27 Hazîran 1931 Cumhuriyet KÜÇÜK KÖŞE: SON TELGRAFLAR Yeni bir hava turnesi İtalyan Nazırı Şimalî Afrika dağlarında ilk tayyare cevelânı yaptı Tobruk 25 (A.A.) İtalya'mn Afrika'daki müstemlekelerindeki teftiş seyahatine devam eden hava işleri nazırı Ceneral Balbo, Tobruk'tan itibaren 4 uçuştan sonra gece 6/21 de Gailo'ya gelmiştir. Uç motörlü Capromi markalı tayyare ile tek motörlü R. O. I. tayyaresinden mürekkep olan hava filosu ertesi sabah saat 4/35 te Kofrn'ya müteveccihen hareket ve «aat 11/50 de oraya muvasalat etmistir. Filo, saat 6/20 9/40 a kadar çölde seyahat ederken tayyareler • den birisine arız olan bîr hasarı tamir için El Fareisjen'de tevakkuf etmiştir. Tobruk Korfa arası 1000 kilometreden fazladır. Filo, Kofra'da durduktan sonra Tilusti'nin dağlık mıntakasına kadar ileri gitmiştir. Bu mıntakada vapılan ilk tayyare cevelânı budur. Tayyareciler, geceyi Addiaccio'da geçirdikten sonra şimalî Tibes • ti'nin 500 kilometre şimalinde kâin Uac el Kebir'e hareket etmiştir. Tarihin adliyesi Muarızlarımıza, yanlız muarız • larımıza değil, gidişimizi öğrenmek merakına düşenlerin hepsine açıkça söyliyecek bir takım hakikatler vardır. Bunları bir defa daha tekrar etmeği, gidişimizin en esash ve hatta ilk vazifelerinden telâkki ediyorum. Peşin peşin bildirmelidir ki biz demokrasinin tereddi gösteren ta raflarında kurulmuş her hangi bir politika fırkası değiliz. Biz sadece ve kat'î olarak inkılâp fırkasıyız. îşimiz ardakalmış kitap nazariyele rini, ve çeşitli hukuku esasiye tekerlemelerini bir tarafa bırakmak, gücümüzde ven'i şahsına münhasır inkılâbı hendeksiz, pürüzsüz, çitsiz yollardan yürütmektir. Bu işimizin ve bu gücümüzün şu şartına riayet edenlere Okyanos ufuklarından daha geniş hürriyet veririz. Aksi hareket edenlere karşı nefes almak, rüya görmek hürri yetini bile yasak edeceğiz. Çünkü biz yeni bir tarihi, yeni bir varlığı boynumuza almışızdır. Nazariye te«amühü ile kendi kendimıte hiya net edemeyiz. Kalem, dil, kafa hürriyetlerinin vatan hudutları gibi birer hududu vardır, birinden girilmez, ötekile • rinden çıkılmaz. Frakhlar da, cüppeliler de, silâhlılar da öğrenivermelidir ki gerile miyen, duraklamıyan ve sapmıyan yolcularız. Fırkamız inkılâbı sevk ve idare salâhiyet ve kuvvetini kendisinden başkalarına bir dakika için terketmeği henüz aklına getirmemekte • dir. Bunun aksini istiyenleri ve aksine teşebbüs edenleri ne tedhiş ederiz, ne takyit. Sadece ve itidal ile karşımızda mücadele safı kurmalarını bekleriz. Fakat şunu da söyliyelim ki kullanacağımız silâh çeşitleri daima mütenevvi ve dairaa mütefevvik olacaktır. Mücadele sistemini her zaman bir evvelkinden daha şedit, her yerde daha ezici olacaktır. Nasıl, ne biçim, ne sahada cidal istiyorlarsa öylece ve o biçimde dögüşeceğiz. Çünkü Avrupa'da yeni Türkiye'yi halkedenler; yeni Tür kiye'de bir Avrupa Meksika'sınm doğmasını istemiyorlar. Bugünkü muarızlarımızı itidal ile düşünüp takdir etmeğe davet ediyoruz. Emin olsunlar ki kendilerine ne mürteci nazarile bakıyoruz, ne bir şey. Gerçi bayraklarına lâik cum huriyetçi cümlesini, her îşletene d« böyle hüsnü zanla bakmayız. Mua rızlarımız da kendilerini öylelerden ayırt etmeğe çok çalışmalıdırlar. Karşımızdakilerin hırslana, hırslana bahis ve hücum ettikleri mevki ne mevkiidir? Klâsik politikacıhğm cilâsı dökülmüş parlemantarizmanın iktidar mevkii mi? Fakat bizim mevkiimiz böyle bir iktidar mevkii deilğdir ki Bizim mevkiimiz inkılâp ameleliğinin alınları kantere batıran mev kiidir. Patronlarımız da şunlardır: Inkılâbın özü ve yeni milletin manevî şahsiyeti. Onlar bizi işten çıkarmak şöyle drusun bilâkis daha çok ça • lışmamız için tazyik ediyorlar. Muarızlarımızı da bu manevî şahsiyette mündemiç gSrinek ist«riz. Bunda istinkâf ettikleri tak dirde daha sarih ve daha muhasım bir cephe ahnalarını temenni ede • riz. Bu takdirde açık ve temiz ko nuşmak; tehdit etmek değil ancak sui tefehhüme meydan vermemek tir. Yeni Türkiye bir varyete sah • nesi olsaydı belki politika numaralarına cevaz verilirdi. Fakat bu sahne bir tarih sahnesidir ki burada kafası, kalbi ve hamlesi sağlam olan lar yaşıyabilirler. İnkılâbm en bü yük zabıta kuvveti bu üç kuvvet tir. Bir kitap adliyesi vardır, bir kalp adliyesi vardır, bir de tarihin adliyesi ve hepsinden müthiş sonuncusudur. Onun fena hükmünden sakınmak gerek olduğunu karşımızdakiiere ha tırlatmak istiyoruz. Görülüyor ki rım dakika sonra davetliler çe • kildi. Kont dö Kabaklı'mn evinde senin kanın başına çıktı, bu ziyafet yerinde de benim kanım içi • me aktı. İşte iki ekstremite ki ortasında bir imparatorluk gume gidiyor. Ve o günden sonra Oral serbest hayata atıldı. Fakat ne de olsa çocukluktan kalma bir züppelik itiyadı kolay kolay geçmez. Yoksa Oral özünden erkek adamdır. Rastakoeliğine gelince harbi umumideki yeni zenginlerle, sonradan görmüşlerle fazla tema sından geçme muvakkat bir hastalıktı. Bir kaç defa görüşülünce kıymeti anlaşılırdı. Kendisini o soğuk tuhafhkla prezante edişi de hastalığının son izleriydi. Bir arlık kulağına fısıldadım: Bu kadın kim? Kadın tekrar dansa kalkınca anlattı: Esasını ben de tilmiyorum. ILMI MUSAHABE Ateşin bir aşk macerası! Kümesteki rakibile müthiş bir cenkten sonra sevgilisini kacıran ihtiraslı bir kuğu kuşu... Biraz da gülelim ! Ne hayret ediyorsunuz, yoksa bu nevi facialar, yalnız insanlara mı mahsus zannediyorsunuz? Hayır karilerim böyle düşünmi yiniz, neslî hayatın devamı için bir dişi eşe muhtar olan her hayvan zümresinde bu nevi cidaller bize taş çıkartacak derecede çoktur. Uzviyet âlemine nafiz olan tabiî kanunların en şâmili hiç şüphe yok ki arabın dediği gibi (elhükmü li men galep) klışesile ifade edilenidir. İlk