22 BirincikânuD 1938 CUMHURtYET Balkan Seferim: 7972 9 Mecidiyeyi görünce: Yazan: Y. MAZHAR AREN Uyanık bir köy Kargılıda şuurlu terakki hamleleri görülüyor Avrupada müthiş soğuklar Bizim alayda kumandaya mutlak bir itaat vardı Şehre dönerken silâh arkadaşlarıma kuru üzüm, leblebi gibi bir hediye götürmek istedim. Hiç bir şey bulamadım, bol bol tütün aldım Elbiselerimiz yepyeni ve yeknasak. Hele kaputlannuzın birbirinden tefrikine imkân yoktu. Bu yüzden bir (bitlenmek) derdine uğradım. Bitli bir nefer benim temiz kaputumun yerine kendi bitli kaputımu bırakmış.. Ben de bilmeden bunu giyinmiş, bitlenmişim..« Insan Viktor Hügo olmalı ki bit nedir? Nasıl ürer..? Kimin sırtında çoğa lır? Bir kaputun üzerinde kaç bin bit, kaç yüz bin yavşak, kaç yüz milyon bit yumurtası bulunur.. anlatmağa üşenmesin! Ben bitli kaputu giyindikten pek az sonra birdenbire tutulduğum kaşmlıyı (kurdeşen) dediğimiz kan bozukluğuna atfetmek istedimse de hâdise başka türlü olduğunu pek çabuk gösterdi. Şehre inmek için izin aldım. Ordu gâhla şehrin arasmdaki gayıimuntazam yol nekadar işliyordu. Eşya ve erzak arabaları, giden gelen neferler, seyisleri tarafmdan takib olunan giden gelen ath zabitler, yaya giden gelen küçük rütbeli zabitler adeta göğüs ğöğse denilecek k v dar çoktu. Şehirde bir eczaneye girdim. En tenha dükkân bu idi. Diğer bütün dükkânlann önüne askerler toplanmış, bir kısmı alışveriş ediyor, bir kısmı da alışveriş edenleri bekliyor. Sokaklarda grup grup gezinen askerlerin nazannda şehir ahalisine: bize hürmet edin.. Biz sizi korumağa geldik, manası okunan bir bakaış var. Halkta da bize karşı bir mu habbet, fazla bir yakınlık seziliyor. Eczacının bankosuna yaklaştım. Tezgâhtara bana bir miktar (pomad mer küryo) vermesini söyledim. Eczacı kalfası cevab vereceğine vitrinın önünden caddeyi seyreden patronuna yahudice birşeyler sordu. Patron bana dönerek: Bize hükumetten emir var. Askere ilâc satmayız. Hem pomad merküryo zehirlidir. Onu hiç veremeyiz, dedi.. Rica ettim, ikna için çahştım... Tehdid etmeğe yeltendim. Yahudi aldırış bile etmedi. Işte ben gidiyorum. Nereden olsa bu pomadı bulacağım, sen ise gümüş mecidiyeyi kaybedeceksin... diyince: Dur... Dur... Sana aadım. Nafile yorulma. Sana vereyim... Fakat nasd kullanılacağmı bilirsin değil mi? Eğer yakalanırsan benim dükkânımdan aldığını söylemiyeceğine yemin et! dedi. Yemini ettik, mecidiyeyi verdik, ilâcı aldık. Bir daha harbe gidersem seyyar eczanemde bundan bulundurmağa karar verdim. Bütün harekât esnasmda bitlenmekten, bit hücumuna uğramaktan beni bu esirgedi, istimali tehlıkeli olan bu zehir bana rahat ettirdi. Şehre dönerken silâh arkadaşlanma kuru üzüm, leblebi gibi bir hediye gö türmek iste<üm. Tükenmiş. Başka şey alayım dedim. Tükenmiş, herşey tükenmiş; hatta kdi şeker bile kalmamış. Henüz tükenmiyen bir tütün vardı. Bol bol tütün aldım. Ben askerlik hayatımm en tatlı hissiyatmı kumanda denilen şeyin kalbimde uyandırdığı heyecanda bulmuştum. Benim o zamandan sonra ne olduğunu öğrenemediğim bölük kumandamm Cevdetin etrafında biz askerler bir vicdan üzerine örülmüş azalar gibiydik... Onun Fransada soğuktan ölenler kumandası, sesi, işareti