14 Ağustos 1939 Yagmurdan sonra giineş Radyodaki neşriyat bitince, genc a canım saçlarını okşıyamamak korkusu hayatımı bir çöl ıssızlığına döndürüyor dam, gömüldiiğü yumuşak ve ılık kol tuktan doğrularak düğmeyi çevirdi ve a du. Günlerimi gecelerimden ayırd edeyağa kalktı. Yabancı müjdeler, kara ha mez olmuştum. Sen, benim olmadıktan berler ve nağmelerle uğuldıyan kafas: sonra hayatın, çalışmanın, yemenin, iç onu dehşetli susatmıştı. Ye=il örtülü. menin, adım atmanın, çiçek koklama mustatil masanın üzerindeki ince boyun nın, müzik dinlemenin ne manası kalırlu sürahiden kana kana bir bardak su iç dı! Hayatla benim aramda senin tavasti; suyun ferahlatıcı serinliği bütün ilik sutun olmadıktan sonra, ben, Peygambelerine yayılırken, o tekrar rahat koltuğ; rinin şefaatinden mahrum, Allahının gadönüyordu. Radyonun bittiğinden, koca zabından korkan, âciz ve perişan bir sının kalkıp su içtiğinden haberi olmıya kuldan başka neydim ki! Haftalar geçicak kadar işine dalmış olan genc kadın yor, sen bir türlü ağzıni açmağa karar neden sonra, ayni biçimde oturmanın veremiyordun. Fakat, sabahlara kadar verdiği yorgunluğu gidermek için koltu uykusuz kaldığım, iki paket sigara içti ğunda kımıldanırken gb'zleri kocasına i ğim, yağmurlu bir nisan gecesi, ben kalişti. Genc adam, başını arkaya atmış rarımı verdim: Ağır bir mektub yazagözleri yarı kapalı, yeleğmm düğmeler rak seni kalbimle beraber göğsümden çıçöziik, tavana doğru yükselen mavımti • karıp attığımı, senden son derece nefret rak sigara dumanları arasında bir gem ettiğimi, bundan böyle düşüncelerin aragözctler gibi dalmıştı. Genc kadın, he • smda bana bir iğne ucu kadar bile yer anüz taze bir sevginin sıcaklığını taşıyan yırmamanı, İhsan namında bir gönül atath ve yakın bir sesle: damı tarafından hududsuz bir açkla se Ne daldın İhsan? dedi. Uykun mu var yoksa? İhsan, hafif doğruldu, sigarasının min yatör bir kule ce*ar>"'ıne varan ve ner deyse devrilecek oian kiilünü tablaya silk«rek: Uyku değil, Seniha, dedi. Bir şey düşünüyorum. Ne gibi? Çok karışık, esrarlı, fakat o nis bette de tath bir şey.. Genc kadın, haklı ve güzel bir em niyetle: Beni mi? dedi. îçinde sen de varsın, ben de va;ım, bu odada, bu radyoda, bu surahide, İşlediğin bu masa örtüsü de, içtiğim bu sigara da, bu konuştuklarımız da, hepsi hepsi var; o kadar geniş, ucsuz bucaksız ve derin, dibi görünmez bir şey ki! Seniha, İhsanın arada bir böyle dalıp, başsız, sonsuz, karanlık, anlaşılmaz, acayib şeyler düşünmek itiyadında oldu ğunu evlendiklerinden sonra öğrendıği ve buna ahştığı için, kocasınm bir sayıkla mayı müjdeliyen sözlerini garibs^medi, kulaklarını, bir anten hassasiyetile, ihsanın söyliyeceklerini zaptetmeğe amade tutarak, iri, kestane gözlerini işinin üstüne eğdi. İhsan, sigarasını tazelemiş, ayak ayak üstüne atmış, su akar gibi, saat vurur gibi, tren geçcr gibi anlatıyordu: Dinle beni Seniha. Bugünkü saa detimizi neye borclu olduğumuzu hiç düşündün mü? Aşkımızın kuvvetine diyeceksin, değil mi? Doğru... Evlilikte saadetin ilk şartı aşktır. Fakat bu şart lâzım olmakla beraber kâfi değil.. Bizden haric bir kuvvet, belki bilerek, belki bilmiyerek, müdahale etmeseydi, belki simdi hayata ayrı pencereden bakıyor ve başlarımızı ayrı yastıklarda dinlendiri yorduk. İzmire tayin edildığim zamam elbette hatırlarsın; ne geçti ki aradan, iki sene.. Bana çile doldurttuğun o günleri öyle kolay kolay unutacağını zannetmi yorum. tzmire gittikten bir ay sonra sana yazdığım mektubu da hatırlarsın süphesiz.. İstanbulda iken, dargm olmamı za rağmen, gene seni görmek, gözlerimı seninle doldurmak fırsatlarım buluyor ve sensizliğin, ne büyük bir mahrumiyet olduğunu pek hiss€tmiyordum. Fakat Izmirde seni çok aradım. Galata rıhtımında beni bekliyeceğini bilseydim îzmir den îstanbula yüze yüze gelmeği göze alacak kadar deli bir hasret içindeydim. O mektubu yazmak, seni hakikati gör meğe, kalbini dinlemeğe, geçmişleri unutup istikbalimizi düşünmeğe davet etmek, senden sevgi, ümid, sevinc, saadet dilenmek benim için hayatî bir ihtiyacdı. O satırlan bu dehşetli ihtiyac bana yazdırdı. O zaman seni nasıl sevdiğimi kelimelerle anlatamam. Ah! O zaman böyle karşımda oturup beni dinlemiyordun; ayni çatı altında değildik, ayni sofrada yemek yemiyorduk, sen büyük annenin .dayınm, teyzenin tesiri altınday dm ve arkadasl?<ının benim aleyhimde söyledikleri asılsız şeylere inanacak ka dar gafildin, belki de bu gafletin safvel ve masumiyetinden, belki bana fazla inanmış olmandan ileri geliyordu. Her halde sana meram anlatmak çarelerim pek zayıftı. Bunun için, mektubumu göğsümden damar keser gibi feryadlarla, yalvarıslarla, göz yaşlarile doldurmuş tum. Fakat sen gene anlamamazhktan gelerek bir türlü cevab yazmıyor, hayatımı yaşadığım hapisane kasvetinden kurtarmıyordun. İtiraz etme. O zaman kalbinin hayli sertlesmis olduğunu yal nız ben değil, kalbin bile söyliyebılir bugün.. Sen ki, ben daha mektebde iken, beni çıldırasıya severdin, mektub üstü ne mektub yazardın, bir gün beni görmesen teyzenin çocuğunu yollayıp sordururdun, nasıl oluyordu da bu çığl'.klarıma kulaklannı tıkıyordun! Yrlsa şahsiyetini kaybetmis bir medyum, bir somnam bül miydin, bilmiyorum. Şu var ki, sükutun beni harab ediyordu. S°ni kaybetmek, bir daha kollarımda sıkamamak, vilmek saadetine veda etmeni bildire cektim. Bunları anlatmak için balta gibi keskin ve merhametsiz, zehır gibi sinsi ve müthiş, kurşun gibi öldürücü, elektrik cereyanı gibi saniyesinde yakıp kül edici kelimeler seçmiştim. Mektub kafamda hazırdı. O gece kalem tutmağa takatim olmadığı için ertesi güne bıraktım. Hoş sabah olmak üzereydi ya.. Üç saat kadar uyuyabildim. Sabah sekizde kalkarak acele ile tıraş olup daireye gittim. Yüzümden düşen bin parça oluyordu. Yağmur hâlâ devam etmekle beraber hızını azaltmıştı. Tufan musluklan elimde olsaydı hepsini sonuna kadar açar, bu kepaze dünyayı sellere garkederdim. Öğleye kadar dairede hırsımdan tırnaklanmı yeyip durd.um. Oğle düdüğile ilk fırlıyan ben oldum. Yağmur adamakıllı dinmiş, güneş açmıştı. Muhakak ki havalann en lâtifi.. Zaten su ile ışığm hele güneş olursa her terkibi harikulâdedir. Nasıl oldu bilmiyorum, içime bir denbire bir ferahhk doldu, göğsümden bir taş kalkmış gibi rahatlamıstım. Bu canım havaya dargm, kindar gözlerle bakamadım, bakışlanm kendiliğinden yumuşadı. Yürüdüm, yanımdan geçenlere gavriihtiyarî gülümsiyor, çocukların yanaklannı okşuyordum. Mağazaların vitrinleri önünde mutaddan fazla duruyor, kıravatlara, gömleklere, mendillere sana bakar gibi hazla bakıyordum. Yemeği mi bile beni hayrete düşüren ve ayni zamanda sevindiren bir iştahla yedim.. Yanımdaki masada oturan yaşlı ve malul bir adamın ayağa kalkmasma yardım ettim, garsona fazla bahşiş bıraktım. önlümü sebil edebilecek kadar dinî bir vecd içindeydim.. Kahvemi de ayni keyifle içtim. Kalem kâğıdı çıkanp sana o ağır mektubu yazmajc istedims* de elim varmadı, gönlüm razı olmadı. Mümkün müydü? Geceleyin zihnimde alıkoyd'i ğum baykuş gözlü, sırtlan dışli akreb iğneli, yılan soğukluğundaki kelimeler, benden habersiz ve mes'ud bir istihale neticesi, kuzu gibi masum, bülbül sesli, güvercin beyazlığında, kırlangıç gibi neşeli kelimeler olmuştu. Kendi kendime, fakat sevincimden, güldüm. Tuhaf şey! Mektubuma cevab yazmamana maze retler buluyordum. Hatta sana hak vermeğe, namuslu bir aile kızının başka türü hareket edemiyeceğini kabul etmeğe ;.adar gittim. Ve tabiî tasarladığım acı mektubu yazmadım. O günkü güzel haeti ruhiyem birkaç gün devam etti, ar ^asından, beklediğim cevabın geldi, müjdeler müjdesi cevabın. Beni hâlâ sevdiğini ve beklediğini yazıyordun. Sonrası malum. Kendimi îstanbula tayin ettirmeğe muvaffak oldum ve üç ay sonra evîendik. Görüyor musun, o gün yağmur dinip güneş açmasaydı, ben sana o katil mektubu yazacaktım, sen bana müspet cevab vermeğe hazırlanırjcen bundan vazgeçecektin, ikimizin de hayatımız yanm, malul, karanlık kalacaktı. İşte bugünkü asude hayatımızı, askımızm mes'ud zaferini, bir kelime ile saadetimizi, yağ rrvjrdan sonra açan o güneşe borcluyuz.. İhsan, kendisini alâka, sevgi ve tebesümle dinliyen Senihanın hayat kadar kanşık, esrarlı ve o nispette de güzel bakışlarile karşılasmca yerinden fırhyarak sev;ili kansını hararetle kucakladı. İkisi de ayni seyi duyuyodu: Yağmurdan sonra açan güneşin aydmlığı, ılıklığı ,e ferahlığı. CAHİD SITKI TARANCI : Bir ihtilâs davası Bir Malmüdürü hem maznun, hem şahid! lstanbul Adliyesinde hususiyetli bir hâdise olmuş, ayni günün sabahı bir mahkemede maznun sıfatile hazır bulunan biri, o mahkemeden çıkar çıkmaz başka bir mahkemede şahıd sıfatile dınlenılmıştır; fakat. işin hususiyeti, ayni zamanda ve daha ziyade her iki dava arasında bariz bir surette irtibat bulunmasındadır! Kartal kazası Malmüdürü Yusuf Zeki Asya, İstanbul