4 Mayıs 1947 Tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2

4 Mayıs 1947 tarihli Cumhuriyet Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

CUMHURİYJET May» 1947 IKTISADI BAHİSLER MIHINA Amerikan denizcileri merikan denjzelleri, Babahuıdanberi tstanbulun ve Türkiyenin adx misaflrleridir. Onlardan bugünlerde sık stk bah.setmeml tabiî trörürsfiniir. Amerikan denizcileri, Birind Dünya Harbinden sonra, mütareke devrtnde de Istantala ve ba*» Türk llmanUnna. gelmişlerdl. Türldye Ue Amerika harb halinde olmadıklan İçin, bıı denlxcileri, o zaman da mlsaflr saymıştık. Her glttüderi Umanda iyl tesir bırakmışlardı. O kara eünlerimbde, Türkler aleyhinde yapı^n tesvir ve iftira dolu pr»pagandalara rajrmen, Amerikan' 4enlzcilerinln ç©Sn> Türkiyeye karşı sevgl ve dostluk baflıyarak jnrdlannm dönmüşlerdi. Geçen yd MisBonri ve dlger aU reml üe gelen Amerikan denlıcileri toe rahmetU Cemal N'adirin ho» blr karlkatürüe pek rizel ifade ettiği glbi, gemilerini Istanbnl ve Türkiye halkmm kall)lerile doldurarak gitmişlerdi. Amerikan denizcileri, nmomiyetle İyi Türekll, şen ve çocuk gibi insanlardır. Zaten bütün Amerikan milleti bn vasıfları haizdlr. Amerikada gördüğüm ve göriiştüğijra denizcilere aid bir kaç hatıramı hikâye edeytm: Chicafo (Şlkago) da Amerikan den^ erlerini yetiştiren büyük kamplardan birini liyaret etmiştik. Bu muaızam talirrgâhta 110,000 denizcl TardL O caman deniz knvvetleri emrinde bnlnnan 40,000 kadHUn, çogn, güzel, şık ve zarif geno kızm bir kısmı da burada donanmanın kara hizjnetlerı İçin yetiştiriliyordu. Ba genc denizcl nrisler, ikllm ve harb bakımından cehennemi Faslfik adalan savaslannda fedakârane hizmet ettiler. O kocaman ordnşâhı, otomoblllerle gaatlerce grezdlkten sonra, deniz gnbaylarile beraber yemek yedik. Çok izax ve ikram (ördtik, batva olarak resimler çdcarttık. Daha sonra, Faslfik Okyanusn kıyılatında Mare tsland dente üssünde bir daha deniccilerle temas ettik. Orada trenden indiğlml» •aman, bavullanmm Amerikan yflzbaşı ve blnbaşılan tagıyacak kadar, nazik ve lutufkâr davran. dılar. Trende yemek yediğbnis halde, pek güzel manzarah denizciler evinde bize mükellef bir zlyafet çekerek bir defa daha yemek yemek nıeclmriyetinda bıraktılar. Denis üssürril ve tersaneyi yerdirdiler. Bütün tnallerime cevab verdller. O kadar çok gcmi yapıyorlardı kJ artA kuaktan getai indirlrkrn şampanya şişesi patlatmak âdetlnden vazeeçmfşlerdi. «Şampanyayı kendlnda içmegl tercih ediyoruz» diyorlardı. Blr akşam NewYork'un meşhtnr Brodray eğlence mahalleslnde jezerkcn mefbcr boksör Dempsey'ln idare ettigj faıtronun Bniinde İki Amerikan deniı erinln pek dostane bir boks maçtna sahid oldunı. ticisi de kafayı çekmlşlerdL Biri tekrar gazinoya çirmek istiyor, öteki artık gremiye dönelim, diye arkadaşir nın bc isteğine mânl olm'ağa çalışıyorda. Bv yüzden aralanndaki yanoruklaşm» kâh sarmaş dolaş olma, kâh öpüşme şeklinl alıyordu. Tnmrul:lar ise kıncı defü, okşama halinde idl. Bn hoş miiradele yarun saat sürdü. Nihayet gemiye dönmek ictiyen denizcl, arkadaşınl meşhnr güreşçt Cim Londos gibi kucaKlayıp havaya kaldırdı ve başının iistüne yükliyerek blr taksiye attı, etraflarında bir haika çeviren halkın kahlcaha!an ve alkılşan arasında jöriirdti. O kadar garhoş olmalanna rafmtn, arkadaşhk tevsislnin gaüb pelişl ve ciddl sorette döTÜşmeyişleri çok hoşuma jitmlşti. Harbden ervel, Amerikan aenizcllerlnin tevkn safa düşkünü olduilan ve • son derece cengiver, filttmden yılmaı Japon bahrirelilerine kar^j koyamıvacnklan yolanda blr kanaat vardı. Harbln olaytan, Amerikan deniıcilerinjn, ramam gellnce, nasd yıman ye fedak&r saTaşçüar olduğnnn grösterdl. Onlar, bütün Japon dcnanmasını yok ederrk Pearl Harboar'un intikamım möthiş bir snrette aldılar. Dos; milletin ariı denkclierine, kendB dillerinde «Welcome Safa reldinîı» derlm. Demîryoîîarı ve Tekelin yüksek murakabesi 600 bin raetre Yazan: Nizameddin Âli Sav Geçen günkü gaz.?te havadisieıi iktisa dî devlet teşekkülltvrimizi hatırlatmağa vesile verdi. Son yıliarın icadı olan bu teşeküller nedir? Verilen havadise göı^e, henüz (devlet işletmesi) halinde olan VDemiryoUarı ve Tekel fabrikalan gibi îsletmeler Ciktisadî devlet teşekkülü) denen Sümerbank ve Etibank tarzına, konacakmış. Milyarlara baliğ olan hesablarının kontrolu da yüksek muraka'bei heyetine verilecekmiş. Bu maksadla, Başvekâlete bağh yüksek nrorakabe heyetinin kuvvetlenmesi iktiza ediyormuş. iktisadımızın nereye yönelmekte olduğuna işaret eden bu havadis, şu günlsrin en önemli iç olaylarından addolunur. / Devlet işletmesiie iktisdî devlet tefekküiü arasındaki farkı açıklamak için şu bir kaç esaslı nokta üzerinde durmak kâfidir. Demiryolları, Tekel fabrikaları, Denizyolları, Orman ve Evkaf işlemeleri gibi bir çok işletmeieTİmiz var. Bunlar hususî kanunlarla kurulrouştur, Meclisten geçen müîhak bütçe'.erle Idare olunurlar ve divan vizesine tâbidirler. Bunlara alehtlâk devlet işletmeleri deniyor. Bir de yukarıda bir kaç rnisali verilenl«r var ki, hususî kanunlarla kurulmuş olmakla beraber, bütçeleri Meclisten geçmez ve hesablan divana uğramaz, Bunlara da iktisadl devlet teşekkülleri detvmektedir. İşte, yukarıda dokunulan gazete havadisi, bazı devlet işletmelerimizin iktisadî devlet teşekkülü haline konmasınin v« malî ve teknik murakabelerinin tıpkı Sümerbank, Toprakofisi ve Ziraat Bankası gibi yüksek murakabe heye. tince görülroesinin tetkik edildjğini söylemektedir. Murakabe heyetinin baeı genişlemelere ihtiyac göstereceği de gene o havadisten anlaşılıyor. *** Devlet 4şletmelerimiz çoktur. Bunlara konan sermaye ister yalnız tesis veya işletme sermayesi olsun devletindir. O hallerde, bu işletmelere karşı devletin durumu aym. yani sermayedar olmak durumudur. Bir de, devletten hem tesis, hem de işletme sermayesi alan veya lüzumunda alabilen işletmeler var ki, Demiryolları, Tekel fabrikaları, Posta Telgraf, Devlet Hava Yolları, Orman, Evkaf ve Denizyolları bunlardandır. Devlete göre bu isletmeler ayrı ehemmiyettedir. Devletin iradından bu işletmelere sermaye ayırmak lüzumu, ya âmme hizmeti görmek için devletin bu teşebbüslere tekbaşına girmek zorundan, yahud devletin hem hizmet görmek, hem de irad temin etrnek kaygusundan ileri gelmektedir. Amme hizmeti vasfı, meselâ demiryollarında açıktır. Zaten bilânçolarına bakılırsa, bu raillî işletnvelerin irad ve masraflan ancak kapanmakta, kârları, bilhassa şu yülarda, pek bahse mevzu olamamaktadır. Devletin, bu yüzlerce milyonluk sermayeye muhtac olan ve askerl, yahud idarî gayeleri iktisadilikle mezcederek yürütmek zarureti bulunan demiryolu islerimize halktan topladığı sermayeyi dökmesinde esasb bir mana vardır. Gerçi, meselâ İngilterede, son yıla kadar demiryolları serbest şirket sercnayelerile kurulmuş ve öylece işletilmiştir. Hâlâ bugün de başka memleketlerde serbe?tçe kurulan ve işletilen demiryolları vardır. Fakat bizde öyle olamaz. Bizde ilkönce ecnebilerce tesis olunan d«miryollari7nır bundan çeyrek asır kadar önoe memlekstçe satın alındı. Devlet, bu nakil vasıtalarınm öneminden dolayı ve o kadar sermayenin halktan şirket yolile toplanamıyacağmı bildiğinden, bunları kendi parasile satın aldı. Bu böyl« olmakla beraber, devletin âmme hizmetini görmekten ziyade, irad yağlamak kaygusile iktisadî teşebbüse girmesi konusu üzerinde durmağa değer. Zira, meselâ Tekel fabrikalarmın getirdikleri iradlar millî bütçe varidaHkbahar, tabiatin fışkırması, insanl,arın fışkırması demektir. Güneş otları, atları, itleri, bitleri ve yiğitleri kışkırtır.. çilcden çıkartjr.. hoş görmeli.. altı ay kışm zaptettiği zindelik coşuyor, hayata doğru koşuyor, deraektir. ASaclar o mevsimde ycşerir.. insanlar o mevsimde yeşera1. fikirler o mevsimde yeşerir... Kimisi çiçek açar, kimisi tohuma kaçar, kimisi saçmalar saçar.. güneşin işi yok.. bunlara bakar, bütün gün güler. Akşamları evine çekilir, ertesi sabah tekrar gülmek üzere.. Mayıs bayramında blr hava alraak istedim. Haydi Felek. dedim, şöyle Boğaza doğru bir revan ol bakalım.. Taksimde otobüse binmek vesika ile basma almağa dönmüş Sıraya girsem ikindiye ancak arabaya binmek nasib elacak... Düşündüm ve aklı kasirimce tramvayla Bebeğe gitmeyi, Taksimde saatleTce sabretmeğe müreccah bularak olveçhile hareket edip Beşiktaşa indim. Kjsmet tramvayda da yaya kalmakrnış. Ne ise biz onları, onlar bizi iterek nasibimize düşen yerde aramsaz olduk ve kayıştan koltuk kulpuna, koltuk kulpundan pencere demirine, oradan tekrar kayışa tutuna tutuna Bebeğe kadar sağ salim vardık. Vardık da ne oldu?.. Tramvay arabasından indira.. ksndi kendine: Ben şimdi ne yapacağım yahu! diye soruşrurmağa başladım. Bebek bahçesinin ağaclan arkasına gizlenen dsniz beni çekti.. bahçeye gireyim dedim. Hani ben Bebek bahçesini pek sevmem.. insana hiç deniz kenarı hissi vermez.. denizle dargın gibidir. Bir kısrm halk kenarı rutar.. üst tarafı geride iyod alıyorum diye tükrüğünü yutar. Girdik sağh sollu masalar etrafında şapır şupur.. lâkin birader, bizde de ne kadar şapırtüı yemek yeniyor. Ve yürürken ayağıma bir çey takıldı. Sendeledim. Bereket gencliğimizde futtıcm bsşte birine yakın gibi nisbetlere yükseliyorsa ve bütçenin de bu memlekete göre olan ayrı manası düşünülürse, bu nevi irad müesseseleri üzerinde her cepheden ne kadar hassashk gösterilse yeridir. Bu gibi işletmelerde âmme hizmeti geri plânda, irad temini ön plândadır. Serbest teşebbüs âlemimizin bilhassa bu işletmeleri dikkatle takib etmeleri de bundandır. *** Âmme hizmeti görctı veya irad veren devlet işletmelerinin iktisadî devlet teşekkülü haline getirilip yüksek murakabe heyetir.ce murakabe edilmesi, bu ifk'tmelerin bünyelerinde bazı değişiklikleri icab ettiriyor. Bunların şimdiye kadar olduğu gibi, umum müdürîerile değil, idare meclisleTİle idareleri bu de^işiklerden biridir. O takdirde, sevk ve idare işi idare meclisine. kararları icra işi de umum müdüre verilecektir, deTnektir. Bir diğer fark da şudur ki, yıllık 15 programları olacak; bunlaryıl içiııde yapılacak mübayaalar, sati'lar ve işletmeleri gösterecek ve ilgili mercilerce ta=dik edilecektir. O zaman, şimdiye kadar Kamutaya arzolunan ve mülhak bütçe ha'inde orada müzakere edilen muhtasar masraf cetvelleri yeTİne, tıpkı Sümerbank, Eti bank ve Toprak Mahsulleri Ofisi gibi büyük teşekküllerde olduğu üzere, geniş ölçüde yıllık iş programiarı \Hicude getirilecektir. Bunlara, tevsilerin ve yeni inşalann tafsiili mudb sebebleri ve projeleri bağlı olacağı gibi, yıl s nunda kalması melhuz stoklar ve yapılacağı tahmin olunan kârlar da ekle necektir. Nihayet, üçüncü bir hususi yet olarak, yıl somında ibra usulü olaeaktır. Yüksek murakabe heyeti yıl içindeki mesaiyi adım adım takib eder iş programlarından inhirafları kayıd ve bunların sebeblerini tetkik eder. Kâr ve zararlan inceler ve bulacağı neticeleri, delillerile Mediseı arzeder. Mecliston ifraz olunan bir mebus zümresi raporlan tetkik ve karçılıklı tartışmaları dinledikten sonra ibraya geçer. Fakat, isterse ibra eder, isterse red. Reddin akıbetleri malumdur. *** Bugünlerde özel heyetleroe yapıldığı söylenen incelemeler, e?ki devlet 1$ letmelerimizin iktisadî devlet teşekkülü haline ifrağı ve bunların yüksek murakabece murakabe edilmesi sonucuna varırsa, bu teşekküller yeknasak bir şekil alacak, heybetli bir iktisadî devlet teşekkülleri ehramı vücude getireceklerdir. Fakat hayat durmuyor. Türkiye, modern cihaslarla edhadaıum tnÛşafında sürat alıyor. Temeli 1933 te atılan ve Ukönoe 1938 de kurulan iktisadî devlet teşekkülleTİnin kurulma cereyanı çon zamanda yeni bir hamle aîmıstır. Bu, Türk iktisad tarihinde ikinci bir hamle olacaktır. Bununla, millî Türk sanayiine ve millî madenciliğimize şimdiye kadar dökülenden bir kaç misli fazla sermaye dökülecektir. Böylece, iktisadi devlet teşekküllerinin jnemleketteki tesir sahası da genişliyecektir. O zaman, yüksek murakabe heyetinin görevleri