30 Hazirin 1933 Cmmhariv**' SON TELGRAFLAB Bana katırsa \ Almanyada matem günü Versay muahedesinin yıldönürnii elemli hatıralarla yaşanıldı M. Ruzenbergin mühim bir konferansı Berlin 29 (A.A.) Wolff ajan•ından: Dün, Versay muahedesinin imzası gu'n.ünün yıldönümü münasebetile bütün Almanyada resmî daireler ve hususî birçok evler bayraklarını matem alâmeti olarak yarım çekmiş lerdir. Tezahürler yapılırken birçok hatipler Almanyaya zorla kabul etti rilmiş olan muahedeıvn Almanya, Avrupa ve diinya için neticelerinden bahsetmişlerdir. Birçok müesseselerde iş durdurulmuş ve nutuklar söylenmiştir. mislerdi. Bütün bunlara rağmen Versay sulh konferansı Vilson prensiplerinin havi oldukları esaslan da guya bu prensipleri ortaya sürül • memiş gibi nazarı itibara altnadı. Eski duşmanlarımızı, silâhlarını azaltmak hususundaki taahhütleri ne bugün bile riayet etmiyorlar. Hal buki, sulh konferansinda Amerikayı temsil eden Jeneral Blis bu taah • hüt dolayısile itilâf hükumetlerinin şereflerinin bahse mevzu olduğunu söylemişti. Almanyanın sivil tayyarecilik teşkilâtından, Alman polis kuvvetl* • rinden, Alman yardımcı polisinden hiç durmadan bahsediyorlar. Fakat silâhlarla gerçek olarak azaltılması dile bile alınmıyor. Büyük Alman milletinin şeref ve haysivetinin kırılmasına göz yum • makta devam edildikçe ve bu ha reket Versay muahedesi dolayısile müdafaa olundukça Yahudiler aleyhinde fark gözetme maksadını gü den muamele tarzından dolayı bizi muahaze hakkını hiç kimseye veremeyiz. Ben Hint fakiri değilim kın gazetesinin «Anladın ki..» sütununda, dün, galiba Ağaoğlu Ahmet Beye ait kalem, şu satırları yozıyordu: «Ben kr, bir Türk münevveriyim, kendimi yokladnn ki ben Hint fakiri olmu • şum.» Sonra, Akın muharriri, kendisine başkasının herhangi bir felâketin den bahsetseler «bana ne?» cevabını verdiğini anlatıyor. Meselâ: «Efendi! Bu komşuma cefa ediyorlar!», «Efendi! Bu şehit çocuğu ortada kalmış!», «Efendi! Bu dul kadının işine bakmıyorlar!», «Efendi! Berbat yazılarla Türk seciyesini bozuyorlar!» ilâh . Diyenlere, muharrir, ayrı ayrı: «Bana ne?», «Bana ne?», «Bana ne?» cevabını veriyor. Bu fıkra, Büyük Harbin sonUrında, ya Ziya Gök Alp, yahut tn gene Ağaoğlu Ahmet Bey tarafından cıkarı lan ve bütün tttihat ve Terakki matbuatına başmakale mevzuu olan bir tabiri bana hatırlattı: Y*n gel dizm!» O zaman başkalarının ve memleketin felâketine omuz silkerek van gelip oturanların, «bana ne?» di yip çıkanlann ahlâkî zihniyetlerine bu at takılmıştı. Hepimiz biliyoruz ki Osmanlı tmparatorluğunun inkıraz günlerinde adı konan bu zihniyet, bu «Yan geldizm», hâlâ içimizde yaşıyor ve ben Halkevlerinin yıldönümü vesilesile, gene bu sütunda, yeni nesillerin kanını «Hasta adam» dediğimiz Osmanlının kanından mevrus marazî hüceyrelerdrn temizlemek lâzım geldiğini vazmıştım. Yeni birşey söylediğim! iddia etmiyorum. Bunun nekadar böyle ol du?unu gene hepimiz biliyoruz. Meshur Allain, «Nezaket» isimli bıV vazısında aynen diyor ki: «Nezaket dans gibi öğrenilir. Dans bilmiyen adam sanır ki işin güçlüğü dansın kaidelerini öğrenmek ve hareketlerini buna denk g'tirmektir; fakat bu, isin dısarı tarafıdır; danstn yalnız kaidelerini öğrenmek ve hareketlerini ona tatbik etmek kâfi değil, kaskatı durmadan, şaşırmadan, korkmadan dans eJebilecek bir hale gelmek lâzımdır. Bunun gibi nezaketin ka'delerini öğrenmek te az bir seydir; hatta insan hareketlerini bu kaideUre göre uydurmağa ma vaffak olsa bile, gene nezaketin esiğinde sayılır. Bu hareketler muciz, kıvrak olmalt ve kaskatı durmadan, titreyip korkmadan yapılmahdır.* Ben Allainin «Nezaket» için söyleriklerini «Cumhuriyet» keiimesi için tekrar edeceğim. Bakınız: *Cumhuriyet dans gibi öğrenilir. Dans bilmiyen adam sanır ki isin güçlüğü dansın kaidelerini öğrenmek ve hareketlerini buna denk getir mektir; fakat bu, işin dısarı tarafıdır; dansın kaidelerini öğrenmek ve hareketlerini ona tatbik etmek kâfi değil, kaskatı durmadan, sa şırmadan, korkmadan dans edfbilecek bir hale gelmek lâzımdtr. Bunun gibi, Cumhuriyetin kaidelerini öğ renmek te az bir seydir; hatta in »an hareketlerini bu kaidelere uy durmağa muvaffak olsa bile. gene Cumhuriyetin esiğinde sayılır. Bu hareketler muciz, ktvrak olmalt ve kaskatı durmadan, titreyip korkmadan yaptîmalıdtr.* Basit bir hakikat. Her terbiye gibi, şüphesiz dans, nezaket, inkılâp ve cumhuriyet terbiyesi de bi» itiyat yekunudur. Bu itiyat meleke derecesine varmadıkça elbette bir takım sendelemeler, ayak sürçmeleri olacaktır. Bu, bizi korkutmasın. Cumhuriyetin mukaddes kitabı Teşkilâtı Esasiye kanunudur. De mokrat ve parlemanterist bir kanun. Buna rağmen, bütün dünyada bugün hâkim olan rejimlere bakmıyarak, koca Amerikayı, koca Fransayı ilâh... hiçe sayarak iki üç memleketin si yasî tecrübelerine istinaden demokrasinin ve parlemanterizmin iflâs ettiğini söyliyenler de aramızda bu Iunabilir. Heyhat! Aramızda «bana ne?» diyenler de pek çok olabilir. Vereıme mücadelede Fridman aşısı Fridman a<î$i tatbik edilen muhtelif hastaların sıhhî vaziyetlerinde alınan neticeier Son ya/ınHa kaydettiğim veçhile Fridman asısı tatbikına ait kendi miisahedelerimden bazılannı yazıyorum: 1 S. Bey, yazdığı mektuota hastalığını söyie tarif ediyordu: 7 sene denberi vereml: bulunuyorum. Hastalığım akciğer veremile basladı. 56 ay sonra kemık veremine tutuldum. Bir buçuk sene evvel de bez veremi baş I?dı. Sol cığeHmde bilhassa zirvede çok tahrilıet yaptı. Hastalık nadiren puse yapıyor. Bir lene mukaddem akciğer vremim bir pu^e daha yaotı. 