CUMHURÎYET 11 Haziran 1939 ANTALYA MEKTUBLAR1 Antalyada yetiştirilen turfanda sebze ve meyva Günden güne inkişaf eden bu güzel memlekette geniş bir imar faaliyeti de başladı Sovyet • Ingiliz görüşmelerî [Baştaraft 1 inci sahifedei tamamen tesbit edilmiş halde olmadığından.Stang'm ancak pazartesi günü Moskovaya hareket edebileceğini yazıyorlar. Taymis gazetesine göre, halen Ingiliz ve Fransız hükumetleri Baltık devletleri meselesinde şu iki noktai nazarı tetkik etmektedirler. Birinci şekil: Paktı imza edecek oîan üç devlet, aralanndan biri gerek doğrudan doğruya, gerekse bilvasıta bir taarruza maruz kaldığı takdirde birbirlerine karşılık.lı olarak yardım edeceklerini beyan edeceklerdir. Buna «Leh formülü» ismi verilmektedir. Ikinci şekil: Bu devletler, şimaldoğu Avrupası devletlerinin bitaraflığma bizzat riayet edecekleri gibi başkalarına da riayet ettirmegi taahhüd edeceklerini beyan edeceklerdir. Afrika zencileri arasında futbol pek rağbettedir! Bamum ve Bambileke kabilesinin yaptıkları maçlar, pek heyecanlı olur, müsabakalarda yumruk, tekme görülmez Futbol; gitgide Afrika yerlileri arasmda da benimseniyor, bu top oyunu zenciler arasında da hoşa gidiyor. Ecnebilerle temasa gelen zenciler, futbol oyununu aşağı yukan başka yerlerde oynandığı gibi tekrarlamaktadırlar. Ancak, bir farkla: Yalınayak! Futbol oynayan ecnebi takımların giyinişini aynen kabul eden zenciler, yalnız ayaklarına futbol ayakkabısı giymeğe yanaşmıyorlar. Yakıcı toprak üstünde küçük yaştanberi yalınayak basmağa alışan Afrika yerlileri, ekseriyetle, potin giyince adım atmakta bile güçlük çekerler. Futbol ayakkabısı giyince çevik hareketler göstermek, boyuna yuvarlanan, havalanan meşin topun peşinde koşmak, onlar için âdeta imkânsızdır. Böyle tecrübelerde kısa bir müddet sonra topallıyarak yere düşmektedirler. Yalınayak topa vurmanm ayağı acıtacağı bahsine gelince, zenciler, bundan müteessir görünmüyorlar. Bu da ayaklarmın küçüklüklerindenberi yakıc; toprakta, dikenli çalılıkta, taşlara çarpa çarpa bu acılara alışarak sertleşmiş olmasına hamlolunuyor. Başlang'cda güçlük çekmekle beraber, zamanla potin giymeğe alışan zenciler bulunduğu gibi futbolcu zencilerin de zamanla oyun ayakkabısı giymeğe alışacaklan umuladursun, şimdiki halde Afrika yerlileri arasındaki futbol maçları yalınayak yapılıyor. Fakat ararla ÇekoSlovakya hâdiseleri vahim bir şekil alıyor Antalya körfezinden bir görünüş [Baştarafı 1 inci sahifede] ziyettedir. Halk esas vaziyetinde bekleyen iki askerin yanında duran ve muazzam bir çiçek demetile işaretlenen hâdise mahal'ine yaklaşmaktan ictinab etmektedir. Askerler, civardan geçenleri şapkalarını çıkarmağa icbar ettikleri için dün ufak tefek bazı hâdiseler cereyan etmiştir. Konulan memnuiyete rağmen açık bırakılmış olan pencerelere gece mükerreren ateş edilmiştir. Kladno mmtakasınm Alman şefi Neussel, şehre tahmil edilen 500 bin kronîuk cezanm yüzde 80 inin Yahudiler tarafmdan, sferi kalan yüzde 20 sinin de Beneş taraftarlarınca tediye edilmesine karar vermiştir. Meussel, halkın vakayiin vehametini müdrik bulunmadığını ilâve etmiştir. Bu cümleden olarak şehrin dış mahallelerinde bazı i$.