artacak, devlet uzuvları arasmdaki durunîu bir kat daha belire cektir. Bize göre, bu heyetin takviyesi güçlük doğuracak bir konu teşkil et ıniyor. Zira, bu heyeün bu işlerde 8 yıllıi geniş tecrübesi vardır. Asıl ö nemli gördüğümüz nokta bu değil, başka, daha esasa dokunan bir noktadır ki, o da yukarıda dokunduğumuz yıl başı iş programlarının tasdik merctı ne taalluk ediyor. Şimdiye kadar bu programlar kısmen ilgili vekâletleroe tasdik olunurdu. Bize göre, tru yıllık iş programlarının aynca kurulacak bir (devlet plân dairesi) nce tasdikında fayda olacaktır. Öyle zannediyoruz kl, sanayi, ziraat ve hattâ ticaret gibi türlü sahalarda i ş gSren bu elbiselik kısmaş Bu kumaşlar Sümerbank tarafından bir aya kadar piyasaya çıkarılacak Sümerbank iplik ve dokuma müessesesi Hereke ve diğer fabrikalarda imal edilen en iyi cins kumaşlardan 600.000 metre kumaşı önümüzdeki bir ay içinde piyasaya çıkaracaktır. Toptan metresi 1G20 liraya olan bu kumaş partisinin ötedenberi mevcud kumaş karâboTsasmı bertaraf edeceği umulmaktadır. Diğer taraftan Ankara ve îzmir şehirleri haric olmak üzere diğer villyetler ve kazalara 300,000 metre merinos ve Hereke mamulâtı kuma$la 200,000 metre kadın robluğunun tevziine de başlanmı? bulunulmaktadtr. Şehrimizdpki ]ise ve ortaokullarda bltirme Imtihanlarına 2G mayıs pazartesi günü başlanacaktır. Ankaradan büdirlldlğine göre meşhur Ford m<ıesses«sl n1emleketlml7.de senede 100.000 ton çimento imal ed«ek bir fabrlk» tekllf etmiştir. Galatasaray Liscsi re*:im atelyesi ogrencl lerinin vücude getirdik'.erl 16 ncı öğrend reslm '»rglsi dün okul blnasında açıtmıj ve davetliler tarafından göriîlerek takdlr edilmiftir. Sergi bugitnden ltlbaren gezilebüecektir. lnebolu limanına kayıdlı, Hasana aid 7.5 tonluk Gülzar mot&rUnün Sebze Hall açıklarında mazot kazanı tutuîmug ve motur batmıştır. Hâdlse hakkında tahkikata bajlanılmıjtır. Cih.inpirde yapılmakta olan bir apartıman Inşnalında çalıjan 60 yajınd» Hecı SuvelU adında bir amele yapının dördüncü katın» dan ajağı düşerek vUcudünün muhtelif yerlerinden ağır surette yaralanmıjtır. Yaralı Beyoglu Belediye Hastaneslne kaUırılavak tedavi altına «ltnmıştır. Son 24 saat içinde uç vesaiti nakliye kazası olmustur: Şoför Bakinln Idaresindekl 2776 plika ••yılı taksl. Gümüssuyundan Dolmabahçeye inprken Toma Artinoglu adında bir şahaa caıparak agır surette yaralanmasına tebeb olmuştur. Yaralı Beyoğlu Hastaneıine kaldırılmıştır. Fatihte Mekteb sokajında 20 numaralı evde oturan îskender adında 13 yagında bir çocuk, Samatya tramvay durak yerinde tramvay beklerken fofor Ali Aipullunun ldareslndeki 1646 plâka «ayıllj taksinln tadmeslne maruz kalarak yaralankııg ve Cerrahpaş» Hastanesine kaldırılmıMr. Arnavudköyunde Sütjn «okağında 27 numaralı evde oturan Yorği Sarrafoğlu adında 65 yaşında bir jahıs. Atııavudköy çarjjsından geçerken çoför Vehbi Şimşeğin idaresmdeki Belediyeye ald bir kamyonun «admesin» uğramıj ve ağır surette yaralanarsk Beyoğlu Belediye Hastanesine kalduılınıştır. Her Uç şoför de yakılanarak hak'arır.ria kanunl takibata geçilmiştir. Bitîrme imtihanlan Ford mttessesesînin bir teklifl Gatatasaray Lîsesi resim sergisi açıldı Halicde bir motör battı Bir yapı amelesi yaralandı Vesaiti nakliye kazalan iktisadi teşekküllerin yıllık program larının yılbaşlarınd» ayrı mercilerce tasdikında, koordinasyon gayesi kolay temin ediîemez. Fakat eğer bunlar, merkozî bir plân dairesinde tetkik ve kabul olunursa, bu gayeye çok daha yaklaşmak mümkün olur. Bu rr.tinase'o?t:e belirtmek yerinde olacakür kl, devlet sermayesi halkın sermayesldir. Bu sermaye çok güç tpplanıyor. Onun İçin, bu sermayelerin tahslst ve Işletilmesl lşlerinde tekerrürler vcyn yeni baatan tecrübeler gibi durumlar olmamak başlıca diktat edllecek hıısusîardandır. Bu gaye Jse en kesln olarak. koordlnasyonla eağlanablllr. Kanaatimlz odur kl, devlet plân daires! bekler.en koordlnas>onu en az tezad ve en' az israfla gerçekleştirebllecek bir merci ve İktisadi gayretlerlmizln muz^ne vazlfeslnl Usttine al^cak en salâhiyetlt bir merkez olacaktır. Hakikî bh şairde . nesir kudrctinin ya^ | ratabileceği imkân , lan görmek isteyenler Ahnıed Hasimin ' «Frankfurt Seyahat i namesi> nden sonra Ahmed Hamdi Tanpınarın <Beş Şt'hri> nde sanat iradesinin yeni bir sürprkile karşılaşacak, Türk nesrine nadiren nasib olan taze bir zevkin vecdini duyacaklar. Şiirile olduğu kadar nesrile de teshir etmesini bildiğini görerek hayranlıklannı arttıracaklar. Fakat bunlardan hlç biri onu duyurmıyacak. İstediği ile vücude getirebildiği şey arasındaki uçurumlara bakarak kkn büir ne kadar üzülmüç olacak. FormülİCTe girmlyecek, onları unutup bir tarafa bırskacak *eviyede olan bir şair için olup bitmiş, tamamlanmış bir eser ne demakür? Buna inanmak, o seviyeye çıkmaımş, çıkatnaınış olanlar ijindir. «Bursada Zaman> ı yazan şair, naznun hududlarını aşmakla yuvasını terketmiyor; siir havasmı müfefekiremize de hulul ettirmek isteyen bir nesir yaratmak denemesinde bulunuyor; ona da mutlak bir ifade, bir ferdiyet vermek istiyor. Mietik ve piirist estetikçilere bakıhrsa şiir ile nesir arasında mutlak bir ayrılık vardır. Aradaki uçurumu doldurmak kabii değildir. Bu nazariyeyi münakaşa edecek değilim. Yalnıı sanat iradesinin iınkânlarını nazari olarak tahdid etrnek mümVün olsa bile isbat etnvek mümkün olmadığı için bu noktada biraz durumsamak istiyorum. Büyük şair ayni zamanda lisanın sırlarını en çok sezen büyük bir muharrirdir. Şiirde gösterdiği mucizeleri nesirde göstermek imkânı da ancak ondan beJdenir. Büyük şairlerimiz bu imkânları denemeyi ötedenberi ihmal ede ede Türk nesrini âdeta Sksüz bırakmışlar diyeceğim. Buna ne kadar Bcınsak yeri vardır. Çünkü onlarm sihirkâr ellerinde işlenmedikçe n«srin kendinl bulacağı yoktur. Hamdolsun ki <Beş Şehir> de bu sihirkâr elin nesiîe değdiğini ve nelere muktedir olduğunu görüyor ve bundan bir bahtiyarlık duyuyona. Eser, küçük bir deneme olduğu halde şiirin sükun v« derinliğini aksettirebilecek bir seviyeye ne kadar yaklaşmış! Iki yüz on yedi sahifesi içinde yaşayan, canlanan yalnıt B«5 Şehir olmuyor, bütün bir TÜTk tarihi, taşı topra;ı, sesi, sözü; insanı ve âbidrlerile bütün bir Anadolu şiirin büjoisüne rütuluyor; alıştığımız, bildiğimiz şekillerinden sıyrılarak asırların sindirdiği güzellik ve hakikatlerile ajân olujor. Müahhas ve canlı oîarak birbirlerini tamamlayan unsurlar tek bir vücud halini aldıktan sonra bir olus olarak akıp gid«Tken lıiç bir yerde keiilme, koprna görülmüyor, bu tam sürek ve bütün bu devam tek bir hamle, bir hayat hamlesi halinde uz'ayıp gidjyor. Coğrarj'a tarihle, tarih coğrafya ile ka>naşıyor, Türk vatanınm yaradıbş, çaküş ve çöküşten sonra tekrar kalkınış ve daha ilerideld mevud ve mukadder oluş imkânları hep aynı hamlenin maddî engellere çarpmasmdan doğan geçici ârızalar oluyor. Olmus bitmiş namma bir şey tanın'iııyor. Asıl geTçeği, hakikî mahiyeti arayan ve bunlan ayânen görmeğe calışan şiir ile felsefe sanki elele vermiş, birbirlerini tamarnlayan bir işbirliğinin gıpta edilecek ömeklerinden birirü canlandırmış. Temas etüği medeniyetlerin kendilerine has karakterleri parçalanamaz bir vahdet haîini almıstır. Ahmed Hamdi Tanpınarın mazhariyetlerinden biri de şiir ile felsefeyi hemâhenk olarak kaynaştıran bir havayı yazılarmda yaşatması ve bu hava içinde tamamiyerini bulmasıdır. Eserler'ni payidar edeoek olan da bu mazhariyeti bir üslub ile tamamlamak kudretlne sahib olmasıdır. Eserde karakter ve ruharı tehlil edilerek marialan tebaıüz etirOen beş jehir: Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve Istanbuldan ibarettir. Bu tahlillerde duygu ile düşünce, fikirle Yazan: Prof. *•• jhayal birbirleri içinde eritilmiş, her jey o kadar canlandırılrruş H anlaütna ile iiade edilecek gibi değildirler. Doğrudan doğruya onu dinlemek, onu duymak gerek. «Ankara kalesine çıküm. Gözümün onünde şasırtıcı değişiklikkrile Aniaıa ovası uzanıyor. Arkadaşımla teker teker etraftaki değları, küçük tepeleri, ve gurada burada birdenbire bir tas serin su vehmile bozkırın ortasmda yemyeşil l^ir gölge yapan küçük köyleri sayıyoruz. Keikin bir ışık, etrafında bir zafer borusu gibi çınlıyor. Sert rüzgârda, bulunduâumuz tepenin yasa şekli tam bir getni güpeş. tesi haltni aldı. Zaman ummanında onunla beraber yüzmeğe hazırlar.ıyorum. Bir rüzgâr bu mucizeli gemi ile insaru nerelere götürmez. Buraya çıkarken gördüklerimizîe hangi jaed^niyetiere, hangi çağlara gitmeyiz. Fakat hayır, Ankara bu cinsten tarihî bir hulyaya kolay kolay imkân vermiyor. Burada tefc bir vak'a, t«'k bir zaman, tek bir adam roulıayyeley« nizamıru veriyor. Bu şehir kendisini o kadar ona vçrmiş, ve onun olmuş. Eti aslaru, Rorna sütunu, Bizans bazilikasından kalma taç, Timurlenk ve Yıldırım muharebesi, hcpsi sizi dönüp dolaşip yirmi yıl evvelin çetin günlerine ve şifalı ağnlarma göhirüyor, onun tabiî neticesi olan büyük me*elelerle karsıla5tmyor.> Bu «Destanî şehr» in sahnesi butün hamaset menkıbe'.erini bir" ruya güzeüiğile yaşatan mütefekkir şair bir akşam saatinde Ankara kalesindedir: «Ankara kaleçi, bu akşam saatinde bana bir milletin tarihinin, ne kadar uzun olursa olsun, bir kaç ana vak'3nın etrafında dönüp dolaştığını, bir kaç büyük ve mubaret rüyaya, yaratıcı hamlenin ta kendisi olan bir imanm deva Mustafa Sehib Tunc mına bağlı oldu ğunu bir kere dah» üğretti.» Bütün görüs ve duyuşlarınde mazi ye dayanıp istikfaale eğiltn Tançınar, Erzurumu da tarihın sırlan içinden geçerek duyuruyor: «Erzurum, Türk tarihine, Türk coğrafyasına 1845 nıetreden bakar. Şehrin raacerası düşünülürse, bu yüksekiik daima gözönüııde rutuljnası gerek«n bir S«y olur. Malazkird zaferinin açtığı gcdıkten yeni vatana giren cedlerimizin iik fethettiklerl büyük merkezî «ehir Erzurumdur. Sanki biraz aonra garba dogru başlayacakları akmdan önee, bu dağlarm çetin sçddirü kendilerine temin etmek iskT gibi, ilkin oralara yerleştiler. Ondan sonra harab Bizans duvarma üstuste çetin darbeîerini lndirdiler. Tanrı dağdan fışkıran su gibi oradan Anadoluya, sonra Rumeliye doğru çoğaldılar.» 91 Beş Şehrin içinden bütün Türk tarihini temaşa ettiren, belki de haberi olmadan sadece hayranlıktan doğan bir heyecanla kendi zevk ve üslubunda bir destan havası yaratan sairi Konyasmda, Bursa ve tstanbulunda da takib etmeyi ne kadar isterdim. Yazık ki olmıyacak! Fakat nasıl bir kumasın dokunduğunu ve ne zevk ile işlendiğini son olarak aısca:*rım şu bir kaç satırda da görmek kabildir: Bir öğl« yemeğinl yediğimu Gtımeşevi sırtlannda iki bin hayvan otluyordu. Küçük bir kaynak başında haikalanarak geviş getiren on beş kadar ökü7/e baktım: Ebediyetlerinde vakarlı, ârızasız sessizlikleri içind* dalgm duran Olimposlulara beîıziyorlardı. Geniş gövdeleri arasıra bir sarsıntl geçiriynr, adeleli boyunları geriliyor, şoyle bir gerdan kırışla bir sineği kovalıyorlar, sonra siyah, ıslak çeneleri gene eski yerine dönüyor, gene aynı rüya bir ıplik halinde ağızlarında sarkıyordu.» M. Sekib TLINC Dr. Nizameddin Ali SAV Belediye İstanbulu güzelleştirmek için İtalyaıian mavi çam getirtraiş.^ Ben de seni güzellejtinnek için Kanadadan mavi tilki getirttim, kancığım! derim. Hatırım için Sadi Bey! Firkete, sendeliyerek masaların arasmdan geçti.. şuna buna takıldı, pardon dedi.. ve o mnsaya vardı. biz uzaktnn ^eyrediyoruz. Şöyle iki ellni «ağ kaş::.a götürüp bir »elâm verdikten sonra oradaki iskemlelerden birini çekip oturdu.. blr iki lâf ettt. Bis iyice göremiyoruz ama orası bir ksrıştı.. hepsi ayağa kalktılar.. karışıklık bir an küme haline geldi. Garsonlar sraya girdiler, o sırada bizim kadın da harıl harıl Ah göremoorum, soktu ireca ederim, canilik etti?. Neyi soktu madam?.. Kamayı sokmadı?. Zo bu nasıl kremdir? Namık da şaka olsun diye: Krem şantiyi kızım.. Biz bu ISflar arasında bir garson koluna girmiş, üstü başı teretorlu mu. yoğurtlu mu berbad bir halde bizim Firketeyi getirdiler.. o hâlâ: Verdim ağzmın tadını teresîn? Ulan bunun burası dağ başımı?. Namık sardı: Ceketin berbad olmuş yahu! Aldırma diye bir lâf öğrendimdi. Omlet kmlmadan yumurta kmlmaz.. Karışık oldu biraz Sadi.. ulan ben de senl bir erkek sanırdım be? Şu haline bak. Hem herife gittin çattın, hem de teretoru üstüne başına ettiler kalktm geldin.» Bırakm benl be yahu! Şu herifin kanını içeyim.» Yapmaa! Adam'.arm masasmda meze kalmıyacak. Bu sefer de cacığı kafana geçirecekler... Erkek adam arkndsşını orta yerde bırakmaz. O masada (]ör1 tane izbandud gibi, efendime söylevim. herif var. Ben işi fiyaka'nnda hıraktım... A§ız dal~şığı ettik, lşte o kadar.. sen «ıkısan gitsene!. Namık bu sözlerden f?na halde kızdı: Ulan ben senin gibi telkârî değilim.. Firkete herif! Tevekkeli adama boyle entipüften ad takinazlar. Ben kanştım: Canım, »en de şimdi ifi fcmftrrmasana! I bol oynadığımız için çelmeden düşmemeğe alışkınlığımız var... Düşmedim.. baktım çocuğunu yere bırakmış, bir çift kumru bira tokuşuyorlar. Çocuk ağladı.. ben okşadım.. onlar bana bakarak: Alışsın bayım.. şimdiden.Neye alışsm anlamadım. Hâkipay olmağa mı?. Neme lâzıiım! Şimdi elin çakrrkeyfile çene yarışır.a mı çıkacacln, votka, konyak... koktel..?. ğım... diye düşünüp oradan başka ço Bir bira gctir de.. hararetimi s5ncuğa takılmıyayım diye önüme bakarak düreyim.. uzaklaşırketo sancak baş bodoslamasmOndan sonra, dünyanın en rahatsız dan birisi: iskemlesi olan ve karda kısta açıkta Felek, Felek Bey... Yahu!. Felek.. kaldığı için çürümesin diye detnir ve Diye densir densiz bağırdı.. kalabagürgenden yapılan mahud açılır kapalık.. sesin geldiği tarafı kestirdim ama. nır, bahçe iskemlesine, nazik bedenimi hangi masadnn çıktığını anlamak için emanet ederek sohbete kanştım. arandım. Nilıayet havaya kalkmış iki Ayol burada ne yapıyorsun«ı? el, feryadın mihrakını gösterdl.. yüriiFirkete gözünü kırparak... dük.. A! Bizim şişman Namıkla teaa Matmazelle biraz dolaşmağa çıkdüfe bakın! Firkete Sadi.. yanlarında k^ bir de acayibien hatun.. boyalı ve oyaOh ne filâ! Matmazelin adı ne?. ... Yanaşük hayır masaya!Matmazel süzülerek: Buyur yahu!.. Birini mi bekliye Festa! ceksin Ne adı bu? Hayır. hava almak için şöyle.. Namık da lâfa karıştı: , Alâ.. gel bizim masaya.. bak ne Kadın adı... havadar! Yahu! Sen ne diye atom bombası Rahatsız ederim.. Yok a canım.. zaten ne kadar ra nı icad etmedln? Neden? hat olduğumu2u eörüyorsun. (Kaduıa hitaben) efendim, bu meşhur Felektir. Bu>zekâ sende varken... Kadın izah etti.. Hani kadın görJerini süzüp ağzını bü Benim anamdan doğma babamın zerek: Çok naersü. Mamam zabah zabah koyduğu adım... Serpuhidir. Lâkin ben gazete geldi gelmedi.. « Felek ne sonradan Festa idim... Bir roman okudemiş?» diye sorar.. demek sizsiniz.. muşum ingilizce. orada bir fam patal vardır. Onu çok beğenmişim.. bilirsiniE.. Anşante!.. Anlaşıldı.. madam ya bizim taraflı, on erkekle başa çıkmıstır. Kimisi sevBağlarbaşıh ya Kumkapıh... Amraa dalantr.ış, kimisi hırsiz olmuş, kimisi hoşur ha! Şey! Karakaşh. karaaözlü.. katil olmuş khnisi cani olmuş.. trezaten Ermenüerde güzel göz meşhurdur. zenteresan.. Yarı fransızca, yarı türkçe, yarı ingilizFtrkete Sadi.. idadî mektebinde france konuşuyor. Sebsbi, Bebek bahçesin sızcadan döne döne mevlevî dervişine de kibar olmağa merakı mı, bizim to dönmüş bir çocuk olduğu için matmasunlara frenk çeşnisi vermek «evdası zelin arasıra kıydığı fransızca kelimelere hayın haym bakıyordu. Ha, idadî mı? pek kestiremiynrum doğrusu. Ne içersin? Gel garson. Bak bey deyinee aklıma geldi. Bu çocuğa firkete aduıı bb taktıydık.. uzun boylu, uzun ne istiyor? Sıska bir garson insiyakî bir hareket bacaklı bir çoouktu.. siyah dar bir de le elindeki pis bezi masanm üstüne pantalonu vardı.. pek cılız olduğu için mH?a demedik de daha fazla zayıflık t;ezdirir gibi yaptıktan sonra saydı: Kulüb, duble bira, şarab, vermut, i iiade eder diye firkete demiştik. Şamlı AXA YAKIŞIR Yazan: MI? Burhan Felek bir kimya mualllmimiz vardı.. o d« öğrenmişti de: Gel bakalım furkata diye çağırırdı.. öylece kaldı.. ve «onunda soy adı olarak onu aldı. Çok beğeniyorlar.. hele kadmlar.. diyor.. soyadımm Firkete olduğunu söy leyip saçlarını karı«tırıyorum. Naparsm bilâder.. geçim dünyası.. g&bahtan akşama kadar rakkam toplamaktan beynlm «ulanıyor.. diye de halini kısaca anlatır. O blr şey değil, mumaileyh firketeliğine bakmaz da kabadayı geçinir ha! Bekârdır da.. gencHğinde ialdırma taşımak istedi.. ceketi kısa, bıçağın boyu uzun olduğu için koltuk altına asınca ucu etekten suıttığmdan bir iki defa yakalandı.., Mudürün «cennet oda» smda yasak olmasma rağmen güzel bir dayak yedikten sonra o meraktan vazgeçtiydi». Biralar, rakılar, mezeler.. lâflar, sohbetler v« sulu!uklar. hepsi geldi geçti... Namık az içtlği ve vüctıdlü olduğu için keyif olmadı.. lâkin Firkete verdi feryadı.. ne şarkılar, ne şakalsr!.. Bana ne ısrarlar.. boynuma sarılmalar.. öpmeler.. kıskanmalar... derken ilerideki masadan birinin bizlm tarafa baktığını görmds tutturdu.» Bu herlf benim sinirime dokunuyor.. Hangi herif?.. Nah! Şu ağacın dibind«ki masada oturuyor. Kahve rengi elblseli moruk! Aldrrma yahu! Bize ne diye bakacak? Gacoya bakıyor yahu!.. (Kadına hitaben) Festan kızım, sen önüne bak bakayım.. sonra einayet çıkar. Ah! Ne sSyloorsunuz. roman yaşooorum ne?! Onu bllmem, ben bu berifi tepelerim.. hâlâ bakıyor yahu! Namık bir muzib adamdrr.. Ne slnirleniyorsun yahu! Daha ilerl giderse kalkar, dSverîz keratayı.. ne olacak! Biz ne. gflne duruyoruz. Ben erkek adamım, anladın mı.. ben kendi başım» onun hesabını görürum.. O srrada oradan geçen garsonu çağırdı.. Bana bak., Dimitri. Garson: Koço.. (diye tashfh efü) Sarhoş okşamağa ahşık olan garson: Baktım pasam.. Şu karşıki ağae yok muK Evet. Onun BnCndeki masada oturan herife söyle, ben adamm canına okurum.. anladın mı! Ben garsona aldrrma makammda İşaret ettim, Garson gitti. S6ylenen masaya gitti.. boş tabakları aldı.. blr şeyler söyledi.. aksiliğe bakın! Kahve rengi kostümlü herif bizim terafa bakarak kahkahayla gülmez mi? A. ben de içerledim... Firkete yerinde duramadı. Bırakın, ben şuna bir iki lâf edeyim . Kimsenln tuttugu da yok ya! Kall:tı, giderken.. Namık: Allahaşkına ver şunun ağzmm paymı.. diye bir de perçinledi. Matmazel Festa! Ah, Ireca ederim. Cinayet y*pm. Ah ne güzel şey.. söz veroorsunuz katıl olrnayı! Ah mondivö... şimdi Wr krem pansiyonel olacak.. jabuk edin ireca e 1 Ne kızıştaacağun yahul Ig m«yi dandı. Şunun haline bak!.. Sikıysan.. Bak ben sıkı mıyım, değil miyira gör.. demesiîe Namığın oradan fırlama»ı bir oldu. Arkasmdan yürümek ifttedim. Firke te kolumdan tuttu: Bırak be birader! Misuri kadar herif.. ne korkuyorsun.. bırak da.. Zaten öteki de oraya vardu biz m?rakla seyrediyorııa. Ben, Namığın o herife bir tokat attığmı gerdüm. Ondan sonra masada bir kıyam oldu.. sonra ayaktakiler arasında Namığı gör»medik. Bu vaziyet karşısında ben pideyim dedi}'sem de sarhsşluğuna rağmen Firkete daha akıllı da/randı.. Felek kardeşim. Bize artık kirişi kırmak düştü.. Nasıl olur yahu! Nası] olacak, görmüyor Namık paspas oidu... Ben gacoy görtirüyorum, sen de arkadan gel.. Ve garsona şipşak parayı verdikten sonra çıktık.... Dün KSprfl üstünde ddiyordum Kamığı bir tramvayda gördüm. Sol goziinün etrafı bir siyah gözlük takmış gibi çürüktü.. başını salladı.. Geçmiş olîun.. dememe kalmadı, arabadan atladı: Yahu! aşkolsun... falan gibi sitem edeceğini anlayınca ben daha atik davrandım: Namık be! Ben de seni bir akıllı "adam sanırclım. Flin =erho=un3 uvvp da ins?n rasselenle kavga eder mi? Siz erkeklüt... Şimdi sen bırak o Ufları.. durup dururken kalkıp âlemle dövüşmek sana ytkışır mı? Sen efendiden adamsrn. nâhi Namık. Bak şu yaptığma. Zaten giz... Hâlâ söylüyor yahu! ÖzrO kab» hatinden büyük. Bir daha böyle. Dinlemedi.. dişlerini sıktı ve: Anlarsın ya!.. Fazla söylemiyeyimJl dedi ve gitti. B. FELEK

Bu sayıdan diğer sayfalar: