17 Eylul 1934 SEYAHAT HATIRALARl Cumhuriyel Bu yemekleri yiyebilir misiniz? Kurbağa çorbası, kaplumbağa kızartması, sü mtiklü böcek fırınile şereflenen bir yemek listesi!.. Çocuğunu denize atan kadm! Eroin çeken uc kadm înebolulu Ayşenin dün Baygîn bir halde yakala muhakemesine başlandı narak Adliyeye verildi (Birinci sahifeden mabait) çük ceset, bu kadına gösterilmiştir. Ayşe çocuğunu tanmuştır. Ağırceza mah kemesine de yaptığı işi ikrar etmiş olarak gelmiştir. Fatihte oturan Naciye Hanım bminde bir kadınm cvine hergün bazı kim • selerin geldiği ve bu evde eroin kulla • nıldığı haber elmarak ev tarassut altı na aluunıs ve nihayet evvelki gün üç kadm cürmü meshut halmde yakalan mıstv. Zabıta memurlan eve girdikleri zaman bir odada üç kadmın eroin iç mekte olduklannı ve bunun tcsîrile baygm bir bale geldiklerini görmüşlerdir. Yapılan araşhrmada muhtelif do laplarda paket içinde eroin, kabak, esrar, narğile gibi seyler de bulunmuş tur. Bütün bunlar müsadere ediidiği gibi zehir müptelâsı kadınlarla birlik te ev sahibi Naciye Hanım Adliyeye verilmişlerdir. Ivan Mihailof, dün serbest bırakıldı (Birinci tahifeden mabait) fîrperverlikten son derece memnun olduklannı, burada kahp kalmıya caklan hakkında henüz bir karar vermis olmayıp bunu, bir iki gün zarfında tayin edeceklerini, yan • larında bir miktar paca bulunmakal beraber kâfi gelmiyeceği için burada tanıdıklan Makedonyalı Bulgarlardan para alacaklarını söylemişlerdir. Vali Bey kendisine, siyasî bir mülteci olduğu cibetle serbest ol duğunu tebliğ etmiştir. Yalnız komita reisinin ikametgâhı tesbit e dilmis ve mülteci Beyoğlunda Bulgar tebaasından Gospodin Açkof isminde bir zatın adresini vermis • tir. îvan Mihailofun üzerinde dağ • Iarda, kırlarda korku içinde dolasmanın eserleri müsahade ediliyor du. Hele sapkası yağ ve kir içinde idi. İri, yarı bir kadın olan Madam Mihailof simsiyah bir elbise giy mişti. Ağzında bir altın dis, birkaç tane de bos diş yeri vardı. M. Mi • hailof Valinin yanından memnuni yetle aynlmıstı. Dışarı çıkarken kendisini gazeteciler ve fotograf çılar yakalamak istemislerdi. Dün gazetelerde intisar eden ban beyanatlara rağmen gazetecilere birer kelimeden baska birşey söylemediği anlaşılan komitacı, fotograf objektifinin önünden kendisini oto • mobilin içine dar atmıs ve çevik bir hareketle kansının koluntlan tuta • rak onu da otomobilin içine alıver • miştir. Otomobil hareket etmiş, bekliyenler eli böğründe kalmıştı. Hâdisenin alt tarafını, arkadaşımız söyle anlatıyor: < tvan Mihailofun Bristol oteline gittiği şayi oldu ve derhal oraya koşuldu. Otel yüzlerce gazetecinin ve fotoğrafçınm muhasarası altında idi. Otel kâtibi «burada aradığınız yok!» diyor ve hakikati sak ladığı zannile gazetecileri büsbütün kızdınyordu. Nihayet reisin haki • katen otellerd^ obnadığı, Açkof is • mindeki Bulgarm evinde olduğu anlaşıldı. Bu adresi öğrenmek ise pek müşküldü. San çizmeli Mefımet Ağa!.. ' '• ^ " " ' " * « M. Mihailof, dedim. Sizi takip mecburiyetindeyiz. lyisi mi bize söyliycceklerinizi söyleyin Jd siz de kurtulun, biz de kurtulaum! Reis bol bol güldü. Mihailofla mülâkat Valinin yanından aynldıktan sonra ilk işi bir elbiseci