çi!er Cek şarkılan söylediklerini kay detmistir. Meussel, bu sebeble bütün restoranların kapatılmasını emir ve ispirtolu icki'erin satıîmasını yasak etmiştir. Çek DaHliye Nazırı, katillerin bulunmasma yardım edecek olanlara 50,000 kronluk mu"7am bir mükâfat vadetmi*tir. Mükâfat miktan bu suretle 150,000 krona çıkmıstır. Antalya (Hususî muhabirimizden) lere giderek haftalarca oturmakta ve banŞehirde son günlerde hararetli biı imaı faaliyeti başlamıştır. Muayyen bir program dahilinde resmî, hususî birçok binalar inşa edilmektedir. Bu cümleden olmak üzere, memleket hastanesine büyük bir paviyon ilâve olunmuş ve iskelede asrî bir gümrük binası vücude getirlim!şt'r. Kara Ali oğlu denilen mesirelik, yeniden geniş bir park haline getirilecektir. Bel*diye, bu büyük halk barçesinin bir k smında modern evler inşa etmek suretile, hem şehrin imannı temin ve hem de me?ken buhranını izale etmek tasavvurundadır. Antalyanın bazı kazalarında da ehemmiyetli bir kalkınma hareketi gözc çaromaktadır. Elmalı ve Gündoğmuş !:azalarında modern tarzda hükumet konakları ve belediye daireleri inşa edilmiştir. Cenub sahillerimizin çok güzel bir kasabası olan Alanyada da devamlı bir imar faaliyeti vardır. Bu ufak kaza merkezi pek yakında mevkiinin ehemmivetile müt°nasib mamur bir belde haline gelecektir. yolannı almak suretile serinlemektedir. «Konyaaltı» ve «Lava» mevkileri tabiî birer plâj olduğu halde Belediyenin affolunmıyacak ihmaline uğramış ve bütün modern tesislerden mahrum bırakılmıştır. Bundan bir ay evvel halkın ve sporcuların banyo ihtiyacını karşılamak üzere Kara Ali oglu bahçesinin alt tarafında etrafı kayalarla çevrilmiş olan bir mevkide bir deniz banyosu vücude getirlimiştir. Bu banyo, bazı noksan ve kusurlarına rağmen şimdilik ihiiyaca cevab vermektedir. Birbirine rakib iki kabilenin reisleri, maçı yanyana seyrediyorlar mış, her iki kabile, biribirlerine mensub olanlann kanını dökmektense, düşmanlığı futbol sahasında rekabet seklinde tezahür ettirmegi tercihe temayül gösterip, anlaşmışlar, banş görüş olmuşlardır. Şimdi zaman zaman maçlar tertibile, Bambileke ve Bamum takımlan futbol sahasında karşılaşarak, eski düşman kabileler mensubları biribirine ok atacak yerde gol atmaktadırlar. Oyuncu olmıyan kabile mensublarile reisleri de bu maçlarda hazır bulunuyorlar. Hatta her iki reis, maiyetlerile birlikte ayni locada oturup tatlı tath sohbet etmeği, arada zararsız tarafmdan bahse tutuşmağı, maçı yanyana seyri imkân sahasına getirecek derecede muhabbeti ilerletmişlerdir. Bütün civar yerliler arasında hararetli bir alâka uyandıran bu maçları akın akın seyre gelenler, maçlan seyrederken heyecana kapılırlar. Meselâ rakib kaleye top girince, «goal! goal!» ses leri dört bir tarafta akis bırakır. Ancak, maçlarda ahalinin müdahalesi, oyuncular arasında yumruk, tekme atmalar filân falan hemen hiç vâki değil gibi birşeydir. Alkışlar, seslenmeler haricinde, maçlar sükunetle başlayıp bitiyor. Lâkın, bu neticeyi temin edebılmek için tedbir alınmıştır. Şöyle ki, hakemler yan hakemleri de dahil olmak üzere civardan, maç yapan takımlar kabilelerine mensub olmıyan kabılelere mensubdur ve bunlar, oyun teknıği hususunda az, çok mütehassıstırlar. Hele Duala isimli büyük şehirden gelme hakemler, kendılerine göre beynelmilel sayılabilecek maçlan yakmdan takib etmiş mütehassıs hakemer, bu maçlarda öğrendıklerini iç ormanlara yakın yerlerdeki maçlarda yerine getirmeği gözetirler. Bamum takımmın kalecisi, zenci oyuncular arasında parmakla gösterilen bir oyuncudur. Çok alaycı bir delikanlıdır; kaleye hücum edenleri söylediği sözlerle, yaptığı bareketlerle şaşırtır, onlar kendilerini tutamayıp gülerken, o fırsattan bilistifade topu geri çevirir, kaleye sokmaz ve kahkahalar atarak hoplar, zıplar! Mühim sayılan maçlara, kabile reislerile aralarında tanışıklık ve temas olan nüfuzlu ecnebiler de davet olunur. En mühim sayılan maçlar, intikam maçlarıdır. Afrikanın iç ormanlanna yakın bu yerlerde futbol maçlarmın ne hararetli alâka uyandırdığına, hatta bir misal yeter. Bir köycüğün inzıbat ve asavisini temin isi kengezmeye çıkılmaz. Niçin çıkılmasın? Şafak sökerken seyretmeye bayılırım. Bu manzarayı bir daha ya göreceğim, ya göremiyeceğim. Nekadarcık ömrüm kaldı ki! Gaspar'm dudaklannda ,acı bir ifade, istihfaf kıvrıntısmı andıran birşey vardı. Kolet, biraz daha sokuldu; biraz daha şuh bir eda takındı: Kaşlannı çatma, dükçüğüm! Dargm duruyorsun. Ne münasebet a canım! Dargın filân değilim. Gaspar, elini kapının tokmağma götürmüş, kapıyı açmaya hazırlamyordu. Kolet, bu yağlı müşterinin .kapıdan çıktıktan sonra bir daha geri dönmemesinden korkuyormuş gibi, işi sağlama bağlamak kaygusile: Yarın, gardrobdaki robdöşambrlann bir tanesini bile orada görmiyeceksin cicim, dedi. Hepsini atacağım... Yalnız senin olacağım... Senin Kolet'in olacağım... Ebediyyen.. Evet, iki gün için ebediyyen.. Ne insafsızsın Gaspar... Sözüme niçin inanmıyorsun. İnanmıyor değilim. İnansan böyle söylemez, alay etmezsin. dilerine verilen yerlilerden iki jandarma, ağır suçlu bir zenciyi muhakeme edilmek üzere Duala şehrine götüreceklermiş. Tevkif müzekkeresini infaz yollu, bu zencinin bileklerine kelepçe geçirmişler. O aralık da Bamum Bambileke maçı başlamak üzereymiş. Futbol meraklısı jandarmalar köyde duramamışlar, şehre doğru yola da çıkamamışlar. Bilekleri kelepçeli zenciyi köyde bir kulübeye kapatarak maça gitmeği, sonra mevkufen şehre götürmeği düşünmüşler. Ya mevkuf o sırada kaçıverirse?! Bunun da mes'uliyetinden korkmuşlar. Derken, mevkuf zenci, onlara «ne olur, hep beraber maça gidelim. Ben de bu maçı görmek istiyorum. Belki de bu benim son arzumdur» diyince, iş bu neticeye varmış. Eli tüfekli jandarmaların ortasında maç sahasına gelen ağır suçlu zenci yere çömelmiş, jandarmalar da sağlı sollu iki yanında dıkilmişler, bir yandan onu muhafaza, bir yandan da maçı tak:b etmişler. Mevkuf zenci de kendi âkıbetini unutarak, maçı seyre dalmış, bu maç. Bamum kabilesi takımmın Bambileke takımına karşı 2 0 galib gelmesile neticelenea maçmış. • Şehrin ana yolları Antalyada ekmek ve nt meseleleri Antalya fabrıkalarında ıstihsal edılen unlar, kalite jtibanle gayet nefistir. Bu nefa:et hasebile sahil memleketlerimize k illiyetli mıkdarda sevkiyat yapılmaktadır. Buna rağmen şehirde pişirilen ekmekleıin nefaseti