bizi kendisinin mekteb binasının olmayışıdır. Bunu gö Londra 21 (a.a.) Armentieres iradesi, arzusu, kuvveti imişiz" gibi hare zönüne alan köy ileri gelenleri geçen gün alâkadarlara baş vurarak köylerinin bu barlanndan birinde soğuktan 10,000 bira kete getiriyordu... eksikliğini de gidermek fikrinde oldukla şişesi patlamıştır. Balkan felâketinden sonra sebebler arını söylemişler ve ihtiyaca uygun güzel Fransanm muhtelif yerlerinde soğukranılır ve her kafadan bir söz çıkarken bir mekteb binası projesinin bir an önce tan on kişi ölmüştür. Parisliler 1879 dannefere çok iftira olunmuştur. Büyük krihazırlanmasım istemişlerdir. beri bu kadar fena bir hava görmedikletiklerin, derin müdekkiklerin, harb üstadBu istek üzerine kazamız kaymakamı rini beyan etmektedirler. larınm bu iftiralann yersiz ve haksız olMaginot hattmdan Parise dönmekte duğuna hükmedeceklerine kaniim.. Eğer Mehmed Ali Oranm reisliğinde bir ko misyon toplanarak bu mevzuu, hem de olan askerler, nakliyat inkıtaa uğradığı bu harbde nefer cephesinde görülmüş kusurlar varsa bunlarm sebebini onların mekteb binası bulunmıyan diğer bazı için yan yolda kalmışlardır. ruhiyatıra yüksek tutabilmek ve düşürme köylere ve bilhassa Sağlıklı, Kurbanlı, Cenova'da termometre sıfınn alhnda mek çaresini bulmak hususlarmdaki acze, Kayadibi köylerine yeni mekteb binalan 18 dereceye inmiştir. Akdenizde hüküm yapılması için lâzım gelen hususlan gö lâkaydiye atfetmek icab eder. süren fırtma yüzünden irsalât tehir edilrüfmüşlerdir. miştir. Sabah saat 7 denberi Londrada Sevkolunduğu kıt'ada eline ilk defa kar yağmaktadır. Şehir ve civan kalm silâh alan, askerce yürümeği bilmiyen, Fir'avunların kanunlarî bir kar tabakasile örtülmüştür. ahştırılmadığı hareketleri yapamıyan bulundu Mehmedciklerde ölümden korku yoktu, Buzlar seyrüseferi ağırlaştırmakta ve Kahire 21 (a.a.) Mıar profesörle kumandaya mutlak itaat vardı, galebeye fazla olarak da kazalara sebebiyet verrinden Sami Habira, Hermopolis Magno iman tamdı. Eğer bunlar bozulmuşsa yakınında Iblis makberesinde Fir'avun mektedir. kendiliğinden bozulmuş değildir ya! Meteorolojik raporlara göre Almanyalar zamanmdaki Mısıra aid kamınların Işte benim alayım.. Benim alayımın bir koleksiyonunu ve bilhassa Fir'avun da soğuk devresi sona ermek üzeredir. muvazzaf efradı, işte ikmal efradı. ların kanunu medenilerini meydana çıMünih rasadhanesi cenubdan îicak Bu alay muzaffer alay, namağlub karmıştır. rüzgârlar gelmekte olduğunu haber veralay, şerefli alay bütün menakıbı kahmiştir. ramanhktan ibaret olan alay... Acaba ranı, bütün elemi üç şeydi: Selânikten tngilterede İS kişi daha dondu başka alayları, taburları, bölükleri terkib gelen hürriyet ordusile beraber İstanbuLondra 21 (a.a.) Gazetelerin bileden efrad başka milletten mi idi? la geldiği halde Yıldız sarayınm yağma dirdiğine göre tngilterede hüküm süren Birinci alay, sünepe, maneviyatsız, sında bulunmamak, zengin olamamak... soğuklar yüzünden yapı işlerinde kullaitaatsiz bir nefer kaydetmiyor. Tanımı îkincisi kendisi buralara dağlara, dü? nılan 250,000 amele işsiz kalmıştır. Don yor. Acaba neden? Bunları ona ruh <dok man karşısına gönderildiği halde bir ta dolayısile bazı büyük inşaat şirketlerı iştorlan muayene etti de mi seçip verdiler? kım arkadaşlarının îstanbulda birahanelerini tatil etmişlerdir. Soğuktan 15 kişi Hayır, bunun sebebi şu olabilir: lerde buz gibi biralan içmesi, îstanbuluu daha donmuştur. Birinci alay iki sene seferber halde bu parke döşeli sokaklarında kılıc şıkırdaüp Soğuktan îngilterede dün de 10 kişi lunmuş. Mütemadiyen hareket ve harb bıyık bükmeleri. Üçüncüsü de erkânıharb ölmüştür. Kar, fasıla vermeden yağmakiçinde imiş. Kumanda heyeti askerî va yüzbaşısından ferikine kadar kendilerinzifelerinin haricinde birşeyle meşgul ola den başkasını beğenmemek ve bunlan in tadır. Nakliyat servisleri intizamsız bir şekilde işlemektedir. mamış, zabitler müşterek hayatm ve müt sandan saymamak. Lehistanda hayat felce uğradı tehid harekâtm temin ettiği bir kaynaşma Bağınyordu: ile birbirlerine bağlanmışlar, kardeş ol Varşova 21 (a.a.) Memleketin Alaylı arkadaşlarımızın suçu ne muşlar. Sonradan gelenleri de o kardeşlik idi? îtaati askeriyelerinin mükemmel ol her tarafında soğukları takib eden müthiş çemberine almışlar. ması mı? Kâtib! Senin de ölümün ya kar fırtınaları münakalâh felce uğrat Zabit, büyüğünden ziyade kmdır... Bu alçak, bu mağrur herifler mıştır. Işsizlerden mürekkeb bir takım enefer yani faal kuvvet üzerinde mües seni de harb dönüşünde kokmuş bir pös kipler, seferber edilmiş ve yollann ve desir olan zabit ne yüksek mana ifade eden teki gibi atacaklardır... miryollarının açılması için sevkedilmiştir. şeydi! Fakat o zaman gönlün sevmediği, Ayni zamanda kar süpürme makmeleri Bu zabitin çatmadığı, atmadığı şey mesleğin beğenmediği bazı unsurlar tü kalmamıştı. Mektebliye benziyordu am de başlıca yollarda faaliyete geçmişler remişti. Bunlardan birçok tipleri sırasile ma, arka kapıdan çıktığı, ve talim ve ter dir. göstereceğim. tşte bir tanesi: biyeden de istifade etmediği cihetle bu Trenler, büyük teahhürlerle seferlerini Yahudi eczacıdan (pomad merküryo) sebeblerden dolayı terfiden mahrum kal yapmaktadırlar. alıp ordugâha dönerken bir dönüş akmı dığını itiraf etmek olan hezeyanlara düHindistanda komünist yapan askerlerin arasmda şehirde şa şüyordu. rabı biraz çokça kaçırmış, avdet halinde Bu adam cahildi, kıt bir terbiye al propagandası bir mülâzim görmüştüm ki bunu biraz da mıştı... Fakat bir takımm kumandanı Londra 21 (a.a.) Kalküta'da toplaha sarhoş bir tabur kâtibi koltuklamıştı. idi, icabında bir bölüğe kumanda ede nan Hindistan ticaret odaları cemiyeti, Bu göğsü bağrı açık efendi bağırıyor, cekti. hükumete müracaat ederek yapılan koçağırıyor, küfürler ederek hayalâtı muBunun idare ve kumandasmdaki nefe münist propagandasına nazarı dikkati hatab tutup tehdidlerde bulunarak, bazan rin kusurundan kim mes'uldür?... celbetmiş ve hükumetin kat'î bır şekiltabancasma saldırıp meçhulleri nişanlı Ben bu zabitin kumanda heyetine ka de müdahalesini istemiştir. yarak sallana sallana ilerliyordu. Tabur dar herşeye küfürler eden bu serserinin Yaralananlar ve yakalananlar kâtibi onu zorla zaptetmeğe ve teskin ey ertesi sabah Taştabyalarm önünde kurşuRangoon 21 (a.a.) Dünkü nümayişna dizildiğini görmeyince hayretlere düş ler esnasmda biri Avrupalı polis olmak lemeğe çalışıyordu. Kulağımda yirmi beş senedir akis ya müstüm... üzere 72 kişi yaralanmıştır. Burma fırkası azasmdan 6 kişi tevkif pan onun sesini şimdi bile işitiyor gibi *] Ük yazılar 5, 6, 7. 8, 10, 12, 15 ve 18 j edılmiştir. yim! Bu adamm bütün kederi, bütün hic tarihli nüshalarımızda çıkmıştır. ler... Garib mi? diye sordu. Evet. îster misiniz görmek? Görmek mi? Halim Nevzada baktı: Peki... dedi, hep beraber gidelirn. Hep be.aber olmaz. Yalnız iki miz... Peki... Halim Selmayı takib etti. Kadın yüksek tavanlı ve loş sofalarda ayaklarınm yere dokunuşu hiç duyulmadan, bir hayalet süzülüşile gizli bir hedefe gider gibi yürüyordu. Bahçeye çıktıkları zaman ince bir yağmur vardı. Selma kapı tarafma gideceğı yerde sola kıvrılarak dar bir yola girdi ve durdu: Köpeği bırakınız... dedi, şöyle gidelim. Epeyce \ürüdüler. Bahçeyi sokaktan ayıran duvann yükseldiği bir noktada, çahsı yolun hizasında, iki katlı, harab bir köşk vardı. Kapısının bir kanadı yıkıktı ve merdiveninin tırabzanı kopmuştu. Selma hiç birşey söylemeden basa maklan çıktı ve Halim onu takib etti. İkinci katın tek odasma girdiler. Burada yalınm tekaüde çıkarılmış, kırık dökük eşyası vardı. Selma Halimi bir elinden tuttu, çarpık iskemlelerin, yere dökülüp saçılmış eski çanak çömleklerin arasmdan geçirerek, aynası çatlamış bir esvab dolabile mermeri parçalanmış bir masamn yanmda, pencerenin önüne getirdi. îkisi de oraya sığmak için birbirlerine sokulmak mecburiyetinde idiler. Selma masanın üstüne oturdu ve ayak ayak üstüne attı. Bir dizi Halimin karnına gömülüyor ve bir ayağı da onun iki bacağı aTasına sokduyordu. Halim Selmanın yüzünü ta yakından gördü. Onun iri siyah gözleri, bu her zerresi ürperen hassas yüz üstünde gezmeğe çıkan yabancı bakışları derhal yakalıyor ve kendi derinliğine çeki yordu. Bakışlarını içi sıcak ve karanlık bir cevher dolu, büyülü çukurlardan kurtaramıyan Halim, yalnız, onun dudaklarının etrafında, gözlerinin mıknatısını artıran garib bir tebessüm farkedebiliyordu. Bir yandan Nevzadm arkadaşı. bir yandan da evli olmak gibi iki büyük vicdan engelini devirmeğe çahşan titretici, bayıltıcı, nefes kesici bir cazibe fırtınası içinde kalmıştı. Kansını ve arkadaşını bir an unutabilseydi bu çılgm kadının davetine hemen koşacak, onu derhal kolları arasma alacaktı. Selma Halimin son mukavemetini de bacaklannm serbest hare [Baştarafı 1 ind sahifede] mektedir. Hava postalan ise hiç işliye Tarsus (Hususî) Kazamıza bağlı miyor. bilhassa ova köylerimiz halkı çok uyarukKarada ve denizde münakalât tır ve çahşkandır. Bunlar arasmda Kardurdu gılı köyü ise gerek rrüfusunun çokluğu, Paris 21 (a.a.) Soğuk, Pariste gerekse köy kalkınma hareketlerinde şu münakalâh işkâl etmekte ve telefata seurlu adımlar atmasile tanmmıştır. Bu köbebiyet vermekte berdevamdiT. Atlas yün ileri gelenleri, öğretmen îrfan OkçuOkyanusu ile Manş denizinde hüküm nun delâletile köylerine iki radyo almak sürmekte olan kar fırtınası, limanlarda ve koy halkmı dünya hâdiselerinden gübircok gemileri mahsur bırakmıştır. nügününe haberdar etmek gibi cidden ileFransa ile İngiltere arasındaki bahrî ri bir hamle göstermişlerdir. Köyde elekmünakalât, kısmen felce uğtamıştır. trik tesisatı olmadığı için alınan radyolar Rüzgârın Saint Nazaire sahiline atmış akümülâtörlüdür. Başta Ankara olmak olduğu üç romorkör batmıştır. üzere dünyanın hemen bütün istasyonla 35 metre yüksekliğinde madenî bir rının neşriyatını muntazaman dinlemek dok, rüzgânn şiddetinin tesirile denize kudretindedir. Köy halkı, iş zamanlan dışmda bilhassa geceleri, bu radyolann yuvarlanmıştır. Hasar, iki buçuk cni'.yon başına toplanarak, hem kültürlerini arü franga baliğ olmaktadır. Ayni limanda nyorlar, hem de köylerde âdet olan ma diğer birçok n.erakib de batmıştır. Bereket versin, nüfusça bir guna zayiat yoknasız dedikodulardan uzak kahyorlar. tur. Köyün başlıca noksanı modern bir Fevkalâde toplantı için 591 murahhas çağırıldı • davet olunanlardan Kurultayda, delege olarak başka, bütün meb'uslar da hazır bulunacak Ankara 21 (Telefonla) 26 kânunuevvelde toplanacak büyük Fırka ku rultayınm fevkalâde toplantısına 591 murahhas davet edildi. Bütün meb'uslar kurultayda bulunacaklardır. Bunlardan başka delege olarak çağırılanların isun lerini bildiriyorum. Afyon: Hüseyin Tiryakioğlu, Galib Demirer, Saib Mumcu, Amasya: Celâl Eren, Zeki Turhan, Rıza Kılagor. Ankara: Nevzad Tandoğan (vali), Rifat Börekçi, Ziya Sıdal, Hayrullah, doktor Vehbi, Fahri Tandoğan, Hilmi Athoğlu, Arif Çubukçu, Sadi Batur. Antalya: Haydar Uçkun, Kâzım, Mustafa Korkud. Aydm: Etem Menderes, Neşet, Ahm«d Emin Arakayın, Sami, Eyüb. Balıkesir: Naci, Pertev, Kâşif, Muzaffer, Basri. Bilecik: Yahya Güven, Na fiz Arın. Bolu: Lutfi Gören, Emın Yerlikaya, Şeref, Sabri Karaçayır. Burdur: Ruhi, doktor Cevdet. Bursa: Âşır, General Kâzım Akın, Sadık Tahsin, Tevfik Birecik, Hüsnü Güven, M. Erdem, Saim Alhok. Çanakkale: Halil D;lmaç, Raif, Raşid, Hilmi, Ahmed Cevdet. Çankırı: Rifat Dolmay, Mustafa Ak man. Çoruh: Doktor Cemal, Zihni Ural. Çorum: Doktor Pertev, Süleyman Köstekçi, Hüseyin Yalçm, Ziya Uçüncü, Abdülkadir, Mahmud Sancak, Mustafa Turhan. Denizli: Hulusi Ural, Esad Kaymakçı, Naili. Edirne: Niyazi Merken (vali), Şazi İnanç, Hasan Ahmed Koru. Erzincan: Receb Sezgin, Rıza Altınok. Erzurum: Haşim Işcan (vali), Mes'ud Çankaya, Sadredtîin Gözübüyük. Eskişehir: Nail Birecik, Ali, Abidin, Kâmil. Gazi Ayıntab: Be kir Aksoy, Abdullah Güzel. Giresun: Eşref Dildar, Tevfik Eğmen, Ahmed Hirah. Gümüşane: Süleyman Daltaban, Muhsin Ataç. lcel: Rüİcneddin (Vali), Mithat, doktor Muhtar, Halil, Muvaf fak. Isparta: Remzi Üllü, Hilmi Çak makçı. İstanbul: İbrahim Kemal, Bayan Faide Eşdal, Naci Âli Moralı, Ferid Hamal, Hayrullah Dıker. Izmir: Fazıl Güleç (vali), Behçet Uz, Atıf İnan, Mehmed Aldemir, Ekrem Uran, Nuri Esen, Rasim Dirim, Tahir Bor. Kars: Zihni Orhun, Mehmed Bagadır, Samed Oktay, Ali Yar, Fuad Arash. Kastamonu: Avni Doğan (vali), Hacer Dıcle, Izzet Okay, Hasan Açıksöz, Mehmed Türkmen, Necdet Taner, Celâl. Kay seri: Mahmuran, Omer Taşçıoğlu, A dem, Hayrullah, Şükrü Nayman. Kırklareli: Tahir Taner, Süreyya. Kırşe'air: Izzet Özkan, Ahmed Bayton. Kocaeli: Kâğıdcı, Ahmed Abas Yanık, Cevad Adapazarh, Enver Balkan, Zihni, Ziya. Konya: Ali Canib Sümer, Şükrü Afacan, Rasim, Ahmed Şen, Rakım, Kemal, Şevki, Ali Fuad, Nuri Bakkalbaşı, Naciye, Lutfi. Kütahya: Etem Yiicel, Hakkı, Sadık, Halil, Ahmed. Malatya: Tevfik Temelli, Said Fırat. Manisa: Faruk Çelebi, Nüzhet Işık, Akif, Ha şim Zühtü, Rıza. Maraş: Rıza, Abdullah, Hamdi. Muâla: Cemil Kara, Baha Sekman, doktor Mümtaz Ataman, Ce mil Menteş. Niğde: Doktor Hüseym, M. Eren, Ferid Eder, Yakub, Ali Kavurmacı. Ordu: Hamdı, Namık, Hüseyin, Hüsrev. Samsun: Fuad (vali), Mustafa, Fazıl, Osman Cudi, Selim, îsmail, Muin. Seyhan: îsmail Safa, Feyzi, Hasan Ataş, Hasan Çanğa, Sabri Dincer. Sinob: Izzet, Enver, Mustafa, Mehmed. Sıvas: Etem, Âdil, Şakir, Kemul. Tekirdağ: Muhterem, Cevdet, Nazmi. Tokad: Şevki, Mehmed Yılmaz, Mehmed Kuran, Kâmil, Tahir. Trabzon: Ali, Münir, Mahmud, Kadri, Abdülkadir. Yozgad: Hatem, Rifat, Asım, Kadir, Salim, Mahmud. Zonguldak: İbrahim Bozkurd, Tahir Karaoğuz, Cemal Alış, Tevfik Bilgin, Ahmed Gürel. Büyük Parti Kurultayı Okmeydanı cinayeti Okmeydanındaki cesed tahkikatına dün de devam edılmiştir. Dün, katiller, bu kanlı cinayeti işledikleri yere götürülerek mahallinde keşif yapılmıştır. Bu keşfi, müddeiumumî muavinlerinden Fe ridunla Emniyet ikinci şube birinci kısım memurları idare etmişlerdir. Katiller, cinayeti işledikleri yerde kafileden uzaklaştrılarak yalnız bırakılmışlardır. Kör Hasanla Arab Murad, Dadaylı İhsanı öldürdükleri yeri, işaret ederek orada bulduklan bir tutam saçı da «lhsanın saçları!» diye soğukkanlılıkla göstermişlerdir. Katillerin bu soğukkanlılığı, morga gelip de thsanın cesedini görünciye kadar devam etmiştir. Cesedi gömen katiller, birdenbire fenalaşarak ağlaşmağa başlamı?, Arab Murad ise bayılmıştır. Bundan sonra katiller, Beyoğlu Emniyet âmirliğine getirilmiş, burada sulh hâkimi Nusrat tarafından sorguları yapılmıştır. Sorgu, gece geç vakte kadar devam et miştir. Katiller, ilk ifadelerinde ısrar ederek bu cinayeti, sarhoşluk yüzünden yaptıklarını, îhsanın elbiselerini de Topkapı dışında bir bostan kuyusuna attıklarım söylemişlerdir. Bugün, saat 10 da, katiller mezkur kuyuya götürülerek elbiselerin meydana çıkartılmasına çalışılacaktır. ketlerile kırmağa çalışarak: Bana bir şiir okuyunuz! dedi. Burada mı? Selma birdenbire masadan atladı ve Halimi iki elile göğsünden iterek uzak laştı. Son derece şaşıran genc, kaybettiği bir nimeti arar gibi telâşla ona doğru koşarken iskemlelerden birini devirmişti. Kapının önünde duran Selma, onun özür diliyen bakışlarını görünce: Başka bir gün, dedi, söz veriyor musunuz? Hay hay, İsterseniz şimdi okuyayım. İstemiyorum. Başka bir gün. Yalnız geliniz. Peki. ı Yarın değil, öbür gün. Peki. Kimse bilmiyecek. Halkn ayni çabuklukla cevab verdi: Peki. Merdiveni inen Selmayı takib ederken Halimin kalbi şiddetle çarpıyordu. Bahçede, genc kadın, arkasmda duran Halime "üzünü çevirmeden: Akşam üstü geliniz! dedi. Ve hızla yürüdü. Salona girdikleri zaman, daima alçak Almanya ile kredi müzakereleri Almanya ile aramızda yapılacak olan 150 milyon marklık kredi anlaşmasının müzakerelerini yapmak üzere Hariciye Umumî kâtibi Numan Menemencioğlunun riyaseti altındaki Ziraat Bankası Umum Müdür muavini Cezmi Erçin, Maliye Vekâleti Nakid işleri