Defterdarlığı muhasebe kontrol memurlarından Nevzad Ozbakan, Avni Tükel, Mehmed Ali Onur, Dördüncü cezada, mürakabe ve kontrol ifada hmalleri yüzünden Kartal Malmüdürlüğü veznedarı İhsan Fazıl Akdoğrulun ihtilâs ve zimmette bulunmasına fırsat vermekten muhakeme ediliyorlar. Bu muhakeme aşağı kattaki mahkeme salonunda başlıyor, Hazine Vekili Sami Namık Sırmalı; zimmet ve ihtılâstan maznun memurun birazdan yukan katta muhakeme ediHolivudun iki küçük yıldızı Judv Garland ile Freddv Bartholonev yeni leceği kaydile ve mevzuun ayni mevzu ol bir filmin baş rollerini deruhte etmişlerdir. Marv Astor ile Wolter Pidgeanm ması itibarile her iki dava arasındaki irti da istirak cttıkleri bu filmin ismi Surpme Camviva'dir. battan bahsederek, tevhid lüzumunu ileri sürüyor. Dördüncü Ceza da, Ağırcezadan o davanın mahiyeti sorulmak üzere, muhakemeyi bırakıyor. îşte, bu davada maznun sıfatile hazır bulunan Kartal kazası Malmüdürü Yusuf Zeki Asya, diğer davada sahid sıfatile çağırılmıştır. Kendisi aşağı kattan yukan kata çıkıp, şahidlik sırasını bekliyor. Yaz tatili dolaysile Ağırcezaya vekâlet eden İkinci cezada başlayan muhakemede, maznun Kartal Malmüdürlüğü veznedarı İhsan Fazıl Akdoğrul, sorguya çekiliyor. Sorgu hâkimliğince mevkuf olarak Ağırcezada muhakemesine karar verilenbu gencin, veznedarken muhafazası kandisine aid para ile pullardan ihtilâs ve zimmeti, dava mevzuudur. 761 lira 31 kuruş ihtilâsı ve 168 lira 99 kuruş adiyen zimmeti hesablanmıştır; buna göre kendisinden top yekun 1 159 liranın hesabı soruluyor. Onun verdiği ifade, şöyledir: « Bu, 1936 yıhna aid bir iştir. O yıl, pulların içerisinde saklı bulunduğu kutu, kayıblara karıştı. Bunun nasıl vâki olduğuna bir türlü akıl erdiremedim. O kadar aradığım halde bulamadım. Baktım başka çare yok, ziyaa uğrayan pulların parasını yedire yedire kendı maaşımdan Ödemek yolunu tuttum. Bu yolda 20 küsur lirasını ödedim, açığı kısmen kapattım, borcumu 700 şu kadara indirdim. Tam bu sırada teftiş yapılmca, iş açığa vuruldu. Dçğrusu, benim bu işte suiniyetim yoktur. Borcumu ödemeğe çalışmam da, hüsnü niyetimi gösterir. Eğ«r teftiş gecikseydi de zaman kazansaydım, günün birinde açığı tamamile kapatabileceğim muhakkaktı. Elimde olmıyan bir sebeble müşkül vaziyette kalmama rağmen, hazineyi mutazarrır etmemek hususunda kendi zararıma hareketle, tâ 1936 daneri bir hayli uğraştım. Bütün bu vaziyete sebeb, içerisi pul dolu kutunun esrarengiz şekilde kayıblara karışmasıdır! Sorguyu müteakıb, Ali Batur adlı bir sahid, ondan sonra da Malmüdürü Yusuf Zeki Asya, heyet karşısına geldi. Dördüncü Cezada, mürakabe ve kontrol ifada ihmalle bu ihtilâs ve zimmete fırsat vermek maznunlarından olan Yusuf Zeki Asya, burada şahidlik ederken, şöyle dedi: « Kartal Malmüdürü sıfatile, mürakabe ve kontrol hususunda üzerime düşeni eksiksiz yaptığım kanaatindeyim Lâkin vez nedarın açığı, yeknazarda görülecek şekilde değildi. Esasen kendisine emniyetim de vardı. Açığm, ancak uzun uzadıya yapılan teftişle farkına varılabildi.» İrtibatı olan bir işte hem maznun, hem de şahid sıfatında bulunan Yusuf Zeki Asya çekilince, hazineyi temsil eden avukat Sami Namık Sırmalı; burada da diğer davaya işaret ederek: « Mevzudaki irtrbat ve tevhid lüzumu, aşikârdır, dedi, Dördüncü Ceza, demin buradaki davanm mahiyetini sormağı kararlaştırdı. Buraca da bu cihetin oradan sorulması ve başka şahidlerin ondan sonra dinlenilmesi muvafıktır, mülâhazasmdayım. Çünkü, meselâ buraya müfettiş gelerek, yalnız ihtilâs ve zimmet maznunu hazırken teftişini anlatacak. Sonra her iki dava tevhid edildiği takdirde, diğer maznun'ar da hazır bulunarak müfettişin tekrar dinlenilmesi lüzumile karşılaşılabilir. E\vfelâ tevhid ciheti halledilirse, bu ve bu gibi baska bazı mahzurlarm bertaraf edilebileceği mütaleasındayim.» Heyet, e\velâ müfettişin dinlenilmesine, diğer cihetin istilâmı hususunun sonra düsünülmesine karar verdi. Muhakemenin devamı, yaz tatilinden sonraya kaldı. Bu itibarla artık bu davaya 8 eylulde Ağırcezada bakılacaktır. Dördüncü Cezdaki mürakabe ve kontrol ifada ihmal muhakemesi, 25 ağustostadır. RADYO >u akşamki program J Türkiye Radyodifüzyon Postalan DALGA ÜZUNLUGÜ 1639 m. 183 Kcs. 120 Kw. T. A. Q. 19,74 m. 15195 Kcs. 20 Kw. T. A. P. 31,70 m9465 Kcs. 20 Kw. 12,30 Program, 12,35 Turk müziği Pl. 13,00 Memleket saat ayarı, ajan^ ve meîeoroloji haberleri. 13.1514 Müzik (Tebaıkovski'nin VI senionisi Pl.) 19.00 Program, 19,05 Müzik (Oda müziği Pl.) 19.30 Turk mtiziği Fasıl heyeti) 20.15 Konuşma (Opera hakkında Cevad Memduh tarafından) 20.30 Memleket saat ayan, ajans ve meteoroloji haberleri 20.50 Türk müziği 1 Hicaz peşrevi. 2 Dr Suphi Hicaz bests Baktıkça hüsnü anma. 3 Haîız Yusuf Hicaz şarkı Sevdayı ruhun aşk elme. 4 Ud taksimi. 5 Yesari Asım Hicaz şarkı Sazlar çalmır. 6 Bimen Şen Hüseyni şarkı Içtim suyunu şu çoşkun derenin, 7 Udî Ahmed Karcığar şarkı Vartcen gönülde. 8 Karcığar şarkı Bilmem ki safa, neş'e bu ömrun. 9 Reîik Fersan Muhayyer şarkı Her güzel bagından. 10 Sadeddin Kaynak Hüseyni türkü Göresin mi geldi. 21.30 Konuşma (Doktorun saati) 21.45 Neş'eli pl&klar R. 21 50 Müzik (Bir solist Pl.) 22.00 Muzik (Kuçuk orkestra Şef: Necib Askın) 23.00 Son ajans haberleri. ziraat, esham, tahvilât, kambijonukud borssusı (fiat) 23 20 Müzik (CazbandPl.) 23,5524 YarınıTd program.. Cahid Sıtkı Tarancı Operalar ve operetler 19,45 20 35 21,05 21.20 22.05 18,35 19,05 20.35 21,20 21,35 21,40 22,20 22,35 23,05 24 05 17,05 20.50 22,05 22,15 23,35 18,20 19,30 19.55 20,05 23,25 23,35 Doyçlandzender: Golgesiz kadın. SaLsburg: Saraydan kaçırılış. Paris: Margrit. Frankfurt: Frayşüts. Milâno: Muzik. Prag: Glinka ve S bestekâr. Hamburg: Harti ve 3 bestekâr. Stokholm: Boherini ve 2 bestekâr. Layptsig: Muhtelif besteler. Brüksel: Saint Saens ve 3 bestekâr. KönigBbarg: Muhtelif bestekârltLr. Lüksemburg: Şuman. Roma: Senfonik