yoktur. Belediye bu hususta uzun tetkıklerde bulunmuş, fınncı esnafı ile sıkı temaslar yaparak un ve mayalara atfolunan kabahatiu doğru olmadığını, ancak pişirme işinin pek iptjdaî ve basit vasıtalarla yapılması yüzünden nafasetin temin olunamadığı neticesine varmıştır. Şimdiki halde Belediye, şehrin merkezî bir yerinde fennî bir fırın inşasına başlamıstır. Bu fırından çıkanlacak ekmeklerin daha nefis olacağma şüphe yoktur. Antalyanın her tarafında sular fışkırmakta ve dereler akmaktadır. Fakat bu suların hiçbirisi içilecek kadar iyi değildir. Beledıyenin evvelce Tekirpınarı tarafınd bulduğu nefis bir suyun Antalyaya getirilmesi için keşfi yaptırılmış ve bunun 600,000 liraya yakm bir Dara ile temın clunabileceği anlajılmıştır. Yakında bedeli keşfin temin ve suyun getirilmesi »sbabma tevessül edilecektir. Halen halkın istimal etmekte olduğu iskele suyunun fena vaziyeti izale edilmiş ve yakındaki tabakhane istimlâk edilerek oradan kaldınlmış, etrafı da temizlenmiştir. Hükumet konağından Kara Ali oğ!u bahçesine kadar imtidad eden yol tevsian açılmış ve bu cadde iki kısma ayrılarak Atatürk ve îsmet Inönü caddeleri namı verilmiştir. Şehrin tam ortasında bulunan saatkulesi önünden Şarampol mahallesine doğru bir cadde daha açılmıştır. Bu cadde Burdur yoluna çıkmaktadır. Bunlardan başka înhisarlar Müdürluğü binasının önünden Serik kazasına giden yolda nihayetlenmek üzere geniş bir surette açılan caddeye Ali Çetinkaya caddesi namı verilmiştir. Antalyanın, kaza ve köylerine giden yollar son günlerde hazırlanan muayyen bir program dahihnde ikmal ve tevsi olunacaktır. Şimdiki halde birinci plânda yapılması icab eden ana şoseler ve caddeler ikmal olunmuş demektir. Bundan sonra Antalyadan Alanya, Gündoğmuş, Akseki, Manavgat, Serik, Elmalı, Korkudeli; Finike ve Kaş kazalarma giden yollar yeni baştan tamir ve ıslah olunacaktır. Almanlar, Lehlileri itham ediyorlar Berlin 10 (Hususî) Diplomatische Korrespondenz gazetesi Çeko Slovakya hâdiselerinden bahsederek umumivetle dip lomasileri itham etmekte ve Lehistamn CekoSlovak halkını Almanya alevh!ne taVik etmekte oMuSunu vazmaktadır. Kudüste patlıyan bombalar Londra, 10 (Hususî) Bugün Kudüs postanesi civarında patlayan bir bomba neticesinde postane binası kısmea yıkılmış, üç îngiliz polisile halktan sekiz kişi yaralanmıştır. Bamun kabilesinin çok alaycı tidaî vasıta ve usullerle buğday ve arpa kalecisi bir müsabakada ziraati yapan köylüler, bugün bütün faaliyetlerini çeltik ziraatine hasretmişlerdır. bazı istisnalar da yok değildir. Bilhassa Avrupa ve Amerika futbol takımlarile deSebze ve meyva ihracatı Bu yıl Antalya bahçıvanları ümid et vamlı temasa gelen ve ölçüler içerisinde tikleri neticeyi alamamakla beraber elle değiserek inkişaf gösteren, futbolcu sıfarindeki mahsulü normal fiatlarla satmak lile kıymet edinen Afrikalılar bu kayıdtadırlar. 20 gündenberi ihracına başlanan dan müstesnadır. Burada bahsi geçen, bildomates ve biber, îstanbul ve Ankarada hassa Afrikanın iç ormanlanna yakm yerkilosu vasatî olarak 60 70 kuruş üze lerde, daha ziyade iptidaî yaşayan Afririnden satılmıştır. Önümüzdeki hafta zar ka zencilerıdır. fında patlıcan sevkıyatına başlanacaktır. Afrika zencilerinden iki kabilenin teşŞu günlerde Anadolunun hemen her mın kil ettiği takımlar, yaşadıklaıı yerlerde takasında olduğu gibi Antalyada da nis çok meşhurdur ve bunlar arasında rekabî bir kuraklık vardır. İlkbaharda bekle bet hüküm sürer. Esasen bu iki kabile anen yağmurların yağmaması bahçe mah rasında ötedenberi mevcud olan düşmanlık, sulleri üzerinde mahsüs bir zarar tevîid zamanla futbol sahasında rekabet seklinde etmiştir. Bir tarladan senede birkaç defa kendini göstermiştir. Bu kabilelerden biri, mahsul alan Antalya bahçıvanları, güz Bamum, diğeri de Bambileke isimlerini mahsulleri için şimdiden bereketli yağmur taşımaktadır ve kurdukları futbol takımların yağmasını beklemektedir. larına da kabilelerinin ismi verilmiştir. AB. S. radaki dü«manlık da snor ve^l^'le azal Ne var? Bilmem? Şuna bak! Gaspar, robdöşambrın cebinde, ucunda siyah şerid takılı bir monokî bulmuştu. Onu aktrise uzatırken, sırtmdan çıkardığı robdöşambrı da hizmetçi kıza iade ederek: Bunun sahibi var, kızım, dedi. Sen bana bir başka robdö?ambr ver. Ne renk olsun mösyö lö dük? Bunun gibi üstü başka, içi başka renk olmasın da... Jorjet, pişkin bir tavırla, gardrobdan bir başka robdöşambr çıkardı. Gaspar bunu da giydi; bunun önünü de ilik'edi ve yakışıp yakışmadığını görmek üzere aynaya doğru yürürken, ellerini cebine sokunca, gene biraz evvelki gibi durakladı. Bu robdöşambrın cebinde de bir bağa gözlük unutulmuştu. Gaspar, artık sukutuhayalin ve tiksintinin son haddine gelmişti. Bağa gözlüğü tekrar, bulduğu yere koydu, robdöşambrı sırtmdan çıkardı ve Kolet'e dönerek: Burada soyunup giyinen ahpablarına söyle de bir daha gözlüklerini takıp gitsinler. Vaz geçtim, robdöşambr filân giymiyeceğim. Gaspar, robdöşambrı giymek için çıkardığı ceketini tekrar sırtına geçirdi. Hiçbir söz söylemeden salona doğru yürüdü. Kolet de peşi sıra ilerledi. Yüzünde endişe ifadesi; alnında, üzüntülü bir kırışık vardı. Gaspar'm arkasından seslendi: Gaspar! Sahte dük durdu, dönüp ona baktı. Kolet, Gaspar'ın yanına yaklaştı; şuh bir kıntışla sokuldu: Darıldın mı cicim? diye sordu. Hayır, ne münasebet! Nereye gidiyorsun? Şöyle bir dolaşacağım. Bu vakit? Evet, bu vakit! Saatin kaç olduğunu biliyor musun? Hayır, bilmiyorum... Bilmek de istemem. Çünkü... Gaspar, sözünü tamamlamadı. Aktris, cümlenin alttarafını bekliyerek onun yüzüne bakıyordu. Sahte dük, bir müddet sustu, sonra ilâve etti: Çünkü... Bilmemek, bilmekten daha iyi. Kolet, bu muammalı sözden birşey anlamamıştı. Israr etmedi; fakat Gaspar'm, gecenin bu saatinde sokağa çıkmasını manasız bulduğu için saat bahsini tekrarladı: Saat beş yavrum, dedi. Bu saatte Ankara Borsası 10/6/939 R A P A N I S I Açılıs Kapanış 1 tngiliz lirası 5,93 100 Dolar 126.615 100 Fransız frangı 3,355 100 Liret 6,6575 100 İsviçre frangı 28.5525 100 Holanda 67,435 florini înn Ravhişmark 50,7925 100 Belga 21,5575 100 Urahmi 1,0825 100 Leva 1,56 kronn 100 Pezeta 14,035 100 Zloti 23.845 100 Pengo 24.8425 100 Ley 0.9050 100 Dinar 2,8925 100 Yen 34.62 100 tsveç kronu 30.53 100 Ruble 23.8725 Esham ve Tahvilât T. B. 1 pe$in 19.40 19,22 Ergani 19.64 SıvasErzurum I 9,75 Bomonii 30,25 T. U. Tiyatro Alay değil Kolet; gayet ciddî söyIüyorum. Senden sadece iki günlük sadakat istiyorum, fazlasına lüzum yok. Çünkü ondan fazlası ne senin işine yarar, ne benim işime. Anlamadım!.. Anlıyamazsm. Ebediyyet dediğin, bugün artık iki günlük mana ifade ediyor. Bana iki gün sadık kal, ebediyyen sadık kalmış sayabilirsin kendini. Aktris, her sözünde, her hareketinde bin bir türlü garabet bulduğu Gaspar'm bu sözlerinden hiç birşey anlamıyordu. Hele muvakkatle ebediyi böyle birbirine karıştırması büsbütün manasız, büsbütün muammalı birşeydi. Ne demek istiyordu? Sözleri ciddî miydi? Yoksa tariz maksadile mi böyle söylüyordu? Yemekte ağzına bir damla içki koymadığına göre sarhoş da değildi. O halde bu sözler ne mana ifade ediyordu? Ne garib adamsın dük! Sana öyle geliyor. Hiç garib tarafım yok. Bilâkis, şu dakikada gayel tabiiyim. O halde bana gücendin. Niçin gücendin canım? Söyle, birşeye mi canın sıkıldı? Bir münasebetsizlik mi yaptım? lArkast var\ Htzla inkişaf eden bir nahiye Bundan üç sene evvel ihdas olunan Aksu nahiyesi takdire şayan bir hızla inkişaf etmektedir. Üç beş Yürük çadınndan ve birkac saz damdan başka hiçbir $eye malik bulunmıyan bu kö'yceğiz şimdı modern hükumet konağı, ilkmekteb binası, karakol dairesi ve küçük san'at erbabınm işgal ettiği betonarme dükkânlarla asrî bir Avrupa köyü manzarasındadır. Nahiyenin dört tarafında «sualtı» goaiş arazi mevcud olduğundan fennî vasıta ve usullerle çeltik ziraati yapılmaktadır. Bu bereketli salv dahilinde elde edılen prınç mahsulü, kalite itıbarıle dığer çeltik bö'gelerindeki mahsullere kat kat faiktir. Aksunun iki kilometre ilerisinde bütün modern tesisleri ihtiva eden bir çeltik isîasyonu vücude getirilmiştir. İstasyon, bugünkü halde nahiye ve hinterlandının ihtiyacma cevab verecek şekilde çalışmaktadır. Köylü, makinenîn kazandırdığı imkân sayesinde çeltik ziraatine büyük bir ehemmivet v<>rm^V*cli'\ Fükirlpn n°k in Banyo ve plâj Sıcak bir iklime malik olan Antalyada deniz banyosu ehemmiyeti haiz bir meseledir. Yazın sıcak günlerde halk, «Konyaaltı» ve «Lava» denilen mevki Y A 7 A N MAURICE DEKOBRA ÇEVlRLN^HAMDl VAROÛLU 21 Gaspar, dedi, sevgiüm, böyle dur mı açtın Kolet? Bu kadar çok robdöma. Somurtkan yüzünü gören, cenazen şambn ne yapacaksın? Aktris cevab vermedi. Jorjet, Gaspavar zanneder. Ne oluyorsun? Birşeye canın mı sıkıldı? Haydi, robdöşarnbnnı giy. ra sordu: Mösyö lö dük hangi robdöşambrı Rahat edersin, yorgunluğun gider, yüzün emir buyururlar? gü'sr. Ne bileyim ben? Hangisi olursa Sonra, güzel hizmetçi kıza dönerek şu olsun, bir tanesini ver işte! emri verdi: Şunu vereyim mi? Jorjet, bak mösyö lö dük robdö H a ? Dur bakayım! Yok, şu şaşambr istiyor. Çabuk getir. rabi renk daha iyi. Hizmetçi kız seğirtti; gardrobun kaKolet ilâve etti: pa?mı açtı. Al, al sevgilim. Herhalde sana iyi Hangisini emrediyorsunuz, magelir. dam? diye sordu. Jorjet, şarabi renkli robdöşambrı çıGardrobda, yedi sekiz tane robdökardı. Gaspar bunu giydi. Önünü ilik'edi. şambr asılı duruyordu. Gaspar, bunu gö Fakat ellerini cebine sokunca bir hayret runce: Bu ne? diye haykırdı. Dükkânnidasile Kolet'e döndü: