8 Hazîran 1939 CUMHURtYET San'at ve hayat İktısadî hareketler Tütünlerimiz ve İngiltere îngiltere ile aramızdaki siyasî teşriki nasebatın inkişafmda evvelâ Türk tütünlerinin mevzuubahs olduğu görüldü. Bazı Avrupa gazetelerinde Ingilterenin, geniş mikyasta ve devamlı şekilde Türk tütünü mübayaa etmek için tetkiklerde bulunduğu yazıldı. Bir kısım Balkan matbuatı daha ileri giderek bu vadide Istanbulda temaslar bile yapıldığını, hatta îngiliz hükumetinin sırf İmparatorluk ordularının ve istihlâk edilmek üzere münhasıran Türk tütününden imal olunmuş sigaralar çıkarmağı karar altma aldığını veya almak üzere oldugunu öne sürdüler. Mesele ile birinci derecede alâkalı olan bizlere sorulursa bu dedikoduların henüz hiçbir filî tezahürü bulunmadığım söyliyeceğiz. Bununla beraber bu işin yann bir hakikat olmasma da bir mâni mevcud olmadığmı ilâve edebiliriz. İngiltere ile yeni bir inkişaf devresinin başında bulunduğuna inandığımız ticaretimizin yarın tütünlerimiz için de böyle kuvvetli yeni bir mahrec hazırlayacağına şüphe edilmez. Beşeriyetin, medeniyetin ilerleyiş seyrile müvazi olarak hayatmda her gün daha fazla yer alan tütün, tabiatin biraz kıskanarak verdıği, hele nefısini bazı memleketlere bir imtiyaz olarak bahşettiği bir maddedir. Vakıâ Umumî Harbden sonra tütün müstahsili memleketlerin vaziyetleri bir hayli değişmiş, bazı memleketler istihsallerini sür'atle arttırmış, buna mukabil bazı memleketler de aldıkları menfi neticeler dolayısile bu yolda devamdan sarfınazar etmişlerdir. Meselâ Umumî Harb başladığı sırada kendi sigara sanayiinin ancak yüzde 28 ini karşılayabilen ttalya, tütün istihsalâtını bugün, o zamana nazaran çok arttırmış ve istihlâkin yüzde 90 ını karşılamağa muvaffak olmuştur. Haricden alınan yüzde on da sırf harmanların icab ettirdiği zaruretle olmaktadır. Bir çok vaziyetler dolayısile diğer bazı memleketler, ve meselâ İngilterede tütün zeriyatı hiç yapılmamaktadır. Portekizde tütün ekimi 12 senedenberi memnudur; Mısırda da ayni memnuiyet vardır. LONDRA MEKTUBLARI: KAHRAMANLAR San'atkârlık mesleğinin eger buna meslek demek doğru ise diğerlerinden en bariz farkı, tamamile irade dışında bir vakıa oluşudur. Bir avukat, bir doktor, bir diplomat mesleğini, yalnız mizacına uygun bir temayül tesirile değil, ayni z\manda kendisine temin edeceği maddî menfaatleri, avantajları ve hayat tarzını da düşünerek seçer. Herhangi mesleğin, onu intihab eden ferdin hayatına getireceği kazanc, refah, yahud bahşedeceği rütbe veya mevkilerin rolleri hiç şüphesiz ki büyüktür. Ayni zamanda her meslek binlerce «rate» si ve biçaresi oltnakla beraber, birkaç senelik öğrenme devre sinden sonra, sahıbinin hiç olmazsa en mübrem ihtiyaclarmı temin eder. Çünkü «meslek» dediğimiz şey, kütlelerin hergünkü hayatmda başlıca isteklere veya derdlere cevab veren faaliyetlerdir. Hasta olmak, esvab giymek, saçı uzamak insanlık için mukadder oldukça doktor, terzi ve berberin aç kalacakları yoktur! Muhtelif meslekleri san'atkârlıkla