21 Ağustos 1937 CUMHURÎYET Hatay Türklerinin yaşa Salzburg sürekli bir Hırvat komitacıları gene bayram içinde faalieyte başladılar dığı cehennem hayatı Festival ,bu sene her Antakyada Türk Halkevinin basılması bütün Hatay Türklerini çok müteessir etti Antakya (Hususî muhabirimizden) [atayda son günlerde zuhur eden hâdi leri hulâsaten telgrafla bildirmiştim. uradaki Türkler, bu hâdiseler yüzün ın bir cehennem hayatı yaşamaktadır r. Bu facialann tafsilâtını sırasile bildiyorum. Süveydiye Arablarmın adliyede muıkemeleri vardı. Bunlara düşnıan olan :rli Arablar adliye binasından çıkan uveydiyelilere şiddetle hücum ettiler. u taarruz biraz sonra Türklere de teşıl edildi, şehirde bir kanşıklık husule :ldi ve çarşılar, dükkânlar kapandı. ürklerin üstüne taş aülıyor, kurşun sı lıyordu. Bu arada avukat Sun'i mah :meden çıkarken sopalar ve taşlarla döildü ve yaralandı. Bir Türk muallimi, iğüle döğüle kışlaya götürülerek hapseldı. Taşlanan Türkler kendilerine taarruz Hldiğini gören ve nöbet bekliyen Franı zabitlerine taarruza uğradıklanm söyyince Fransızlar «je men foue» diyerek nuz silktiler. Evvelden hazırlanan Alevî Arab r Bedevî ve Harabarası civaniKİa topnarak şehre gelen Türk köylülerine, pkalarını yırtarak, yaralayıncrya kadar pa ve taşla döğerek taarruza başladı r. Bu şekilde kaç tane zavalh köylü bib bir halde yaralı olarak şehre girebil 1 Eski manevralar eryüzünde en iyi asker niimunesi, şüphe yok ki, Türktür. Ona bu şerefi bir taraftan ta«ıdığı kan, bir taraftan da aldığı terbiye vermiştir. Kan kuvveti yürek ve bıiek kuvvetini, muhitle içtimaî sartlar askerliğe gereklı hasletlerın en yüksckierıni Türke temin etti. Onun için tarih, hemen her sahifesinde Türkün askerlik yolunda başardığı büvük isleri kaydeder. Cibilli kabiliyetle ilmî kudreti seck;n sahsivetinde birlestiren, asrî harb vas> talarının en mükemmellerini de elinde tutan bugünkü Türk ordusuna ve onu derece derece idare edenlerın essız hünerverliğine medeniyet âleminin gösterdıği imreniş de tarihin teselsül etmesinden başka birşey değildir. Asker Türke cihan her devirde hayran kaldı ve her devirde gene hayran kalacaktır. Biz Trakya manevraları münasebetile bu hakikatin bir kere daha tebarüz ettiğini görürken eski Türk ordularını hatırlamak istedik. Dört yüz bin atlıya kumanda eden Meteler, bir elile şarkî ve bir elile garbî Roma kapılarını sarsan Attilâlar, doğu ve orta Avrupayı ordulanna çiğneten Cengizler, filleri atla yenen Aksak Tımürler sevkulceyş ve tâbiye ilmini kuran ve genişleten kumandanlardı. Fakat manevra denilecek askerî temrinleri ilk yapan Osmanlı Türkleri olsa gerek. Daha e\"velki asırlarda Türk ordulan daima hareket halindeydi. Ve harb kaidelerini, usullerini, düşman askerlerini mağlub etmekle tatbık ederlerdi. Çelebi Sultan Mehmed, karargâhlan Merzifonda ve Amasyada bulunan iki süvari fırkasına harb tecrübeleri yaptırtmak suretıle manevra usulünü Türkler arasında ilk kuran kimse oldu. O, Amasyadan hareket eden fırkaya bamye, Merzifondan yürüyüşe çıkan fırkaya da lâhana lakımı adını vermiş ve iki takımı Suluovada çarpıştırarak küçük mikyasta bir manevra seyretmişti. Yüz yirmi yıl kadar sonra Yavuz da Mısırda böyle bir teşebbüste bulundu. Fakat onun yaptırdığı temrinî hareketin neticeleri pek sürekli ve dağdağalı oldu. Izah edelim: Yavuz, Mısırın en eski cündısi kim