6 Temmuz 1947 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

6 Temmuz 1947 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* Tvııııım 15İT '•nııımunıınıuıınnıımıımnıııııiîiunımııınııııı CÜNÜN MEVZULAR1 I14FM NALINA I Iktisadî vaziyetimiz için Amerikalıların fikirleri Yazan: Dr. Feridun Ergin Bir müddettenberi memleketimizde bulunan Arr.erikalı mütehassıslann te+lrikl«ri dikkate şayan bir ssfhaya girmiştir. Misafirlerimiz istihsal bölgelerini gezmişler, sanayiimizin maljyet ve kalite bakımından zayıf bir durumda bulunduğunu görmüşler ve münakaiât itnkânlarının kifayetsizliği dolayısile piyasa faaliyetinin ihtiyaclar ölçüftinde gelişemediğini tesbit etmişrerdir. Heyetlerin tetkikk'ri neticesinde, bir an önce geniş bir yol şebekesi kurmağa zaruret olduğu anisşılmış ve memJeket ekonoroisini kalkındırmak için sanayiden zi yade ziraate eh«nmiyet vermek lâzım g€İd:gine dair bir kanaat uyanmıştır. Münakalât işlerimizin ıslahı, hakikaten birinci derecede ehemrniyet taşı msktadır. Yol ihüyacı, büyük derüle rimiz arasındadır. Anadoluda, arazi ârızahdır. Demiryolu inşaatı ve işletmegj pahalıya mal olmaktadır. Vagon darlığı, sevkiyatın ağırlığı ve masrafların faziahğı piyasalara süratJe ve ucuza mal gönderilmesdni güçleştirmektedir. istihsal mmtakalarile istihlâk pazarlan arasında irtibat kurraak için düzgün go£«ler yapılmasına ve ucuz fiatla kâfi miktarda benzin ve motörlü vasıta temin edilmesin* ihtiyaç vardır. MemJeket ekonomifiini kalkındırmak için canayiden ziyade ziraate eheramiyet vennek lâzım geldiği hakkındaki fikirl«ri ise ihtiyatla karşılamaktayız. Çeyl«k a*ır çahştıktan sonra, nihayet küçük çapta bir sanayi kurmuş bulunuyoruz. Bu sanayij mamullerinin kali tesi ve maliyeti bakımından bizi tatmin edecek durumda değildir. Yeni do$uı «»nayiimiz, kuvvetli himaye tedbirlerile destekİCTimediği takdirde, faaliyetini durdurmağa mahkum gözükmektedir. Fakat buna rağmen, sanayii kendi bahtına bırakarak ziraate dön mekle iktisadt davamızı halletmeğe Biuvaffak olabile'ceğimizi zannetmiyo rur. Sanayi t«}kilâtında gözümüze çarpan zaaflar, ziraî bünyemizde de mevcuddur. Memleketimizde, sanayiin devlet tarsfından kurulması bir laruret neticeeidir. Hususî ttçebbüs, sanayi sahasında varhk gösterememiştir. Sermaye darlığı, idarî formaliteler ve vergiler hususi teşebbüsün faaliyet imkânlarmı daraltmıştır. Dışarıdan gelecek sermayeye karşı da güçlükler çıkarılmıştır. Devlet, imkânsızlık iıinde bulunan hunısî teşebbüs erbabının vazifesini üzerine almıştır. Dçvlrt tarafından kurulan sanayi hakkında, garb mem'eketlerinde carî ölçiüere göre müsbet bir kıyenrt hükeıü vermek mümkün değildir. Devlet Işk'tmeciliği, hususî teşebbüste rastlanmıyan bazı mahzurlar arzetmektedir. Kurrluş yerierinin iyi seçilmesi, tek nik yenilikleri takib hususunda gösterilen kayıdsızhk, gümrük himayesinin ve inhisar vaziyetinin verdiği rt'havet, kırtasiyecilik, müstehlik zevk ve ihtiyaclarının dikkate alınmaması ve işletme siyasetinin kâr gayesile tanzim edilememesi devlet sanayiinin başlıca zaafları arasında sayılabilir. Hususî sanayie müsaid çal:«ma imkânlan kazandırmak ve terbiyevî gümrük tarifeleri tatbik etmek suretile bu mahzurları gidçrmek kabildir. Gerek »anayi ve gerekse zir«at bakımından, Ozerinde dunılması lâzım gelen asıl mühim nokta, çalışm» veriminin düşüklüğüdü,;r. FabTİkada, madend«, tarlada veya büroda çahşanlardan aldığımız randıman nisbetlerini yabancı memleketltTde elde edilen netieel«rle mukayese kabil değildir. Az çalışıyonız ve gayreHlerimizden seır.ere alamıyoruz. Kazancımızın bereketi de ihtiyaçlarımızı karşıhyacak dereceyi bulamıyor. Amerikada yaşıyan bir işçi kendi kazancı ile otomobil veya Frijider alabildiği halde, memleketimizdcı kann doyurmak. baş sokacak bir çatı bulmak ve iyi kötü giyinmek hakikî bir bahtiyarhktır. olmuştur. Ormanlar tahrib edilmiştir. ağacl'k sahaJarın azalması, yagmur sularınm kolayca sel haline gelmssine ve toprağın en verimîi kısımlannı sürükleyip götürmesine