dükkânına gidip golf biçimi bir elbise almak olmuş.. Karısı da şen görünüyordu. Her ikisi de bizim Pomaklann türkçesile konuşuyorlardı. O şive ile sordu: « E .. ne istiyorsunuz? Siz soıun da ben söyliyeyim!..» Niçin Bulgaristandan kaçtı nız? Bulgar komitacısı tabiî bir eda ile cevap verdi: Bizim, böyle kaçmak, hudutlan geçmek, kavga etmek birinci defa yaptığımız iş değil ki!.. Çok defalar kaçbk, dolaştvk, tehlikeler atlattık. Bizim yasayışımız böyle... Makedonya komitası memleke tin aleyhine mi hareket ediyordu? Mihailof bazı arapça kelimeleri anlamıyor, kansından istiane edi yordu. Madam Mihailof ona bu sözleri bulgarca izah edince sunları söyledi: Bizi memlrJcette hizmet ediyo • ruz. BUiyoruz. Makedonya komitası Türklere dostmuydu ? Makedonya hükumet olsaydı, Bulgar da, Türk te, ne söyliyeyim, yahudi de, hepsi bir hükumet olacak, rahat edecekti. Biz Makedonyalılar için çalışıyorduk. Bizim komita şüphesiz Türklere dosttur. Şimdî ne yapacaksınız. Burada mi kalacaksınız ? Bilmem, galiba gideceğiz. Nereye gideceksiniz? Düsiineceğiz. Bundan sonra M. Mihailof ve zevce* si Polis müdiriyetine doğru yürüdü. Cebünden fotograf makinesini çıkardım. M. Mihailof hemen makineye yapışta. Sert parmaklarile ellerimi tuttu. « Herseyi isterint, fakat resim çıkartmam. Mâhfan sebepler var. Çünkâ beni tammıyorfar. Resmimi görürlerse tanırlar ve bana fenaltk yaparlar» dedi. Oniardan ayrlımak Iâzımdı. Ellerini sıktun. Madama veda ederken «malaiv galiba sen daha komitacısın» dedim, gülerek «evet, öyle!» cevabını verdi. Suçlunun yem bir iddiast Suçlunun ilk isticvabı yapıldı: Çoeuğun var mı?... Ayşenin sesi çıkmadı. Cocuğun var mı?... Yok... Evvelce var mıydı? Evet. Çocuğunu niçin denize attın?. Bilmiyordum. Neyi bîlmiyordun? Ne yaphğımı bilmiyordum. Bîr ana» bilerek evlâdmt denize atar mı?.. Bilmiyerek attım. Gözlerim karardı.. Ben hastayım, benim dauna gözlerim karanr. O zaman atmısım!. Ayşe polis ve haznlık tahldkatında daima çoci'ğunu bilerek ve mahsus denize attığını itiraf etmişt:. ??md' ise ilk defa olarak gözlerinin karardığından bahsediyordu. Sofra üstSnde öç tabak kurbağa, kaplambağa ve aümükla böcek, 2 tane Fransaya giden kafile arasında bir kamara yoldaşunız vardı ki hayatında hiçbir haram işlememişti. Dorouzun, •arabın, kumarın... ilâ. ne olduğunu bilmiyordu. Azizim, sen yankş yere gelnvs «n, Parise değil Hacca gitmeliydin. Diye saka ederdik. Vapurda bir gün, i • çinde küçük domuz eti parçaları bulu • nan bir yemeği farkına varmadan ye mişti. Yediği nesnenra ne olduğunu öğrenince sofradan fırlayıp gitti. Ağzuu tans yanm saat, dismacunlan ve tulariIe guzelce fırçalayıp temizlemiş ve bir rivayete nazaran, kefaret olsun diye yirmi rekât namaz kılmtstı. Ondan sonra, her et ve etli yemeği, mutfağa kadar gidip ahçıbaşıdan tahkik etmeden yemiyordu. ötedenberi Pariste oturan diğer bir tanıdığun vardı ki, diğer arkadaşın ak•ine olarak hayatında yemediği halt kalmaımştı. Bir gün bizi, harama el sürmiyen arkadasla beraber bir lokantaya götördü. listede, kurbağa çorbası, kaplum • bağa krzartması, sümüklüböcek fıruu gibi nadide yemekler vardu Hayatında sudan başka birşey içmemiş olan arkadaş listeyi okur okumaz, sofradan