Umum Müdürü Celâl Said, Türkofıs Başkan muavini Celâl, Hariciye Umumî Kâtibliği hususî kalem müdürü Cevdetten mürekkeb heyetitniz dün akşamki ekspresle Berline müteveccihen hareket etmiştir. Numan Menemencioğlu Ankaradan hareketinden evvel Cumhur Reisimiz îsmet Inönü tarafmdan kabul olunmuştur. Hariciye Umumî Kâtibinin riyaseti altındaki heyet, Alman Millî Ekonomi Nazırımn memleketimizi ziyareti esnasmda Almanyanın Türkiyeye, malla ödenmek üzere açacağını beyan ettiği ve prensip itibarile kabul edilmiş olan 150 milyon marklık kredinin teferrüatı üzerinde müzakerelerde bulunacaktır. Bu kredi an laşması müzakereleri münasebetile aynca iki memleket arasmdaki ticarî münasebatın alacağı istikametler üzerinde de görüşmeler yapılacaktır. Bu arada şimdiye kadar yapılan kısa vadeli işlerin de yeniden gözden geçirileceği anlaşılmakta dır. sesle, fakat hararetli birşey konuşan Nevzad ve Salim Bey birdenbire susarak onlara baktılar. Halimin gözleri yerde idi. Hem biraz evvelki şiddetile devam eden heyecanını göstermek istemediği, hem de utand'ğı için arkadaşınm yüzüne baka mıyordu. Köpek hakkında ne söyliyecekti? Bereket Selma onu yalan söylemek mecburiyetinden kurtardı: Köpeği görmedik, yarı yoldan döndük, dedi. Ve gene bereket versin ki sebeb soran olmadı. Nevzad Salim Beyle münakaşasına, bıraktığı yerden devam etmek ihtiyacmda idi: Siz insamn aslında yamyam olduğunu söylemek istiyorsunuz, diyordu. Salim Bey de başını salhyarak: Şüphe mi var? cevabını verdi. Halim de bu bahse sokulmak istiyordu. Fakat basit birşey düşünmekten âciz kalacak kadar heyecan içinde idi. Yüzünün sararmış olmasmdan ve içindeki sarsıntıyı belli etmesinden çekindiği için, münakaşa edenlere arkasını döndü ve Selma ile gözgöze geldi. lArkasi ror> SELMA ve GOLGESİ Tefrika : 5 İhtiyar adam gülümsiyerek itiraz makammda başmı salhyordu. Kadın tekrar etti: Acımıştır. Benim de yüreğim parçalandı. Salim Bey başmı arkaya doğru ata rak: Acımaz o, dedi, yüzünü görmedin mi? Sevindi! Nevzad ve Halim bir anda sordular: Sevindi mi? Evet, Saime de onu benim kadar tanımaz. Sevindi dersem inanınız. Bir gün Edirnede biz onunla sokakta yürü yorduk. Gözümüzün önünde bir beygir çatladı. Evet, gözümüzün önünde öldü hayvan. Selma Hanım o gün de sevindi. Salim Bey, etrafını inanmıyan bir sessizliğin çevirdığini farkedince doğruldu: İnanmız buna, dedi, ben ufak tefek başka vak'alara da şahid oldum. Kan ve ölü görmekten hoşlamyor. Karısına dönerek sordu: Pir muharebe sevretmek istedisini Yazan ; Server Bedi her zaman söylemez mi? Sen inanmıyorsun ama inan. Bu kadının garib tabiatleri... Kapı birdenbire açıldığı için Salim Bey sözünü tamamhyamadı. Selma neş'eli bir yüzle içeri girmişti. Ona doğru yürüyen Nevzad sordu: Ne oldu? Selma omuzlarını silkerek: Öldü! dedi. Önüne baktı ve tekrarladı: Ölcnüş! Bizim kapıdan öte1 kadar sürüklenmiş, ölmüş. Nevzad Selmaya yaklaşarak: Acıdm mı? diye sordu. Bir anda bütün bakışlar Selmanın üstünde birikmi^ti. Genc kadın önüne ba karak cevab verdi: Tabiî. Fakat öldüğü iyi oldu. Sürünecekti. Gözlerini birdenbire Halime doğru kaldırarak: Bir görseniz, dedi, ne garib ölüm! Halim şa'irdı: Bu gözler... Bu göz