11 gün küdar hararetim 37,5 38,5 arasında seyrett:kte.n sonra tekrar hali tebiiye Hüştü. Be: veremim şimdi kananır gibi oldu. Fakat kaburga kemiklerimin ön ve «rkasından 7 senedenberi cerahat akmaktad>r. Hararetim 37,2 37,5 tir. Bir de bir türlü kesilmiyen basağıı'anm var. O kadar ki hayatımdan L'ktım. S<<bah demez aenr, akşam demez asr:r, muttasıl ağnr. Ne aspirin t*sir «der, ne de baska ilâclar. Her halde bu hdstabğm tesiriledir ki yaka IY?I bir tiiriü bırakmıvor. Ne yapacağıTII bilemiyonım. Malî vaziyetim müsait değil ki uzun boylu sanatoryomlarda tedavi olayım.» Asının tatbikından bir sv sonra ayn" zat sunlan yazıvor: «Muhtersm doktor, zaferiniz kat'ile • siyor. Vakında vatanın her tarafındaki zavalh veremliler sizi alkışlıyacak, takdis ve tcbcil edecektir. Bugün a şı yapal 28 gün oluyor. Aradan az zaman geçtiği halde istifadem kücük görülmiyecek derecede ehemmiyetli dir. Fakat hayatta tansım yoktur. A şıdan 3onr& dizanterive yakaiandım. Talimata muhalif olduğu halde içinde arsenik olan bazt ilâçlar kullandım. Perhiz tuttum. Aşıdan bir hafta sonra nükseder bu dizanter! ve perhiı!<Te rağmen kemik veremlerin cerahat if • razatı yüzde 70 den fazla azalmıştır. Fistüllerin etrafındaki kımızılık cail oldu. Ve ten rengini aldı. Asıdan mukaddem kemik veremlerini günde bir pansıman yapmak ihtiyacını hisseder dim. simdi 45 günde bir defa yapmak kâfi geliyor. Disanteriye ve perhize rağmen vücudumda bir iyiKk hissedivo rum. Basımın ağnlan kısmen hafifle • mistir. Derecei hararetim 3 çizgi düş • müattir.» IÎÎEM D NALINA MIHİNA Asıl lâzım oian mütehassıs D »tanbula hergün bir mütehassu g« • liyor. O kadar ki şu son gimlerde şeh rimiz bir nMİtehassHİar beldest oldu. Bu mütehasMslarm hedefi, lıtan» bulu imardr, güzellestirmedir, yangm • dan korumadır, su ihtiyacmı temindir, musikisini garplileştnrnedir. Tabiî mü « tehassMİar geldikçe hep seviniyoruı. Fakat ben asıl lâzım, hatta lâzım değil, elzem olan miKehaMMtfi getirilmedigi' ni görüyorum: Para mütehassuı, para bobna möt« hassısı! Filvaki, bugün İstanbulım hah', «Knde yalnız 1500 lirast olup ta 150,000 liralık muhteşem bir apartıman yaptırmak istiyen adamın baline benziyor. Bu adam; mükemmel bir mimar, emaaUis bir tezyinatçı, meshur bir mobilyeci» usta bir bahçıvatı çağırıp hepsinin ffltirlerini soruyor, bu hizmetlerine mukabil onlara para veriyor. Neticede 1500 Kra»mı elden çıkarmak suretile güıel projeler, plânlar elde ediyor ama parast olmadığı için, apartmanı yaphnum yor. Iste onun için ben diyorum ki asıl bize lâzım olan mütehassu, bütün bo mütehassısların projelermi tatbik için lüzumu olan parayı bulacak mütebaı • sıstır. Onu getirtmeyince öteki mütebassıslar, bir yem borusu mahiyeb'nde ka • lacakta. Halbuki Muhrttin Beyefendi nin, şehirlermin knarmı dörtgözle bek» liyen lstanbul halkım yem bonasile a • vutmakla iktifa edeceklerini hiç te zannetmiyorum. 5 ceğim. Belki o da ikinci a*ı zamanı o • lur. Hamdolsun çok iviyim. Addan sonra istahım arttı. 