüne hazırlansın. Sen de onun oğlu Musanm haremine gir- mek üzere üç güne kadar yola çı- kacaksımn! Düğün orada yapılas cak! Bugün yarm mektubumun cevabı gelir... — Fakat baba, ben bunu iste- miyorum. Ben Musayı sevmiyo- rum.., — -Evlendikten sonra seversin! Nikâhta keramet vardır. Başka söz istemem... Habibe babasınım yanından ge- riye doğru çekildi. Ayağını yere vurarak: W Yeniden babasına ııolı:ı.ıkl'ıg seviyor mu - | -| şey söyliyemez. Fakat oııü — İstemiyorum işte!.. Gitmiye- ceğim.. Eğer zorlarsan kll hançer saplamaktan kor “ ç 3' yım sanıyorsun?... Diye haykıracaktı. Fakan bundna evvel 4 isin hayatımı düşünmek ** — — Şahin Reis öldü mü?. , — Onüun adını ağzına A" kısın!... — Gemisine sağ dönm nün kurtuluşu için uğraşm” dan borcudur. Çünkü onu " ben yolladım. Tuzak kurm insan gibi görünmek istt” Her şeyden evvel o kurtu!” Onun kurtulması için her " parım... B Şeyh Ebüssaidin gözlerif şimşek çaktı. Kızını zorla ?î lâme'nin oğluna veremiy” anlıyordu. Kızmın ne inat$' | lâk olduğunu, hattâ bu ? kendi kendini öldürmeğe P" kışacağımı biliyordu. Halbul le bir şey bütün eımeklerınî | hulyalarını kökünden j Zaten kızı da o 'kadar sev' ki onun ölümünü görmek E7 — le kalbinin soğuduğunu ” yordu. Hü Şimdi Şahin Reisi öld ıöyliyerek genç kızı korktf ç - çalışacaktı. dedı kı- — Şahin Reis şimdi kapt ;' sılan bir kurt gibi avucumu” dedir. Öteden beri bu serk& mr ortadan kaldırmak - i$?” Evimin içinde, haremime 5* yaraladığı için şeriatça kaf dır, Kimse de bana bu yüz” la sağ bırakmağa ve gemii: dermeğe razı olurum... — — Nasıl?.. Demek ki he medi ve yaşıyor.. Oh yâ' Sana çok şükiü'!.. lıted' nedir? Çabuk söyle!... ! —Ondan vızgeçecekım ha adımnı bile güne kadar, Şeyh Ebu S ! oğlu ile evlenmek üzere J caksın!.. Zannedersem hiç bir şey değil!.. Hıtt&ıçi 'e lunmaz bir iylik!... Genç kız derin bir nef gözlerini yumdu; eğer € — Bir daha onun ad ve unut!.. '! Diyecekleri yerde kalbii üstüne bir hançer sapla kadar acı gelmezdi. , H, Sustu. bir türlü peki d! en acıklı bir yüz ve en " j varan bakışlariyle baba* lerine hşhyordu * Merhamet dileniyord 'f Fakat Şeyh Ebüssai?” odanın hafif ve solgun da cilâlı bir tunçtan far” Eıkıımden dahn '3’& sordu: ! — Çabuk söyle! Bu $© ”a B ediyor musun?... Yok" *f yorum ve her şeyi iste” “1e | yapacağım... Üstelik ıbl' olsa benim dedıklenl'-" ceksin! * (Devamı "'?i :

Bu sayıdan diğer sayfalar: