3 İkinciteşrin Perşembe 1938 ıAs_ | ri Venüs arayan iki büy **k Kadınlar güzelliği korsa ve makiya (ANADOLU) ük ressam! I da değil, tabitlikte aramalıdırlar! Ressamlar hazreti Havvayı masum olarak tasvir ederler. Halbuki bence Havva tam manasile günah yapan bir kadındır Âtik devrin san- atkârları, devrimiz san'atkârlarından kuvvetli imişler, gü zelleşmek için ka- dınlar nasıl bir re- jim takip etmeli- dirler. Tarihin hiç bir devrinde, zamanı- mizda olduğu kadar kadın vücudü- ne ehemmiyet verilmemiş ve onun bedit inkişafına bu kadar emek sar- fedilmemiştir. Kadın vücudünün korsalarla da- ralan, ve modaya tevfikan gerek vücudün göğüs kısmında, —gerekse' kalçalarda yapılan tadillerle hakika- ten biçimsiz bir vaziyet alan şekli- ni hepimiz biliriz. | İ | Şu muhakkaktır ki, bütün itina- İT mıza rağmen kadın vücudü dıştan değil, ancak içten yani ruh itibarile değişme neticesidir ki hakiki gü-', zelliğe vasıl olabilir. Dışarıdan yapı- lan tazyık güzellik vermekten ziyar de bilâkis kadını çirkinleştirir. “Bir çok bediiyat doktorlarının kadınlara verdiği nasihatler - yersiz değildir. Bilhassa kadın güzelliği üzerinde söz söylemiye salâhiyottar olanlar büyük ressamlardır. Biz; bu' sebepten “dölayı Pârisii iki meşhur ressamını ziyaret ettik. | Şunu da ilâve edelim ki, erkek güzel- liğinin reçetesi hiç bir devirde değiş- memiştir. Erkek; geniş omuzlu, dar kalçalı | ve uzun boylu olacaktır. Bunun ak-| sine sahip olanlara (çirkin erkek) | denmezse de, her halde bedit ka -| nunlara — uymadığı bunlar| (makbul bir erkek) - suretinde de tavsif edilemez. | Jan Gabriel Domerg | Çıplak kadınlar portresinde en | fazla muvaffak olan ressam, Jon Gabriel Domergdir. Onun mevzu- ları ekseriyetle şen ve ihtiraslı gü- zellerin çıplak vücudlerile doludur. Beni en kıymetli, en nadide eşya ve koleksiyonlarla dolu salonunda kabul eden Domerg suallerimden İRomanolar geçti. Jan Bemerg atölyesinde İ-eir düvara giderek oradan bir per-'sebep,- gitaranın - kadın le çekti. | Perdenin altından harikulâde ne- fis, ince ve bir şiir diyebileceğimiz kadar güzel bir kız göründü. Bu kız zannetmeyiniz ki canlıldır. Ben de gitara ile daima kadın|meleri tasarruf edenlerden, hatta e- Fakat, canlı denecek kadar hare- ketli bir resimdi. Domerg, tabloya bakarak bana şu izahatı verdi İşte size bir misall Burada g nüz güzel kız, bir (kız) de- ğil, çolukçocuk sahibi bir annı Fakat şu tazeliğe, şu neş'eye, ve et- teki şu zarafete bakınız. Bu kadın.[ güzelliğini neye medyundur! biliyor musunuz?, Tabiatal, - Bir çok gile-| lerin yaptığı gibi o, hiç bir zaman | ve bin türlü vücud orsaya, İğat tazyikine ehemmiyet vermemistir. | Bunun için vücudü taze ve sıhhatli kalmıştır. Müteaddid defalar doğur- masına rağemen, daima güzel ve daima zinde kalan bu bayan güne- şin, ur. Domerg, bunları söylerken bir- denbire gözümün önünden Rosine Dereanlar, Annebellalar, Vivian Bunlar da çoluk çocuk sahibi gi zel annelerdi. Domerg, sözlerine şunu-da ilâve etti: — Kadınlardaki görüş kuvveti gittikçe ziyadeleşiyor. Diyebilirim ki, san'at meselelerinde onlar biz- den kuvvetlidir. tabiatın, ve hürriyetin çocuğu-| £ bitinü şökledrnp -resdli* Beltran Masse — San'atta, muhakkak ki, za - En meşhur yıldızların mana uymak lâzımdır. Bizim dev-|olmakla kalmıyan Beltran rimiz, insan oğlunun tabiati anla -|tablolarını büyük salonlarda teşhir ması: ve tabiata dönmesile başlar.jeden ve haklı bir şöhrete malik olan Bu, çok hayırlı bir şeydir. Vücudü-|Parisli bir san'atkârdır. müze, bir nebata baktığımız gibi ba-| — Salonda gördüğüm resimler için- kalım. Güneşte yaşıyalım! Güzellik,|de yerde uzanan, ayakta duran, bir sıhhatten neş'et eder. Sıhhat, insa-|iskemleye dayanmış olduğu halde na emniyet ve itimad verdikçe vü -|gökyüzüne bakan çıplak güzeller, cüddeki çizgi ahengini, ve çizgi cün-|gözlerimi kamaştırıyordu. büşünü meydana getirir. Nasıl ki,| — Beltran Masse, gülerek bana bak. sıhhat ruhumuzda da - ayni tadilâtı|tı: rapar. Domerg yerinden kalktı. Tessamı Masse — Bilmem biliyor musunuz; de- Ağir di, İspanyolların gitara çalmasına vücudüne benzemesinden dolayıdır. Evet, gi- tara tıpkı kadın vücudüne benzer. Gülmeyiniz! Bunun —manasını anlamak için İspanyol olmak lâzım- vücudleri hatırlarım, Siyah bir yılanın güzel ve çıplak bir kadın vücudüne sarılışını gös - teren enfes bir tablonun karşısında Beltran Masse bana şunları söyle- di: — Bu resim, hazreti Havvanın esmidir. Bir çok kitaplarda ve re - simlerde onun pek mastim tasvirle- Beyker rini görürüz. Halbuki bence, hazreti Havva tam Manasile günah yapan bir kadındır. İşte bu resim, onun meşhur günahını temsi! etmek İsti-| yor. Beltran Masse biraz durdu. Son- ra: — Eski devirlerde daha kuvvetli heykeller ve daha kuvvetli tablolar| vardı, dedi. Çünkü o zamanlarda ka dın vücudü tamamen görünüyordu. Çünkü şu veya bu gibi tesirlerle ka- dın esaret altına girmemişti. Bu se- bepten dolayı artistler onların vücu- dünü serbestçe seyrediyorlardı, ve eserleri hakkile ikmal - ediyorlardı.. Hulâsa, atik devrin san'atkârları bu suretle güzelliğin ve - dolayısile hakikatin ta içine giriyorlar, ebedi eseri meydana getiryorlardı. Vu'den: Lenoir Zavi İzmir Esnaf ve Ahali Rankasın-) dan agtın aldığım iki hisse bedeli ola- rak verdiğim yirmi lira mükabili aşa- ğıda tarih numara ve miktarları ya- zılı Ziraat Bankası makbuzlarını zayi ni alacağımdan hükmü ol- madığı; 6 lirabk 3/1/928 T. 834/5120 10 1/3/928 T. 312/5508 4 « — 9/2/928 'T. 208/5419 Karaburun eski Muhasebel hu-| susiye odacısı Halit Kırant D.8 SANİFE 4 | ÇİMDİKLER |Nüfus siyasetinde Tür- kiye en başta göste- Biz muharrirler ve karilerimiz Mektepli gençler vapurda, edip- ler, şair ve yazmak istedikleri tez - ler etrafında hararetli hararetli ko- nuşuyorlardı. Biraz edebi lokma ye- miş bir insan olarak, şöyle kulak mi- safiri oldum: Kimi Namık Kemalin, kimi Re- eaizadenin, kimi Tevfik Fikretin, bazısı da Nedimin, Fuzulinin haya- tından bahsediyorlardı. Mevzu inti- babında haklı bir titizlik gösteriyor- lardı. Çünkü bir edibin bayatını yaz makla eserlerinin tetkikini yapmak arasındaki büyük fark, onları kor- kutuyordu. Lügati önlerine koyup Ziya Pa- şanın, Tevfik Fikretin, Nedimin, Ba- kinin şürlerini kelime kelime tercü- me etseler bile onların mısra, beyit, kıt'a, hatta ve hatta tam şiir halin- deki ruh ve manasını ihata etmek zordu. Çünkü kelimeler, bizim gibi yazı ve san'at adamlarnın kalemlerinde ve eserlerinde, lügattakinden başka ufuklarda, hatta başka maksad ve espiri kanatları takarak dolaşırlar. O terkipler, o Arabt, Farisi keli- melerin en tumturaklı — olanları, o mecazlar, o istiareler, bu çocukların kafalarına nasıl sığabilirdi>. Eminim ki, Fikretin, Ahmed Ha- şimin bile şürlerinden bir çoğunu anlamıyorlardı. Çünkü bunu anla- mak için, küçüktenberi almagelmiş başka bir kültürün de vücudü ş: u. Bizim gibi Arabi ve Farisi keli- rilen örnek Kadınları hürriyete kavuşan mem- leketlerde n İşsizliğin de nüfus üfus artıyor J arttıran âmiller- den biri olduğu anlaşıldı Geçen gün Londrsda toplanan #çocuk doğumunu kontrol — birliği> | kongresinde Türkiyenin ismi nüfus| sahasındaki terakkisi misal olarak gösterilen memleketlerin en başın- da geçmiştir. Kongrede, bir çok memleketlerde | çok iyi ve esaset nüfus aiyaseti tutul-| duğunu ve bu sahada İngilterenin ge| 1? kaldığını ileri süren profesör Sir| Leonard Hil şöyle demiştir: «— Kadımların Atatürk tarafından hüriyete — kavuşturuldukları — yeni İngilt>re - Italya | itilâfı | fi 1 inci sahifede — | laâima Alman komşuluğu- — Baş! hükümet komşuluğun kendisine telkin edece- &i kâbuslara karşı yarın başka raflardan bir mesned aramağa mec- burdur. Her girdiği kabın şeklini ılııılml debiyat ve san'atla uğraşanlardan çoğu, Meselâ Fuzuliyi, Nef'i; kofcalıyı vesaireyi doğru dü kuyamazlar. Bu çocuklar ise, onun atmosferi- iyavaş yavaş romancılara gitti. Esad Mahmuddan, Faruk Nafizden, Pe- (yamiden ve bugünkü edebiyatçı ve romancılardan bahsa başlandı. ötedenberi — mahir ve mazuf — olan İtalyan siyasetinin bugün Roma - " |Berlin mihverinden faydalar temin etmekte devam edeken bu mihvere bağlı kalmakla beraber her ihtimate karşı yarını hazırlamağı ihmal etme- mesi lâzımgeleceği ve ihmal etmedi- #i tabildir. Binaenaleyh İtalya Avus- turya meselesindenberi — mihverin kendisine daimi bir mesned - teşkil edemiyeceğini kavramış ve buna İçlerinden biri sordu: — Filâncayı şahsen tanıdın mı? Evet, Ankarada bir kere gör- im, — Nasıl, kendisi'de-güzel mi ba- ri? — Yak canım, kocaman bir bur- nu var. Soğuk bir insan.. Bir diğeri atildı — Bana da İstanbulda köprüden geçerken filâncayı gösterdiler.Aman ne biçimsiz şeymiş 0? Halbuki ben, onun romanlarını okurken, bunları yazanın da güzel olacağını sanmış- tım. Gülümsemekten kendimi alama- dım. Hakikaten de öyledir: Karilerimiz bizi, yazılarımıza, ue- lubümüze, romanlarımızdaki kahra- manlara göre tahayyül ederler. Müs tear namla «Mechul korsan>, eFır- tına Ali> ve bunun gibi bir kaç ro- manımı okuyan karilerimden biri bana sormuştu: — Yahu, onları yazan adam, mutlaka barut gibi sert, uzun boy- lu, yarı dev gibi bir mahlük, kaşla-, ı çatık, yumrukları sıkılmış bir in- sandır değil mi? Ben de, evet, deyip geçmiştim. Bir vakitler gene müstaar isimle yaz- dığım «İslâm tarihi» adı altında bir tefrikam vardı. Beni, hatta kendi dostlarım, kelli felli bir hoca sanmış- lar. Sonra, başka bir isimle edebi bir roman yazmağa başladım. Öğren - dim ki, beni, hasta, ince, melânko- lik; saçları ensesinde, kimse ile ko- nuşmıyan, cemiyetle münasebetini kesmiş, ufak tefek, soluk renkli bir san'atkâr olarak tahayyül ediyor - larmış. Bir hayli güldüm, Ben bile Nizameddin Nazifi «Ka- ra Davud> u yazdığı vakit, henüz tanımamış olduğum için, Babiâliyi susa durduran bir eli sopalı, bir kah- yaman yeniçeri delikanlısı seklinde düşünürdüm. Çimdik coc—<—ÖO O Doğum Gazetemiz operatörlerinden B. İhsan Karakurunun bir kız evlâdı dünyaya gelmiş ve Alten ismi kon- muştur. Ana ve babaaını — tebrik €eder yavruya uzun ömürler ııuı riz. karşı hazırlıksız. bulunmamak icap edeceğini takdir etmiştir. Diğer taraftan başka bir defa da bilmünaseba işaret ettiğim gibi, Mü- nih konferansı kim ne derse desin, İngiliz vo Fransız siyaseti için çok acı, çok ağır bir mağlübiyettir. Ha- zırlıksız bir vaziyette yakalanan bu iki hükümet Münih itilâfını acı bir kadeh zehir gibi ne olduğunu hile bile içmek zaruretinde kalmışlardır. Bu itbarla, İngiltere olsun, Fransa olsun, teslihatlarını ikmal edinceye kadar bu vaziyetin tekerrür - etme- mesi için ellerinden ne gelirse hep- sini yapmakta menfaattardırlar. O- nun — içindir ki, —İtalyan — itilâfının mer'iyete girmesi hususundaki şart-| lar bakımından bugüne kadar pek Türkiyede nilfus 18,5 milyondan 16 milyona çıktı.» Profesör, bundan sonra diğer mem- leketlerden misal göstermiştir: — Orta Asyada kadmlara Sov- yet idaresi tarafından hüriyet verildi. Orada da, bazı yerlerde nüfus yüz. de 350 nisbetinde arttı. Bugtn Rys- ya 30 milyonluk bir ordu çıkarabile- cek kabiliyettedir. «Bir Alman muharririnin yâzdığı- na göre, 1940 senesinde 20 yağinda- ki gençler Fransada 360 bin, İngilte. rede 433 bin, Almanyada - sön defa ilhâk olunan erlerdeki nüfus hariç olmak üzere - 636 bin, japonyada 740 bin, Rusyada da 1 milyon -400 bin kişi teşkil edezektir. «Nüfus arlışı en fazla japonyada görülüyor. Doğum nisbeti 31.6- olan İnu endişe ile telâkki etmeğe ve bu Dü memlekette ilk defa olarak de- miryolü 1872 de yapılmıştır. O'tarihe ten bugüne kadar japonyanin nüfüsu 33 milyondan 70 milyona çıkmığ tir.s Kongrede bundan sonra İşsizlikle nüfus meselesi arasındaki münase. bet görüşülmüştür. Uzun zamandan beri İngiltereyi meşgul eden bu mü- sele hayli münakaşalara - yol-açmiş- dar. Çünkü, bir kısım içtimaiyatçılar ra göreşcişmizlik nüfusu artırmakta. dır, Birçok misallerle, iştiz kalan bir adamın kısa bir müddet zarfiında-ço« cuklarınm arttığı görülmektedir. Bu süretle bir taraftan işsiz kahıp fakir düşen adam, diğer taraftan 'da, mesi daha müşkül bir vaziyata düçe mektedir. Bunun için, bilhassa fakir ailelere çocuk doğumunun kontrolü Küzumu ileri sürülmektedir. Diğer bir takım-içtimaiyatçılar-da bunu kabul ddiyorlar, Pakat işsizlik gözönünde tutularak çocuk doğümü- nu tahdid etmenin doğru olamığaca. gn süylüyortar, Çankil onlara göre, doğâan bir çocuk yeni bir müstehliks tir ve onun yiyeceği, içeceği, giyecee ii memlekette iş hacmini genişlete. cek -ve, bu- suretle, /müfus arttıkğa vişe sizlere iş çıkacaktır.. Bunun için: nü- fusun artmasını tahdid değil, bilâkis teşvik etmek lâzımır. Bu tezi müdafa& edenler diyorlar kiz umuümi harpten sor?a her — Mmem- fazla hassas ve titiz davranmış olan İekette nüfusun -azaldığı görülinek, İngiliz siyaseti Münih konferansın- tedir. İşte, en/aşağı on senedenberi- dan sonra bu bhassasiyet ve titizliğini bulunduğumuz buhranlı vaziyet, “iş biraz gevşetmek, İtalyaya karşt mü- #zlığı asıl bundan ileri gelmektedir, maşatkâr hareket etmek zaruretini Çünkü, nüfüa azalmış, mal sarfı da duymuştur. İki tarafın haleti ruhiyesinde bu sebeplerden dolayı tahassül eden ta- Mvvül geçen seneki ihtilâfnamenin başka bir gözle görülmesini intaç! etti ve İngiltere — itilâfnamenin meriyete girmesi için daha evelce ya- pılması zaruri olan — şartlar husu- sunda müsamahakâr hareket edece-' gini ihsas ettiği gibi bu şartları şim- diye kadar yerine getirmekte pek de istical göstermeyen Bay — Mussoli hükümeti de âni bir jestle İspanya-. daki gönüllülerinden mühim bir kıs- | mını geri çekmek — suüretiyle İngiliz | siyasetine karşı büyük bir cemile yapmış oldu. Bir aydanberi hazırlanmış olan bu pişmiş ve pişirilmiş aşa eğer Avam kamarası su karıştırmıyacak olursa itilâfname bu ayın on beşinden itiba- ven meriyet mevkiine girecektir. Türkiye bir Akdeniz devletidir ve bu itibarla da Akdenizde sulhu tar- sin edecek olan her hareketin en sa-| mimi bir taraftarıdır.. İngiltere ve| İtalya gibi ikisi de dostumuz ve ikisi de kuvvetli bir Akdeniz devleti olan iki hükümetin bu denizdeki müteka- bil hak ve vaziyetlerini tayin eden bir muahede Akdeniz sulhunu en lesaslı bir şekilde tarsin edeceği için biz bu muahedenin meriyet mevkii- ne girmesi ihtimalini memnuniyet ve beşaretle karşılarız. Hamdi Nüzhet Çançar © nisbette düşmüştür. Sir Leonard bu taze iştirak edenlör., dendir. Profesör sözlerine devam>es derek demiştir ki: 4 «— Yanlış bir siyasetle İngiltere- de nğfus tahdidine gidilerek çok'fe, na edilmiştir. Zira, doğumun artma- sına mani olunarak, son yirmi zene içinde, umumi harbin telef ettiği nü. fustan daha fazla bir nüfustan mah- rum olmuştu.» İngilterede axker miktarının - art- tırılması esaslı bir siyaset olarak tu- tulduğu bugünlerde nüfus meselesi hakikaten ciddi münakaşalara yol açmaktadır. Marşando * Adliye nazırı oldu Paris, 2 (Radyo) — Fransız Ma> liye nazırı Marşando, Adliye nazirı lmuş ve yerini adliye — nazırı. Pol Roynoya devretmiştir. L Marşando, yeni vazifesine başla« madan evvel gazetecileri kabul ete miş, Maliye nezaretinde bulunduğu zamanlarda kendilerinden görmüş olduğu müzaheretten dolayı teşek- kür ettikten gonra, yedi aydanberi maliye nezaretinde büyük müşkiletla karşılaştığını söylemiş, — Fransanın son mali vaziyeti hakkında beyatat ivermekten çekinmiştir.