CUMHURİYET 21 Şubat 1939 IADLİYEDE VE MAHKEMELERDE Ahsene kadın, haberi duyunca küpleı e binmiş.. \ Davacı: «Ben bakkaldan ne aldımsa, bu kız, yarısını aşırıp o bakkahn çıragına vermiş» diyor Birçok şey anlattığınız ve boyuna bu sözü tekrarladığınız halde, bu kızdan ne istediğiniz bir türlü anlaşılamadı. Yazdığınız istidada, birkaç kalem eşyayı sizden habersizce bakkalın dükkânına asırdığı yazılı; yani, bu kızm öteberi çaldığını iddia ediyorsunuz, öyle mi? Evlâdım, hem ortalığm altını... Üstüne getirdi, davası yok burada! Bu kız, eşyanızı çaldı mı, çalmadı mı? Evlâdım, o işin sonrası! Bize lâzım olan da, istidanıza göre işte o kadarı! E, pekâlâ, mademki öyle... Çaldı, ya! Bir idare lâmbası, bir muşamba perde, bir çift sahan, bir yashk, bk de yorgan... Bu kadar mı? Çaldıkları arasmda bunlar var. Sonra, gece ben komşudaydım, çırağı kapıya çağırmış, şilteyi de yükletip gönderirken bir patırtı olunca, ben pencereyi kaldırdım, o zaman çırak şilteyi sırtından içeri atıp kaçtı! Burada çırak aleyhinde dava yok ki! E işte ben haykırınca pencereden, kız aldı şilteyi içeriye! Artık çalmdı mı sayılır, çalmmadı mı? Bilmem! Peki! Bu aralık, Ahsene, tekrar atıldı: ^ Şey, evlâdım, onun orasını sorarsan, ben bakkaldan ne aldımsa, bu kız yarısını tel dolabdan aşırıp o bakkalın çıragına yedirmiş. Açhktan nefesi kokan oğlanı, benim nkır tıkır parasını saydığınj bakkalm malile beslemiş. Mal bir yandan girip bir yandan çıkıyormuş. amma yenmiş bir kere; nesini geriye istiyeceğim! Kâfi! Kızım, şimdi de sen söyle bakalım, çaldın mı? Parmaklarmin ucu kmalı, allı morlu entari giymiş, beyaz başörtüsünün kenarı beyaz pullu esmerce, çelimsiz bir kız olan Sıdıka, süklüm püklüm dunıyordu. Başörtüsünün bir ucu ağzında, önüne bakb: Bana o eşyayı kendisi ayırdı da verdi, çeyiz olsun, diye! A, a, aman ne yalan! Hâkim, Ahseneye ihtarla: Siz demindenberi kâfi derecede sayıp döktünüz, şimdi susun! E, sonra, kızım? «Al, götür!» dedı mi? Dedi ya! Böyle dediğini göriip işiten, bilen var mı? Var ya! Kimler? Şey, bakkalın çırağı, sonra... Ah?ene kadm, dayanamadı: Yoo, bakkalın çırağım şahid diye karşıma geçirmem doğrusu! Aman, evlâdım, o bunun gönüllüsü, hem de suç ortağı! Muhakeme, bakkal çıraSmm da celbi için başka bir güne bırakıldı. Ortalığm altını üstüne getirdi! Ahsene ısmindekı saçı kınalı, çarşafı torba kadının bu lâkırdısı, davayı anlatmasınm ne başındaki, ne de sonundaki bir cümle; o, şkndi anlatmasınm orta yerinde... Fakat, başındanberi o kadar çok söyledi ki, hâkimin bir nöbet daha «kısa kesin; bakacak başka birçok davamız var» demesine karşı: « îşte hepsi bu, evlâdım, hepsi bu!» demesi beklenebilirdı; kendisinın uzun sözün kısası yerine, kısa sözün uzununu yaradıhştan veya alışkanlıktan, haline daha elverişli bulduğunun, farkına varılmamış olmak şartile! Halbuki... HaLbuki, anlatmasınm orta yerinde olduğu besbelliydı: « Aman, evlâdım, ben başkalannm davasını bekliye bekliye dokuz doğurdum, sabahtanberi dışarıda; azıcık da başkalan benimkini bekleyiversinler, nolur! Hem ben daha birşeycikler söylemedim ki! Bakkaİ çıragına gönül veren eviâdhk' Bir cinayet davası Arkadaşmı, bir içki şişesi ile kafasına vurarak öldürmüş! İstanbul Ağırceza mahkemesinde, dün yeni bir cinayet davasında ilk muhake me celsesi açılmıştır. Mevkuf araba sürücüsü Abdülvahid, seyyar simidci Yusufu öldürmekten maznufldur. Fatihte bir ahırda bir geceyarısı ağır yaralanan yirmi yaşındaki Yusufun, Kırkçeşmede yüz elli yedi numaralı evin önünde sırtüstü yattığı görülmüş, yanında durup kendisine yardım eden ahır sahibi Salih, gelen bekçi ile polislere «bunu benim ahı nmda sürücü Abdülvahid vurmuş» de miş, baygın yatan gence sorulmuş, sözle cevab verememiş. Sade arasıra gözlerini açmış ve bir aralık suale karşı dudak kıpırdatmış, baş eğmiş. Bu suretle de Abdülvahidin vurduğu anlasılmış, lâkin bu araba sürücüsü atı, ahm bırakıp kaç mış... Bir müddet şurada burada dolaşmrç, günün birinde Feriköy çarşısında yakalanmış... Abdülvahid, hazırlıktaki ifadcsinde bu gencle bir meyhanede tanıştığmı, ona şarab ısmarladığmı, sonra beraber Fa tihteki ahıra geldiklerini, gece kendisi bir aralık uyanıp da Yusufun içinde otuz lira bulunan caketinm cebini karıştırdığını görünce, «ne yapıyorsun?» diye bağırınca Yusuftan kibrit aradığı cevabını aldığmı, caketi tutup çektiğini, vermek istemeyince içki şişesini kafasına indirdiğini söylemiştir. Halbuki, suçlu, dün şunları anlatmıştır: Biz Fatihte bir köşede aynlmıştık. Ben, ahırda yatarken uyanmca, Yusufu oraya gelmiş, caketimin cebini karışhnr gördüm. Kendisine doğru iğri bir sopa attım, naaksadım korkutup kaçırmaktı. Ölmesine sebeb olan yara, bu sopadan olmamıştır. îhtimal beygirler çifte atmıştır! Okunan tahkikat zaptından, yaraîıyı Kırkçeşmeye Abdülvahidin getirtiği öğrenildi. Tehevvürle öldürmekten mahkemeye verilen Abdülvahidin dünkü muhakemesinde bazı şahidler dinlenilmiştir. Başka şahidler de çağırılacaktır. Şild maçları bu hafta başlıyor Kulüb murahhasları perşembe günü içtimaa cağırıldı Lik maçlarının nihayete ermesi üzerine Futbol Ajanlığı İstanbul şild maçlannı tertibe karar vermiştir. Martta başlıyacağı rivayet edilen millî küme maçlanndan henüz kat'î bir netice almmadığından bu arada şild maçlarının yapılması lüzumlu görülmüstür. İstanbulspor, Anadolu ve Güneş ta kımları lik maçlanndan çekildiği için şild maçları on sekiz kulüb arasında yapıla caknr. Onümüzdeki pazar günü başlıyacak olan şild maçlarmda hiç berabere olmazsa ilk turda dokuz takım tasfiyeye uğramış olacaktır. Büyük takımların ilk turda birbirlerine karşı oynamamaları için çekilecek kur'ada dört takım için hususî bir sıra numarası verilecektir. Bu suretle Dömifinal ve finale büyük takımlar kalacak ve maçlar ehemmiyetini kaybetmemiş olacaktır. Kulüb m u r a h h a s l a r ı n ı davet İstanbul Futbol Ajanlığından: Pek yakında başlanacak olan şild maçlarının fikstürünü tanzim etmek ve kur'a çekmek üzere bölgemize bağlı bütün kulüblerin 2321939 tarihine musadif perşembe günü akşamı saat 18 de salâhiyetli birer murahhaslarını bölge mer kezine göndermeleri rica olunur. Bir köy halkı birbirine girdi Muhtar intihabından çıkan kavgada bir adam öldürüldü İzmit, (Hususî) Derbend nahiyesinin Maşukiye köyünde muhtar intihabı meselesinden kanlı bir kavga olmuş ve büyük bir arbede husule gelerek bu arada bir adam da öldürülmüştür. Maşukiye köyünde bu ayın 15 inde muhtar intihabı yapılmış ve köy bu vesile ile ikiye ayrılmıştır. Bir kısmı eski muhtar Kâzım tarafmı. diğer bir kısmı da Mehmed oğlu Yusuf tarafını iltizam etmiş ve kövün içinde bir dedikodu başlamıştır: Nih&yet evvelki gün, iki hasım taraf karşı karşıya gelmiş ve yapılan intihabm yolsuz olduğu hakkyıda e'v^elâ hafiften başlıyan as;ız kavgası, bühassa Mehmed o§lu Yusuf Elitaş ile Şaban oğlu Kemal Kaya arasında şiddetli bir şekil almıs ve Kemaî Kaya tabancasını çekerek Yusuf Elitaşa ateş etmlye başlamış, iki taraf kavçavı yatırştırmak Isterken arbede de büvümüs ve köy halkı birbirine girmiştir, Yusuf Elitas öldükten sonra ortalık durulmuş ve Kemalin kardeşi Fikri de bu arada yaralanmıştır. Hâdiseve o esnada kövde bir keşifte bulunan Sulh hâkimi Salâhaddin vaz'ıyet ederek hemen Müddeiumumiliğe haber vermiş ve Müddeiumumî muavini Bedri giderek tahkikata eikovmuştur. Katil Kemal Kava tevkif edilerek, diŞerleri hakkında takibata teves^'U edilmistir. Bursanın bir köyünde cinayet oldu 16 günlük bir gelin tabanca ile öldürüldü Bursa, (Hususî) Selçukgazi köyünde bir facia cereyan etmiştir. Bu köyden Ahmed isminde birile Emine admda genc bir kız senelerdenberi derin bir aşkla birbirlerini sevmişler ve nihayet geçenlerde evlenmişlerdir. Yeni evlilerin evlerinde, evlendiklerinjn on altmcı gecesi şu facia olmuştur: Bir tabanca patlamış ve Emine kalbinden vurularak ölmüştür. Adliye tahkikata elkoymuş ve Müddeiumumî muavini Edib Ünal ile sorgu hâkimi İhsan köye giderek vak'anın cereyan ettiği odada saatJerce tetkikat yapmışlardır. Hâdise esrarengiz bir mahiyet arzetmektedir. Eminenin kocası o gece köyde bir düğüne gitmiştir. Geç vakit evine dönen Ahmed kansının odasma girmiş, fakat o esnada patl'.yan bir tabancanm kurşunu genc kadının göğsüne isabet etmiştir. Emine «öldüm anacığım!> diye bağırmış, bu feryada ilk olarak görümcesi Pembe yetişmiştir. Lâkin o sırada Ahmed kaçmıştır. Pembe, komşunun düğününe gitmiş olan gelinin annesine koşmuş. Emine annesinin kolları arasında ifade vermeden ölmüştür. Evin gübrelişinde yapılan araştırmada bir brovnik tabancasile oda içinde iki boş fisek kovanı bulunmuştur. Eminenin kalbine isabet edip kendisini öldüren mermi göğsünden çıkarılmış ve yerde bulunan kapçıklarla kalbden çıkanlan merminin gübrelikteki tabancaya aid bulunduğu mütehassıslann muayenelerile tespit edilmistir. Bundan sonra sorgu hâkimi İhsan, vak'anın tabancanm iki defa patlamış olması ihtimalini tetkik için ikinci merminin nereye isabet ettiğini gelin odasında aramış, mevcud eşyayı, tavan ve döşemeyi, duvar vesaireyi saatlerce gözden geçirmiştir. Bu keşif ve muayenelerden sonra evvelce inkâra sapmış olan Eminenin kocası Ahmed, tekrar isticvab olunmuştur. Ahmed, evlendikten iki gün sonra pazardan on liraya aldığı tabancayı pantalonunun cebine koyarak o gece düğüne gittiğini ve düğünde sarhoş olduktan sonra evine döndüğü zaman kansının yanında tabancasını çıkardığını ve kansi tabancayı elmak isterken patlayıp derhal yere düştüğünü, Eminenin bu sırada vurularak <yandım kooacığım!» diye feryad ettiğini görünce yetişenlerin kendisini öldüreceklerini zannedip kaçtığını söylemiştir. Ayrıca çok sarhoş olduğundan hâdisatı iyice hatırlayamadığmı ilâve etmiştir. Tahkikat devam etmektedir. Ahmed tevkif edilmistir. On beş yaşında bir katil Münakaşa ile degil amma, arada geçen karşılıklı birkaç sözle, Ahsene, çaresiz «kısa kesmeğe» razı olur göründü ve gene de, başından burastna kadar söylediklerinden eksik lâkırdıyı derdini anJatmağa yeter görmedi Derdi ne idi? O, bunu, boyuna tekrarladığı şu cümle ile ifade ettiğini sanıyor: Ortalığm altını üstüne getirdi! Sulhcezadaki bu dava mevzuunun hu'âsası; Ahsenenin bir evlâdlığı varmış. Bundın bw sene evvelıne kadar kendisınin eli, ayağı olan o kız, bir sene eyvel fvın ıslerıni aksatmağa başlamış. Oteclenberi pek uysal, Ahsenenin tabirile <vuslu, akıllı» bir kızcağızken, huysuzlan'"•"«, aksi aksi cevab vermiş. Sebebi, kı7in vetişmesi, evlenmek istemesiymiş! Ahsene bakmış ki, kızla artık başa fkılır gibi değil, konuya komşuya ten' ih etmiş, elim, ayağım olacak yaşı ufak başka bir kız, bu hayırsıza da şöyle a^rbaşlı, efendiden bir koca bulun!» dem;ş. Bir yandan da kıza, biraz daha dişini sıkmasmı, iyi bir kısmeti çıkıncıya kadar beklemesini söylemiş. Ancak, işin doğrusu, evvelâ kızın yerini az çok tutabilecek başka bir kız gelecek, sonra evlâdlık kıza koca! Yetişkin kız, hiç de bekleykilerden değilmiş; 'hele öyle «ağırbaşlı, efendiden» kocayı aklından bile geçirmiyormuş. O, kiminle evleneceğini tasarlamış bile; hem de kiminle? Mahalledeki veresiye zeytin, peynir satan dükkânı tamtakır bakkalın, yanında guya boğaz tokluğuna, aslında ise yan ac, yan tok barınan zfbidi çırakla! îşte, Ahsene kadm, bunu öğrenir öğrenmez, küplere binmiş. «Bunca senedir yedirdiğim tuz ekmek, senin gözüne dizine dursun, a kız!» diye kıyametleri koparmış. Bunun üzerine de evlâklık kız, karşılık vererek, üst perdeye çıkmış, «ille bakkalın çırağile evleneceğim!» diye... Ortalığm altmı üstüne getirdi! Hâkim soruyor: Yazan: VtKİ BAUM Aranan bir suç ortağı Bakırköyde bir aşçı dükkânına bod rum katından kapı kilidini kırarak gir mek, yemek asansörü deliğinden üst kata çıkmak ve bu suretle çekmeceden para dolu ve boş iki kumbara ile bir tabanca çalmaktan maznun Hüseyin Sürek, ge çende ikinci sorgu hâkimliğince tevkif edilmişti. Maznunun, İstanbul asliye üçüncü ceza mahkemesinde muhakemesi başlıyacaktır. Suç ortağı olarak aranan Şükrü, daha ele geçmemiştir. Adliyeye verilen kasab Tavukpazarında kasab Ismail, dana eti yerine manda eti satmak suçile dördüncü sorgu hâkimliğince Adliyeye verilmiştir. Beşiktaş kulübünün kongresi Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanlığından: Kulübümüzün senelik âdi kongresi kulüb esas nizamnamesine tevfikan 26 şubat 1939 pazar günü saat onda Beşiktaş Spor caddesindeki kulüb lokalinde toplanacağından sayın aslî azanın tesrifleri rica olunur. tün yalanları nasıl da hazırlamış! Fakat, birdenbire, bütün bina ettiği şeyler yıkılıvardi. Bir saniye sustu, Lao Çe'nin kafası istikan>etinde, parmağını bir iki vurdu. K'skanclık, hayvanî bir hâdise, diye ilâve etti. Ma/ian, yan gözle ona bakarak sordu: Kıskanclığı pek beğenmiyorsun galiba? Yamyamlık! Yamyamlıgm biraz daha medenileştirilmişi. Doğru söyle Kurt, hiç kıskanclık duymaz mısın? Adlî müsavir bir müddet cevab vermedi. Sonra: Arasıra belki, dedi, lıele, Evelin'i benden fazla sevdiğini gösterdiğin *amanlar, daima! Bu söz ağzmdan çıkar çıkmaz, onu söylediğine pişman oldu. Marian, seri ve barid bir mukabelede bulundu: Beni kıskanıp kıskanmadığını sormuyorum. Kannı kıskannvyor musun, diyorum. H a ! Evelini mi? Evelin kıskamlmaz ki. Marian, dikkatle o*ıun yüzüne baktı. Sonra, birdenbire: M. SELİM Çeviren: HAMDt VAROGLÜ Korucu köyünde çobanlık eden 15 yasında Ahmed oğlu Raşid ile 12 yaşında Kurban oğlu Nuri, dağbaşında koyunlan otlatırlarken kavga etmişler, Raşid bıçağmı çekerek Nuriyi öldürmüş, sonra da kaçıp gitmiştir. Hâdiseye Müddeiumumî muavini Bedri vaz'ıyet ederek Bu toplantıya murahhas göndermiyen tahkikatı incelemiş ve 15 yaşmdaki kakulübler şild maçlarına iştirak edemiye til yakalanmıştır. cek ve sonradan da bu hususta hiçbir hak Esrar devam ediyor iddiasmda bulunamıyacaklardır. Dabakhane mahallesinde mekteb taGalatasaray, Fenerbahçe B lebesi Neş'eti öldürenler henüz bulunamamıstır. Bu cinayeti örten esrar pertakımları maçı desi henüz kaldınlamamıştır. Tahkikat Lik maçları B takunları şampiyonası devam etmektedir. nm son oyunu cumartesi günü Taksim rışlara herhangi bir sebeble giremiyenlere stadyomunda Galatasarayla Fenerbahçe veya yarışlara ilk yarışlardan sonra işti arasında yapılacaktır. rak edenlere girmediği yarışa giren musaFenerbahçenm altı maçta on sekiz pubıkların adedinden bir fazla puvan verilevanı vardır. Buna mukabil Galatasaraym cektir. birL rnağlubiyeti dolayısile altı maçta on program: altı puvanı vardır. 26 şubat 25 Km. rki kilometresi arıİki takım arasındaki müsabaka B ta zalı yolda kımları şampiyonasını kazanacak kuîübü 5 mart 40 Km. iki kilometresi arızalı belli edeceği için hususî bir ehemmiyeti yolda haizdir. 12 mart 50 Km. anzasız yolda Galatasaraym şampiyon olabilmesi için 19 mart 60 Km. gol averajı olabilen bu maçı 30 kazan 26 mart 75 Km. Bursa muallimlerinin ması lâzımdır. 2 nisan 100 Km. toplantısı Galatasaray 20 galib geldiği takdirde 9 nisan 125 Km. Bursa, (Hususî) Yakında toplanapuvanlar, atılan ve yenen goller müsavi 16 nisan 150 Km. cak olan Maarif Şurasında mevzuu baholacak, iki takım tekrar karşılaşacaktır. 23 nisan 150 Km. solabilecek meseleler üzerinde görüşülBisiklet müsabakaları Yarış yolları ayrıca bildirilecektir. mek iç:n şehrimizde de bir toplantı yaİstanbul Bisiklet Ajanlığından: Bulgar takımı dün pılması Ankaradan telgrafla bildirilmiş1 1939 senesi teşvik yarışları aşa tir. Bunun üzerine Maarif Müdürümüz akşam gitti ğıda yazılı günlerde ve mesafeler üzerihŞehrimizde biri Şişli, diğeri Pera ile iki Fakir Erdemin riyaseti altmda bütün den yapılacak ve son üç yarışta en iyi puorta derecedeki mekteblerin müdürleri van alan koşucular bölge birinci, ikinci ve maç yapan A. S. 23 Bulgar takımı dün lisede bir toplantı yapmışlardır. Bu topakşam Sofyaya hareket etmiştir. ilâ olacaktır. lantıda; mekteblerin tedris ve terbiye Bulgar takımı oyuncuları için Sofya vaziyetlerile alâkalı mühim mevzular 2 Puvanlar birinciye bir, ikinciye iki ve devam edecektir. Yedinci yarış so dan beklenen müsaade gelmediğinden A. üzerinde görüşülmüştür. Eldeki talimatnunda en iyi puvan alan seri yarışlar bi S. 23 takımının Ankaraya seyahati kal namelerle müfredat programları ve kimıştır. tablar hakkında mütaleaları alınmak ürincisi olacaktır. Ankara muhteliti gelecek zere muallimler branşlanna göre züm3 Bölge birinci ve ikincilerine federelere ayrılmışlardır. Riyaziye, felsefe rasyon tarafından birer kupa hediye ediİstanbulda iki maç yapmak üzere müve ruhiyat, türkçe ve edebiyat, fizikî ilecektir. racaat eden Ankara muhtelitinin bu teklilimler, lisan muallimleri bir araya ge4 19 mayısta yapılacak İstanbul fi istanbul mıntakasınca kabul edümiştir. lerek ayn ayrı görüşmeler yapacaklarEdırne İstanbul yarışma girmek için Ankara muhteliti gelecek hafta cumarte dır. Bundan sonra bu muhtelif mevzuprogramda yazılı yarışlara iştirak ecLrek si ve pazar günü şehrimizde iki maç ya lara dair düşünceler rapor halinde Veiyi netice almak şarttır. pacaktır. kâlete gönderilecektir. Maarif Müdürü5 Yarışlar muhalefeti hava dolayıBu maçlar, geçen sene Ankaraya giden nün riyaseti altmda mekteb müdürleri sile tehir edilemez. İstanbul muhtelitinin ziyaretini iade et rapor hazırlanıncaya kadar her gece toplanacaklardır. 6 İlk yarışlara girip de aradaki ya mek maksadile yapılmaktadır. Hemen şimdi telefon etsen daha iyi, dedi. Gece vakti rahatsız olmak istemiyor. Evelin'i rahat birakmalısın ki, kanındaki kırm'iı küreyvat bollaşsın. Drost, o esnada, bir telefon muhaveresine kanîamıyacak kadar kendini tembel hissediyordu. Marian, telefonu açmış, Geltov/'daki numarayı istemiş, bir eli ?hizede, gözleri Drost'ta, çatık nazarlaıla ona bakıyordu. Drost bu bakışı, A\iıs stadında, saatte 120 kilometre sür'atle koştukları gün de gördüğünü hatırladı. Fakat, macera ve tehlike anlarına mahsus olan bu bakısın, alelâde bir telefon muhaveresile ne münasebeti olabileceğini anlıyamıyordu. Marian, şimdi konuşuyordu: Allo Evelin! Sen misin? Çok uyudun değil mi? Alâ. Öğle yemeğini yerinde buldun mu? Kedi ile oynadın mı? Hava rutubetli olduğu için gezmeğe çıkmıyacak mısın? Yoo! İstersen çıkma, şart değil. Ben, akşama, sekize doğru gelirim, akşam yemeğini beraber yeriz... Dinle: Kurt burada. Sana selâmı var. Marian, elini âfhizeye kapatıp Drostta döndü: O da sana selâm söylüyor, dedi. Urson yaramazlık etti mi diye soruyor. Drost güldü ve başını salladı. Marian, tekrar telefona döndü: Hayır, her zamanki yaramazhğından fazla birşey yapmamış... Evet, Kurt'a bir diyeceğin var mı? Tekrar Drost'a döndü: Fazla çalışmasın diyor. dedikten sonra gene telef ona devam etti: Haydi, Allaha ısmarladık, cicim. Buzcu gelirse on kilo al. Güle güle! Drost'a bakarak telefonu kapattı. Gözlerindeki kıvılcımlar kararmıştı. Sen de konuşmak ister misin? Orada, bir ip canbazı vaziyetinde duruyor, hızlı hızlı aldığı nefesi, göğsünü kabartıyordu. Drost, bezgin bir tavırla omuzlarını silkti. Nihayet bir gayretle yerinden kalktı, telefona doğru yüriidü. Âhizede, hâlâ, Marian'ın avcundan intikal eden hararet vardı. Drost telefona eğildi: Allo! diye seslendi. Santraldeki memurenin sesi: Cevab vermiyorlar, dedi. Kapatmış olacak! A'.izeyi yerine bıraktı. Marian, yanıbaşmda, ayakta duruyor, elinde alevli bir k3>rit tutuyordu. Bir sigara yaktı ve derin bir nefes çekti. Ortalık kararıyordu. Kannıın terkibi, icab ettiği kadar mükemmel degil. Kırmızı küreyvatı pek az... Yahud beyaz küreyvatı fazla. Doktc» buna habis fakrüddem teşhisi koymak üzere. Bunun manasını da bilirsin zannederim. Benim maaşım, dadı tutmağa mecbur kaldığımız müddetçe, bu işi düzeltmemize kâfi değil. Evelin çok zayıf, çocuklarla yalnız başma uğraşamaz. Gözlerimi kapadım mıydı, hep bun'arı görüycrum. Hep düşünce, endişe, tasa ve bir sürü rakam... Evelin iyileşecek. İlk çocuğunuz doğduktan sonra da sıhhî vaziyeti tıpkı böyle olmuştu değil mi? Zaten sen de terfi edeceksin... Hem de yakında. Bugünkü "ibi bir iki perende daha, tamamdır... Drost gülümsedi: Bugünkü perende değil. Rupp denilen adamm hayatında, kansınm bilmedi^i biışey bulunduğunu keşfettiğim dakikada, kadının, o bilmediği şeyi öğrenir ö^.enmez rengini değistireceğini anlamıştım. 15 teşrinie^elde, Wittenberğ meydanında patates çaldığını anlattığı dakikadan itibaren yalan söylediğini biliyordum. 15 teşrinie\"vrel bir perşembe idi. Halbuki perşembe günleri, Wittenberg meydanında pazar kurulmaz. Sonra, yüzünden belliydi ki, işin içinde bir kaJm parmağı vardı. Bunu bulduktan sonra ü=ttarafı kolaydı. Marian, Drost'un dimağındaki, riyazî kat'iyyet ve keşif k3b;!iyeti kar.^.sında ekseriya olduğu gibi, bu defa da, hayret içind?: MüChiş! diye haykırdı. Drost, Japon bahğmın, yuvarlak suratı, sabit gözlerile, içinden kendisine baktığı cam mahpese parmaklarile vurdu. Rupp kadın, kocasını müdafaa için kaya gibi sağlam davrandı. Bu kadar biçare bir mahlukun, bu derece fedakâr olabilmesine ihtimal verilemez. Bü Drost, alaca karanlıkta, Marian'm yüzünü her zamankinden daha solgun gördü. O zamana kadar onu bu derece sol' gun °ördüğünü hatırlamıyordu. Marian: Bugün, dedi, senin büyük günlerin^n biri idi. Seninle iftihar ettim doğrusu. Evet, hâkimliğin yegâne zahmet« de°r noktası burada. Bir sürü çalışmadan, yorgunluktan sonra, birdenbire hak : ' ' ortaya çıkması. Marian, onun saçlarını okşadı, öteya dönerek, yavaş sesle: Hakikat, muğlak birşeydir yavrum, dedi. Genc adlî müşavirlerin tahmin edemiyecekleri kadar muğlak birşey. Sesinde öyle acıyan bir ifade vardı ki, Drost, endişeli nazarlarla baktı: Ne demek istiyorsun? Hiç. Fakat, hakikatin hakikat olduğuna nasıl emin oluyorsun? Bugünf Rupp kadının doğru söylediğini kim t c min ediyor? Belki de haklı olan kocasıdır... Ve kadının, onun başına çorab ÖP' mek istemesi, belki de kıskanclığından ile ri geliyor... Hakikat! Nedir hakikat? K var)