fırladı ve bir daha o lokantanın bulundu ğu caddeden bile geçmedi. Biz, şu garip yemeklerin tadma bakmak cesaret ve fedak&rlı&nı (burada bu ikl kelim*. merak ve puboğazlık müradiftdir) gösterelim, dedik. Hayatında yemediği halt kalmıyan arkadaş, bu mendebur yemeklerin ü çünü de ısmarladı. Bol domates salçalı ve pembe renkli kurbağa çorbasının manzarası gîbi kokusu da nefisti. Ka • fiğı ağzıma kadar götürdüm; fakat tereddut ediyordum. Arkadaşım, hem yîyor, hem de ağztnı şapırdatarak mete diyordu: Enfes! Bundan daha enfes çorba olmaz. Allahafkına bir kaşık al! Bu teşvik üzerine bir kat daha artan merak ve tecessüsümün sevkile çorbadan bir kaşık yedim. Gevrek yumuşak bir et parçan bir kurbağa çevikliğile sıcak Mcak boğazundan kayıp mideme fndi. Fakat ayni zaraanda da, Mrden bire tabağm içmden patlak gözlu, ye silb", sanlı bir kurbağa fırlayıp ağzıma gîrmiş gibi geldî. Birdenbire tiksindim. Kaşığı bırakarak tabağı önümden ittim. Kurbağa îstakozdan daha {rariq bir hayvan deği'di ama bir türlü devam ede mîyordum. Sıra kaplumbağa ktzartmasma geldi. Onu hîç yiyemedim. Çirkm başı ve kaskatı kabuğile sanki sofranm üVünde dolaşmağa baslamışh. Kurbağayı içimde sıçnyacak korkusile yiyemem'ştim. Kaplumbağayi da bizim postalar gibi ağirlanrun endişesile yiyemiyordınn. Bizim arkadaş kurbağa çorbası gibi kaplumbağa kızartmasını da şapırşupur yemişti. Garson sümüklüböcek fırmını getirdi. Bu hayvanlan, kabuklarfle bir madenî kabın küçük yuvarlak çukur • larma oturtmuş, fınnda pişirmişler. Bir tanesini aldım, bir küçük şisle içinde • kini kabuğundan çıkardım. Ağzıma kadar götürdüm; fakat rutubetli çeşme baelarında, lüzucetli parlak bir iz bırakarak, boynuzlan havada ağır ağır sürünen bu garip mahlukun hayali göz lerimin önüne gelince. şisin ucundaki küçük nesneyi bir türlü ağzıma aUma • dım. Arkadaşım salyangozlan da atıştınyor ve bana: Tuhafsın, diyordu, midyeden ve istridyeden ne farkı var. Fazla olarak istridye gibi tifo mikrobu yuvast da de Görülmemîş tehacüm! Kız San'at mektebine 3000 talip var! Maarif Vekâleti tarafından üç sene evvel açılan aksam kız san'at mektep • lerine müracaatlerin adedi her sene bir iki misH daha artmaktadır. Bu mekteplerde bilhassa biçki, sapka, beyaz çamayır isleri, pasta, yemek kısunlannda biçki ve sapkacılığa fazla rağbet gös • terihnektedir. Mketebin Şehzadeba • şında ve Nisantasında fld subesi var dnr. Nisantasmdaki şubeye bu sene üç binden fazla müracaat vaki olmuftur. Bu müracaatlerin hepsmin kabul edil • mesi için Nisantasındaki bina dar gö • rüldügünden Maarif Vekâleti tarafından mektebe tahsis edflmek üzere Beyoğhmdaki Perapalas oteli yanmda eski tstanbul kulubü binası satm alınmısbr. Yeni binanm bütün tesisatı tamamlanmıs, ve mektep tasınmağa baslamısbr. Yeni binada bütün hazırlıklar bittîkten tcnra eylulün 22 nci gününden itibaren tedrisata başlanacaktır>. Şahitlpr.. Müfit Efendi çağınldı. Hâdiseyi rabıtaya haber veren bu şahit sunları anlatb: € Bir if için Kadıköyüne geçiyordum, bu kadınm kucağında iki buçuk yaşlarmda, mavi entarüi bir çocuk vardı. Çocuk ağlıyor, annesi susturmağa uğrasıyordu. Bu sırada vapur harem açıklartndaydı. Biraz vanlanndan aynldım. Döndüğüm vakit gemî Selimiye kııılası önünden geciyo'^u, kadınm kucağında çocuk yoktu. Yanına yaklaçıp sordum: Cocuğun nerede.. Sustursun diye anama verdim, dedL Cevabı gayritabiî geldi. tskeleye fıkhğım vakit bekledim. Kadınm yanmda kimse omvdıŞı gibi, çocuk ta meydanda yoktu. Polise hâdisevi anlattım. Karakolda faciayı ikrar etti. MüddeiiTnumî şahitten *v sualin ceYabmı istedi: .,.