sx NE A SK A Abdi GİDEM Tarihi tefrika: 16 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Paristeki Jün Türk - lerle muhabere ettiği vehemiyle (Nec- det) isminde bir Tıbbiyeli genci sa - rayda tazyik ve İstiçvap ettirmekte - dir. Bu sırada Abdülhamidin gözdele- rinden” (Necmiseher) Hanım ile Pa - risli rakkase aralarında müthiş bri kıs- kançlık başlamıştır. Ayni zamanda pa- dişahın damadı Kemâlettin Paşa ile Hatice Sultan arasında başlıyan bir sevişme yüzünden Kızıl Sultan kızinr Kemalettin Paşadan boşatmış ve Bur- saya ne'yetmiştir. Halbuki Abdülha - midin (Saadet) ismindeki diğer bir gözdesi bu esnada Tibbiyeli Necdeti seviyor... — Bu gün çok yorgunum, 'ağa- cığım! “Efendimiz * “kollarmdaki kuvvetin derecesini anlamak için bana: “Haydi, seninle küreş ede- ceğiz!,, diyerek boynuma sarıldı. Kollarının kuvvetini denemek için vücudumu didikledi.. Beni yerden yere attı, Efendimiz bunları ya- parken, kendi kendine gülüyordu. Cafer kahkaha ile gülmemek için kendini zor tutmuştu: — Doğrudur, dedi, geçen sene de bu hal İkbalin başıma gelmişti. Fakat, o beceriksiz bir kız idi.. E- fendimizi idare edemiyerek gaza- bı şahaneye uğradı. Seni tebrik ederim, Sardet! Güreşte hanginiz yenildiniz? — Tabii ben. Mukavemet eder gibi görünerek daima altında ka- yordum. — Aferin, benim zeki yavrucu- ooğum! Cafer ağa, Saadetle konuşur- ken, Necdetin isticvap edilmedi- ğini hayretle karşıladığını söyle- mişti, Halbuki Saadet o gün mühim bir rol oynamağa muvaffak ol- muştu, Cafer ağaya: — Ben Necdetin kimlerle te- mas v4 muhabere ettiğini ve iler- de de ne yapmak istediğini, hariç- teki arkadaşlarının kimlerden iba vet olduğunu öğreneceğim. Dedi. Cafer ağa güldü: — Buna Baş Mabeynci bile mu- vaffak olamadı, Sen böyle siyasi işlere burnunu sokma,. Sonra piş- man olursun! Saadet her şeyi hazırlamıştı: — Ben Padişahtan iradesini bi- le aldım. İzzet Paşa biraz sonra beni Necdetin odasma ie Tefrika numarası : Yazan: Ishak Ferdi — Necdet akıllı bir çocuktur. Seni İzzet Paşanın yanında görür- se, ağzından İâf değil, günahmı bile alamazsın! — Canım İzzet Paşa da çocuk değil ya. Beni onun yanına yalnız gönderecek.. Ve onun daimi muha fızlarına benim her zaman odası- na girip çıkmama müsaade edil- diğini söyliyecek, Cafer ağa her şeye inanır, fa kat Abdülhamidin gözdesini Nec- detle temasa memur etmesine ina namazdı. Halbuki bu bir hakikattı.. Bir az sonra İzzet Paşa Saadet hanı- mı alarak, kimseye sezdirmeden sarayın bodurum katına inmişler- di, İzzet Paşa Saadetinn zekâsın- dan böyle bir muvaffakiyet “bek- lemiyordu. Fakat, Mademki Padi- sah arzu ve irade etmişti, Bu arzu ve iradeye kim ne diyebilirdi?. İzzet Paşa nöbetçilere icabeden talimati verdikten sonra, Saade- te: p — Haydi kızım, dedi, yavaşça odadan içeri gir. ve kendisine ev- velâ sevgi ile itimat telkinine ça- liş.. Ve sakın siyasetten bahsetme! Çapkın derhal şüpheye düşer... Ağzından bir kelime alâmazsın! Bu suretle birkaç gün yanına gi- dip geldikten sonra, yavaş yavas açılırsın! Zaten Abdülhamit de Saadete aynı sözleri söylemiş, aynı talima- tı vermişti. İzzet Paşa Saadeti bodurum katında bırakıp gitmişti. Etrafta dolaşan harem ağalarma da ayrı- ca gizli talimat verilmişti. Saadet usul usul yürüdü.. Nec- detin kapısı önünde durdu. Nöbetçi dışardan kilidi açtı.. Saadet içeri girdiği zaman, Nec- det kuru toprağın üstüne boylu bo yunca uzanmış yatıyordu. Saadet yavaşça kapıyı itti.. Bodurumun < bahçeye bakan penceresinden odayı dolduran ışık duvardaki yazıları meydana çıkar mıştı. Saadet, başını, bir çok yazılar imzalarla karalanmış olan duvar»! lara çevirdi.. Ve göz gezdirdi. İşte, iki mısralık bir feryat.. “Keder bana miras kaldı ezelden, Aşk mı, Servet mi? Nâkili: (Vâ - Geçen kısımların hülâsası İhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebeli hayatı terketmek İstemiyor. Onun için, kızı Türkân Hanımı Cemal Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. Halbuki, Türkânla Fikret sevişiyorlar. İlhami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- mektedir, Ona, kızdan vazgeçmesi için rica ediyor. Banka memuru olan Pik. fetin önüne, tesadüf, Şadiye Hanım isminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu hârım, da delikanir ile alâkadar oluyor. — Hattâ bu gece de eve gitmeme yim. Çiçekleri suladığı için ağır iş yap vörmesem bile, kendi akirselimime bu- rw borçluyum... Çare yok... Ben, Tür- kânin kocası olamam... Bunu, anlama. yım. Çiçekleri suladğ için ağır iş yap- Sea ba olan, da hk Hr zararetinde bir. genç kiz. Nü) mahveder... Önün için, eve gitmemeli- yim... Hattâ, evden de çıkarak, bir pansiyon tutsam, bir kaç zaman İlha - mi Beylere uğramasam, daha iyi ola - cak... Hiç olmazsa, şu nikâh merasimi» ne kadar.. Bir sant sonra, bankaya gitti. — Sizi telefondan çok aradilar e - fendim. — Bir hanım sesi mi? — Evet... — Tekrar arayacak olursa, gelme- diğimi ve gelmiyeceğime dair haber bıraktığımı söylersiniz. Fikret, bir iki saat kadar daha ça « lıştıktan sonra, dışarı çıktı. Beyoğlun- da pansiyon arayacaktı. Tam kapımın önünde İlhami Beyle karşılaştı, O akşam, kendisini ziyaret eden İl- hami Beye, Fikretin bir kere daha söz vermesi, zmn, — Üz Ken geldi. ki her re su- ————————— Şifa bekler gözüm, gönlüm ecel- HABER — Akşam Postası 28 ei 5 Fıkra müsabakası En iyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada neşredi- lecektir. Yalnız bu fıkraların uzun ol, müması, söçme olması ve okunaklı: yazılması lâzımdır. Oruçluyum Hocanın biri camide namaz kı» İryordu. Arkasında duranlar; bu hoca şöyle adamdır, böyle iyi a- damdır, namusludur, hiç bir na- mazı kaçırmaz, diye hocayı met ediyorlarmış, Hoca namaz esna- sında bunları dinlemişti, Arkada- kilerin lâf bitince hemen namazı bozup geri döndü ve; — Hem üstelik bugün oruçlu- yum dedi. Kâmiran den.;; Bu satırların altında (Necdet) imzası vardı, Saadet bu satırları okurken, birdenbire içini çekerek kendi kendine mırıldandı: — Zavallı çocuk... Ve yavaş yavaş yürüdü.. Nec- detin başi ucunda durdu.. Tered- dütle seslendi: — Necdet Bey..! Necdet Bey..! Genç Tıbbiyeli birden gözlerini açarak doğruldu. Ve Saadeti gö- rünce küçük dilini yutarcasına ba ğırdı: — Anaaa... Siz kimsiniz Saadet gülümseyerek yere diz çöktü: — Bilmemki benim i ismimi işit- tiniz mi? Ben, Efendimizin gözdelerin- den Saadet... rim Necdet Mey; sakın benden çe- kinmeyiniz! Saadet / fazla bir li mişti. 