HABER — m Postası Abdülhamit ve Gözdeleri Tarihi tefrika: 12 Geçen kısımların hulasası Abdülhamit, Paristeki Jon Türkler- le muhabere ettiği vehmiyle (o Tıbbiyeli bir genci sarayda her gece tazyık 7e is- tiçvap ettirmektedir. En sevdiği göz - delerinden (Necmi Seher) Hanımla Pa- risli güzel rakkasse aralarında müthiş bir kıskançlık başlamıştır. £ Bu sırada Naime Sultanın kocası Damat Kemalet- tin Paşa ile Hatice Sultan aralarında bir sevişme hâdisesi Abdülhamidi çıldırt » mıştır, Hafiye çifte köşklerin bahçesin- deki çalılıklar arasında takibatla meş - guldürler, Saadet bu hakarete tahammül edemezdi.. Derhal Necmiseherin üzerine atılarak saçını, başını yol- mağa başlamıştı. Necmiseher ince belli, yılan gibi kıvrak vücutlu bir kadındı .Halbuki Saadet yaş itiba- rile ondan çok küçük olduğu hal- de daha gösterişli, iri ve bilekleri Yuvvetli bir kızdı. Necmiseher ra- kibesine mukavemet göstereme- yince: İmdat... Diye haykırmıştı. Saadet bu s1»! rada kimseye görünmeden kaçtı ve odasma girerek derhal soyun- du.. Yatağına yattı. Necmiseherin boş durmıyacağımı ve intikam al- mak için, kendisini himaye eden- lere baş vuracağı biliyordu. Saadetin Tıbbiyeli Necdetle uzaktan uzağa alâkadar olduğunu Necmiseher birkaç gün evvel sez- mişti. Derhal Cafer ağaya koşa- rak: —'Şü Halimi “görüyor musun? Saadet beni az kaldı öldürüyordu. Demiş ve ağlamağa başlamıştı. Cafer ağa hayretle Necmisehe- rin kolundan tuttu: — Dur bakalım, yavrum! Evve- lâ işin esasmı anlayalım, diyerek, Saadetin odasma koştu.. Şiddetle içeri girdi. Saadet derin uykuda.. Mışıl mışıl uyuyordu. Cafer ağa hayretle başmı sallayarak, yavaşça kapıyı kapadı ve kendi kendine söylendi: — Ben zaten Saadetin bu işi ya- pâcağına inanmamıştım, Necmise- herin gene bir fırıldağı var.. Saa- detin başını yakmak istiyor. İyiki derhal kızın odasına gidip baktım. Tekrar Necmiseherin yanma geldi: — Saadet odasmda © uyuyor.. Tefrika numarası * 25 Yazan: Ishak Ferdi Yanlış görmüşsün iki gözüm! Necmiseherin sinirleri oynamış- tı. Saçlarını düzelterek söyleni- yordu: 7 — Sen zaten onu daima himaye edersin! Ben ona dünyanm kaç bucak olduğunu gösteririm, Necmiseher o akşam huzura çık- tığı zaman bir münasebet getirerek Padişaha Saadetten bahsediyor- du: — Onu Adapazarından getir - dikleri zaman Efendimize Saade- tin orada bir nişanlısı olduğunu söylemeğe cesaret edememişler! — Nişanlısı mı dedin? Fakat, o saraya geldiği zaman epeyce kü- çüktü. z — Çerkezler erken evlenirler Padişahım! Halbuki o nişanlandı- ğı zaman on dördünü bitirmiş, Abdülhamit bu sözlere ehem- miyet vermemiş gibi görünüyordu: — Eskiden nişanlısı olabilir.. Bundan ne çıkar? — Hâlâ onu düşünüyor da... Necmiseher sözünü tamamla yamadı. Abdülhamit kaşlarını ça- tarak: — Hâlâ onu mu düşünüyor? di- ye bağırdı. - , Hâlâ eski nişanlısını unutma- mış mı? Necmiseher, ortaya attığı kıvıl- cımın birdenbire bu kadar büyük bir yangın çıkaracağını ummamış- tr. : — Gece gündüz onu düşünüyor, hattâ geçen gün bana ondan bah- sederken: “.Ne güzel, ne yakışıklı bir gençti. Hayali gözümün önün- den gitmiyor!,, diyerek ağlamağa başladı. Abdülhamit bu sözleri işitince fena halde hiddetlenmişti. Necmiseher huzurdan çıktıktan sonra, Padişah, Cafer ağayı çağırt- tı: — Saadet biraz rahatsızdı. Bir larmı kökünden ustura ile tıraş ettireceksin ve yarın köyüne gön- dereceksin! Meluneyi bir daha gö- züm görmesin. Cafer ağa Abdülhamidin hid- detinin sebebini anlamakta gecik- medi: Aşk mı, Servet mi? Nâkili : (Vâ - Nü) Geçen kısımların hülâsası İlhami Bey, servetini kaybetmiş bir Paşazadadir. Fakat, eski debdebeli hayatı terketmek istemiyor. Onun için, kızı Türkân Hanımı Cemal Bey ismin- de bir zengine vermek emelindedir. Halbuki, Türkânla Fikret sevişiyorlar. İlhami Bey, Fikreti, oğlu gibi büyüt- mektedir. Ona, kızdan vazgeçmesi için rica ediyor. Banka memuru elan Fik- retin önüne, teradüf, Şadiye Hanım isminde zengin bir kadın çıkarıyor. Bu hanım, da delikanlı ile alâkadar oluyor. Söyle bana ey kadın... Bankamıza eskiden Arasıra gelirken Nedir şimdi maksadın? Niçin uğrartın sık sık? Meraka düştükse de, Hayli görüştükse de, Gayeni anlıyamadık... Sen barikulâde şık, Güzel, tahsilli, zengin Ve cidden emsalsizsin... Sakın ha, olma âşık... Sakın ha, benden başka Bir erkeğe bakma sen! Zira senin yüzünden Düştüm derin bir aşka... Fikret, bu manzumeyi yüksek #es- le okuduktan sonra, evvelâ bir kahka- ha atmağa hazırlandı. Fakat, mesele- nin meslek cihetinden fecaatini düşü- nerek, kaşlarmı çattı: — Müessesemizde böyle bir rezalet olması cidden fecaattir... » Dedi. - Bil hassa, benim de dalğınlığıma gelmiş; makbuzun arkasını görmeden, yüz ta- rafmı imzalamışım... Diğer imza sa - hibi arkadaşım, beni taklit etmiş.. Af - fınızı rica ederim... Sonra, izahat verdi: — Ah, efendim, sormayın... Bizim bankada, bir memur vardır... Şairdir... Boş bulduğu makbuzların arkasını böy- Fıkra müsabakası Eniyi, en güzel fıkraları bize gön- dereceklerin yazıları; burada meşredi- lecektir, Yalnız bu fıkraların uzun ol- seçme olması ve okunaklı yazılması lâzımdır. Dileğim şudur! Padişah ikinci Murat bir sarho- şa sormuş: — Dile benden ne dilersin? Sarhoş: — Efendim, sarhoş zuruna götürdükleri zaman haki- min bana ceza vermemesi için e-|brightest (braytest) mir vermenizi rica ederim, demiş, İkinci Murat şöyle cevap © ver- miş: — Kanun emirle iptal olunmaz, başka ne muradın vardır? Sarhoş: — Benim ilk isteğimden gayri arzum yoktur, diyince ikinci Mu- rat: — Peki, demiş, emir veriyorum: Her kim bu adamı sarhoş olduğu halde yakalar ve hakim huzuruna götürürse tutup götürene yüz dey- nek vurulacaktır. Bu suretle ayyaş hakim huzuru na çıkmaktan kurtulmuş. Bebek: Rüştü Bekir B Saadet biraz rahatsızdı. Bir saat evvel odasma uğradığım za- man ellerini kaldırmış, Ömrü şa- hanenize dua ediyordu. Ona mer- hamet buyrunuz Şevketlim! Saa- det, Necmiseher Hanımın kıskanç- lığıma kurban gidecek kâdar kötü yürekli ve nankör bir kız değildir. Abdülhamit, Cafer ağanın di- Jinin altındaki baklayı çıkartmak için birdenbire yumuşamıştı: — Peki.. Onu affediyorum. Fa- kat, sevkilisini düşündüğüne, onu hâlâ sevdiğine ne dersin? — Bunların hepsi yalan ve uy- durma şeylerdir, Şevketlim! Saa- det Efendimizin en sadık cariyele- rindendir, Ondan : bu :nankörlüğü kat'iyyen ummam. —Peki, Cafer! Senden bu vesile ile bir şey soracağım: Saadet mi daha sadık ve vefakârdır, yoksa Necmiseher mi... Cafer ağa birdenbire şaşala- mışti. — Ikisi de sadık ve vefalıdır, Şevketlim! Fakat, Saadet Adapa- zarı köylerinde büyümüş saf ve te- miz kalbli bir kızcağızdır. — Öteki temiz kalpli'değil mi demek istiyorsun? (Devamı var) le cevherlerle dolduruyor... Yanlışlık » la, sizinki bunlardan birine tesadüf et- miş... Balsa İla obeiğe eğlendi. Sırtından bir yük atılmış gibi ferahla- muştı: — Şu uzun saçlı memur mu?.. « De- | di. - Hislerinin coşkunluğu, bakışla- rından da belli... Şiirin iyisinden ne ka- dar hoşlanırsam, kötüsünden de öyle sinirlenirim... Bilhassa, şiirde bir ka- dının zenginliğinden bahsederek ona kompliman yapmak... Buna nesren bi- le, şifahen bile tahammül edemem... Hele bir erkeğin bir kadma “Ben sa- na âşıkım!