Hitler dün Rayış- tağda bir nutuk söyledi KUPON 194 14-7-1934 eati Sedat ve Bura- doviçin kıymeti Yugoslav, Romen, Arnavut at- letlerinin iştirakiyle yapılan atle- tizm müsabakaları dilediğimiz şe- kilde muvaffakıyetle yapıldı.. İstanbul — atletizm kadrosuna dahil eski ve yeni bütün atletle- rin rağbetine mazhar olan bu mü- sabakalarda büyük bir hususiyet vardı. Şimdiye kadar ancak Atina topraklarında yarışan atletleri- miz hem ayar rakiplerini kendi sahalarında, kendi halkı önünde karşılamak muvaffakıyetini ilk defa bulmuş oluyordu. Su, hava, iklim ve saha gibi şerait nasıl ve ne şekilde olursa olsun kuvvet ve kudret karşısında mağlüp olup gidiyor. Aşinaları, atletik sporları onun için anlıyarak sever. Onda keseden, icap ederse atmak netice itibariyle ibaret kalır.. Atletizmde öyle canlı hıdııeler vardır ki insan kendini formda| sanır. Müsabakaya girer neticede atlayıcı ise ayağını kaldıramaz, koşucu ise mutlaka geri kalır.. Kendini fena hisseden atletin de çok defa yüksek derece yaplığı görülür. Bu işte doktorluk iddia etmek boş şeydir. Esasen sporda mantık, felsefe olur mu?. Şampiyonlar gayri kabili mağlüp değildir. Ha-| tırlamak lâzımdır ki şampiyonlar da herkes gibi beşerdir. Çok iyi şeraiti haiz olamadıkları fena bir| günde sukut eder ve mağlüp ola- bilirler ki bu hatta hemen hepimi- zin başından geçmiş ve geçmekte- dir... * 200 metre kulvarında yer alan dört musabıktan biri olan Raif yavaş başlıyan fakat nihayete doğru çabuklaşan bir koşudan sonra bu işten galip çıktı. Yaptığı idmanlarda kendini kontrol etmesini çok iyi bilen Mehmet Ali nasıl bir arzu ile 400 koştu bilmiyorum. Mevsim başmm- danberi bu mesafe için İüzumu kadar hazırlık yapmıyan Mehmet Ali ötedenberi yerinde bulmadığı bu organizasyona kurban gitti. Papadopülosun — yaptığı derece Mehmet Ali için tutulmaz bir va- kit değildir. Mesafenin 350 met-| resini mevzun ve ahenktar adım- lariyle rakiplerini kollıya kollıya koştuğu halde hiçbirimizin bekle- mediği bir işi yapmakta tereddüt etmedi. Nihai hatta kadar mücadelesi bu işe hazır olmıyan Mehmet Ali için belki bir mevsime mal olabi- lirdi. Noksan taraflarını doldur - masını bilen bir atlet olduğu için bi zbu işe fazla üzülmiyeceğiz!. atmadan Yüksek atlamada bu mevıımını en kuvvetli atleti Sedat ve Necdet| sessiz sedasız arkadaşları arasın-| dan 1,75 ile sıyrıldılar. Balkanla- rın kıymet itibariyle en başta ge- len atleti Yugoslav Buradoviç ra- hat bulduğu bir havuzda 1.80 den aşıverdi. Yaptığı işlerde atlama havuzu ile alâkası pek az olan bu atlet daha ziyade mania koşucu- sudur. Netekim 110 metre manialı ko- şuda İstanbulda Amerikalı Kal- yer, Yunanlı Mandikas ile Bura-| doviçin derecesi 15 saniye üez-İ bol| ' yüksekten| | Yukarda: 400 metre biterken. Ortada: Meclis Relsi Kâzım Pş. dünkü müsabakaları balkondan seyrediyor. Altta: Balkan ve Türk atletleri müsabaka arasında