52 sığ Necdet yumruklarını sıkarak bağrıyordu: -— Kaltak... “Defol / yanımdan! Cellâtlar ağzımdan bir lâf alama- dılar diye şimdi de üzerime senin gibi yılanları mı saldırıyorlar? Tıbbiyeli Necdet sesini biraz daha yükseltmişti. Saadetin gözle rinin içinne dikkatle bakarak: — İşte, dedi, yüzünden Efendi- ne göstereceğin sadakati okuyo- rum! Haydi çık, git yanımdan... Beni mezarımda yalnız bırak! Saadet, Necdeti bu kadar ateş- Ni bir genç olarak tanımamıştı. Abdülhamidin gözdesi şimdi onu eskisinden çok daha derin bir aşk la sevmeğe başlamıştı. Birdenbire Necdetin göğsüne atıldı; (Devamı var) retle olursa olsun, Türkânla Cemal Beyin evlenmelerine mani olacak bir harekette bulunmıyacağım... Türkân beni bugün beklenüz olabilir... Ben de ona yarım ağızla söz verdim... Fakat, gelmediğimi görüyorsunuz. Gelmemel- İe de onun son ümidini kırdım... Zira, bana nihai bir teklifte bulunacağı şüp- hesizdi! İşte, onu bulunmadı. — Fikret, evlâdım... Bu günleri « miz, çok buhranlı, çok nazik günleri mizdir. Her halde, senin bir kaç gün ortalıkta görünmemen münasip olur. — Evet, ben de öyle düşünmüş - tüm... Bir pansiyonda bir kaç günü - mü geçireyim, Türkünla Cemal Bey ev- lensinler, onden sonra tekrar görüş « meğe gelirim diye tasavvur ediyor » dumu. — Benden daha çök yaşayacaksın, evlâdım... Ben de işte sana bunu söy « lemeğe gelmiştim. Fakat manaya çe- kersin diye bir türlü cesaret ederek söyliyemiyordum... Hattâ, müsaade et de, pansiyonun için sana ben yardım edeyim... İyi bir yer tetalım... date, Fikret buna isyan etti! — Onun parasiyle mi2. - Diye tüyleri diken diken, kabardı. - Cemel Mekin alan verdi el m NE ingilizce “08. Leaving for sandy Bay Mr and Mrs Arthur Robinson, the | ehildrn's” grand - parents, ve in | fishing (fişin village of Sandy Bay, | balıkçılık yapan their daghter Grace, keeps o (kips), muhafaza eder - tular house for them. They invite (invayit) | davet eder the familics of theirsons to stay with İhem every year. Önce they could take both families, but now it is not alabiliyordu. İ İarge (larc) enough for bothy so Ke geniş John Robinsons come one year and the William Robinsons the nezt. | This year it wa the turn (tern) nöbet of Mr John Robinson's family, İn the | tirhd week in June, not long after the visit (vizit) Mary and Jane had paid ziyaret (peyd) to their cousins, tehy were | verdi - ödedi all busy (bizi) packing (pekin). meşğul esyayı paketlemek Jack Jumped (iampad) about, he sıçrıyordu. was guite excited (ekzayted). Henry heyecanlı sâid he was sure (hat his dog knew (hey were going to the sea » side (si » sayd). Snowball, however was deniz kenarı guite gulet (kuvayet), she liked her | sakin home | and never wanted (wontid) to a istedi i , Mary *0 heri “Snowball, Lam going to leave you here, 1 hope b eş rm yi mİ and İcave the little birds in the garden | and on the roof alone. When İ come back, 1 shall ask cook how you have behaved ( bi hevd). ” Snowball seemed hareket etti (simd) to under stand (onder ipl) görünüyordu anlar what Mary said, at least, she came up to her mâstress o (mistres), looking hanım very good. Wben the