sebebiyet vermiştir. Köylü. kuraklık veya seller yüzünden gayretierinin boşa çıktığım görmüş, tabiat ile mücadeleden yılmış ve çalışmağa karşı kajııksamıştır. Mahsulün kendl eraeğinden ziyade hava şartlannın müsaadssine bağlı olduğunu anlamak, çiftçinin teşebbüs kabiliyetini zayıflp.tmış ve tevekkül zdhniyetini kökleîtirmiştir. Zirai mahsulün tabiat kaprislerlne bağh bulunması, insan rolünü passif bir duruma düşürmüştür. Çiftçi, hava çartlarına iş bölümünün ve teknik imkânlarm kazandıracağı faydadan daha fazla ehemmiyet vermek mevkiinde kalmıştır. Zira kredi de çiftçi nazaımda bambaşka bir mahiyet arzetmiştir. Köylü. İ5tihsa!ini gerüşletrr.ek maksadile değil. jstihlâk ihtiyaclarını karşılamak üzere borc almağa alışmıstır. Asgari geçim ihtiyacının teminl. ziraat ekonomisinin hakiki gayesi haline gelmiştir. İçtimal şartlar da bu alışkanlığı ku\^retlendirmiştir. Köylü. asırlar boyunca, varmı yoğunu murabahacıya, mütegallibeye ve mültezime kaptırmıştır. Bedenl mükellefiyet sistemi de, köylünün vaktinden büyük bir kısmını angarya mahiyeti taşıyan işlere ayırma«nı ve kendisine menfaat getirmiyen maksadlar ugrunda çahşmasını gerektlrmiçtir. Toprak ekonomisinde iş bölümüne. \akit mefhumuna ve çahşma r&ndımanma kıymet vermiyen bir «routlce» hatomiyet kurmuştıır. Çahşma verimindekl düşüklük. tarlhJ tesirlerin kökleştirdigi bu zihniyetin nıahsulüdür. Ziraate yatıracagımız sermaye, hiç bir ^ k i t bu zihniyeti tashlhe imkân vermiyecektir. Çiftçi, sanayide çahşanlardan daha muhafazakârdır. Âdetlerine, geleneklerine ve an'anelerine bağhdır. Ziraî işletme slstçmlerinde, r«form hareketlerl çok daha giiç tahakkuk ettirtlebilir. Büroda, madende veya fabrikada çalışanları kabil oldugu kadar az gayretle iç gününü doldurmaga sevkeden ruh haleti, ziraat sahasında asulardanberi kökleşmiş bulunan psikolojinin temadisinden ibarettir. Bu zihniyetle mücadele; iş hacmini genişletmek, sanayi hareketlerine hız vermek ve çahşma şartlarım <psychoteohniqne» esaslarına göre tanzim etmekle kabildir. Kalkınma davamıan hal çaresinl, kâr gayesile ve rekabet şartları içinde çahşan geniş bir sanayiin kurulmasmda görmekteyiz. Bir kaç giine kadar: İşçi sendikaları haberleri Insan ile şeytan konuşuyor Insan Senden korkuluyor ama ge ne de hiç eksik olmuyor, ne kadar koğulsan gene geliyor, ölmezJer gibi yaşıyorsun. Şeytan Lânetli olsam da ruhlar hiç ölürler mi? Bir ruh olmasaydım her zaman nasıl mevcud olurdum? İnsan Beni Cennetten koğduran da sen değil misin? Evvel ve âhir hiç eksik olmuyorsun. Şeytan Sen oldukça ben nasıl yok olurum? Kör değneğini beller gibi her günahta beni mi görüyorsun? İnsan Kimi görmemi istersin ki bütün masumları ayartan sen oluyorsun. Şeytan Beni öyle mimledikton sonra artık ne söyle=em aldatırım korkusile inanmıyacaksın. Doğruyu söyîesem bile gene inandıramıyacağım. Pana da yazık, bana da!.. Insan Sana inanmıyan yalnız benmişim gibi konuşuyorsun. Bütün kutlu kitablar senden lânetle bahsediyor. taş. layın diyor. Şeytan Çok doğru söylemişler ama dinletebilmişler mi bilmiyorurnt ilk günahm benden olsun diyelim, başka hiç bir günahın yok mu? Dilini tutmasını bilsen elini, elini tutmasını bilsen belini tutpmıyorsun. Kaldı ki benim yüzümü hiç görmediğin halde deliler gibi görmediğin şeylere inamycrsun. İnsan Çok şeytanca konuşuyorsun. Hem bir ruh olduğunu söylüyor, hem de görülesin mi utiyorsun? Şeytan Görülebilecek olan ben değilim ki. Sen içinde olanları dışar'da bir başkasında görmek istedikçe hep böyle söyliyeceksin. Insan Bu da ne demek? Beni ay. nadaki hayaline pençe salan kedilere mi benzetiyorsun? Şeytan O kadar değil ama onun gibi bir şey. Kendilerini aynada gören kediler de senin gibi yapıyor, yabancı bir düşman sanarak kendi tırmalamak istiyorlar. Insan Ben de kendimi kediler gibi sende görüyorum mu demek îstiyorsun? Şeytan Ben bir şey demek istemiyorum. Sadece bilmek istemediğin bir şeyi hatırlatmak istiyorum. İnsan İnsan, insan olur da kendini senden mi öğrenir?.. Yapacaklarını yapar, sonra da kendini temize çıkarl»cak akıllar öğretirsin. Şeytan Bana hiç inanmadıktan sonra ağzımla kuş tutsam, çekil git diyeceksin. Ve hep boyle koğulduğum için de ne beni, ne de kendini tanıyorsun. Günahkâr olmak senin mayanda olmasa be ne yapabilirim? Bir kutbun akıl, bir kutbun hava ve heves değil de nedir? Insan Melek olmadığımı bilmiyor değilim. Hava ve heveslerimi de biliyorum. Yalnız bunları uyandıran, çok kere azıtan kim? Şeytan İşin kolayı aranınca benim gibi bir hayalet bulmak hiç de güç bir şey değil. Insan Bilmfm ki ne yapmah, asıl sebebi kendime kondursam, nedamet, tövbe, vicdan azabı gibi acı pişmanlıklarım olmamak lâzımdı. Şeytan Bu söylediklerin de gösteriyor ki iyiyi kötüden ayırabiliyor, buna rağmen kötülük yapabiliyor, sonra da bir adalet ihtiyacile suçlarını cezalandırmak da istiyorsun. Bundan da ruhunun iki kutublu olduğu, iyilikle kötülüğü bunlar arasında sallanmkala anladığı görülür gibi oluyor. O halde «küçük âlemin büyük nüshası> olduğunu iddia eden sen asıl sebebi kendi âleminde araman lâzım değil mi? Bu sebeb ya senin kendi tabiatinde veya Bir ihtiyar kaptanın alınyazısı anıdığun bir kaptandan ihtiyar bir meslektaşınm mesul olmadığı ve beraet kararı aldığı bir çarpışmadan dolayı 80 bin küsur lira ödeme^e mahkum olduğuna anlatan şu mektubu aldım: «1927 yılında Bozi)urunla Hayırsızada arasında vukubulan ve bir hayli insanla beraber Sevlnc vapurunun ba,tmasile ne. ticelenen meşhur Marmara Sevinc musademesini hatırlarsınJa. Vakanın Ağırcezaya intikal eden ve aylarca süren muhakemesinde hatanın Sevinc kaptanında olduğu anlaşüarak kaptan Tahir Bey şimdi hatırlıyamadığım bir müddetle hapse mahkum edilmiş ve beraeti tebeyyün eden Marmara gemisi kaptanı Mehmed Ali Bey de beş aylık bir mevkufiyetten sonra tahliye olunmuştu. Bu kararın Temyizce de tasdikile katiyet kesbettiği sıralarda (Sevinc) gemisi sahibleri o vakitki Seyrisefain Idaresi aleyhine ticaret mahkemesinde bir de zarar ve ziyan davası açmış bulunuyorlardı. On alU yıl sürerek 1943 te nihayete eren bu dava netlcesinde Seyrisefain tdaresi 80 küsur bin liranın tazminine mahkum edilerek bu para İdare tarafından (Sevinc) gemisi sahiblerine ödenmiştir. Bundan sonra Hazine harekete geçerek musademenin teknik ve cezaî safhalarından mesuliyetsizlik ve beraetle çıkmiş olan o vakitki Marmara vapuru kaptanını 80 bin küsur llrayı ödemek mecburiyetinde bırakmıştır. Halen Hora tahlisiye gemisinin kaptanı ve altmışlık bir denizci olan Mehmed Ali kaptan evvelki gün bana geldi. Türk devlet denizciliğine 34 yıl müddetle bütün bir genclik ve bütün bir ömür vakfetmiş olan bu aksaçlı meslektaşımm esasen halim ve sakin ifaâeli olan yüzünü bu uzun, ağır ve meşakkatli hizmetinin makus bir atıfet şeklinde tezahür eden mukabelesile dexin bir yeis bürümüştü. Derdlsştik. Mehmed Ali Kaptan, davaya tekrar rücu kararı almış bulunuyor amma; müdafsası için müracaat ettiği avukatlar vekâlet ücreti olarak sekiz bin, bes bin ve asgarl üç bin Ura istiyorlarmış. Hazine ile karşı karşıya olduğu için bunca yıllar emek verdiği Devlet Denizjollan İdaresi de emektar kaptana maddi ve manevi yardımda bulunamıyor. Her memleketin deniz kanunlan gibi bizim deniz ticareti kanunumuz da kaptana; içtimai mesleklerde vazife aJaa pek az insana yüklenebilen sonsuz mesuliyetler tahmil eder. Üstelik hayat ziyaına sebebiyet veren hatalı hareketlerde kaptan; ceza kanunu müeyyidelerile de karşı karşıya dır. Pakat; bu vak'ada vaziyet başkadır. Kaptanın musademer.in vukuunda mesuliyetslzliği ve beraeti mahkeme kararile k a t ! olarak tebeyyün etmjştlr. Her meslek, sanat ve işteki iruanlaT ehliyet gösterdikçe ve terfi etürildikte is tikbalierine emniyetle bakacak bir durum iktisab ederler, kıdemleri arttıkça atiden emin bulunurlar. Şu hâdise de gösteriyor ki bizim memleket denizciliğinde keyfiyet, akslne oluyor. Böyle bir akıbet ve misall ögrenen hangi gene vatandaş bu gibi bir risiü göze aldırır da gemi kaptanı olmak lievesile denizcilik meslegini tercih eder?» Dostıım