5 kilo aldım. Ateşim dü^kündür.» • Gözünde 2 senedenberi her tfirlü tedavi ve teannüt eden bîr episklerit tü berkiilözlü genç hanım bez ve cih veremi de mevcut. Kendisini evvelce tedavi etmis olan maruf bir göz müte hastm amdan sonra yazdığı mektuo ta divor ki: «Senelerdenberi (ehimi«therapie) ilâçla tedavi ile hayat ve sıh • hatini kurtarmağa calutığım S. hanı mın bir tek sırmga sayesinde gördü ğü azîm sa'âhın hayranı oldum.» • 3 ay sonra ikinci aşıvı tatb'k eden mu maileyh neticevi söyle bildiriyor: «E • pistklerit bazı hadi ihtikalnar göstere göstere zail olmus gibidir. Boynundaki en büvük ykde bir fındık kadar kaldı. Diğerleri daha kücüktür. Ahvali umumiyesi gayet iyidir. Ailece zatı â • linize minnet ve sükranlannı arzedi • yorlaı.» Şayanı dikkat bir konferans Berlin 29 (A.A.) Wolff ajansından: MHIiyetçi sosyalist fırkasının haricî işler ofisi müdürii M. Ruzenberg, Versay muahedesinin imza edildiği günün yıldönümü münase betile verdiği dikkate değer bir konferansta bilhassa demiştir ki: « Eski itilâf hükumetleri sulh mukaddematı hakkında hazırladık • ları kendi muahedelerini bile ihlâi ettiler. O surette ki, daha sonra ımAlmanyada bugünkii idare devam za edilen Versay muahedesi, açık ettiği müddetçe muahedelerin yenisöylemek lâzımsa manen müdafaa den tetkik ve tadiline imkân olnrv edilmez bir hale gelmiş ve usule uyyacağı ban parlâmentolarda sık maz bir surette aktediimiştir. »tk söylenmektedir. Halbuki Vertay . Çünkü İtilâf devletleri Vilsonun muahedesinde Almanyanın tadü ta14 prensibini yalnız iki ihtirazî kalebi hakkını her hangi bir siyasî reyitle kabul etmişler, fakat 1919 hajime tâbi tutan hiçbir madde yoktur. ziranının 16 sında gene kendileri • Almanyaya zorla kabul ettirilen nin evvelce hazırladıkları ve V'lsoyüklerden diğer milletler istifade nım 14 prensibini ilâve ettikleri mubile edememifler, kendileri icin Lir ahede projesini kabule karar ver i saadet payı ayiramamışlardır.» H>f.mmHiımıııll|i||ll!lllllinHHIIIIinHliniillflllRI «Macaristan Kamçatkada Kendisini satamaz!)) Neler oluyor? M. Benesin sözleri Peşte Rusya; Japonyayı yeni de asabiyet uyandırdı den protesto etti Budapeşte 29 (A.A.) Çek Haficiye Nazın M. Benesin Avustu>ya ile Macaristanm küçük itilâfa gir • tnesi meselesi etrafında verdiği beyanat münasebetile Macar gazete • Jeri yazılar yazmaktadırlar. Macar matbuatı, Macaristan bugünden daha feci bir vaziyette b>İe oSsa kendisdni satmıyacağunı ya • zıyorlar ve diyorlar ki: «tktisadî anlaşmalar yapılmadan evvel siyasî meseleler halledilmelidir. Yani, M. Musolininin projesinde olduğu gîbi, muahedeler yeniden tetkik edilmeli ve silâhlar bırakılm? • hdır.> Moskova 29 (A.A.) Tas ajansı bildirivor: <»~r r ı e iiTijs £.*>„*« Yeni Universite kadrosu hakkındaki tetkikat Ankara 29 (Telefonla) Alâ kadar komisyon bugün yeni Universite kadrosu hakkındaki tetkikatina devam etmîstir. Tetkikatın cumar • tesi günü biteceği tahmin olunmaktadır. Cenevre 29 (A.A.) Silâhlan azaltma konfsransının umumî komisyonunda M. Henderson bazı beyanatta bulunaralc konferanstn taliki muvafık olacağı kanaatmde olduğunu »öylemiştir. Bununla beraber M. Henderson konferansı sona ermiş gibi göstermek maksadtnı guden her türlü iddiaya karsı protestoda bulunmuştur. Alman başmurahhası M. Nadolni konferansm taliki teklifini tasvip edecek hükumetlerin agır bir mes'uliyet ahna gireceklerm fikrinde olduğunu da kaydetmiş ve edmiştir ki: « Herhalde Almanya konferansın gayesine varmastnı mümkün kılnyk için e'inden gelen herşeyi yapmış olacakhr.» Tokycdaki Stfvyet seftri "M. fıırenef, Japon hükumetine bir protesto notası vermiştir. Bu notada O'ga burnu yakininde Japon torpitosunun girismiş olduğu hareketler protesto edilmekte ve mücrimlerin şiddetle cezalandırılması istenilmektedir. Japon Hariciye Nazır muavini, mevzuu bahis torpitonun vazifesı ortadan kaybolmuş olan birkaç Japcn balıkçısının ne oldukları hakkında tahkikat icrasından ibaret bulunduğu ve torpitonun Sovvet kara su!arını geçmemiş olduğu cevabını vermiştir. Kamçatkada yeni hâdiseler Moskova 29 (A.A.) Tas ajnnsı bildiriyor: Habarovsktan alınan haberlere göre Kamçatka şirketine ait bir Sovyet balıkçı romorkörü Olga burnu vakinind'e bir Japon torpitcsu tarafından tevkif edilmiş ve içndekiler isitçvap olunmuştur. Diğer taraftan Olga burnu yakininde Kronski mevziindeki hudut muhafızlannsn akıbeti meçhuldür. 26 haziranda Kroskiye bir Sovyet komisyonu gelmiştir. Hâdiseler hakkında tahkikat yapacaktır. Silâhlar konferansının taliki Naki ve Cemal Ziya beyler Sofyada Sofya 29 (Hususî) Ticarî müzakeratta bulımmak üzere Ticaret Müdiri Umumisi Nâki ve Şirketler Müdürii Cemal Ziya Beyler bugün buraya geldiler. tstasyonda sefirimiz ve Bulgar erkânı tarafından karşılandılar. öğle • den sonra Başvekil M. Muşanof mu rahhaslanmızı kabul etmiştir. tkinci celse pazartesi günü aktolu • nacaktır. Mülhakat iktısadî müesseselerinden birimn mühim riikünlerinden biri o • lan K. Bey asıdan bir ay sonra gördüğü iyilikleri söyle anlatıyor: «Hali ta biiden bir derece fazla olun hararet tereffüü kalmadı. Asabiyet, göğüste sı kıntı, sırttaki ağnlar keza. Başımda gayet zayıf olan saçlar kuvvetlendi. Tıraş olduğum berber saçlartmuı dökülme • mesi içm ne ilâç yaptığımı ısrarla «o • ruyor. B?lgam eskisine nisbetle yandır. Vücutttki takatsizlilr, saraıma, sös söylerken yorgunluk kalmadı. Yorgunluğa m. k jvemet çoğaidı. Bu asıya ktrşı hekimlen'mizin gafletme hayret e diyorum.» Bir sene sonra yazdığı i kinci mektupta diyor ki: «Cevabı mekhıbnnuzda bildirdiğiniz veçhile müteakıp aylarda şifa asan gittikçe ilerle di. 1931 senesinin sonbahannda bir sene evvelki arızalarla mukayese edilecek ânza pek az kalmısh. Kışın sırtımdaki ağnlar pek azdı. Ba'gam evvelce toplu ve lüzucetli idi. Bugün dağinıktır. Geçen sene balgamın akar su üzerin • de bir top küme halinde akardı. Bu • gün derhal aynhyor ve elyaf halin • de akıp gidiyor. Bekârlık havatının gayrimüsait şerait ve envaı suiistimalâtina rağmen arzettiğim şifaya hayretle iz han memnuniyet etmemek nankörlük tzmirde tütiin işçilerinden Şehitlerolur. Doktor değilim, fakat vücudümde oturan A. Hanım, 18 yasında, a deki hastahğın »eyrini takip ediyorum. tesli, kan tükürerek bize müracaat e • Ben asıdan çok memnunum. Benim gidiyor, asılanıyor. Bir buçuk ay son • bi hastalığı senelerce devam etmiş ve ra mektubunda diyor ki: «Hamdol müzminlesmiş bir hastanın bu derece sun, kesbi âfiyet ettim. 3 kilo aldım. memnuniyeti tababet âlemi için çok büKasapaneye giden kuzulann içerisin • yük bir muvaffakiyettir. Hergün has de ben de gidivorken çekip Azrail elintalarını elleri bağlı olarak ziyaret eden den aldınız. Ebediyyen minnetannızım.» birçok doktorlanmız bu aşıyı tatbika başlarlarsa vicdanlannda duydukları aFransa. İsvicre, Avusturva sanator zabın sükun bulacağından haberdar deyomlannda bulunmus ber iki ciğerinde ğildirler. Güneş kadar aşikâr hakikat3 oyuk hâsıl olmus S. Hanım, İstan bul sanatoryomJanmn birinden bi • Ieri ifade eden makaleleriniz karşı • sında alâkadar makamlann alâka gös • ze müracaat etti. Kendisine aşı dev resini astığını, fayda görmesinin süp terip göstermediklerini bilememekten müteessirim. Benim gibi 45 sene bu heli olduğunu anlattık. Fakat ısrar etmikrobun tahripkâr kuvveti altmda e • ti. Tatbik ettik. Asıdan bir ay sonra zilmiş bir hastaya aşının yaptığı te mekubunda divor ki: «Bilhassa teseksire nisbetle yeni tutulmuı bir hastaya kür ve minnetlerimi arzetmeğe gele • karşı temin edeceği şifanın ne büyük ve Birincilerle ikinciler arasında ahlâki kat'i bir deva olacağını düsünüyorum bir alâka olmamakla beraber, hep da memleketimizde bu aşıya karşı gössi de cumhurivet dansına ayak uy terilen lâkaydiden elem duyuyonım. duramıyanlardır. Bendeniz eğer bir hasta olmamış ve tnkılâbımız henüz tazedir. Bu sen kendi hastalığımı ilânduı içtmap etmedeleyişler ve etneklemeler bizi yıl mis olsaydım bu yolda âlemi tababet müvacehesinde feryat etmekten çekindıramaz. Ben Türk fakiriyim ama miyecektim.» Hint fakiri değilim! Hele ümitle • rim çok zengindir. Milletime, neslime ve kendime güvenim var! Yal10 gün evvel aldığım maruf bir nız brraz daha satnimî ve açık kobakteriyoloğun mektubunda söyle denusulmasını isterim. Şu yazımın intiniyor: «Baldızım N. hanımdan tekrar sar etmiş olması d*a gösteriyor ki ehemmiyetli surette kan geldj. Yapılan buna raâni yoktur. Kabahat biraz da bütün tedabire rağmen 6 gün kadar debiz yazı yazanlardadır. Cumhuri • vam etti. Tam bu esnada siz muhterem yetin bîze verdiği hürriyeti ilkönce meslektasıma medyunu şükranız ki kavrıyamadık, cumhuriyet dnnsını gönderdiğmiz Fridman asısı geldi. Hehora tepmek sandık. Bana öyle gemen ba'l'ıza çok hafif emülsyondan bir liyor ki samimî konuşabilirsek her»mpül yapbm. Şimdi anedeceklerim şeyi konuşabiliriz. \nt riyakârlık değil, bütün kalbimden ve vicdarvmdan kopan meımtuniye PEYAMI SAFA Meral, biz artık kardeş oiduk. Sözünü keserek bağırıyorutn: Biz seninle kardeş mi olduk? Nasıl karde^?.. Ben seninle niçin kardes olayım?. Gayet tabiî cevap veriyor: Annen babamla evlenmedi mi? Tabiî biz de kardeş sayılırız. Ayaklarımın ucunda yüksel'rek küçük elimin olanca kuvvetile suratına şiddetli bir tokat indfriyorum. Ve o dakikadan sonra aramızdn tokattan daha şiddetli bir kin doğu • yor. Bu kin benim yeni işlemeğe başlıyan beynime bir iğne gibi batı yor, sızlata sızlata büyüyür. Artık sevincim onu üzgün, üzüntüm de memnun görmek oluyor. Hele akşatnları büsbütün çıldırı • yorum. Dadım bir taraftan yün örerken ben de sözde oyuncaklanmla oyna • yorum. Halbuki elime ne aldığıımn farkına bile varmıyorum. Bebek diye küçük maymuna elbise giydirme» Esbak Maarif ve Bahriye Naztn met Cdâlettin Pafanaı, evvelki akşam Büyükadadaki köfkünde irtüıal ettifi teessöfle haber ahnmutır. Cenazesi bugün saat onda Böyükadadan hususî bir vapurla Üsküdar itkel»sine nakledilecek ve cenaze naman Üsküdar camiinde kılındıktan sonra Karacaahmet mezarlığında aile kabrista nına defnedilecektir. Şirketi hayriyenin 52 numaralı va • poru bu sabah saat dokuzda Köprüdm hareket ederek Büyükadaya gideeok vt saat on birde Üsküdar iskele«ne gele • cekhV. Merhum, Galatasaray Sultani m*ktebinden ve Hukuirtan mezun olarair Avrupada ikmali tahsil etmiş ve adliy* mesleğine intisap ederek Hukuk mek • tebi muallimliğinde ve birçok mafcfcenM reisliklerinde ve Temyiz azalığmda bnlunarak Başmüddeiumumî olmuş ve bllâhare evvelâ Maarif ve sonra Bahriy» Nazırlıklartnı işgal etmiş, afif, nanrrasla, muktedir devlet ricalmdendi. Sen«1erc* işgal ettiği hocalıklarda ve yüksek m*rkilerde birçok talebe ve hâlrimler ya • tiştirmiştir. Ailesine beyanı taziyet ederiz. Hn ifadesidir. 1 Kan tükürme kesildi, 2 tştaha müthiş surette açıldı, 3 Uyku gayet muntazam, 4 Asmın 6 mcı günü olduğu halde mukaddesahm hakkma söylerim ki 1 kilo almıstır. 5 Yüzfi hayretfeza şekilde kan lanmış ve kendisi canlanmıştır. BirKkte asıladığımız kızcağızm ah • vali sıbhiyesi de fevkalâde düzeldiğind«n aşı lehinde burada halk arasm • da müthiş bir teveccüh uyandi. Muh • terem profesör de, %>t de çok yaşa • ymız.» Histalanmın düzmeler teşkîl eden mektuplanndan birkaçmı efkân umu • miyeye arzetmem her nekadar tava • zu ; le kabiH telif göralmivebilirse d* bu şitayişler şahsımdan ziyade aşıya ait olduğu için veremlilerm menfaati • le bu derece alâkadar ve bu kadar hak sız hücumlara maruz bir ilmî hakikatm lehindeki delillerden birkaçmı olsun gizlemeğe hakkun olmadığını zanne • diyorum. Neşre cür'et veren budur. Dr. FUAT SABİT ğe uğraşıyor, yaptığıra yanlışliğı anlayınca sersemlîğime kızıyorum: «Acaba gördüler mi?» diye utanvrak oyuncağı yavaşça yanıma bıraktyor, hırsımı, yakaladığıtn zavallı ben« • ğin bukleli «açlanm yolup çıkarıyo» rum. Bütün bunları yaparken aklım od» nin öbür ucunda oturan Talha ile köpeğinde oluyor. tkUi de kulakla • rını kabartmış bekliyorlar. Biraz sonra zil üç kere acı *ci öteeek, ikisi birden yerinden fırlt • yacaklar. Biri önde biri arkada kapıya koşacaklar. Olduğum yerde ağlamamak, bağırmamak için diıleri» mi sıkıp bacaklarımı çkndikliye • ceğim ve duymamak istediğim ka • dar dinliyeceğim. Köpeğin havlamalan arastnd* Talhamn sesi gülerek: . .. Baba, baba... Siz mUiniz? diye bağıracak. MUessif irtihaı Büyük hikâye: Oölge Çiçeği Derslerime devam etmem için hocalar tutuluyor. Ama ben asıl dersteri Nerminle komşu kızlarından, onların okudukları romanlardan. fi« limlerden alıyorum. Bu «ebep'e daha on bir yaşında insanları pek iğ • renç bulmağa başlıyorum. Küçük zihnimi yorarak bütün bu çirkin muammaları halletmeğe uğ raşıyorum. Buna biraz da Ferdi dayı sebep oluyor. Şen kahkahala**!, paldır küldür lâfları ile bu koca sofuk kon»ğa biraz can veren genç adama adeta alışıyorum. Fakat bir kedi yavrusunun istiha verici bk lokma uzatan ele doğnı gidisinde nasıl bir ürkeklik ve tereddüt varsa ben de enim nes'esinin arkasından tereddüt içinde sürükleniyorum. Yeni ev dedikleri beyaz köşke gilecanlarla boğan bir sırla çıkıyorum. rinciye k«dar hiç sesimi çıkarmıyo îşte durmak bilmiyen uzun, upurum. Yalnız kapıdan girer girmez zun bir sene böylece geçiyor. Talha ile, o babamı öldüren adamın Bugün gene annem geliyor. Bana oğlile karşılaşınca bağırmamak, kaç<:artık evine döneceksin» diyprlar. mamak için kendimi zor tutuyorum. Dadım çarşaflanıyor, beni süslüyor. Talha gene eskisi gibi utangaç Herkese veda ederek annemle be Her gün uzun bir üzüntüden, sı tavrile yanıma yaklaşıyor. Elimi firaber çıkıyoruz. Yolda bir çok defakmtıdan sonra utanarak odasına gikarak: lar dadımı çekiştirerek bir yanlışlık diyorum. Beni daima ayni aiaycı oltnasın diye soruyorum: Meral, kardesim, ister misin tavrı ile karşılıyor: sana evi gezdireyim 7 Artık evimize gidiyoruz değil Vay küçük!. Sen mi geldin? Diyor. mi? Otur bakalım. Şöyle karsmia. Şimdi Fena bir cevap vermeğe hazırl* • Evet kızım.. misafire ne ikram etmeli? nırken annem de: Hem bir daha dönmiyeceğiz Diye söze baslıyor. Şeker, çiko • Haydi, haydi niye öyle durudeğil mi? lata, bisküvi gibi şeyler veriyor, kiyorsun? Kardeşin sana odanı da Evet kızım.. taplarının resimlerini gösteriyor. Fakat otomobille uzun uzun git • göstersin. Bak ne güzel bir odan var? Nihayet beni dizine alarak diye ısrar ediyor. tikten sonra vapura biniyoruz, Gehoplatırken komşu abla hakkında Talhanın peşinden somurtgan, sosualler soruyor. Elime «sakın kim ne soruyorum: murtgan gitmeğe tnecbur oluy >r, bü Dadı bizim eve vapurla gidil seye gösterme» tenbihile bir de mektün evi görmeden dolasıyorum. mezdi. Biz nereye gidiyoruz? tup sıkıştırtyor. Sonra bir iki iltifat, En sonra bahçeye çıkıyoruz. Tal Evimize kızım. Ama şimdi esoluk yanağıma bir iki muhabbet f isha çardağın altında biraz du/u>or, vimiz başka yerde, Kadıköyünde. kesi bana gitme zamanının geldiğini ciddî bir tavırla düşünerek a#M a • anlatıyor. Boş girdiğim bu »dadan Ya?» Diye dudağımı uırtjr* ğır löylemeğe başlıyor: beni yerine götürünciye kadar he • rum. Yazan: Perihan ömer fâtabadi v*r)