trunks (tranks) had bavullar been packed Mrs Robinson and the children got into the carriage and their father drove them. The weather was dull (dal) of first, but soon it donuk beenme guite bright and the sun shone (son) beautifliy. ışıldadı. Wben they arrived (arrayved) at vardılar - muvasalet ettiler ne garip teklif...” Fakat, bu düşüncesini yüksek s0s- le söylemedi. Sadece: — Teşekkür ederim... Fakat, mü - saade buyurun da kabul etmiyeyim... İhtiyatım yök... Maaşım kendimi ge- çindirmeğe kâfidir... Her halde müs - tekillen yaşayabilirim... Zaten o dere- ce yüksek bir pansiyona geçmeğe ni- yetim yok... — Peki, yavrum... e Nasıl istersen, fakat, sıkıştığın zaman, daima sana yardımda bulunabilirim... Cemal Bey- le başladığımız ticaret, şeytan kula - ğına kurşun, gayet iyi gidiyor... Sol elinin orta parmağiyle tahtaya vurdu. Fikret: — Aman Yarahbi, bu ticaretin ha- kikaten ticaret olduğuna kendi de ka- il mi acaba?... « diye düşündü, » Bu a- dam, bu kadar akılsız değildi... Gali- ba, yaşı ilerledi.. Bunadı.. Yabut ta İnsan, işine gelmiyen şeyleri mükem- | di. mel surette mazariyede uydurabili « yer; tefsir edebiliyor...” Sonru İlhami Bey, başka bir mev- zua geçti: -- Sana kaç kere söyledim... Mut- Müellifi: ömer Rıza the railway station (rclvef demiryol — istasyon porter (porter) took BB” hamal z while Mr Robinson went 19 office (tiket ofis).. He 5. bilet daire ederk (ilerk) who selle ( memur » kâtip i “Sanday Bay; three wholt “ tacı « bölü two half ticketa and a do$ Mr Robinson paid (Pp parasını verdi tickets and the clerk gavf | i him. They cost 15.6 shillings and six penee)" şilin altı penmilef Robinson bad given the sovereing o (soveren) he üre Grisivd) 4 5. 6 d. change ( aldı İn England there art (pavnds) or sovereigns; liralar pence. The savereign sovcrigns are in gold (: ır altın are twenty shillinga in There are twelve pennies if İn America there are cents (sente). santimler Pay: Öder, verir paid öd Buy (boy) satın alır : Sell (sol) satar | sold satt | Keep muhafaza eder kepi! Shine parlar shore parladi N Cevam. werimir* $ (1) Who lives at da! | (2) Whose turn vas it 16” (3) When did they go? (4) Why did they like” (5) Why was Jack ex€ (6) What did Mary Saf bali? (7) Did they all walk t9 (8) Who took the tru (9) What did Mr Robi the elerk? (10) Where was the (11) How much did * cost? İ (12) How much chap Robinson v sceiye? (13) Tell me what coin of gold? (14) How many cenlt$ a dollar? (15) How many shil in a pound”, (De laka zengin bir kadın bulüf Tisin... Senin için saadet beni dinle... Yaşlı olsun, b” olsun, fakat zengin olsu” görmüş kadınlar içinde ni bulabilirsin... Meselâ, kendisine servet kalmış, Ki mak bilen bir kadın... Hiç” ğildir... Sana aslâ if hayatı gösterebilir... Serin 7 harçlığı kalır... Her sene © rupa seyahatine çıl giyinebilirsin... Bizde di nün ihdas edilmemiş kân gibi kızlar için iyi a” | çin fena... Kurulan bir ai” taraf bir şey getirmeli. İlhami Bey, şayanı 4 su! Nazariyeleri tatbikat re uydurmağı nasıl da bi” Bu sözleri, klübün nuşuyorlardı. İlhami Bey: , — Birlikte yemek yiy© Fikret, biraz şaşırdı! — Fakat.. — Fakat?... Ki — Evde davetli w z 4