konser. Budapeşte: Frank, IOst. Ştutgart: Çaykovski ve 4 bestekâr. Munih: Keman, flüt ve piyano. Beromünster: Bah, Vivaldi, Haydn. Paris: Kocser. Prag: Betoven. KopenhagKalundborg: Tartinl, Bab Roma: Çello. Brün: Aşk neşideleri. Droitvich: Betoven piyano konseri. Ştutgart: Güzel sesler. Bohemya: Holeçek, piyano. Breslav: Şuman, Brams, Reger. Büyük konserler Oda murikileri Maruf Fransız artisti Cecile Sorel, Pariste sinema san'atkârları tarafmdan tertib olunan bir müsamerede 14 yaşmcia tayyareci Matmazel Gay'i tebrik ediyor. ı Solistlerin konserleri •JC Filim amillerinden Edvvard Small, müteveffa Rudolph Valentino'nun ha yatını tasvir eden bir filım vücude getirmek niyetinde olduğunu gazetelere haber verir vermez, ölü aktörün perestişkârla rından 5 bin kişi filim amiline tebrik mektubları yollamıslardı. Fakat eserde Ru dolph'un rolünü oynıyacak olan Jack Dann'ın ansızın ve feci surette ölmesi herkese bu işte bir uğursuzluk mevcud olduğu zehabını vermiştir. Maamafih, Edvvard Small bu zehaba ve vukua gelen hâdiseye rağmen bu projesini tatbik mevkiine koymaktan geri kalmıyacağını söylemektedir. •^T Fransız komiğî Fernandel'in vu cude getireceği yeni filmin adı «Yasasın donanma!» olacak ve isminden de an aşılaca^ı üzere Fransız bahriyelilerinin hayatını tasvir edecek ve Fransız harb gemilerinin propagandasını yapacaktır. Filmin diğer rollerini Josephine Baker, Suzanne Dehelly oynıyacaklardır. İT Bestekâr Paul Misraki «Paristeki hengâme» filminde aktör olarak ilk defa bir rol deruhde edecektir. Paul Misraki meşhur «Madam La Marquise» şariisının bestekârıdır. ^ Muhtelif radyo artistlerinden mürekkeb bir grup «Fevkalâde bir pazar!» sminde bir filim cevireceklerdir. •İf Bette Davis, yeni jönprömiyeler den Johan Garfield ile birlikte «Tekrar bulusacağız!» isminde bir filim yapacaktır. * Rejisör Anatoîe Litvvak «20,000 senelık kürek mahkumları» ismindeki filmini çevirmeğe başlamıştır. Bu eserin başrollerini Ann Sheridan ve John Garfi eld temsil edeceklerdir. •^T Holivud'dan 4 ağustos tarihile bildirildığine göre Carole Lombard o gün anî bir buhran geçirmiş ve hastalığının apandisit olduğu teşhis edilerek hastaneye yatırılmış ve ameliyat yapılrr>ıstır. Hastar.m sıhhati iyi )miş. Bayan Meryem Priskiçin eşi, Bayan Tamara Nemli ve Alıye Priskiçm babaları ve Bay Mithat Nemlınm Kayınbabası HARUN PRtSKİÇ vefat etmiştir. Cenazesi 14 ağustos pazartesi günü saat on bırde Pangaltıda Fransız hastanesinden kaldınlarak E dirnekapı şehıdhğine defnedilecektir. c ÖLÜM Talebe eserlerinden Millî Mücadele savaşınm acı günle • •^ Olivia de Haviland ile George rinde Merdiven köyünde çalışan köy Brent «Sevgilinin gözleri» isminde bir mumessili Asaf Garmezin kızı Sabahat filim çevirmektedirler. ile Kadıköy Belediye şubesi baş mühen•^ Sessiz filimlerin meşhur aktrisle disi Muammer Tokayın akidleri 12/8/ rinden Corinne Griffith profesyonel fut 939 cumartesi günü Beyoğlu Belediye bolculardan George Marshall ile evlen dairesmde yapılmıştır. İki tarafa saa miş ve sinemadan çekilmişti. Kendi ço detler dileriz. cuğu olmadığı icin evlâdı manevî oîa ASKERLÎK tŞLERl J rak iki çocuk edinmiştir. Halihazırda ev ( işleri ve onlara nezaretle meşgul olmakŞubeye davet tadır. Halihazırda 38 yaşında olan sabık Fatih askerlik şubesinden: artist beyaz perdeye tekrar dönmekten 1 Şubemizde kayıdlı bulunan ve ümidini kesmemistir. Kendisine muvaf.k bir rol bulunursa kabu! edeceğini söyle 45 gün stajlannı yapmamış olan (yalnız) pıyade Yarsubay (Asteğmen) riitmektedir. besınde bulunanlar her sene olduğu gibi bu sene de talim yapmak üzere 5/ey mürekkeb bir sergi j lul 939 da kıt'aya sevk edilmiş olacaklardır. 2 Bımlardan devlet memuriyetinde müstahdem olup ta maaşı aslıleri 25 lira ve daha yukarı olanlar sevk edileceklerinden bu evsafı haiz subayların nüfus ve vesikalarile birlikte 4 eylul 939 günü akşamma kadar şubemize müra caataeri ilân olunur. Karadeniz Ereğli Türk Hava Kunımu şubesi başkanlığından: 1 Cumhuriyet Halk Partisile Türk Hava Kurumu tarafından müşterek olarak pehlivan güreşi ve at yanşı tertib edilmiştir. 2 Müsamere ağustosun 30 uncu çarşamba günü Ereğli kasabasmda yapılacaktır. 3 Pehlivan güreşinde başa (75), başaltına (50), ortaya (30), küçü koortaya (20) lira ikramiye verilecektir. 4 At yanşı yerli hayvanlanna mahsus olup 1 inciye (25). 2 nciye (15) lira verilecektir. İhtar: İkinci maddede yazılı ifcrami yeler haricten tamnmış pehlivanlar iş tirak etmediği takdirde ayrıca kararlaştırılacaktır. Güreşte yenme mecburiyeti olup aksi halde ikramive verilmiyecektir. RAŞİD RIZA ERTUĞRUL SADİ Tek Bu gece Tepebaşı bahçesinde SAÇLARINDAN UTAN Vodvil 4 perde Yazan: Mahmud Yesari c EVLENME Türkiye teşki'âtı esasiye hukuku Birinci cilt Yazan : Vasfi Raşit Sevlg Teşkilâtı esasiye hukukuna başlangıç, siyasî doktrinler, Kemalizm, parti va Devlet Samsun Lisesi resim muallimi Şahin, Eminönü Halkevinde, talebelerinin tahsil senesi içinde yaptıkları resimlerden mürekkeb bir sergi açmıştır. Manzaralar. afisler, portreler, eşva resimleri, haritalar, grafikler, ebrü ve kule kâğıdı, yazı ve bloklar üzerinde gittikçe bir terakki eseri gösteren talebelerin muvaffakiveti cidden takdire değecek derecededir. Ser^i dün de, pazar olmasma rağmen birçok ziyaretçiler tarafından gezilmiş ve çok beğenilmiştır. Yarmın yüksek kabılivetlerini yetistirmek üzere, diğer mekteblerimize büyük bir nümune teşkil edecek olan bu faalivetten dolavı gavretli muallimi tebrik ederiz. Yukarıki resim sergiden bir köseyi göstermektedir. AMASYADA Cemaleddin Kitabevi Cumhuriyet Gazetesinin ve bütün mekteb kitablan, kırtasiye ve mecmuaların tevzi yeriidr. Fiatı iki lira Tevzi yeri : Akba Kltabevl A N K A RA MÜNİR 15 Ağustos salı glinll akşamı eşsiz san'atkâr Cağaloğlu: Çiftesaraylar sinema bahçesinde NUREDDİN ve atkadaşları hahçemize şeref vereceklerdir. Fiatlar ehvendir.