olduğunu merak ederek ve şuna buna sorarak Sudun Bey isminde bir ihtiyar olduğunu haber alınca onu ziyare'.e gitmişti. Sudun kendısine Zülfikar ve Kasım adlı iki oğlunu tanıttı: Bunlar, dedi, Mısırın en iyi binicileri ve en iyi silâhşorlarıdır. Yavuz, oğullarını Tantanalı surette öven babanın doğru söyleyip söylemediğir.i tesbit etmek istedi, iki kardeşi at ve süâh oyununa çıkardı. Delikanlılar, gerçekten üstad kimselerdi, gösterdikleri yüksek hünerlerle Yavuzu da kendilerine hayran bırakmışlardı. Hünkâr bu hayranhktan başka türlü istifade etmeği ve Mısır allılarile Türk athlannı ölçmeği düşündü, Zülfikar Beyin emrine bir alay Türk süvarisi verdi ve onun Kasım Bey kumandasmda toplanacak bir alay Mısır atîısile carpısmalannı emretri. Fikariyye adını alan Türkler kırmızı, Kasımiyye diye anılan Mısırlılar beyaz bayrak taşıyorlardı. Fakat temrinî bir hareket olmaktan ileri î»itmemesi lâzım gelen mübareze, iki tarafm heyecanianması yüzünden ciddî bir muharebe ha'ini aldı, birçok kan döküldü ve facianm önü güclükle alındı. Işte bu manevramsı hareket sonunda Mısırda iki siyasî ve askerî fırka türedı, Fikariyye ve Kasımiyye davası tara iki asır sürdü. Uçüncü Sultan Ahmedin son saltanat yılındadır ki Fikariyyeliler, Kasımiyyelileri tamamile tarümar ve kıîıcdan kurtulanlannı Suriye taraflanna kaçmağa icbar ettiler. Fakat tahakkümü, ta^allübü ellerine almak suretile de Miiir idaresini büsbütün sirazeden cıkardılar. Bunlar birer hikâyedir. Daima yaşıvan hakikat. Türkün yeryüzünde en iyi asker olusudur. Trakva manevraları işîe bu hakikati bir k°re daha tebarüz ettiri zamankinden daha parlak oluyor Salzburg festivali, seneden seneye daha parlak neticeler veren, daha fazla seyyah, daha fazla kalabalık celbeden, seneden seneye daha beynelmilel mahi yet alan bir güzel san'at meşheri haline gelıyor. Bu sene, dünyanm en yüksek artisclcrı orada toplanmış bulunuyor. Sahne vazıı Max Reinhardt oradadır; meşhur İtal yan musıkışınası Arturo Toscanini orada günün adamıdır. Salzburg festival binası olan Fests pielhaus'un tevsii için lâzım olan parayı tedarik etmek maksadile dünyayı dola şıp sıra ile konserler veren, bu konserlerınin hasılatını tamamen Salzburg şehrine hediye eden Toscanini'yi, şehir, bu âlicenablığına bir şükran mukabelesi olmak üzere fahrî hemşeriliğe kabul etmiştır. Halkın arasında göründükçe «Ya sa!» sesleri ayyuka çıkıyor. Bir yandan da Toscanini, Salzburg'da arka arkaya Antakya sokaklannda devriyeler verdiği konserlerle zaferden zafere koşihtimalini düşünerek kendileri gazeteyi maktadır. Bu arada, Amerikada, önü müzdeki kış mevsiminde on konser vertatil etmişlerdir. Ustaşiler kendilerine ihanet eden bir adamı Pariste yaraladılar •Myn'ia^MfeB^ Saat 16 da krçladan muhtarlan isti yorlar. Ve onlara: «Gidiniz, bütün mahallelerde bağınnız: «Kımin silâhı varsa bir saate kadar teslim etsin, böyle yapmıyanlar divanı örfiye gönderilecektir» diye talimat verilmiştir. Fakat muhtarlar şehre yetiştikleri za man Parti reisi Abdülgani Türkmenin Askerin şehre dağılması üzerine asayiş evi iki defa baştanaşağı aranmış, şehrin raz düzelmişse de kurşun sesleri müte her köşesine caddelere makinelitüfekler adiyen eksik olmamaktadır. konmak şartile süngülü asker konmuş; Ertesi gün halk, sükunetin iade olun sokaklarda kalan çoluk çocuk, ihtiyar, ığunu zannederek dükkânlarmı açarlar gene bütün aile reisleri binlerce insanın saSalzburg'dan bir manzara n tekrar Safay ve Affan mahallelerin at 20 ye kadar yerlerinden kımıldamala'n atılan kurşun sesleri üzerine gene çar rına müsaade edilmemiştir. mek üzere bir mukavele imzalamıs,tır. Aar kapanmıştır. Evlerin büyük bir ekseriyeti muhtarsız, lacağı ücret 2 buçuk milyon franktır. Şehirde, yerli ve yabancı, herkes bir Sehirde olan hâdiselerden bihaber za polissiz, jandarmasız ve yalnız askerler Hı Türk köylüleri şehre girerken mü tarafmdan aranmıştır. Bu sıralarda ne eğlence deryası içinde yüzüyor. Göllere ve dağlara yapılan gezintiler, banyolar, madiyen dayak yemişlerdir. çirkin, ne feci ve ne alçakcasma sahneler kokteyl toplantılan, hususî toplantılar, Hükumet binasında kahveci Ismail iki cereyan ediyordu: umumî eğlenceler, sabah konserleri, geılisin himayesi altında işine giderken Kapı çalınmaksızm, ailelerin evlerine ce temsilleri, can sıkıntısma vakit bırak•lda gene hıristiyan Arablann taarruzu evi arayacağız nârasile ansızm girmek, mıyor. ı uğramış ve muhtelif yerlerinden ağır muhtarlara müteassıb ihtiyar veya gene Sokak ortalarına kadar taşan bu eğ nçer darbelerile tehlikeli surette yara kadmlarm cebir ve tehdidle üzerlerini alence bolluğu içinde, yerli ile yabancıyı nmış ve hastaneye kaldınlmıştır. rattırmak, b«zı kapılan kırarak içeriye birbirinden ayırmağa ımkân yok gibidır. öğleye doğru askerler bütün Türk girmek, silâh var diye evlerin bahçelerini hvelerini ve sokaklarda dolaşan halkı kazma ile kazmak gibi en fena hareket Bütün erkek turistler, yerli kıyafeti olan deri pantolon, yenleri işlemeli ceket ve harri etmeğe başladılar. Bu sırada ler... üstüne tüy takılı yeşil fötr şapka ile, ka3) yaşında bir çocukta bulunan bir bıUzunçarşıbaşı nöbetçileri olan asker dınlar, koyu renkli köylü etekliği ve bol k yüzünden kışlaya tıkıldılar. ler, duvarda yapıştınlmış olan Izmir pa kollu köylü blüzü ile gezmek merak'nda. Caddelerde dolaşmakta olan askerler nayın afişindeki Türk bayrağını nişan aBu merakın üç sene evvel farkına vaki hepsi de Arab Alevileridir Türk larak mütemadiyen taşlaıruşlardır. ran Lanz isminde iki delikanlı küçük bir lka mütemadiyen dipçik ve tokatla iş Akşam köylerde jandarmalarla Arab Tirol terzıhanesi açmışlardır. Bugün, nce yapmaktadırlar. Hatta önlerinde lar arasında silâh çarpışması olmuş, A günde 100,000 frankhk iş yapıyorlar ırkusundan kaçan bir çocuğun üzerine Bizzat Marlene Dietrich, Lanz ter rablar jandarmaları TürkleT zannederek artin bile sıktılar. zıhanesıne 10,00 şılınden fazla para versilâh attıklannı söylemişlerdir. Buna rağmen Affanda nöbet bekliyen Tabakhaneye Asabacılar tarafından miştir. Fakat, herkeste Dietrich'in zara kerlerin önünde Türklere karşı tabanca atılan kurşunlardan üç Türk yaralanmış feti, anlayışı, ve zevki bulunmaz. Yüz • ateş eden ve martinle yol bekliyen Aleri alabildiğine boyalı, gerdanlan ve blara askerler hiçbir $ey dememektedir tır. Bunun üzerine birçok köşelere tekrar kolları mücevherat dolu Amerikan ve İnmakinelitüfeklerle mücehhez askerler r. konmuştur. Halk daima heyecan içerisin giliz kadmlannm bu Tirol köylüsü kıyaBir gün sonra şehirde gene ayni dedir. fetile sokaklarda dolaşmaîarı pek gülünc anzara... Çarşılar kapalı, idare askerin oluvor. inde... Saat 9 da mümessiller heyetinin Hulâsa, Salzburg, festival seyircileriAvustralyada silâh ve mütima halinde ve halkm bu hâdiselerin nin mütemadi bir opereti oynadıklan bir himmat fabrikaları tye müncer olacağını anlamak maksaditiyatro sahnesini andırmaktadır. toplu bir şekilde bulunduğu Halkevi Londra 20 (A.A.) Sydney'den Dünyanın en meshur orkestra şefleri ısızm önde bir makinelitüfek olduğu bildiriliyor: Avustralya hükumeti Avus Salzburg'da toplanmıştır. Toscanini'den ılde kumandan ve (40 50) asker ta tralyada silâh ve mühimmat imali için baska, bu^ünkü musiki üstadlarının ikinfından basılmışhr. tertibat almıştır. Bren mltralyözleri ima cisi olan Bruno Walter, Mozart'ın ve Halkm yegâne melcei olan Halkevinin line mahsus bir fabrika kurulacaktır. A Beethoven'in yalnız birer resitalini idare : böyle ansızm kapahlması halk üzerin vusturya, bunun için icab eden beratı Çe edecek olan ihtiyar Wilholm Furtvvangkoslovakyadan satın almıştır. Fabrika Ze ler, Münih operasmm başorkestra şefi ve : büyük bir tesir yapmıştır. Bu vaziyetten ürken Yeni Gün gazete landa ve Singapur'daki kıtaat için de miı daha bırçokları oradadır. Dünyanın en pahalı artistleri de Sa sahibleri, gazetenin resmen kapatılmak ralyöz yapacaktır. Yugoslavya Kralı Birinci Aleksan dr'ın, Hırvat komitacılarının kurşunlarile ölümünden sonra, isimleri bir müddet işitilmiyen Ustaşiler, gene kendilerinden bahsettirmeğe başlamışlardır. Geçen pa zar gecesi, Pariste, DenferRochereau sokağında vuku bulan bir yaralama hâdisesi, Ustaşilerin faaliyetine atfediliyor. O sokakta, 41 numarada oturan Ni kola Çervinçiç isimli, Yugoslav tebaasmdan bir kumusyoncu, o gece, saat bir sularında evine avdet ederken, sokak ka pısının önünde, kendisini bir müddetten beri takib eden bir otomobilden atılan kurşunlarla yaralanmıştır. Silâh sesine koşan komşuların yardı mile hastaneye kaldırılan yaralının, ya ralandığı zaman istimdad etmediği gibi, yaralandıktan sonra da bir tek kelime bile söylememesi, mutlak bir sükut muhafaza etmesi göze çarpmaktan hâli kal mamış ve bü hâdise hakkında, alelâde bir yaralama vak'ası için yapılması mutad olandan daha etraflı tahkikat icrasma ba$lanmıştır. Asıl hâdisenin kendisinden evvel taarruza uğrıyan Yugoslav hakkmda yapılan tahkfkatın verdiği neticeye göre, Nikola Çervinçiç, oldukça esrarengiz bir hayat geçiriyordu. Ecnebi memleketlerden pek çok mektub alıyor; geceleri eve çok geç geliyor, gündüzleri erken gidiyor, misafir kabul etmiyordu. Hiç kimse ile göriismiyen Çervinçiç, son zamanlarda, bir hafta kadar, kız kardeşi diye tanıttığı ve sonra Prag'a gittiğini söylediği bir kadınla beraber oturmuştu. Bu malumat, polis müdiriyetinin, ya ralı hakkında verdiği diğer bazı malu matla bırleştırilınce, büyük bir ehemmi yet almıştır Polis müdiriyetinin verdiği malumata göre, Çervinçiç'in hudud haricine çıkanbnası için evvelce verilmiş bir karar mevcud olup, bu karar 15 teşrini evvele kadar tecil edilmiş bulunuyordu. Çervinçiç muayyen bir iş sahibi olmadığı Yaralanan Nikola Çervinçiç halde, aylardanberi müreffeh bir tarzda yaşıyordu. Faaliyeti gizli, fakat pek geniş olduğu besbelliydi. Bütün bunlar, Çervinçiç'in, mahiyeri meçhul bir siyasî işle meşgul olduğu hükmünü verdirmiş tir. Bazı ihtimallere göre, Nikola Çervin çiç, Ustaşilere mensub bir komitacı olup, onların teşkilâtı ve faaliyeti hakkında Paris zabıtasnşa bazı ihbarlarda bulun mak sayesinde polısın müsamahasına mazhar olmuş, fakat, gene ayni sebeble, Ustaşilerin husumerini celbederek, onlar tarafından ölüme mahkum edilmiştir. Paris zabıtası, otomobilden silâh atanları tesbit etmişse de, şimdilik bu hususta kat'î bir ketumiyet muhafaza etmektedir. Çervinçiç'in, siyasî faaliyette bulun mak yüzündeo 1932 de Fransadan hu dud haricine çıkarılmıs bir adam olduğu da anlaşılmıştır. Tahkikat, mütearnzlar dan ziyade, taarruza uğrıyan yaralının hüviyeti ve faaliyeti etrafında cereyan etmektedir. Çervinçiç, kendisini yaralıyanlan ta nıyıp tammadığı sualine, bazı kimseler den şüphelendiğini söylemişse de isim vermemekte ısrar göstermiştir. Eskişehir çiftçilerinin bir toplantısı ı fı ıımai Eskişehir (Hususî) Mıntakamız daki koru ziraat deneme istasyonu mü dürlüğü her yıl olduğu gibi bu yıl da civarın çiftçi ve köylülerini davet ederek kendilerine çalışma tarzını, aldığı mahsulü ve işlerinde hangi vasıtalardan istifade lzburg'a gitmiştir. Dünyanın dört köşesinden gelen bu artistler, en fazla ücret alan sinema yıldızlanndan daha fazla parayı, onlardan daha kısa bir zaman zarfmda kazanmaktadırlar. Neden? Hemşire, bir soluk alarak doğfulmuştu; uzun uzun anlatacağa benziyordu; o sırada, bir zilin boğuk hınlbsı kori dorda uğuldamağa başlamıştı; Hemşire Seniha, hemen kapuya koştu: ettığini göstermiştir. Tarla işlerile uğraşan kimselerin en işlek zamanmı teşkil eden bu mevsimde işini gücünü bırakarak gelen köylüleri mizin müdür Numanın verdiği izahatı dınleyişleri, sorguları ve makinelerin hızIarına ayak uydurarak onların çalışma lanndaki sırn iyice anlamak için koşup yorulmalan cidden görülecek manzara Iardandı. Gönderdiğim resim bu topîantıda bulunanlan göstermektedir. Edebf tefrika : 47 Yazan : Mahmud Yesari Gene kadın, gözlerini açb, istemiye emiye doğruldu, uzun bir uykudan ranmış gibi yüzü ve gözleri mahmurdu; •rindi, kocasuun koluna girdı: Gidelim, kocacığım. Geldikleri yollardan dönüyorlardı. lelike, kocasına sokulmuştu: Dizinde yatarken neler gördüm lsen? Şekib, şaşırmış gl»i gülüyordu: Uyudun da, rüya da na gördün? Gene kadın, ODun yüzüne bakıyor, ilmüyordu: Buraya gebnezden evvel, senin tmnda iken, sana uzaküm. Vakit vat, senden uzaklaşıyor, uzaklaşıyordum.. mdi, öyle yakınım ki... Ikimiz de, ayuzak yollarda imişiz. İki yol ağzında, rdenbıre buluşuverdik ve yanyana yümeğe başladık. Onümüzdeki yol, ne ğa, ne sola sapmıyordu... Yolun etranı, soDunda görünen kö;kü, ağaclan, :releri, bir bir anlatsam sana... Kocasuun kolunu sıkarak ona yasla yordu: Burada, sana yakınlafiyonıın. Her geçen gün, beni, saoa yakınlaştınyor... Bumı, ben duyuyorum... Şekib, içini çekerek onun çenesini okşadı: Anlıyorum, kancığım. . Hayır, kocacığım. Nekadar anlasan, gene anladun sanırsın. anlıyamaz sm. Çünkü bu, zekâ, akıl işi değil; an lamak için duymak ve çekmek lâzım... Şekib, cevab vermedi; sanatoryomun yan kapısına doğru yürürlerken hemşire Seniha ile karşılaşhlar. Hemşire Seniha, onları görür görmez, durdu; kollaruu kavuşturarak Melikeye baku: Nerelerdesiniz, güzelim? Vallahi merak ettim. Kapıcı, erkenden, giyinmiş, dışan çıktı, dedi. Haber de vermediniz. Soofa külâhlan değişeceğiz. Vizite başladı; doktor, sizi dışanda görmesin. Çabuk odanıza... Mdike, odaya girince hemşire Se niha: Sizi küre yahracagım, dedi. Sa yın bay da, hiç seslerini çıkarmamak şartile odada oturabilirler. Gene kadın, saşırmıştı: Neden? Kocamla oturur konu şurum. Hemşire, kat'î bir tavırla başını sal lıyordu: Yeni emir, böyle, güzelim. Kâh yalvarır gibi, kâh nasihat verir gıbi, idare eden bir sesle gülümsiyerek, yaltaklanarak söylüyordu: Sonra, bize söz gelir. Size göre değıl, fakat disiplini temin için başka çare yok... Ah, dünyada ne insanlar var. Biraz müsamaha etmeğe gelmiyor; he men yüz bulup şmıanyorlar... Hasta, diye, acı söylenmiyor; sert muamele edıl miyor. Fakat bunu da taşırtmamak lâ zım... Melikenin kür şezlongunu hazırla miftı; gene kadını yatırdıktan sonra, Şekıbe döndü: Affedersiniz, söylediklerime sa kın alınmaymız. Doktor, size, bir şey söylemez. Fakat mademki bir kere bir emir verilmiştir. Yapılmalı, değil mi? Doktor, verdiği emrin yerine getirilmiş olduğunu görünce çok memnun olur. Sonra, benim vazifeoı, mevkiim de teshlikeye girmez. Sesini yavaşlatmıştı: Bugün, yukan kattan iki hastayı çıkarıyorlar. Şekib, merakla sorduj şına bakarken, içi, birdenbire, bir ağla mak isteğile yanrverdi. Bu güzel yaz günlerini, ömürlerinm en güzel, en güneşli olması lâzımgelen günlerinj. böyle mi geçireceklerdi? Melikenin soluklarınm rahatlayışm Disiplin meselesi... dan uyuduğunu anhyan Şekib, elmi çekŞekib, gardrobu açü, üst rafta duran ti, ayaklannm ucuna basarak odaya geçkitablardan birini aldı. Û, masanm üzerine biraktığı kitabı aldı, Melike, yattığı yerden sordu: vor. M. TURHAN TAN şezlongun kenanna oturdu. Ne yapıyorsun, Şekib? Çok geçmemişti, kapı açıldı, içeri doktzmit postasmı yapan Bir kitab aldım, okuyacağım. tor girdi. Şekibin elinde bir kifabla ses Konuşmıyacak mıyız? vapurlar sizce oturduğunu görünce yavaş sesle Konuşuruz da... sordu: Izmit (Hususî) Körfeze işliyen Bir iskemle al, yanıma gel, otur. vasıtalardan birçok şikâyetler vardır. Uyuyorlar mı? Peki, karıcığım. Devlet Demzyollan İdaresinin İzmit Şekib, ayağa kalkmıştı; başını eğdi: Şekib, kitabı masanın üzerine bıraktı; körfezine tahsis ettiği Uğur ismindeki Evet. bir iskemleyi kür şezlongunun yanma çevapur, küçük, pıs, yolsuz ve içinde in Doktor, başhemşire ile, hemşire Se sanların yolculuk yapabileceği bir vasıta kerek oturdu; kısık sesle: Burada konuşmak doğru değil, ka nihaya çekilmelerini işaret etmişti, Şekibe değildir. Haftada üç defa mütekabil sudöndü: rıcığun, dedi. rette tahrik edılen bu vapur sefenni 9 saat Biraz teşrif etmez misiniz? Bizim g.bi pek uzun bir zam3nda güclükle ik Neden? mal edebilmektedir. Halbuki İzmit Komşulanoaız uyuyorlar, dinleni odada oturalım. Kazıklı Gölcük Değırmendere U yorlar. Peki doktorcuğum. Hakkın var kocacığım. Doktorun odasında Şekib, endişesini laçlı Ereğlı Karamürsel ve Darıca gıbi birçok iskelelerden binen yolcular, Gene kadın, gözlerini kapamıştı; du saklıyamadı: daklan yan açıktı: Uyanır da beni görmezse, üzülür.. bu kadar uzun saati bir türlü istemedıkleri gibi, Vapurun köhneliğınden de yana Elini alnıma koy... Doktor, güldü: Ateşin mi Tar? Sizi, çok tutmryacağım. Hastamız yakıla ve pek acıklı biı şekilde bahset • Hayır. Senin ıbklıgını duyarak n hakkında konuşmak istiyorum. Hastalık, mektedirler. Bundan başka Körfezde işyuyayım. ümidin fevkinde, iyiliğe doğru seyrediyor. liyen diğer motörlü vasitalardan şikâyet edildiği görülmektedir. Şekib, karHÎmn rahat ye mee'ud yab.(Arkası var)