dinleniyorlar Kedi yüzundeh tehlı;eye | düşen asker!.. Bir kediye acıdığı için, hayatını tehlikeye koyan bir asker, bir saat kadar kimsenin dikkatini celbet- meksizin, bir kayaya asılı olarak kalmıştır. Vak'a İngilterede cereyan et- miştir, rinden kaydedildi. Manialı koşuda gene bizim e- mektar Sedadı Yugoslav atletin peşinde seyrettik. İhmal edildikçe — kuvvetlenen Sedat, Balkan oyunlarında üzeri- ne düşeceğimiz en müsait bir at- lettir.. Sedat bu mevsim kazandığı mu| vaffakıyetle Atinada örülen ço- | rabın, uğradığı gadrin hesabını sormaktadır. Atinada onun başı- na gelen pişmiş tavuğun başına gelmemişti.. Üç adım atlamayı Pulyos, gülle atmayı Ateş İbrahim kazandılar. Romanyalı Çaklani ciridi Kara- kaşın önünde bir mesafeye kolay- lıkla sapladı.. 4100 bayrakta Beşiktaşlı Ra- ifi aralarına alan Galatasaray ta- kımı 45.8 gibi iyi bir derece ile| müsbakayı kazandı. Dünkü müsabakalar atletizm kadromuzun değişmek üzere ol- duğunu iyice anlattı. 1934 mevsimi atletizm için dö- küm senesi olarak kaydedileceğe | benizyor ki bu hal ciddi karşıla- nacak büyük endişeleri doğur- maktadır!.. ömer Besim Topçu kıtaatına mensup — olan Molt çavuş, balığa çıkmışken, ka- yalardan bir kedi sesi işiterek yu - karı doğru bakmıştır. Kedinin, 20 — 30 metre kadar irtifada, boynuna bir taş bağlı ol- duğu halde bit yere takıldığı gö- rülüyordu. Çavuş, hemen eğlencesini bıra- karak kısa ve pek tehlikeli yollar- dan kayaya tırmanmağa başlamış ve kedinin yanımna kadar çıkmış - tır. Kediyi kurtarmış, boynundan taşı atmış fakat dönüşte nasılsa hiç kımıldıyamıyacak bir hale ge- lerek sarp kayanın en tehlikeli bir yerinde kedile birlikte asılı olarak kalmıştır. Kediyi kurtaran çavuş tam bir saat bu vaziyette imdat istiyerek beklemiştir. Nihayet kendisini bir çocuk gö- rerek kurtulmasına sebep olmuş - tur. Kediyi baştan savmak için, her hangi birinin boynuna bir taş bağ- hyarak, uçurumun üst başından attığı zannedilmektedir. Kendi tamamen aşağı çalıya ilişmiştir. Kazazede çavuş, “Eğer beş da- kike daha sonra yetişselerdi, ken- dirzi bırakacaktım,, demektedir. Durduğu müddetçe, mütemadi- yen, ayaklarile, iliştiği yeri tepe- vek, kendini daha emin bir vazi- yete getirmeğe çalışmaktaymış... kadar düşmemiş yarı yolda yabani bül İ Ferdınand Ingilterede kuş cinslerini tetkik ediyor! Geçen gün İngiltereye gittiğini yazdığımız ve Kont dö Mürani gibi bir namr müstearla dolaşan eski Bulgar Kralı Ferdinand İngil| teredeki hemen bütün kuşhanele-| rive kuşlarının çokluğile meşhur| havaliyi dolaşmıştır. Eski Kral, yahut şimdiki nami- le Kont dö Murani; kendisini pek verdiği kuş iptilâsile, İngilterede| *“bu sahada iştihar etmiş mütahas. sıslarm kongresine iştirak etmek,,| için gelmiştir. İngiltere yüksek ornitologlar cemiyeti namına tahsis edilmiş bir Muhriple, eski Kral Ferdinand ta| Skomer adasıma giderek kuşlara bakmıştır. Eski Kral, Bulgaristandan çık- tığından beri, bir harp :emiıine; ilk defa bindiğini söylemiştir. 73 yaşındadır. Siyasetten kat'- iyyen bahsetmemekte ve kuş mev- zuu üzerinde herhangi şeyi söyle- meğe hazır olduğunu gazetecilere bildirmektedir. Sabık Kralın yanında iki mü- heykel “yaver,, bulunmaktadır. Resimli | Hikâyelerimiz Bugün Kadir- Can Beyin hissi bir hikâyesini dercediyo- | müldüğümüz ' aradığımız?.. (Baş tarafı 5 inci sayıfada) Ona bir tebrik mektubu yaz dım. Gelemiyeceğimi bildirdim. Mes'ut olmalarını diledim. Geçen gün masama eğilmiş, karışık bir iş için mektup hazır- lıyordum. Önüme bir kâğıt uzan dı. Başımı kaldırınca postacıyı ta nıdım: Bana bir telgraf getirmişti- Telgraf, hiç beklemediğim bir şeydi. Beklenmeyen bir zamanda ve pek seyrek gelen telgraflar in sanda kalp çarpıntısı yapar? Zan nedilir ki onlarda herhalde fena bir haber vardır: Bir ölüm, bir hastalık, bir kaza haberi. Merak la açtım, imza yerine baktım. Nec miden geliyordu. Okudum: “Eğe vapuru ile İzmirden geçi yorum, gelde görüşelim!,, Beni vapura çağırdığına göre karaya çıkmayacaktı, Vapurun da İzmirden sonra Atina ve İskende riye ye gittiğine bakılırsa Antalya ve Mersin yolcusu değildi. Evle- neli üç ay olmakla beraber bu her | halde bal ayı seyahati gibi bir şey olacaktı. Şimdi Atina ve Mısırın tam mevsimidir. Hele Mısır, tadı- na doyulmaz. Zengin olmak ne güzel şeydir: Yalnız gençlikle beraber gelmek şartile, Vapura gittim. Beni merdiven de karşıladı. Her zamandan daha büyük bir hasretle sarıldı;. öpüş- tük, Hareketlerinde arkadaşa ve sevgiyo susamış insanların hali vardı. Dedim ki: — Karaya çıksana. Biraz geze- riz! — İstemiyorum artık, Atinaya da çıkmayacağım. Doğru Mısırs gidiyorum. Kendi kendime: — Şimdi karısı gelir. Taşkın kıvırcık saçların altmdaki uzun kirpikli, derin kara gözlerinin içinden gülümseyerek bana yık' laşır; yakacak kadar - sıcak elini uzatır, koyu kırmızı dudaklarınım arasındaki bembeyaz dişlerini gösterir ve konuşur! Diyordum. Fakat salona girdiğimiz, yana geniş maruken kanapeye gö“ halde — görünürde kimseler yoktu. Necminin yüzün* deki keder yavaş yavaş ağırlaştı: Ondan da şüphelendim. — Yalnız mısın? Yoksa karın uyuyor mu? ; Arkadaşım içini çekti. Dişleri sıkılı, birkaç saniye salonun köşe” sine daldı. Sonra birdenbire c€” vap verdi: — Yalnızım. Karımla kavg* ettim. Ne çekilmez şeymiş? Bef! mes'ut olmak şöyle dursun, hiç 0" mazsa bir sene evli kalamıyaca” ğım, Hiç taliim yok. Bıktım artık: Kadın sarrafı olduğumu sanırdır ama, ne boş? yan- — Darılma ama, anlaşılan ka* bahat hep sende. Evlendiğin ka* dınların sayısı bununla yediye yaf dı. Haydi bunlarım biri, ikisi, üçür dördü fena olsun. Yedisi de kötü ruz, Onu müteakıp, Hatice Sü- reyya Hanımla (Vâ—Nü) Be- yin resimli hikâyelerine gene devam edeceğiz. olmaz ya! Ayağa kalktı. — Burası havasız! Haydi yul" rı çıkalım! dedi, 7 —Yarın bitecek —