*” demesi kadar soğuk bir şey yoktur... Hareketlerime dair ya - pılan dedikodular da sinirime doku « nur.. Hülâsa, bu sizin şair, ne kadar si- nir oynatacak söz varsa, bir manzu - menin içinde hepsini sıralamış. Fikret: rım.. » Dedi. — Hayır, memurlarmızla yüz göz olmuyalım daha iyi., Sonra, dostluğu » muza mani olurlar... Delikanlı, kara bulutlu bir sema- nın altımdan berrak velâtf güneşli, nihayetsiz gökler altma girmiş gibiy- i olduğum! sitede rat; she had the smcotthest (Smu- zaman beni yakalayıp hakim hu-İsest) grey coat and ths. Ingilizce 22 Temmuz 1934. dersleri İç e Müellifi: ömer Rıza “Ihe rats and teir Doügiler Önce upon a time there were two most respectable (respektabil) Kats, muhterem — vakur rast home wos . combortable and they had many fine They bad many fine children youngest daughter. She wasa lovely en pürüzsüz little eyes and en parlak such, dear little cars! you İ were sure that you (had never seen! Cenising) s0 beautiful in your life her hangi bir şey (layif). At lemst Çet list) that is what| İF youlocked at her, hayat - ömür hiç olmazsa her own (ovn) parents said. kendine ait when she was old enongh (enaf) to Kâfi derecede marry (mari) they became very serious evlenmek , (siryos). ciddi “She must have no ordinary (ordi- Adi — Alelâde nari) husband (hazband),, they zevç “He must be very mighty (mayti) in - kuvvetli, küdrelti deed. No one but the mightiest (en kuvvetli) in the world (vorld) ahali dünya marry our beautiful daughter. But who was the mightiest? İt was not sasy to tell, and theydid not kno. ao they went to a very ooldand wise (vayis) rat and asked him. His Akilir “l€ you wish to give your döughter to the mightiest of all, then go to the Sun, and ask him to be” your son — in —low. (Sansinlo) lam sure no ones Damat mightier than the sun. daha kuvvetli So Mr and Mrs Rat went to the Sun, and asked him to marry their daughter. But the sun replied ( replayid) “Tam much obliged (obalycrd) to you cevap verdi müteşekkir, minnettar Avr coming all this way and o offering (oferin) me your beleved (bilavd) dau- teklif etmek sevgili ghter for a wife (vayif), but please tell zevce me, why did you choose (çuz) me?. intihap eder “We chose (çoz) you, o because we seçti wished to give her to the migbtiest in Said. AF ,İthe world and of cours (ov kers) no one şüphesiz — tabii can be migbtier than yow.,, “İ sel, Said the sun “but İam afraid gişmişti... Şimdi, o, kendisinden bir an şüphe ettiği için özürler diliyordu. Fikret: — Siz, öyle bir manzume ile ilânı aşk edecek kadar beni zevksiz mi san - dınız?... * Diye bilmükabele, istihza ediyordu. Böylelikle, hâkimiyet, şimdi, onun eline geçmişti, Hücum ediyordu. Ka- dın, müdafaa mecburiyetinde kalıyor- du. Bir müddet sonra, deminki potunu da tamir edebilmek için, alaylı alaylı sordu: — Hanrmefendi?.. e Misafirleriniz hâlâ gelmedi... Vakın sizinle canım sr- kılmıyor amma, merakımı mucip ol- du... Gelmiyecekler mi acaba?.. Hem, bunlar kimlerdi?... Şimdi, Şadiye, kendinden daha üs- tün gördüğü bir erkek karşısındaydı. Bu sefer, © kızararak: — Geleceklerdi amma, bilmem ne- rede kaldılar? - Diye kekeledi. Gözlerini önüne dikti. Bu, bir itiraftı.. “Seni seviyorum!,, demekten, dizlerine kapanmaktan, ağla- maktan, yalvarmaktan (daha büyük bir itiraf, ü iz you are wrong (rong), there i# 99 yanlış J mightier than me, and you must gi“ your daughter to him.,, “Who can be mightier asked Mr Rat; and the Sun Om reply: Whşn wish to shine on the | esrli (er1*7) a cloud (klaird) ofton © arz bulut along and covers it, and my light &” not pass through it, or drive it away You must go to the Cloud.,, | So Mr snd Mrs Rat went oto W* cloud and told him their wish “You are wrong. İf you (Dsink) that düşünür - zanneder j Iam the mightiest, “Said the clouds İt is true (tru) that İcan cover the © doğru arth, but İ am guite wesk © when th wind blous on me. He drives me alonf" and tears (tirz) me to picees and İ ©” parçalar ş do nothing ((* nasing) against him hiç bir şey Son Mr and Mrs Wind. ç But the wind Said: “ Yes İnam mightier than the colud- But lam not the mightiest in the for the Wall (vol) is sometimes in mf duvar way, and I blow and blow, but t8* Wall is still there, and Ican not ope through it. ,, Again Mr and Mrs Rat went on, uff tl (antil) they esme to the Wall, Buf than you? think Rat wenttotf tâ ki the Wall Said: “ You are right o (rayıt) and İc haklı back the wind, Tam mightier than h& But there is the Rat, who makes hol in me and İcando nothing him, The best thing for you is to ole rat for yor SON —İW— Laer. fi Then Mr and Mrs Rat were happfi for they Saw that the Wall spok words of Wisdom (vizdom). © The) Akıl ve hikmet went home again and their © bonutifil girl married a handsome Rat, and lived happily for many many years. Who knows? Perhaps (perhaps) | tbef) belki — iktimal are s6ll alive (alayw). hali hayatta | Z — Cevap veriniz: i (1) Had the rats oniy one child? (2) What do you know about the ther youngest danghter?. f (3) What did ker parents say abo her? (4) Did they think that an ordinsi husband was good enough for her? (5) Wbom did they ask, who the mightiest? f (6) To whom they did go first? (Arkası 6 mer sayıfada) © Fakat, mubavere, bu kadarla kali Fikret, arkasını kurcalamadı.. Diğer davetliler gelmemişlerdi. 74” bii gelmezlerdi.. o Çünkü davet edi kimse yoktu ki... Delikanlı, bunu di... Fakat çanladığını belli etmedin 17 timal başka işleri çıktı da | zannetmiş gibi göslerdi. z Şinidi artık, biribürine large “geli | gen vaziyetlerinden eser Türlü türlü mavzalardan behsedifiği lardı. Seyahatlerini anlattılar. Şadi” l Hanımefendi, hüyalili al? tnFeiili TENİ di: Tunusu zapteden Türk beylerini? birinin kızıymış. Asıl servetleri oradi por mış.. Bir biraderi varmış, ölmüş. j da parası kendisine kalmış. » Yirmi yaşında evlenmiş, kons kadaşı gibi, dost gibi severmiş. F* İhsan Bey ismindeki bu adam, a mobil kazasından ölmüş. İşte, Fi i de benzediği adam, oymuş. e Delikanlı: y — Birisine benzediği için | AlâKL,.| yandırmak, pek o radar koltuklar” al bartıcı bir şey değil. — diye gölün” di. Genç kadın: “Devam va)