nazarda aharın hayat ve hukukuna tecaviiz şeklinde görüldüğü için kıymeti anlaşılmıyan bu düstur, nesil bakasının, cins ıslahınm, ba • husus ıstıfanın hârisidir. Hak denilen keyfiyeti, tabiat, onu müdafaa etmeği bilenlere veri yor. İrade ile, azimle vikaye edil miyen mücerret bir hak tanımıyor. Ne tarafa baksanız uzviyet âle minde, hatta, bütün kâinatta cari olan faal kudret budur. Fezada maddi cazibenin yaptığı rolü uzviyette de (cinsî cazibe) yapar. Tabiatte o da varsa neslin idamesinden başka bir gaye yoktur. Fertlerden beklenilen şey, fıtrî kabiliyetlerin hüsnü idare ve inkişafıdır. Tekâmülün tek âmili, sağlam vücutlerin tasalibidir. Maddî hareketlerde tabiate muhalefeti hatıra bile getirmemelidir. İnsanlar ancak bu maddî hududu aştıktan sonra tabiî temayüllere mukavemet edebildiği nisbette fazilet ve ahlâk sahibi olur, ruhan yükseldikçe yükselir. Hayvanlarda cinsî ihtirasın şiddetini göstermek ve bu yüzden irtikâp edil«n faciaların bizimkilerine ne kadar benzediğini anlatmak i çin tsviçre'de yapılan yeni bir müşahadeyi nakledeceğim. Bu sıcak ve bunaltıcı havalarda ağdalı şeyleri ne yazmağa ve ne de okumağa tahammül edilemez. Bu günkü müsahabeyi ben nasıl sırı tarak yazıyorsam sevgili karilerim de gülegüle okusunlar. * *• Bir takım fedakâr adamlar var dır ki işleri, dikkate şayan hâdîse • leri takip, ilmî hareket ve tetebbülere yol açacak müşahede ve vesi kalavı zaptetmektir. Hele hayvanlar âleminde tesadüf edilen çok garip müşahedeler, in sanlarla hayvanlar arasında bizim tahayyül ettiğimiz uçurumu gittikçe darlaştırıyor. Şimdiye kadar yalnız insanlara mahsus zannettiğimiz (his) ve (hareket) lerin bir çoğunu hayvanlarda da buluyoruz. Aralarmda geçen ve sonu bir muthikeye müncer olan f»cianın kahramanları olan (Cygnes Kuğu) ları tanıyanlarımız olduğundan haklarında bariz malumat verme me müsaade buyurunuz. (Cygnes Kuğu) lar kanatlı hayvanların (Palmîpedes zül ricilil keffiye) cinsindendir. tyi uçan, daha iyi yüzen ve fakat pek yavaş yürüyebilen bu koca hayvanlar yiyeceklerini sular içinde yaşıyan hayvancıklardan tedarik ederler. Bunlar ehlî ve vahşi olmak üzere iki kısımdır. Tanılan ehlî nevilerinin adedi (12) yi bulmaktadır. îsviçre1 göllerinin ve sun'î lak küfürleşmeden de konuşulabiliyor muş. Hem lüzumu kadar sarahatle... Söyle tanrı.... Söyle ey tanrım hakikat ruzu ferda var mıdır Biz bu dünyadan usandık başka dünya var mıdır Fen yolunda kahrolan biçare hâlâ var mıdır Varsa şayet doktor olmuş bir budala var mıdır Esrarh bir ölüm İzmir'de 3 gün uykudan sonra ölen bir memur tzmir 25 Karşıyaka'da oturan gümrük manifesto memurlarından Ahter Bey üç gün evvel evine gel miş, ailesile beraber neş'eli bir hal de yemeğini yedikten sonra yat mıştır. Ertesî sabah zevcinin uyan madığını gören refikası Ahter Beyi kaldırmak istemiş, muvaffak ola • mamış, fakat kalbinin faaliyette olduğunu görerek müteselli olmuştur. 24 saat sonra Ahter Beyi gene u • yandıramayınca doktor çağırmiş, gelen tabip nabzın harekette olduğunu anlamakla beraber Ahter Beyi o da uyandıramamıştır. Ahter Bey 3 gün mütemadi bir uykudan sonra nihayet ölmüştür. Doktorlar hastalığı hâlâ teshis edemediler. Ahter Bey Ankara ve İstanbul'ca da ta • nınmşı şen bir adamdı. Bu şekilde olümii herkesi müteessir etmiştir. Gizli Cemiyet İtalya'da 84 kişi ağır hapse mahkum oldu Roma 25 (A.A.) Popolo di Roma, Romt'nm Sciacca'den istih • barına nazaran Maffia namındaki gizli cemiyet aleyhindeki dava bitmiş 12 maznun müebbet ağır hiz metlere ve 72 kişi 130 sene arasında tehalüf eden hapis cezalarına mah kum edilmiştir. 57 kişi beraet etmiştir. Bu ayın 25 ilâ 28 inde hususî mahkeme huzurunda gizli adale ve hürriyet cemiyetine mensup mü • nevverlerin muhakemesi icra edil miştir. Maznunlar isyana ve dahili harbe tahrik v* teşvik cürmile itham ediltnektedirler. Bir kardeşini öldürdü, birini yaraladı Afganistan'la Rusya arasında bitaraflık muahedesi imzalandı Ankara 26 (A.A) Mevsuk istihbaratımıza nazaran, AfganistanIa Sovyet Şuralar ittihadı hükumeti arasmââ sabık Kral Amanullah za'iHattırtBA Tağman'da imza olunan bitaraflık muahedesi bu defa bir kaç made ilâvesile 24 haziran 1931 tarihinde yeniden Kâbil'de imza edil miştir. tzmit 26 (Hu. Mu.) Karatepe köyünden korucu İsmaü'in oğlu tsmei' babasının evde asıh resmi mavzerini alarak karıştırırken tüfek ateş almış ve çıkan kurşun beş yaşındaki kardeşi Emin'i kolundan yaraladıktan sonra 3 yaşındaki diğer kardeşi Halü'in alnına isabet ede rek öldürraüştür. İzmir 25 İş Bankası müdürü umumisi Celâl ve Gaziantep meb'usu Kılıç Ali Beyler buraya geldiler. Celâl ve Kılıç Ali Beyler Değişen kaza ismi Ankara 26 Mardin'e tâbi Koçhisar kazasının ismi Kızıltepe'ye çevrilmiştir. Ziraat Bankasıtıda tasarruf Ankara 26 Ziraat Bankası memurinine 25 lira olarak verilen mesken bedellerinin 10 liraya, 35 lira olan mesken bedell<?rinin 15 ve 50 lira olan mesken bedellerinin 25 liraya tenzüi kararlaşmıştır. Şimdiye kadar banka memurlarının kendisi tarafından tediye ediimekte olan kazanç vergisi de bunda nsonra memur maaşlannda kesilmek suretile alınacaktır. Kral Faysalın ziyareti Ankara 26 Irak Kralı Faysal'ın buraya 5 temmuzda geleceği anla • şılmaktadır. Kral Ankara'da 2 gün kalacaktır. iş bankasmın ikrazati tzmir 25 İş Bankası, vaki müracaat üzerine Dikilitaş kazası tütüncülerine yardıma karar vermiştir. Kredi kooperatiflerinden isti • fade edilemediği bazı kazalarda iddia edilmektedir. Tayyare ile devri âlem Londra 25 (A.A.) Devri âlem seyahati yapmağa çıkmış olan Japon tayyarecisi Sutemaru Chingu, Southampton'da karaya çıkmış ve saat 15/45 te Londra'y* muvaslaat et miştir. Mumaileyh hemen Croydon tayyare karargâhma gitmiştir. O radaa saat 17 de Paris'e hareket edecektir. Menemen jandarma kumandanı mahkemede tzmir 25 Menemen'deki irtica hâdisesi esnasında Kubilây'ın feci sekilde öldürülmesine lâkayt kaldığı iddia edflen Menemen jandarma kumandanı yiizbaşı Fahri B. hak • kındaki evrak divanı harpçe İzmir Vilâyet idare heyetine verilmişti. İdare heyeti Fahri Beyin lüzumu muhakemesine karar vermiştir. EDEBÎ TEFR1KA : 11 Maarif tayinleri Ankara 25 Aksaray müdürü Hakkı Bey Meraş müdürlüğüne, Muş maarif Hayri Bey Aksaray maarif lüğüne tayin edilmiştir. Maarif Maarif müdürü müdür AKA 6ÜNDÜZ Bildiğim şudur: tngilizce ile fransız'cayı türkçesi kadar mükemmel bilir bir hanım. Adı İdil thsan. tdil'in babası ölmüş. Kimsesi yok. Vikont dö la Roşnu • var'ın hem kâtibi hem kahyası, hem daktilosu... Hem..? Orasını bilmiyonım. Birdenbire de iftira etmeğe hakkımız yok. Ya şu ihtiyar Ahmet Bey? İşte onda şüpheliyim. Zengin mi, sihirbaz mı ne? İdil'i zaptetmiş. Senin aran nasıl? Şimdilik fena değil, kendisine hürmet ettirmesini biliyor. Yoksa etrafını sarmak istiyen lerin çemberinden zor kurtulur. Lâfımız yarıda kaldi. Danstan dönmüşlerdi . Barın kapanma zamanı geçeli çok olmuştu. Neredeyse sabah olacaktı. Hepimiz kalktık. Ben ayrıimağa hazır Uğraşırsın vergi tarheylerler il ların ziyneti olan bu hayvanlar, huyminden yana suzlukları darbımesel olacak ka • Göz yumarsın, yüklenirler çünkü dar titizdirler. hilminden yana Vahşi kuğular muhacir kuşlar İtiraz etsen olursun ilim ve mildan sayılır. Esasen şimal iklimlerine mindesn yana mensup oldukları halde kış rnevsimYer yüzünde böyle kahrolmu* etibba var mıdır lerini geçirmek için Avrupa'y1 asa* rak Afrika'ya ve hatta Hindistan'a Bir hekim gitmez bugün eczacıkadar giderler. Bunların ekserisi benın dükkânına yaz tüylüdür. Yalnız (Ostralya) da Gitmiş olsa vergi bağlarla onun yaşıyan bazı nevileri siyah tüylü her yanına dürler. «Terki can derler bu derdin muBoyunları çok uzun, gaga ve kateber dermanma» natları geniş olan bu kuşların tüyleri Bundan âlâ başka bir tâbiri rana gayet parlak beyazdır. (Blanc comvar mıdır meun sygnes) tâbiri adeta darbımeHavfederdim ilmi tazyik eyliyensel olmustur. lerden, hemen Gölleri çerçeveliyen tepelerde Oğlum olsaydı alırdım mektebi tatlı akisler bırakan sesleri pek gür Tıbbiye'den ve halâvetlidir. Yazdırırdım durmadan bir Fır İsviçre'de yaşıyan ejıli bir kuğu, kaya elbette ben insanlarda görülen cinsî ihtirası çok Çünkü başka böyle bir babı muallâ var mıdır andıran öyle bir harekette bulun • muştur ki bütün tsviçre'liler bu çapKendimi zapteyledim ben lonrakm kuşun macerasını öğrenmiş ve bu dan azmak için hâdiseden bahseden (Journale de Hastalandım nabza uygun söz Geneve) de «Le cygne connaît les bulup yazmak için passions humains, ou bien l'homme Çok çalıştım hatıratı ruhumu les passionsanim ales> lâtifesile hâyazmak için disenin ehemmiyetini anlatmak isGâve'nin kâabında bir mecnunu şeyda var mıdır temiştir. Yazacağımız vak'anın kahra GÂVEİ ZALİM manı olan (kuğu) epeyce bir za mandanberi eşini birdenbire kay bederek bekâr kalmıştı. Uğradığı Temmuz içinde İstanbul'u ve bu felâketten duyduğu hüznü bir Yalova'yı teşrif buyuracak olan dereceye kadar hafifletmek ve müReisicumhur Hazretlerinin ha teselli olmak maksadile mevsimin en soğuk günlerinde bile (Schadu) cireket zamanları yaklaşmakta olvarındaki bir köşke kadar gidiyor, l duğundan Dolmabahçe ve Bey orada tel örgülü kümeslerde besle lerbeyi saraylarında hazırlıklar nen bir çift kuğunun yanına sokul baslamıştır. tstihzarata millî sa • mak için can atıyordu. raylar müdürü Sezai B. nezaret (Thoune) garının büfecisi olan etmektedir. Seyrisefain Müdürü koşk sahibi kuğularını çok sevdiğinumumisi Sadullah Bey de hazır den akşamları tel örgüleri kalın bezlerle örter, boylece kuşları so * lıklarda bulunmak üzere Yalo • ğuktan muhafazaya çalışırdı. va'ya gitmiştir. Bu zat epeyce zamandanberi kalın örtülerin ötesinden berisinden didiklendiğini hayretle görüyor ve Van'da bir cinayet yaparak kaykafes içinde de kan lekeleri seçi bolan Kürt Osman'm burada Azap yordu, hiç bir mana veremediği bu kapı'da bir eve saklandığı haber agarip halin sebebini anlamak için lınarak yakalanmış ve adliyeye vekümesi müşahede tahtına almış. rilmiştir. (Geneve) li kuğunun buralara kadar geldiğini ve hiç soluk almağa bile lüzum görmiyerek telin önündeki kalın bezi gagasile aralıyarak ateş saçılan şehvanî bakışlarile dişi kuğuTiran 25 (A.A.) Parlâmento, yu temaşaya koyulduğunu hayretle fevkalâde bir içtima aktederek hümüşahede etmiştir. Bu hali görüp kumetin İtalya'dan 10 sene müd fevkalâde hiddetlenen erkek kuğu detle 10 milyon franklık istikrazlar evvelâ mütecavizin üzerine hücum akdetmesi için hükumete mezuniye' veren kanun lâyihasını ittifakla kave tellere çarpınca ona bir şey yabul etmiştir. Bu para bütçe açıgının pamıyacağını anlıyarak bütün hırkapatılmasını, iktisadiyatın, nafia sını dişiden almakta, onu kan içinişlerinin ve maarifin ıslahına tahde bırakıncıya kadar dövmekte i sis edilecektir. miş. Hergün haksız yere dayak yiIIIIIIIIIIIIIIIIIIMIIIIIIIIIIIIIMIIIIIIIIIIllllllllMlllllllllllllllllllllllllllltMIII yen dişiye acıyan efendisi, kozlarını daha ayrılmamak üzere yeni bir apaylaşmak üzere erkek kuğuları ile teşkil ettikleri, zavallı mağlup karşı karşıya bırakmak için bir gün kuğunun da eski kümesi etrafında kümesin kapısını açık bırakmış. (Gedolaşmaktan başka bir şey, yapa nevli) kuğu gelir gelmez başlıyan madığı altı aydanberi devam eden boğuşmanın neticesinde galip ge müşahedelerle teeyyüt etmiştir. len mütecaviz mağrur bir eda ile Genevlilerin mağlup hayvana avdete başlayınca dişi kuğu da ihbaşka bir dişi hediye etmek uluvvii timal ki kendisini haksız yere dö ven kocasından ziyade âşıkını vefalı cenabini göstermek istedikleri ri • bulmuş ihtiyarile onu takibe koyulvayet ediliyor!!! muşü Bu çiftin bîrbirlerinden bîr ABDÜLFEYYAZ TEVFİK Saraylarda hazırhk Bir katil yakalandı Arnavutluk italya'dan bir istikraz aktediyor KOKAiN Yazan: AKA GÜNDÜZ Bn kongreye İstanbul Os • manh barosu da iştirak etti. Abdurrahman Ali Beyi delege olarak gönderdi. Kongreden sonra Abdurrahman Adil Bey Paris barosu şerefine bir ziyafet verdi. Dün gece... Ben de bulundum. Adliye Nazırından, Fransız avukatları batonyesinden, meşhur Mert Lâboriden, bir çok güzide ilim adamlarından tut ta bana kadar hepimiz orada idik. Roma sefiri Nabi Bey, Paris sefiri kebiri Naum Paşa f ilân. Yemekten sonra yan salona geçtik, kahve ve li kör içiyorduk. Herkes birbirile oturarak, ayakta dolaşarak ko nuşuyordu. Naum asa bir kanapeye otur . muş, sağ ayağını altına almış.. Etrafında meşhur güzidelerden bir'halka.. Paris barosunun duvayeni söyliyor. Bu ihtiyar, 971 hareketlerini anlatıyor. Gençliğin • deki ateşli ihtilâlciliğini ayni heyecanla tekrar ediyor ve bizi de genç inkılâpcılar zannediyordu! Yani hürriyet için bizim isyan ettiğimize kanidi! Bahsin en canlı yerinde bil • mem ne söyledi de, sözün gelişi de, Naum Paşaya: Çok ıztırap vericidir. Dedi. Naum Paşa derhal şu cevabı verdi: Evet, hakikaten öyle. Yirmi dakikadır ıztırap veriyor. İhtiyar anlamadı: Ne? Diye sordu. Sol ayağıma giren bir pire! Ve dizini büktü. Potininin bağını çözdü, çıkardı, çorabını in dirdi ve pireyî aramağa başladı!. Halka bîr anda dağıldı ve ya lanırken Oral bırakmadı, ya vaşca: Kal, dedi. Otellerine kadar götürelim, seninle biraz daha konuşuruz. Genç kadın yolda da şakrak lığını muhafaza ediyordu. Sağında Ahmet Bey denen ihtiyar, solunda Oral ve ikisinin kollanna asıla asıla neş'eler saçan İdil ... Arada bir dönüp bana sesleni yordu: Avcılığınızı işittim. Kimden hanımefendi? Ercan söyledi. Tuhafıma gitti. Söyleyiş tarzı pek lâübali idi. Ercan'ı ne vakit tanımış, ne vakit Ercan diyecek kadar senli benli olmuştu? Er • can'ın bunda da bir marifeti olmasın diye düsündttm. Varsa helâl olsun. Nemelâzım, böylesine değer doğrusu... Büyük otelin kapısında vedalaşırken tdilt Artık yabancı durmazsınız değil mi? Dedi. Ankara gibi yeni bir muhitte ahbapsız, dostsuz kal* mak ne kadar can sıkıcı şey... Yarın akşam bir çayımızı içer misiniz? Memnuniyetle hanımefendi. Saat beşte burada beklerim. Numara 19, 20, 21. Bizim otel deki odalarımız, hem yazıhanemiz, hem evimiz, hem gazinomuz. Ne yapalım gurbet. Ahmet Beyefendi de otelden çıkmasını pek istemez. Sevimli ihtiyar gülümsedi: İhtiyarlık efendim, ihtiyarhk. Oral! Yarın akşam işin yoksa sen de çayını bizde iç. Can atacağını sezdiğim halde nedense reddetti: Yarın bir dostuma çaya gideceğim. Başka vakit. Çaydan sonra gel. iMabadı var)