kaptan, arkada^ını ve mcsîeğini o kadar kuvvetle müdafaa etnıis ki tek bir satır bile ilâvesine lüzunı görmüyorum. Temennl ederim ki Hazine, | Mehmed Ali Kaptanı 60 raş'ndan sonra |S0 bin lira ödemek, daha do£nısu ödeyememek gibi bir darumda bırakmaMn. Mustafa Sehib Tunc içinde yaşadığin cemiyetin düzeninde olacak. In S an Cemiyetin temeli de insan olduğuna göre asıl sebeb hangisinde olursa olsun düğüm gene bende toplanıyor. Şeytan Eskiler bu düğümü çözemediklerini, daha doğrusu hava ve hevese kapılmakta akıl ve tedbirlerinin karşı gelmekte çok kere yetmediğini görerek Kadere boyun eğmişier. iyiliklerini rahmana, kötülüklerini de bana izsfe ederek huzur bulduklarını sanmışlar. Sen de huzuru nerede buluyorsan ona inan, mesele kalmaz. Insan Iyi ama, mesele bu suretle kalkmış olmuyor, sadece bilinmiyen bir heyulâya yükletilmiş oluyor. Kaldı ki bir şeyi bilmeden, anlamadan artık inanamıyorum. Şeytan O halde kendini iyi ve doğru anlamak yolunu bulmaktan bsşka ç^ren yok. ÇocuJdarına bakıyorum: Onlarda hiç de pişmanlık, tövbe, vic. dan szabı yok. Yaptıklan kabahati Ü Î tüne alanlar parmakla gösterilecek kadar az. Insan Iyi dikkat etmemişsin. On. larda vakıâ tövbe, vicdan azabı, nedamet yok ama, kısasa kı.=as istiyen çok ku\"i'etli bir duygu var. Adalet, hak, iyilik duygularmın çekirdeği de' b j duygu. Kötülüğün cezasmı aynile vermek, kendi mislile cezalandırmak istemek kötülüğü reddetmek, hakkm yerini bulmasım istemek demek değil midir? Şeytan Bütün bunlardan anladığım şu ki kötülüğü kolay kolay haz. metmediğin gibi ondan kolay kolay da kurtulamıyorsun. Çaresizlik gibi görünen bu sallanışı durduracak yerde işin kolayına giderek beni buluyor, her kötülüğü bana yükletiyorsun. İnsan Hani sen yoktun? Şeytan Bana inanmadıktan, dilimden anlamadıktan sonra sen gene var bil, ne yapayım!.. Insan Anlamak istesem bile ölmez bir ruh olarak tanıhyorsun. Şeytan Öyle ise beni taşlamaktan ne çıkar? Insan Gene şeytanca konuşuyorsun. Şeytan Huylu huyundan vazgeçmez vehmile hep olduğun yerde mi sayacaksın?.. Insan Kötülük düğümünün benie olduğunu, onu çözmekle felâh bulara. ğımı mı söylemek istiyorsun? Şçytan Onu çözmekten daha büyük, daha hayırlı hangi zaferin olabilir? Kötülüğü yenmeden dünyayı fethetmek neye yarar diyeceğim ar^a. kendi aleyhimde söylediğimi sansrak gene fena bir maksadım olduğumdan şüphe edersin diye korkuyorum. Bir an Yazan : Prof. Dün Halkevinde bir toplantı yapıldı Son günlerde şehrimizdeki muhtelif fabrika işçileri sendikalar kurmak üzere faaliyete geçmişlerdir. Bakırköy işçileri, demir ve madenî eşya işçileri de birer sendika kurmak üzeredirler. Fatih ve Yedikule civarında çalışan mensucat işçileri, dün Eminönü Halkevinde bir toplantı yapmışlardır. Bu toplantıda Ç. H. Fartisinin işçi mümessili Dr. Rebi Barkınla İstanbul milletvekili Ali Rıza An bulunmuştur. Mensucat fabrikalarından birer temsilci seçilmek suretile on bir kişiden mürekkeb miiteşebbis heyet seçimi yapılmıştır. Müteşebbis heyette iki de kadın işçi bulunmaktadır. için şüpheyi unutsan da, beni cankulağile dinlesen olmaj mı? Ben sende olan bir <ben» der başka bir şey olmıyacağım. Hem de benliğin en yaralı bir parçasıyım. Senin bu parçan kötülüğü pekâlâ biliyor, onu yapmaktan da sakınmak istiyor, Yaparsa bile sonunda azab duyuyor. Bu azabdan kurtulmak kötülükten sadece kaçmmkla, onu taşlamakla olmıyacak. Buna uslu akılh yaşamak, temkinli olmak denir. Bu da bir fazilettir ama körülük'e pençeleşmek bundan çok daha büyük bir fazilettir. Sana yakışan da bu listün fazilete bağlanmandır. Bütün büyük dinlerin en büyük dilekleri bu kutlu zaferi kazandırmaktır. Kutlu kitablarm beni lânetle yâdetmeleri ve beni ölmez bir ruh gibi yaşatmaları kötülükle pençeleşmenin ne kadar güç olduğ'inu, ona karşı daima uyanık olmak lâîim gelciğini ihtar etmek için olacaktır. Emin ol ki bunları söyliyen ben değil, senin yaralı kalbindir. Ben ona tercüman oluyorum. Insan Senin çok zeki olduğunu biliyordum ama böyle can ve gönülden nedsmet edebilir gibi olacağını hiç tasavvur edemezdim. Şeytan Sen gene öyle bil. Yalnız beni sadece teşlamakla kalma da hak. kımdan gelmeğe bak. Insan Onu yapabilirsem ne mutlu bana. Elverir ki o kadar gücüm olsun. Şeytan O gün hele gelsin. Dövüşten çıkan pehlivanlar gibi bir'oirimizi kucaklayacağız. Mademki nedamet e yor, vicdan azabı duyuyorsun. Felâh bulabilecek gibisin. İnsan Senin bu kadar yumuşamana, iyilik bekler görünmene şaşıyorum Şeytan Kötülüğün acılarını hergün lânetlerle taşlananlardan daha iyi kim duyabilir? Insan Cenneti kaybetmek senin yüzünden olmuştu. Tekrar kazanmak da benim sayemde mi olacak dersin? Şeytan Evet, senin sayende ama. gene benim yüzümden!.. T Arleziyen kuyularının suları şehre verildi İstanbul sularının ıslahı ve artlırı'ması yolundaki plânın ilk kısmı dün şehre Bakırköy arteziyen kuyularından 10.000 ton fszla su akıtılması suretile tahakkuk ettirimiştir. Borular kuyulara bağlanmış. bu EUretle Edimekarı ve Topkapıdaki terfi havuzlarına sevkedilen su İstanbul sebekesine eklenmiştir. Bu suretle mevkilerinin yüksekliği dolayısile bilhassa yaz mevsimlerinde daimi surette sudan istifade edemiyen Topkapı ve Edirnekapı gibi semtler badema bundan faydalanacaktır. Bundan sonra beş arteziyen kuyusu daha açılacak ve gelecek sene buradan ilâve edilen su miktarı 20.000 tona çıkarılacağı gibi Bakırköyün Buyu da temin edilecektir. Diğer taraitan önümüzdelci sene Bendlerden Kâğıdhanedeki Terkos fabrikasına kadar uzatılacak ve ikinci galerinin yerini tutacak olan bir metre kutrundaki borunun döşenmesine başlanacaktır. İstanbul Sular Umum Müdürü Ihsan Göze ile fen heyetl dün Bakırköye giderek yeni tesisatın işlemesinl gözden geçirmişlerdlr. Başbakanuı sıhhî durumu Şehrimize istirahat etmek üzere gelen Baçbakan Receb Peker, Gureba Hastanesine giderek sıhhî durumunu muayene ettirmiştir. Başbakan, bir ay kadar şehrimizde istirahat edecek ve rejime tâbi olaeaktır. Kendisi Profesör Frank ve Profesör Arif İsmet tarafından muayene edilmistir. Doktor Arif İsmct, bir muharririmizin sorusuna, «Başbakan geldi ve muayene edildi. Kendilerinde hiçbir rahatsızlık tesbit edilmis degildir» demiştir. M. Sekib TUNC F A T M A Z E K E R İ T A P E K İ N ile T A N S E L Nişanlandılar. l \ İstanbul, 5/7/1947 Belediye ücretlilerine yapılan zamlar Dünku nüshamızda, Belediyece barem harici müstahdemlere yapılan zamların verilmesi geri kaldıgı hakkında bir haber çıkîl. Alâkaiılardan birçokları bunu zam işinin tamamen reddedildiği manasına alarak telefonla malumat ıstediler. Aldığırmz mevsuK malumata göre İrtanbul Şehir Meclisi tarafından Ankaraya gönderilmiş olan heyetle İç İşleri Bakanlığı arasında yapılan temaslarda altı milyona varan açığın kapatılması, Be'.cdıyenin bütçede geri bırakılması mümkı'ın işlerden bir buçuk milyon liralık tasarn.ıf yapması, hükumetin de iki milyon lira ek tahsisat vermesi, ayrıca sene sonunda varidat ve bakaya tahsilâtından iki milyon kadar fazlahk temini ve bütün bunlarla barem dahjli memurlara yapılan zamlarla, Belediyenin ücretlilere yaptığı zamların karşılanması kararlaşrr.ıçtı. Belediye bütçede bir milyon iki yüz bin lira kadar bir tasarruf yaparak tasarıyı önümüzdeki hafta fevkalâde içtimaa çagırılacak olan Şehir Meclisine sevkedecektir. Meclis bu tasEmjfları kabul ederse ücretlüerin zam cetveli de birlikte sunulacak ve birlikte tasdik ettirilecektir. Dün bahsettiğimiz gecikmenin sebebi ve mahiyeti bundan ibarettir. Dr. BÂHA OSKAY Baltalimanı Hastanesi Operatörü Kemik ve Mafsal Veremleri Ameliyat ve Tedavileri Şehidmuhtar cad. No. 40 Bisturi Aprt Taksim. Telefon: 85207 Hayalinizdeki mectnua Ortaokul Lise Talebesine Tuna Dersevinde Matematik Fizik Kimya Lisan dersleri verilir. Pazardan başka hergün (1419) arasmdn müracaat Tuna Dersevi Atatürk Bulvarı No. 88 İstanbuî AKSARAY «••• BAYAN BERBERLERÎNE MAHSUS PERNANANT ve SAÇ KURUTM gelmiştir. Çıkıyor ! Tfirk basını, şimdiye kadar Kasablar, bildiğini okuyor Evvelki gü kesilen etler dün perakendeciIere verilmiştir. Perakendeciler bu etleri pervasızca 230, 240. 