^,.J. i , Bu cocuğun boyle bir faciaya knrban gîdeceğini nereden hissettiler ki vapur içmdeki vaayetfle alâkadar oldular?.. Müfit Efendi: Evliyhn, çocuklarım var. Çocuklara karsı müthif bir muhabbet ii • yorum. San saçb çok güzel bir çocuk tu. Aaasuun kucağında ağlıyordu. \lâkadar olmadan geçemem. Hâlâ bir çocuk aglaması ijitsem donup baka rnn: Niçin ağlıyor diye. *aı Hakkın var ama, yfyemiyorum iste! Her üç yemeği de geri gonderdim ve cereme olarak bir hayli frangı da ba • yıldım. O gece riiyamda neler gördiim neler, sanki Kurbağabdcreyi bütiın kurbağalarfle yutmustum ve bu mahluklar «vak vak!» feryatlarile midemin içinde ötü şüp sıçrayıp duruyorlardu Korku ve tiksinti ile uyandım. Pencereyi açıp biraz hava aldım. Parisin geceleri de susmıyan derin homurtusunu dinledım. Tekrar yattım, güçlükle uyudum. Fa kat bu defa da kaplumbağalar rüya • ma girdi. tanlı bir kamplumbağa, ot dohı bir tarla hendeğinde jaâş. gföv İçimde dolaşryor, kaskatı kabuğunun takırdısı beynimde ötüyordu. Bu takırdı gittikçe çoğaldı ve kaplumbağa ismimle beni çağırmağa başldı. Galiba beni neden yemeğe tenezzül etmedin diye hesap soracaktı. Çirkin aşmı ağzıma doğru uzatıyor, kabuğunun kenan al nıma «tok, tok!» diye vnruyor, hay van mütemadiyen ismimi söylüyordu. Yataktan fırladım, «Tok, tok!» gürültüsü devam ediyor ve hâlâ ismim ça • ğmlıyordu. Uyku sersemliğhn geçmce oda kapımm vurulduğunu ve dışardan birinin beni çağırdığını anladım. Çağıran, benim gibi karısık rüyalarla uy • kusu kaçan, midesi bulanan ve karbunat istemeğe gelen arkadaşundı. Sabaha kadar oturduk. Bir hafta sonra Monakoda, Fransa hükumetinin naktî yardımile Prens Albertin tesis ettiği büyiik deniz müze • sini ve altmdaki Akuaryomu ziyaret ettiğim uman, her biri bir ton ağırlığında ve kaya büyüklüğündeki deniz kap • lumbağalannı gördüm ve kaplumba ğa kızartmasını yemediğime bir daha şükrettim. O gecekî kanşık rüya'ardan sonra, Pariste Kartiye Laten denilen talebe mahallesindeki Çin Iokantasmda, ba dem gozlü Çinli hanımlarla bersber Çin yemekleri yemek bususundaki isteğim hemen geçivermişti. ABİDlN DAVER \ Yıldızdaki hazırlık (Birinci tahifeden mabait) etmektedir. Hazırlıklar ilerilemis tir. Konferansa istirak edecek olan murahhaslarla mubabereye devam ediyorum. Her memleketi temsil edecek olan heyetin kaç kisiden ibaret olacağını tesbit ediyoruz. Aldığımız son rakkama göre, konferansa 270 murahhas istirak edecektir. Heyetler ayın yirmisinden itiba • ren gelmeğe baslıyacaklardır. Eylulün 22 nci günü beynelmilel par • lâmentolar ittihadı reis ve kâtibi umumisi bürosile beraber tstanbula gelerek sarayda yerlesecek ve mesaimize istirak edecektir. Konfe • ransın ruznamesi bazırlanmıstır. Bu nıznatne ile merasim programını yakında nesredeceğiz. Parlâmentolar konferansma istirak edecek olan murahhaslar içinde Ankarayı ziyaret etmek istiyenler bulunursa bu arxulannı tatmin imkânını da hazırlıyoruz.> Malum olduğu üzere konferansı mühim bir nutukla Büyük Millet Mecliai Reisi Kâzım Paşa açacaktır. Bulgar konsolotu Vilâyttte Bir Rnm çocuğanun goyledikleri Ikinci sahit Niko isnrâıde 13 yasında bir Rum çocuğu idi. Ayşeyi göstere rek: Kucağında çocuk vardı. Ağlıyordu. Gordüm. Dalgakıran önune geldî ğimiz zaman bu efendi, bu kadınm yantna gelerek cocuğun ne olduğunu <ordu.. Çocvğu denize atarken gördün mü?.. Hayır «örmedim. Ayşenin yencesi Fethiva Hanîm dinlendi: On senedir kendisini gormuyor duk. Salı günü bize geldi. Köydeki kaynanamın bizi çağırdığını haber verdL tki gece kaldı ve gitti. Size geldiği zaman çocuğu var mıydı Vardı ve bizden çocuğile birlik te sağ ve salim çıkh. Ondan ötesini bilmiyorum. Înebolulu seyyar sucu Haşim, evvelce beraber yatadıkları Ayşe ile bu çocuk yüzünden ayrıklıklannı anlattı: Ayşeye cocuğun babasınm kim olduğunu sormuçtum. Köy içinde bir ihtiyar olduğunu söyledi. Bilmem yalan, bilmem doğru, dedi. Gümriik ve muhafaza başmüdürleri Gümriik muhafaza basmüdürü Ha • «an ve tstanbul gümrük başmüdürii Seyfi Beyler yann Ege vapurile Pire ve lakenderiyeye hareket edeceklerdir. Gümriik ve muhafaza basmüdürleri tetkikat yaptıktan sonra ayni vapurta dörecelderdir. disine tekrar su tebligatta bulundu: Suçlu kızındır. «Şahitliğimi geri alıyorum» diyebilirsin. Kanun sana bu hakkı veriyor. Ahmet Efendi şahitliğinden vaz geçmedi. Ayşe de ayağa kalkarak: Ben namuslu bir kadmım. Bu efendinin sözünü kabul etmîyorum, namus davası açacağım.... Dedi. Müdddeiumumî gelmiyen şahitlerin Sretrilmesini, Ayşenin de cürrtMİ içlediği zamandaki sıhhî vaziyettRİn tesbiti için müşahedeye sönderilmesini iîte • di. Mahkeme de bu yolda karar verdi Çarşafma simsıkı sanlmış olan genç kadtn, yüzünün goslerhvîen ba;ka *ı«" ••rafmı gizliyerek. îandarm% ile birlikte mahkeme salonundan çıktı Saat dört buçukta Bulgar konsolosu M. Baklaçiyef Vilâyete geldi. Vali muavini Ali Rıza Beyin yanında uzun müddet kaldı. Vali muavînînden komitacmın vazryetini sorduğu, kendisine icap eden cevap lann verildiği anlaşılıyordu. Ali Rıza Beyfn odasından çıkarken M. Baklaçiyef e yaklaştım: < Anlaşılıyor ki Mihailofun iadesini istemeğe geldiniz, dedim.> Hayır, dedi, biz TÜrk hüku metinin îşine ne kanşınz? Mihailof ister burada kalır, ister gider, Esasen Bulgar Dahiliye Nazırı bu hu susta beyanatta bulunmuş tur. Mî hailof siyasî bir mültecidir. Bulgaristandan çıkıp gitmiştir. Hukuken onu istivemeviz. Sonra ilâve etti: « Şu halde mesele yoktur. Burada kalıo kalmiyacağı sizin bile ceğiniz iş!..» Vali muavini Ali Rıza Beyin o dasına giırdim. Muavin beye ziyaret sebebini söylemeğe lüzum yoktu. Ken disi anlattı: « Bu adam siyasî bir mülteci • dir. Senelerdenberi yaptığı işler bunu gösteriyor. Binaenaleyh isterse burada kalır, isterse gider serbesttir. Biz kendisine bunu söyledik. Kalıp kalmıyacajrı hakkında kat'î bir cevap vermedi, dedi. Hareke tinde muhtardrr.» Yugoslavya konsolosunun ziyareti Dün geç vakit Yugoslavya konso''«u M. tvan Bikotiç te Vali muavinini zi yaret etmiştir. Yugoslavya konsolosa • nun hükumeti aleyhine çalışan bu adamın hudut haricine çıkardmasmı istediği söyeniyordu. Aldığım malumata nazaran M. Mihailofla zevcesmin ttalyaya gitmesi muhtemeldir. Zira bu ko • mitanın ötedenberi Yugoslavya aleyhine himaye gördüğü söylenilmektedir. M. Mihailofla refikasmm bir iki güne kadar memleketi terketmeleri muhakkak gibidir. Madam Mihailof kim dir? tvan Mihailofun karısı Mença Kar • niçeva Münih Dariilfünununda okumuf münevver bir kadmdır ve genç kızkea tvan Mihailofun çetecilik hayatında kendisine müsellehan yardım etmiş ve b'lâhare onıtnla evlenmiştir. Mença Karniçeva Münihte iken Makedom'flı Paniçanm baldtzı le dost olmuştur. Pa« niça eski çete reisidir. Evvelce tvan Garmanofla Boris Sarrafofu öldürmüş ve Viyanaya kaçarak yerlesmutir. Mit> mazel Mença da tahsüini bitirdikten sonra Bulgaristana geliyor. Bir müddet sonra da Viyanaya gidiyor. Seyp.hatn» sebebi meçhul. Viyanada kendisini Pan'çanın baldızı karşılıyor. Evlerine götürüyor. Aylarca orada oturuyor ve gece Paniça ailesini operaya davet edl* yor. Operada meşhur Pergünt oynanmaktadır. Sahntnin spnuna doğru matmazet Mença, c~ '^mdan çıkardığı tabanca ile Panîçayı beyninden vurup öldurii • yor ve tevkif ediliyor. Avusturya hü • kumeti aradan biraz zaman geçince, verem olduğu için, memleketme çronderiyor. Bulgaristanda doktorlardan ra por alarak kurtuluyor ve neticede tv»n MihaOofla evleniyor. Anlaşılıyor ki ciniyal tvanm etnrile yapılmıstır. Gökte ararken... Mihailofla b>'r mülâkat yapabil mek için ikamet ettiği bu Gospodin Akçefin adresini öğrenmebten başka çare yoktu. Vilâyet kapısmdan çıktım. Polis müdiriyetinin bulun duğu eski Hariciye nezareti binasına doğru gitmek üzere iken bir grupla karşılaştım. Vilâyetin diğer bit kapısında kısmı siyasî başmemuru Ue birlikte bir memur, siyah elbiseli koyu buğday yüzlü bir kadm bir de yeni golf elbiseli zayıf bünyelî bir adam. Birdenbire şaşırdım, gayriihtiyarî: « A... M. Mihailof! diye bağırdım. Güldüler. Gülüştük. Sanki kırk yıllık ahbap itnişiz gibi... Komita reisi tebessümle ve türkçe: « Merhaba!» dedi. ve ilâve etH: « Sizde gazeteci?.. Karısı gü • lüyocdu. Artık açık görüşmek Iâ • zımdı: Kus mütehassıslan Kayseriye gittiler Suçlunun babast şahitlikte tsrar ediyor Bundan sonra İnebolulu mavnacı Ahmet Efendi dinlendi. Kendisine yemiu verdirildiği sırada sorulan mutat suale: Kızımdır! Cevabmı verince, mahkeme şu tebligatta bulundu: tstersen sahitlik etmiyebilirsin. Bu senin hakkındır. Ahmet Efendi, sahitlik edeceğini soyledi. Krzuun memlekette iken evlen diğini, çoluk çocuk sahibi olduğunu, nihayet kendi yanma ge'di&inî sovledi. A'"?nin hastalığından da bahsetti. tfadelerinin sonunda mahkeme, keN TUrkTababeti akliye kororesi Türk tababeti akliye ve asabiye kongresi 21 eylul cuma günü Ba • kırköyünde emrazı akliye ve asabiye klinîğinde toplanacaktır. Kongr^ saat dokuz buçukta Mazhar Osman Beyin bir nutkile açılacaktrr. Kongcenin »kinci celsesi 22 eylul cumartesi günü Ünhreraite dersha • nesinde toplanacaktır. Kaysîri fabrikasmda çahşmak üzere şehrimize geldiklerîni ; azdığımız 11 Rus mütehassısı dün akşamki trenle Kayseriye gitmişlerdir. Resmimiz mütehassısları grup halinde gösteriyor. r ı