mukayese edersek r>erikilerin azçok muvaf fakiyetli birer «plasman», sonuncusunun da meçhul bir avantür olduğu neticesine varırız. San'atın bu macera, tehlikeli macera karakteridir ki ona bağlananlar, hayatlarını ona verenler, her devirde, birer kahraman olarak telâkki edilmişlerdir. Sanat yolu, diğer meslekler gibi, intihab edilmez. Burada tercihin, seçişin, iradenin hiçbir rolü yoktur. Her sevgi gibi ona katlanılır, bend olunur, boyun egilir. O bir insanın ruhunda ve dimağmda kendisini empoze edince, o insana başka bir düşünce, başka bir meşguliyet, başka bir tercih mukadder olamaz. Kaba bir teş bihe razı olursanız diyeyim ki san'at, bilhassa genc yaştaki insanlara yapışan ve hayatları müddetince kollarını bu insanların dimağından, kalbinden ve ciğerle rinden ayırmıyarak kucaklayışını ancak mezarlan başında gevşeten ahtapot cin sinden bir mahluktur! Hangi yaşta ve çağda olursa olsun kendimizi birdenbire bu garib mahlukun kucaklayışı içinde bulduğumuz zaman, talihin bize, kalbimizden ve ruhumuzdan ayrılmaz bir eş bahsctmiş oldugunu derhal anlanz. Sanat sevgisi ve san'atkârlık, hayat vc ölüm gibi münakaşa edilmez vakıalardan biridir. Buna misaller getirmek için uzağa gitmeğe ne hacetl On beş senelik san'at hayatı olan bizim neslimiz içinde hakikî menkıbeler var. Kahramanlanmızm, yaralılanmızın ve şehidlerimizin destanmî hangi muharrir, hangi münekkid, hangi tarihçi yazacak? O da bizden mi bekleniyor? Ben burada, basit olduğu kadar hisli bir vak'ayı anlatmakla iktifa edeceğim. Geçen sene bir gün tesadüf beni, çok uzun bir zamandanberi görmediğim, adeta çehresini unuttuğum bir insanla karşılaştırdı. Birdenbire tanıyamadığım bu ihtiyarlığa yüz tutmuş adamı hali, tavn nekadar bezgindi! hatırama on beş, yirmi senelik bir geri gidiş empoze ederek, nihayet tanıdım. Sanayii Nefise mektebinde çahştığım sıralarda uzun müddet atelye arkadaşım olup sonraları tacnamiie kaybettiğim bu kırklık adam, şimdi, hayatın pençesi altında kahrolmuş bir biçareye benziyordu. Elini sıktım, ne ile meşgul oldugunu sordum. Evlendiğini, bir cocuğu oldugunu, ressamlıkla hiç alâkası olmıyan bir işe girmek mecburiyetinde kaldığını söyledi. Sekiz on senedir memuriyet hayatma katlanmasma rağmen paleti tamamile bırakmadığını, boş kaldıkça resim yaptığını ilâve etti. Sonra: Suracıkta oturuyorum. Buyurmaz mısın? Bir kahvemi içersin. Hem de sana resimlerimi gösteririm. Bilsen, bir san'atkârla san'attan bahsetmeye nekadar susadım! Yıllar var ki... Dedi, ve müphem bir hareketle cümlesini tamamladı. Acele işim vardı. Fakat karşımdakinin gözlerinde sezdiğim ve sanki izharından utandığı arzu bana peki dedirtti. Civar apartımanlardan birinin altıncı katma çıktık. Mütevazı fakat temiz bir saloncuğun bir kadife koltuğuna oturtuldum. Kapı arasından ince bilekli beyaz bir el, bir kahve uzattı. Üç yaşında kadar bir kız çocuğu yerde, bir kedi yavrusile oynu yordu. Eski arkadaşım bana son eserlerini gösterdi. Çoğu manzara veya natür mors idi. Önceleri belki çok şeyler vadeden, sonra yavas yavaş eriyerek bir kabuk, bir iskelet kalan bir kabiliyetin can çekişmeleri! Çeviklığıni ve bilhassa «hava» sını kaybetmiş bir elin bu ısrarlı, ısrarh olduğu kadar acıklı deprenişleri karşısında kalbim burkuluverdi. Dedi ki: Malumu âliniz demin «sen» diyordu memuriyet hayatı pek vakit bı rakmıyor. Bunlân pazar günleri yahud yaz mevsiminde, daireden çıktıktan sonra yapı yapıveriyorum. Burada da dardayız. Ah bir piyango vursa, hepsini bırakıp vallahi yeniden resme başlıyaca ğım. Artık elim durdu, çok üzülüyorum... Birden, içimdeki acıya, sonsuz bir hürmet katıldı. Kalkıp, eski atelye arkadaşımın alnmdan öpesim geldi. Yüzü bu dakikada, yıllar ve yıllardır geri itile itile, susturula susturula körletilmiş bir aşkın son ışığile parlıyor, sanki nurlanıyordu. Bu yüz, en büyük aşk ve en büyük ıstırabın okunduğu bir martir yüzüydü. »»* Alelâdeliği ve çıplakhgı içinde, çok beliğ gördüğüm bu hâdise, san'at kur banlannın gündelik hâdisesidir. Duyuramadıkları sevginin acısüe do!u böyle yüzlerce ve yüzlerce insan var. Bu yaralıların hikâyesi ötekilerin, ölülerin faciasından daha az elim değildir. Otekiler dünyevî ıstırablardan kurtuldular. Bunlar, bir taraftan hiç gelmiyecek bir yarının ümidi içinde, öte taraftan şahlanan arzularmı söndürmeğe uğraşarak, renksiz ve acı bir hayat yaşıyorlar. En tatlı dakikaları, toz bağlamış boya kutularım karıştırarak yahud bir pazar günü, herkes tabiatin kucağına atılır ve eğlenirken, odalarına kapanarak resim yapcnakla geçer. San'at sevgisinin bu sönmek bilmiyen alevi bütün san'atkârları birleştiriyor. Söhretin zirvesine varmış olanlarla, rateler ve yaralılar ayni iman ve ayni enerji ile doludurlar. Yetişkin san'atkâr, vardığı mertebeye ne büyük bir sabır, ne sonsuz bir sevgi sayesinde ulaştı ise, gölgede kalmıç olan da, martirine tahammül edebilmek ve ümidi bırakmamak için o mertebe enerjiye ve sevgiye muhtacdır. Belki içtimaî faaliyetlerin hiçbirinde bu derece kuvvetle tezahür etmeyen bu bağlılığa, bu sevgi ve imana kahramanlık adını verebiliriz. Bu sıfati san'atkârlara çok görmiyelim. Bu sıfat hiç olmazsa, çelİD, korkunc mânialarla dolu bulunan yol larını nurlu ışığile aydmlatsın ve onlara teselli versin. îngilterenin irf an merkezi Bir Universite ve Kollejler federasyonu olan bu şehirde 5000 talebe okumaktadır. Burada altı asırlık canlı bir tarihi görmek mümkündür "İLİMKÖSESİ İHTİRALAR KE5İFLER s Yazan: NURULLAH BERK mesainin tabiî bir neticesi olan ticarî mü Yankların radioaktiv şualarla tayini Amerikada, madenlerdeki yarıklann keşfi için yeni bir usul bulunmuştur. Bu maksad için radyo aktiv maddeler makıne yağlarından greslerle karıştınlmaktadır. Radyo aktiv hassası diğerlerine nispetle zayıf olan Toryum, gresle karıştırılıp muayene edilecek madenin yüzüne sü rülmektedir. Maden yüzüne sürülen bu mahlut yüksek tazyik altında mademn yarıklarına sokulmaktadır. Yüksek tazyik altmda yarıklara nüfuz eden gres de alkolle çıkarılmaktadır. Bundan sonra maden biı müddet için hassas fotoğraf kâğıdile sarılı bırakılmaktadır. Madende bir yarık veya çatlak varsa oraya giren radyo aktiv madde fotoğraf kâğıdmda bir iz hasıl ediyor. Bu sajıede âdi muayene usullerile görülemeyen bir takım çatlak veya yarıklar bu usulle kolayca keşfedilebilmektedir. Birbirine kaynak edilen büyük çelik parçalarmm kaynakları portatrf 220,000 voltluk röntgen şua cihazlarile muayene edilmektedir. Bu usulle kaynaklardaki noksanlar kolayca anlaşılmaktadır. Leke tutmıyan gümüş Madenî eşyayı kromla kaplamak (yani kromaj) ameliyesi gittikçe taammüm etmektedir. Piyasada kromla kaplanmış madenî eşya adedi günden güne artmaktadır. Buna mukabil birçok madenî eşyanm cazib gümüş madenile kaplanmasmdan vaz geçilmiş değildir. Gümüşün bir kusuru (kükürtten müteessir olması yüzünden) kolayca leke tutmasıdır. îngiliz kimyagerlerinden biri gümüş veya gümüşle kaplı eşyanın yüzüne, görünmıyen bir alüminyom oksid tabakası koymaya muvaffak olmuştur. Bu oksid gümüş yüzünde renksiz bir tabaka teşkil ediyor. Görünmiyen ve havaya karşı mukavemet eden oksid tabakasımn keşfi cidden pek mühimdir. Bu oksid tabakası ne paslanır ve ne de kir tutar. Oksid tabakasının bu hassasından nikelâj ve kromaj işlerinde de istifade edümeVtedir. Kembriç'te meşhur Caius Kolleji baca gördük. Belli ki bu güzel kırlann yeşil safvetini kara dumanlarla kirletmek istememişler. Kembriç, öyle umumiyetle zannettiğimiz gibi bir üniversitenin ismi değil, bir şehrin adıdır. Ve gene bu şehirde bir tek universite yoktur. İngilizlerin kolec dedikleri birçok mektebler vardır. Burada, universite bir kolejler federasyonudur. Sayıları 14 olan bu kolejlerde 5000 talebe okumaktadır. Talebenin bir kısmı mekteblerde, bir kısmı da şehirdeki evlerde yatıyorlar. Kolejlerin bazılan çok eski binalardır. İçlerinde bizim Yıldınm Beyazıdm Ankarada Timurla döğüştüğü tarihlerde kurulmuş olanları, hatta aîtı asırlık bir maziye sahib bulunanlan mevcud. Bizim eski medreseler gibi hepsinin avlulan var. Bu avlulann ortalarında yeşil kadife bir halıya benzeyen ve hakikaten bir hah gfbi yumuşak olan çimenlikler yapılmış, etraftaki eski binaların duvarlarına sarmaşıklar sarılmış. Bunlarm en eskisi ve tarihî eserler bakımından kütübhanesı en zengin olan Corpus Christi kolejinin yemekhanesinde öğle yemeğini yedik. Bir tarafta da talebe yemek yiyordu. Yemekhaneler de kiliseye benziyor Kembricde iki güzide Türk genci var. Biri Fethi Okyarın oğlu Osman, Öteki Millî çiftlikler müdürü Tahsinin oğlu Galatasaraylı Suphi. Kolejin kütübhanesindeki eski kitablar arasmda eski bir încil gösterdıler. İngiltereye getirilen incillerin en eskisi imiş. 1300 senedenberi îngilterede bulunan bu kitab, 14 üncü asırdan kalma olan kolejin en kıymetli antikası. Bu binanm eski bir kısmmda, 14 üncü asırdan kalma bir duvar parçası, olduğu yerde, cam ve çerçeve irınde, bir tablo gibi muhafaza ediliyor. Bu duvar parçasınin bulunduğu odada bir talebe yatıyor. Talebenin dairesi bir oturma ve çalışma odasile bir yatak odasından ibaret. Tarihî bir hâtıra o'mak üzere eski talebe yataklarından birini muhafaza etmişler. Bu, büyükçe bir odanın içinde, üç tarafı duvarla çevrilmiş biri önde, diğeri arkada ve daha yüksekte, iki basamaklı bir merdıven şeklinde, iki yataktan müteşekkil ve höcre gibi birşeydir. Ust yatakta yatan talebe, yatağına girip çıkarken alttaki arkadaşının üstünden atlamağa mecbur; gece, arkadaşının üstüne yuvarlanması ihtimii de her zaman mevcudmuş. Tabiî, bu garib yataklarda, şimdi kimse yatmıyor. Hem yatakların boyu da çok kısa. Hemen hepsi uzun boylu olan îngiliz gencleri, buralara nasıl sığarlarmış bil| mem.Jngilizler 500 sene evvel, kısa boydeğillerdi ya! Bu tarihî talebe odası, o kadar eski bir binada ki daracık ahşab merdivenlerinin iki tarafındaki duvarların sıvaları çatlamış ve dökülmeğe hazır bir halde. İngilizler, yeni kolejler de inşa etmişler, hele bunların birinde pek muazzam ve muhteşem bir kütübhane binası da yapmışlar ama, dostlarımız eskiye, an'aneye, tarıhe o kadar bağh bir mıllet ki eskıyı gözbebekleri gibi muhafaza ediyorlar. Tarihî talebe odasının duvarlarında, meşhur Oksford Kembriç kürek yarışlarında Kembriç'in kazandığı yanşlan gösteren üç kürek vardı. Bu asırdide yanşta, en çok Kembriç kazanır. Öteki kürekler başka odalarda imiş. Küreklerin üstünde müsabaka tarihi, kürekçilerle dümencinin isimleri yaldızh harflerle hakkedilmiş. Bizim kulüblerimizde bu usul yoktur; hatta bazılarında kulübün el ile yazılmış bir tarihçesini bile bulamazsınız; o kadar gün Nurullah BERK Istanbulda bir neşriyat sergisi açılacak Maarif Vekâleti Neşriyat müdürü Faik Reşid, Ankaradan şehrimize gel miştir. Faik Reşidin başkanlığında dün, eski eserleri derleme direktörlüğünde kitabcılardan mürekkeb bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda Istanbulda bir neşriyat serg.si açılması hakkında müzakereler olmuş, sergi için lâzım gelen esaslann tespitine başlanmıştır. Muallimler yaz tatilinde neler yapacak? Maarif müdürlüğü, muallimlerin yaz tatillerini istifadeli bir surette geçirmeleri için yeni bir teşebbüste bulunmaktadır. Bu işle meşgul olmak üzere Maarif müfettislerinden mürekkeb bir komite teşkil edilmiştir. Bu komitenin hazır lıklan. şehir gezintleri, taşra gezinti leri, kurslar olmak üzere üç kola ayrıl maktadır. îngiliz dostlarımız, bize memleketlerinin en güzel yerlerini, en görülmeğe değer taraflarını gösteriyorlar. Şimdiye kadar sırasıle bir vapurla dolaşarak Taymis kıyilarını, muazzam Londra lımanını ve meşhur Grinivıç rasadhanesinin bulunduğu sırtın önünde ve nehir kıyısında kurulmuş olan Grimviç deniz harb mektebini ve deniz harb akdemisini, oradaki müzeyi, Belediye Reisi lordun evini, Londranın içinde âdeta müstakil bir şehir demek olan Site'yi, oradaki Belediye binapını ve dün de üniversitesile meşhur Kembric şehrini gördük. Müstahsil memleketjere gelince; bunTürkçede bir söz vardır: Kaçmaktan lar arsında bilhassa Türkiye, Yunanistan ve Bulgaristan «Şark tütünü» ismini alan kovalmağa vakti yok derler; biz de gezfevkalâde bir tütün cinsini yetiştirmekle mekten ve görmekten yazmağa vakit bumümtaz bir mevki alırlar. Bu memleket lamıyoruz. Hatta bazı gittiğimiz yerleri, lerin tütünleri ve bilhassa Türk tütünleri bile, vakit darlığmdan tetkik edemiyor, nin dünyanm her tarafında en yüksek si sadece bir geçişle iktifa ediyoruz. Deniz gara ve sigaretlerin harmanlarına girmesi harb mektebinde de öyle oldu. Öğle yezaruridir. îşte îngilterenin şimdi bu tütün meğini mekteb müzesinin lokantasında yelerden daha geniş mikyasta alacağı haber dik ve kahvelerimizi bile içmeden hemen Londra limanının yolunu tuttuk. Bu muveriliyor. azzam liman hakkında ayrıca aziz okuBritanya dalannda tütün zeriyatı yayucularıma tafsilât vereceğim. pılmamakla beraber İngiliz İmpartorluğuBugünkü yazımı Kembriç şehrine tahnun dünya tütüncülüğünde önemli bir mevkii vardır. İmparatorluk eczasından o sis etmek istiyorum. Kembriç'e otomobillan Hindistan, Kanada, Cenubî Afrika, lerle gittik. Vasatî 50 60 karamili sürAvustralya ve Yenizelând külliyetli tütün atle seyreden otomobillerimiz, bizi iki saistihsal ederler. Bu istihsalâtın dünya is at müddetle dünyanın hem en mamur saytihsalâtına nazaran, 930 939 arasmda fiyeleri, hem de en güzel kırları arasından vasatî yüzde 29 a baliğ oldugunu söyler geçirerek uzun bir irfan hayatının beşiği sek vaziyet daha iyi anlaşılmış olur. Yal olan Kembriç şehrine götürdüler. Yolların asfalt oldugunu söylemeğe lünız îngiliz İmparatorluğunun dünya tütün ticaretinde ihracatçı olarak oynadığı rol zum yok. Yalnız, kırlarda, tarlalar, çayıristihsalâtının ehemmiyetine nazaran pek lar arasından geçen yollarda bile, ayrı bir düşüktür. Çünkü geniş istihsal yapan îm yaya kaldırımı oldugunu kaydedeyim. înparatorluk ülkeleri ayni zamanda geniş is giliz kırında, bilhassa Almanyada görülrihlâkte bulunan yerlerdir. Meselâ Hin düğü gibi, çok orman yoktur. îngilizler, distan, dünyanın en geniş tütün müstehliki ağac kadar çayıra da ehemmiyet veriyormemleketlerden biridir. Bu itibarla îngil lar. terenin dünya tütün ihrac ticaretindeki Hava son derece güzeldi. Zaten îngilhissesi ancak yüzde yedidir. tereye ayak bastığımız gündenberi hava Tütün müstehliklerinin en müşkülpesen daima güzeldir. İstanbulun bahar havası di diyebileceğimiz îngiliz piyasasını fat gibi. Ne sis var ve ne yağmur. Yalnız, bir min için împaratorluk müstahsilleri müte gün sabahleyin hava kapalı idi, öğleden madiyen yüksek kaliteli tütün yetiştirmek sonra açtı. Muhterem Lord Loyd bu müiçin çhşmaktadırlar. Fakat bunda muvaf nasebetle bize şöyle diyor: Aziz misafirlerimiz Türkleri, mümfak olmuşlar mıdır? Buna müspet cevab kün olduğu kadar iyi karşılamak için, gök verilemez. Tütün, beşeriyetin çok ehemmiyet ver yüzünü berrak mavi yaptık, havayı bile diği, en taammüm etmiş bir madde olmak güzelleştirdik. la beraber nihayet bir gıda mddesi olmadiğı için bilvasıta vergilere en müsaid ve bir gümrük himayesine çok elverişli bir mevzu teşkil etmektedir. îngilterede çok geniş mikyasta tatbik olunan rüçhan politikasmm en bariz tesirlerini bövlece tütün üzerinde görüyoruz. Bu itibarla îngiltereye girecek yabancı tütünü evvelâ imparatorluk memleketlerinin himayesi altındaki tütünlerle karşılaşmak mecburiyetindedir. Filvaki Londranın yalnız gündüzleri, değil, geceleri de îstanbulun gecelerıne benziyor. Şimdiye kadar, Avrupada hiç bu kadar parlağını görmediğim berrak bir mehtab var. Londrayla Kembriç arasmda tek kulübe, tek harabe, tek virane görmedik. Göze çarpan şeyler sadece şunlardır: Yeşillık, temizlik, mamurluk. Londrada bile apartımanı asgarî hadde indirmiş olan İngiliz, Londra dışında bir ve daha ziyade iki katlı, bahçeli evlerde oturmaktadır. Evler, ekseriyetle birbirinin ayni ve bitişiktir. Önleri, arkaları bahçedir. Küçük mimarî, bu kasabalardan iceri ayak basamamıştır. Onun için evlerin hususî bir güzelliği var. Uzaktan baktığmız zaman, açıklı, koyulu yeşillikler arasmda, ayni şekilde, ayni yükseklikte binlerce kırmızı dam görüyorsunuz. Şehirdeki büyük ve yüksek binaların kırmızı tuğladan vapılmış olanlarmm bile damları kara arduvaz olduğu halde, kırlarda, bütün evlerin damları kırmızı kiremiddir. Londra ve civarında baca ve duman, Londra Kembriç yolunda ise ağac ve yeşilük hâkimdir. Birkaç yüz kilometrede ancak birkaç Prof. Salih MURAD Bir kadın boğuldu Bursa (Hususî) Gürsu nahiyesine bağh Gözede köyünden Mehmed Ali kızı Hatice isminde ve 20 yaşlannda bir kadın suya düşerek boğulmuştur. Yapılan tahkikata nazaran bu kadınm 10 senedenberi akhndan hasta olduğu ve o gün köyün yanından geçen dere kenannda otururken gözü karararak dere ye düşüp boğulduğu anlaşılmış ve M disede bir kasid olmadığı sabit olmuştur. Duvardan düştü Evvelki akşam denıze girmek üzere Davudpaşa Çöp iskelesine gelen 14 yaş« larmda Sabrı, kale duvarı üzerinde dolaşırken muvazenesini kaybederek aşağı düşmüş, başından yaralanmıştır. delik yaşıyan insanlarız. Müteaddid kolejleri gezdikten sonra, kayıklarla uzun ve güzel bir kanalda dolaştık. Suyu^ı iki tarafında parklar, bahçeler, çayırlar ve tarihî binalar sıralanıyor. Baz: yerlerde manzara, Venedikleşiyor, derenin bulanık yeşil suları sivri kuîelerle süslü eski bir binanm eteklerini yıkıyordu. Bazıları bir kolejin teferrüatı, bazılan kilise olan bu binaların duvarları eski zaman kaleleri gibi suyun içinden yükseliyor. Derede kız ve erkek talebe kayıklarla geziyorlar. Kimisi okuyor, kimisi kıyıya bağlamış uyuyor, kimisi resim yapıyor, ekserisi dolaşıyor, kayıkların bırınde portatif bir de radyo vardı. Talebenin hepsi sportmen. Burada okuyan ve şampıyonluklar kazanan meşhur atlet Galatasaraylı îrfan Kembriçteki îngiliz gencliği arasînda büyük bir şöhret ve hâtıra bırakmış. Çocuklarını Kembriç ve Oks ford'a gönderrrek isteyen Türk zenginlerıne küçük bir not : Tüık çocuklan senede asgarî 300 İngiliz lirasile okuyor ve geçinebiliyorlar. Kıyafetîerine dıkkat, muhtelif merasim ve an'anelere riayet etmek mecburiyetindedirler. Kayık gezmesinden sonra; Samajeste îngiliz kraîının ve iki Türk gencinin okuduklan King kolejine gittik. Burada büyük eski bir kilise vardır. Orada org ve ilâhi dinledik. Bizi büyük nezaketle karşılayan muhtelif kolej erkânına teşekkür ederek ayrıldık. Londraya döndük. Kembriç ile Londra arasmdaki mesafenin ne kadar oldugunu bümiyorum, fakat vasatî 50 mil alan otomobılle iki gittik. Demek ki 200 kilometreye yak:n. Gidip gelirken bu yolun üzerinde, îstanbulun en kalabahk cadce'erindekindfn fazla otomobile, otobüse ve kamyona rasgeldik. Halbuki Almanların Rayş Otoban dedikleri o emsalsiz otomobil yolldrı umumiyetle bombo?tur. Bu müşahederr>in marası şudur ki Ingiliz, daha çok otomobile bîniyor; yani İn<=;i'tere, Almarr'a ile kıyas kabul etmiyecek lcadar zenpindır. Köy tedrisatı umum müdürlüğü Maarif Vekâleti köylerdeki kültür havatile daha esaslı bir şekilde meşgul olabilmek.üzere yeni bir «köy tedrisatı umum müdürlüğü» ihdasına karar vermiştir. Bu umum müdürlüğün teşkilâtı ve çalısma sekli hakkındaki talimatna menin hazırlanmasma başlanmıştır. Burava İlk Tedrisat umum müdürü İsmsil Hakkı Tunguçun getirilmes: muhteme 1 dir. Kibrit fabrikasında bir kaza Büyükderede Kibrit fabrikasında çalışan Nazif kızı Nebiye. dün sabah saat 10 da fabrikada kibrit çöplerini istif yaparken, birdenb re hareket gelen makineve parmağını kaptırmıştır. Parmağı kesilen Nebiye, fabrika doktoru tarafından yapılan ilk tedaviyi müteakib Amerikan hastanesine kaldırıl mıstır. Şehir gezintileri, şimdiye kadar ts tânbulun görülmiyen. gezilmiyen taraflarında yapılacaktır. Taşra gezintilerınden b;.ri de Karadeniz sahillerinde ya pılacak ve on gün devam edecektir. Musiki, beden terbivesi. fotoğraf, resim ve Son yıllar zarfında iktısadî bünyesinde elişleri kurslan da ıhdas edilmektedir. çok bariz bir inkişaf görülen İngilterede Bu kurslara diğer şehirlerimizden gelen bu inkişafla mütenasib olarak tütün istihmuallimler de isHrak edebileceklerdir. lâki de tabiî artmıştır. 1914 senesinde istihlâk mikdan adam başına 2,4 libre iken Beyazıd Koska caddesi şimdi 4 libreye çıkmıştır. Mamafih bu isBeyazıddan Köskaya inecek caddenin tihlâk en yüksek istihlâki olan Belçika, Aaçılmasma aid plân ikmal edilerek tas merika ve hatta Almnyaya nazaran geridik edilmek üzere Vekâlete gönderil dir. Bu hal îngilterede daha fazla istihlâmiştir. Bu plâna nazaran, Koskaya inekin artmasma ümid verir. cek yol, ş.mdılik Lâlelide apartıman Yukarıdanberi umumî vaziyetini izaha ların önünde yalnız sağ tarafı tespit eçalıştığımız İngiltere, tütün piyasası Türk derek açılacaktır. Bu yolun bir tarafmda mevcud eski Simkeşane binasıle ta tütünleri için çok müsaid bir pazar olmarihî hamam şimdilik olduğu gibi muha ğa namzeddir. Bu suretle bugünkü yanm faza edilecektir. Bu yol açıldıktan sonra milyon kiloluk satışımız daha fazla yükÜnıvers te konferans salonu da meyda selme imkânlannı da bulur. na çıkacaktLr. f.G. ABtDtN DAVER ı