250 kuruşa satrnakta ve halkın şikâyetini davet etmektedirler. Belediye de bu jikâyetleri önliyecek te^birler alamfimaktadır. Zira hayvan borsasında da satış Belediye narkına göre yapılmamaktadır. Makinelerimiz Mikrarı çok az olduğundan acele adresimize müracaat edilmesi. SİZİN İÇİN Değerinde ve güzelliğinde bir mecmua sörmemiçtir. AHMED VELİ MENGER İthalât İhracat Galata; Selânik Bankasi binasmda ikind kat 28'33 karın pardesünüzü™ Süphanellah! Ne ise pardesüyü çıkardım. Balık yumurtasını da cebine yerleştirdım. Rüküşe verdim. Rüküş hanım! Bu sana emaneti Belki alay ederler diye kimseye bakmadan aşağı indim. O vapurların alt kamaraları güzeldir. Köşeye şöyle blf kanrpe daha koymuş, bir küçük yatak yar^ıışlar.. çocuk soyunmuş. Sünnetçi be\.iz bir gömlek giymiş. Arkasını dönmüş bir şeyler haznlıyor.. ben çocuğu görünce şaklabanlık edeyim dedim. Vay, küçük bey. Senin adın ne bakayım?. Oğlan suratmı asmış, dudakları uzanmış, bana yan yan baktı: Söylesene bakayım adını?. Erdal. Hardal mı? Eşşoğlu.. sen de.. Ha, oğlan modern konuşuyor. Kâzım kulağıma: Haydi bayım. Ben onu lâîa tutarım. Siz de yakalaym! Hazır mı cerrah? Evet. göz etti.. Ben Kâzımm lâfa tutmasını beklemeden: Gel bakayım kucağuna! Seni kaldırabilir miyim? diye çocuğu yakaladım, biraz deprendi. Ama, kucağıma yatırdım.. sol bacağmı. apışımla sık:ştırdım. Sağ bacağını da elirr.le ayırdım.. cerrah: Hah! mükemmel.. beyefendi. siz bana arasıra asistan olsanız! diye konuşurken klorür detil fışkırtmağa başladı Çocuk hem depreniyor, hem bağırıyor. Ben gözümü kapadım.. iki dakika sonra yavrucak fena halde: Ayyy.. diye ferj'ada başldı.. ben gözümü kapadım. Bir daha bağîrırken üstüme acayib bir sıcakhk ve bir de beklenmedik koku... Gözümü açtım. Cerrah yarayı sarıyor: Bittiiii! demesile çocuğu benden aldılar ama ne gürelim ya efendim. Benim pantalon göbeğimden dizlerime kadar berbad.. A'Iahım ne içerledim.. Uğurdur, sevabdır. Masum şey! Falan feşmekân.. Şimdi ne olacak? diye sordum.. Kâzım: Meraklanma beyim.. şimdi yıka tırız.. Yukarı söyleme! Sen benirn paxdesümü getir.. dedim. Fardesıimü getirdiler.. pantalonu sıkaıdım. Pardesüyü 84 sahife 100 kuruş Teknik Okulunda açilmış olan 1947 yılı dipioma projeleri sergisi 15 temmuza kadar sçık kalacaktır. Sergi her gün saat 3 dsn 12 ye ve 13 ten 18 e kadar TekniJt Okulu proje sergisi Insan emeğinden elde edilen iktisadî randıman düşüklüğü, kalftınma gayretlerimizi güçkştiren ciddî bir engeldir. Smaî faaliyetin inkişafanı zorlaştıran randıman kifa3'etsizliği, zir/at ekononüsinde daha fazla vehamet arzetmektedir. Esasen sanayideki çahşma verimi düşüklüğüniin asıl menşeini ziraî bünBalık yumurtasmdan bahsediyorunı. yemiıde aramak lâzımdır. Sanayideî vazgeçerek ziraate avdet, memleket he OUız beş lira ayol. Deli ml ne? Ama bir sabına faydadan ziyade zarar verebi kere ki içim çekti. Ne olursa olsun dedim, aldım. Bir kanat aldım. Yüz yirmi Ür. gram kadar geldi. Aldık elimize, haydi Zirtî istihsalde insan emeğinden elde vapura. •edilen randıman derecesi yabancı mü Karaköy Köprüsünün karaya iliştigi teha£sısları hayrete düşürmektedir. A yeri geçerken arkamdan: merikan askeri keyt'tinden General O Felek Bey huuu! diye bir kadm liver, Erzurumda konuşurken ekinleri el ve orakla biçen köylüîer gördüğün sesi. Herkes bana, etrafma baktı. Ben, den bahsetmiştir. Ayni rrıanzara. «yir sos bana değilmiş gibi aldırış etmeden minci asır fonu» he?abma tetkikler ya yürüyorum. Bu sefer daha yüksek: Ayol beyefendi, Felai Bey! Size pan Mr. Spry'ın da gözüne çarpmış tır. Mr. Spry, Kanacada iken iki kar söylüyorum, diye çekip kolumdan tutun deşinin yardımile on bin dönümden |ca bakmaya mecbur oldum. A bizdm rüfazla arazide hasad yaptığım, Türkiye küş. Siz tammazsmız. Tatlı Habeş. Kod« ise bu çapta bir iş için yüzlerce in ca5i vardır. Gayet eğîenceli bir adam. Fildökos Kâzım derler İnsan taklidi yasan çalıştığını anlatmnktadır. par. Hayvan taklidi yapar. Yemiş takÇalışan sınıfın emeğinden düşük ran lidi bile yapsr. Olur mu? demeyin! Bir dıman abnması. iş bö'iimünün rnemleke armud ısırışı vardır. Gozünüzü kapatimiade iptidaî bir seriye arzetmesinden yın! Ağzınızm suyu akar. iieri gelmektedir .İş bölümii piyasa faRüküş, tatlı Habeştir. Rengin de tatlısı aljyetinin genişlemesine muvazi olarak olur mu? Olur ayol! Acı yeşil demiyor inkişaf eder. ihtısas^aîmağa yol eçar. mııyuz? Tatlı Habeştir, hem de tatlı işçilü verimini yükseltir, vakitten takEdıniır. Yaşı beş sekiz var mı bilmem. sarruf imkânını kazandınr ve makine Okur, söyler, çsğınr ve oynar. Sizin anIstimalinin yayılmasını sağlar. İş bölü îıyEcağınız bir kol çengi. mtt, yabancı memleketlerde. sanayileşme Ooo: siz misiniz Rukiye Hanım! harek?tlerini takiben ileri bir merhaleye erişmis ve zirar.t ekonomisinde do dedim . Eenim ya, beyefendi! Arkanızdan tatbik sahası bulmııştur. Türkiyede !ş bölümünün geri kalma'ina seb;b. sana sesîeııdim, seslendim. işittiremedim. Ayileşme hareketlerinin geç baş'amasıdır. yol fellek feliek sizi arıyoruz. Hayrola! Osmanlı İmparatorluğu. kapitalizmin doguşu neticesinde garb mem'.eketleri j A, duymadmız mı. bu akşam genin geçirdikierl bür.ye istihalesine yi zintimiz var. Kinıin? b«nq kalmıştr. Ziraat ve kiiçük ssnatlar, son eamanlara kadîr. Türk ekono Bizimkil=rin. Ali Bevlerin. Eh bana müsaade Size İ5'i eğlenmlsinin b«115baçh faaliyet mevrzuların; t??kii etmlştlr. Küçük sanatlar. sana cs!er temenni ederim. A valalhi olmaz. Ayol her tarafta yiin rekabet; karşısında. tedrlcen gsrilsmistir. Ziraat. ise, giln eectikce fakir sizi aradılar. Apartımana teiefonlar aaı leşmlştir. Anadoluda. Solçuklardsn ka etmediler. Nasıl olur. Şuracıkta lan sulama tesisleri bakımsızlıktan h a n b ririz işte! Aklde şekeri gibi rengi var. Kaç defa vitrinlerde gördüm, imrendim. Gebe olsam çocugum düsecek. Bir dişimi sıkıp alamıyorum. Çünkü £ »* mübarek şeyi alm&k kız alır gibi bir şey. Kilosu otuz beş lira. Liranu ufaldı, mallar mı büyüdü. biz mi zü^ürtledik bilmiyorum. Bu zıkkımı eskiden daha çok yerdik, şimdi ikramiye alu gibi yılda bir defa yiyoruz. BİR VAPUR Yazan: GEZİNTİSİ Hayır cerrahım. Fennl sünnetçi Hikmet Keser. Teşekkür eOrim. Burhan Felek. Yaaa! Teşerrüf ettim. Aman beyefendi, size bir hizmet edebilir miyim? Teşekkür ederim. Biraz geç kaldımz sanırım. Hayır, mahdum bey varsa. Yoksa şlmdlden angajeyinı. Teşekkür ederim. Burada işinlz? Efendim.. A siz bilmiyor musunuz? Bu vapurun.. (demesile Rüküçün kocası FiMökos Kâzam geldl.) Hoş gddiniz beyefendi! Bu akşam yalnız bir gezdnti değil, bir de sünnet düğunümüz var. Hikmet Bey, Allah razı olsun, hatır için kesecek. Eh saz da var. Beğler de var. Bendeniz de varım. Vapurun çarkçısı bizim uzaktan akraba olur. Bu eğlentiyl duyunca rica etti, aradan çıkanvereceğiz. Ayol, deniz üsttinde sünnet dügünü olur mu? Hani karagöz, hokkabaz? Hepsi var bayım. Bendeniz hokka oynatınm. Allah ömür versin (onları göstererek) beyler de okuyacaklar. Ne olacak, fıkara çocuğıı!. (Dedikten sonra sünnetçiye) haydi Hikmet Ağabey, san yavaş yavaş aşagı in! Çocuğu hazırladılar. Sünnetçi indi. Eyvahlar olsun! Benim kulağım kirişte. Beş dskika sonra Kâzım tekrar geldl. Sizden bir ricamız var. Sünnetçi başkasma emniyet edemij'or. Benim de sol elim biraz çolak. Çocugoı sıkıca tutacak bir adam lâzım. A a a deli bunlar vallahi! Ayol vapurda bu kadar adam var. Bula bula beni mi buldunuz? Beyefendi! Onların hepsi kaba soğan! Hiçbirinin yüreği dayanmaz. mış. Çcouğun anası da il!e çocuğumu bir uğurlu adam tutsun der durur. Gelin bizi kırmayın! Yapamam yahu! Ben dayanamanı Çocuk bağırır. Yok efendim! Uyuşturacak, çocuk bir şey dı.>yms:rrjş. Zaten yedi yaşınd^ yavrucak... Ne olur? haydi beyim.. çı Neye? Vapura. Demek vapur geaintisi? Evet. Ben gelemem fcuzum! Eve dönmek var, geç kalmak var. Kapıyı açtıramamak var. Aman beyefendi siz de sanJd g«e geze haaal oldunuz da. Şuradan telefon çekin. Gelemiyecegim deyin vesselâm. Hünkâr imamı gibi zor bu hal! Kadınıiî sözti onoruma dokundu. Vapur nerede? İşte bu oîacak. Karaköy nhtünina yanaşacak! dediler. Burası Karaköy değil ml? Eevet ama! Hele ben şuradan bir telefon eceyim. Telefoni ettlk. Sonra rüıtımdaM memurlara sordum: Bir tenezzüh vapuru olacaktı. Acaba hangisi? 55 numara bapm. 75 in arkasına yar.aştı. Hah şöyle. Rüküşü alıp 75 in arkasmdaki 55 numaraya giderken balık yumurtası paketini sordu: Felek Bey, o elinizdeki kâğıdda sanlı şey, hıyar mı? Daha neler, hıyar kâgıda sanlır mı? Ne bileyim ben. Ona benziyor. İçindeki nedir bil bakayım. Eli ile yokladıktan sonra: Masat: Daha neler. Ayol yumurta. Aaa! Yumurtalar uzadı mı? Evet, Belediye karar verdi. Bundan scııra yumurtalar uzun olacak. Ona göre yumurtla Rüküşçüğüm! Aman durun bakay:m. (Kokladıktan sonra) "Ha! Anladım. Bayılırım balık yumurtasına! Yok, ona sulanmıyalım! Eve götüreceğim. Amar bu ne cimrilikl Cımrilık değil krızum. adl jTjmurta olsa feda olsun ama bu kâfir şey kimya. Ve vîpura geldik. Bir vavsyiâdır Jsoptu. Burhan Feteh Ool Aşkolsun Rüküş! Nerede buldun? Galatada. Palan filân. Sofralar kurulmuş, ysşlı başlı hanımefendiler, orta yaşlı hanımlar, gene hanımlar, güzel hanımlar, nazh'ar, nişanlılar, dahası var. Bizim iki mahcub kardeşler de orada. Ama bir kaç hafta lâflannı etmiyeceğim. O.nun İçin bahsetmiyelim. Bana geçenlerde: Biz olmasak sen tuhaflık edemezsin! demezler mi? Ben de adlannı anmamağa karar verdim. Gelelim vapurumuzun haline. Girer gtrmez şöyle bir ilerledim. Bizim Galatasaraylı hokeyci Muhsin seslendi. Pelek Bey toça buyurun! Soframız orada! Sıkıldım ama oraya glttik. Vapurun kıç güvertesinde büyük bir masa. Etrafma davetliler diziimişler. Adı lâzım değiller de.. Geçenlerde Bebek bahçesinde dayak yijen meşhur atlet Namıkla beraber. Yerleşük. Vapur kalkü. Gelsin yemek, gitsin yemek. Dil, dolma, beyin, salata, zeytin, içki, miçki. Vur patlasın. Aman pek memnun oldum. Ama ortada saz maz yok. Ne ise sigara böreklerini atı.jtırırken.. yanımda tanımadığım zaylfça, kırpık bıyıklı, 4045 yaşlarında bir adam rakı kadehini emerken: Merakınız var mı? dedi. Hayır, dedim? Ben İçki lçmem. Onu demiyorum. apandisite merakınız var mı? Birdenbire ka\Tayamadım. Anlarradım. Apandisit beyefendi! Dehşetli bir şeydir. İnsan çıkartmazsa rahat edemez. Bende yok. çok şükür! Yook. öyle değil bayım O belli olmaz. Kuzum sjz operatör müsürıüz? giyriim. Çocuğu sudiler, temizlediler yataga oturttuîar Oğlan bsğırır durur. Ben de yandaki kanapeje oturdum, Pantalonu makine dairesine göttirdüler.. tam bir buçuk s«at orada b;'.:'.'dim. Geîciğf zsman pantalonun.un haü esvabları etüvden geçmiş taburcu askerlerinkine benziyordu. Giydik ve çıktık. Haber etrafa öyle yayılmış ki böyle şeylerin kokusunu herkesten evvel alan (onlar) evvelâ beni eteklsdiier: Tebrik ederiz, dedi'.er. Ben de dayanamaiım: Darısı başınıza! dedim. Kadınlar kırim kırım kırıhyor, gözlerinden yaşlar akıj'ordu.. ne ise biri biraz tatyib etmek istediler Ms=nc?a hazırladıkları bir yere otır. tiular. Bir kadeh bira, biraz meze getirdiıer. Ben de hiddetim keçsin diye oniarı y?r'en Rüküş sordu: Bshk j'umurtsîinı nssı) buldu. nuz? Cevab vermeden elimi cebime attım. Yok.. E buna kızsnm doğrusu! diye ••erzeniş ederken sünn«tçi yanıma gehnis: Beyefenc'i! Şu benim apsndisiiî bir bakaydınız. Nah. şu ssğ tnrafta... Arsbj patlar mı, patlamaz mı?.. Dayanvıir.adım: Kuzum, o patiar mı bilrr.em a"ıa bir daha bana apar.disit lâfı ederse.T ben patlıyacağım! Sus da rica ede/ır şunları ziftlenejim! Hayır bayım! Ya patlarsa.. derken: Paaatt! diye bir şey patlamaz mı? Gayriihtiyarî: Hah! Işte patîadı.. dedim. Etraftâ güiüşmeler. Meğer şampanya açmışlar. mış.. Kadehleri doldurdular ve: Başıniza ge'ecek kaza, pantalonunuza aeldi. SaacİPtinize... diye içmeğe başladılar. Bana da verdiler. Bu kek' remsi ve köpüklü suyun gszozundaT oaşka hiç bir tarsfı hoşuma gitTiez. çare^iz içtik . Köçeği rasttan: .Aman sâki şarabı tazelendir» Şarkısını okuyor ve biz 3oğaza doğru hafif hafif seyTediycrduk. B. FELEK

Bu sayıdan diğer sayfalar: