Sahile — 9 Fant Ç ©ezi Otomatik adamlar fabrika- #zdebirin ANADOLU Afrikada vahşilerin küçük bir krallı- sında geçen bir saat Mukallit insan ve âdet derdi Yalancı olmıyan adam, yalan söyler, çünkü âdettir. Baba, saygılı yalanı söylemip te . Bu çeşit tahtayla imal edi- “enler hattı üstüvada da, kutbu ı._'ıîdı de şirazeden çıkmıyor: Ar, Bir tanesi tahtessıfir sek- itn derece santigradda hiç pan Vermeden, lâstiği delinmeden, * gün üç gece konferans ver- di Soğuğun şiddetinden heri- fin söylediği sözler ağzından çıkmaz dolu gibi dondu- » yere düştüler, leblebi kü- "—"rıüıı-ııd. yücselip he- H_'%ıııiiln. fakat adamcağız, Bitalyöz gibi, Legmorn tavuğu Tbi, otomobil ekzosu gibi du- Tüp dinlenmeden, soluğu kesil- Teden, inci doğurmak, yetiştir « Bek ve üflemekten geri kal- Madı, - Maamafih asıl gayemiz m&- lümu ilâm edici alim yetiştir- mek deği, alelâde, harcıâlem İnsan yetiştirmektir. Çünkü asıl retli talep ve büyük spekü- 'ön fırsatı bu metadadır. Bunların imalinde iki şeyi nazar alırız; 1 — Güye, 2 — Gayeye varılacak metod. Gaye denince şunu anlarız. ı'üıııı neye yaratıldığını, yanı hangi hedefi istihdafen dürya- YA getirildiğini tetkik. Çünkü Talüm a ta Flatondanberi fconi Araştırma hâdisenin (ne içininize t6 thioti) ve faasılıaı — ke to Pos) aramaktır. Canlı insanlarda ilk önce gö- 78 Çarpan şey tahsildi. Fakat tahail, para tahsili idi ve bur dolayı tahsil müddetini ha- ’,h' ön senelerine tıkıyorlardı ,* Mmümkün mertebe az yer #gal etsin ve para kazanmak 'tin çok yer kalsın. Çocukları bi fâr doğmaz sıkmıya başlıyan tahsil senelerinin sıkıştırılı- Ha göre yaradılışın insanı ya- Tatmaktan maksadının para ol- z apaşikâr anlaşılır. Para e en çok demir çıkartmakla, :'—5 ve başka matahlar ye- #irmekle mümkündü. Fakat teğittirilen pamuk fena olduk: onra yetiştirilen insan en Mükemmel insan da olsaydı kı,.ç Para ederdi efendim? Çün- o Para edecek olan insan de- v nk"_"!llh. Binaenaleyh pa- İasanın değil, insan pamır ndu, bu sürette yaradılışın Nati ve insanı yaratmaktan saygısız hakikati söyledi diye de oğlunu döver u a maksadı pamuk yetiştirtmek ol- duğunu tesbit ettik. Binaena- leyh insan imal ederken iyi muk yetiştirebilecek insan lini arttırdık. Eski insanlar pa- ra etmediğinden hâalk di; bu sığırların zarbından elde ne rakam kalırdı. Hâkim olan pa- mük ve pamuk piyasasıdır. İk- n eveli de — âl de budur. Fatihler, devletler, insanlar düşmüş veya kalkmış, bunun ne ehemmiyeti olurdu? devirler, Asıl buğday, demir ve pamuk piyasası düşmesin. Onun - için herşeyi alaşağı edip - piyasayı kaldırmağa bakmaiu idi. Diye- ceğiz ki; piyasanın inip kalk- ması arz ve taleb, ekonomik kanunlara bağlıdır. Hayır efen- dim! Pıyasa kime kulak as yor- du ki, ekonomk — kanunlara aldırış etsin? Treni — bekliyen İran Şahının. islim bakkında söylediğini taklit ederek “ben fArlıyorum! Exonomik - kanun- lar da ardımsıra vetişe koysun- lar. ord.. Giçen barbar'ık devrinin ekonom stleri yetişeyim derken tatara a 1 gibi yaya kalı: yorlardı. Biz başka türlü hâre- ket ettik. Zatca Misir. eşeği yerine otomobil, —kuş yerine tayyare icıdve ikame edilmişti. Biz de et ve kemik insan yerine otomatik insan imal ederek piyasanın ardısıra kuyruğuna yap'ştık. Siz bu otomaltı tahta- dandır demirdendir, d.ye tehzil ediyorsunuz. Er eserle belli olur. Bakınız; — otomat insanın yetiştirdiğ şu mükemmel px muğall. Eski zamanın — canlı insanları öteki dünyaya taklağı atıp ta kendilerine gusül abdesti verilirken öteberilerinin böyle pamukla kalafatlanması onlara hiç nasib olmuş mu idi? îıııı olarak — varılacak gaye belli olduktan sonra, o hedele varmak için kullanılacak meto- du tesbit etmek kaldı. Et ve kemik insanın evsafını iyice tesbit ettik. Bünlar başlıca iki idi: 1 — İasanın taklidciliği. 2 — Âdete tabiiyeti. 1 — İnsan mukalliddi, ol- dukları gibi değil (çünkü kendi- dilerinin her birisinin ne ezelde ne ebedde bir daha eşi gelmi- yecek bir mahlük oldaklarının farkında değillerdi.) Fakat bü- yük tanınmış olanlardan imişler gibi görünmeğe uğraşıyorlardı. Taklid edilecek modellerini ta- rihten, romanlardan veya sine- malardan alıyorlardı. Bu taklideci- liğe Bovarism adı vermişlerdi. İnsanın — hakiki — kendisile taklid ettiği iasanın arasındaki fark veya çok olduğuna göre Bovarism zaviyesi kirk — veya yüz on derece diye tayin edi- liyordu. Barbarlık devrinde Bovarism zaviyesinin, ( modelle mukallid arasında rekor takarrübü)| otuz dereceye indiği vaki idi, Biz in- sanların neye benzemeleri lâr zungeldiğini taya keyfiyetini kendi aoksan ve çürük muha- kemelerine terketmedik. Çür kü birisi, meselâ tarihten alım ma Cengiz Han ve Napolyon, ötekisi ise roman'ardan alınma üç silâhşorun (Porthosu), beri- kisi de fimlerdea alınma (Fer Banks)ı taklide kalkışıyor ve şahlanıyorlardı. Ceng.z Han toptan kafa kı- mp şehir yakıp yıkmağa heves- leniyor; Portos ise önüne ge- len köpeğin ortasına — meçini saplam ğa çalışıyor, Ferbaleska gelince sokakta ve evde me - dan okumadık insan bırakmı- yordu. Yaradılışın gayesi mx lüm olduktan sonra insanın nee ye benzemesi lâzim geldiğini tayin işini bir fen mütehassı: sına bıraktık. O fen gözüyle ça- kan bir projektör gibi bir ba- kış salınca, artık sünbele bür- cüne dek herkes ve — herşey *amenna ve saddekna,, demesi gibi kesti. Mütehassıs son sir tem insanın modelini çizdi. Ve bu sayede Bovarism zaviyesi ya- radılı tile — muvazileşerek sıfıra indirildi. 2 — Müesses bir âdete tebai- yet edenlere gelelim. Bunların elbiseleri, terbiyeleri, edebleri, haysiyet, namus ve söz — diye Ağzla “hoş geldiniz, safa bul- dunuz, yollu yaptıkları gürültü- leri, duyguları, durüş, — oturuş, düşünüşleri velhasıl herşeyleri kendilerinin değil, bir görenek mihaniki bir hareketten ibaretti. O kadar doğru, dürüst, edebli ve nefsülemre muvafık söz söy- liyordu ki ne diyecekleri lar söylemeden evel Herkes böylece biribi tekliyordu. Çünkü bir eşeğe z muharririn rdükleri Mayıs 31 Kralın 38 karısı var, ka- dınlar hep doğuruyor! Kralın tebaası, onu secde selâmlıyor? Zenciler de ölümünü bek. liyen bir bedbah:! Afrikanın yerli kabileleri arasm- da dolaşıp tetkikler yapan, vahşi- lerle görüşen bir İngiliz muharriri, seyahatini ikmal ederek memleke- tine dönmüş ve intibalarını seri ha- linde yazmağa başlamıştır. Bu mu- harrir, Afrikanın Svı krallığında gördüklerini şöyle anlatıyor: «Svalis krallığı, cidden lâtif man- zaralı bir yerde kurulmuş, nüfusu 200 binden ibaret bir devlettir. Ga- yet mümbit olan bu topraklarda, hemen hemon her çeşit mahsul ye- tişir. Fakat zeriyat pek iptidaj asul- lerle yapılır. Svalixler, evle ormanlarda ve ağaçlarüzerinde kurarlar. Ha- yatları, yaşayış tarzları da kendile- ri gibi pek acaiptir. Akşam olunca çoluk çocuk bütün vahşiler —ağaç- lara tıramanarak evlerine gire! sabahları da güneşle beraber rinin başına koşarlar Gece basınca kulübelerine len vahgiler, kendilerine sazlarile terennüme başlarlar ve geç vakite kadar şarkı ile eğlenir- ler. Kendilerine hâs olan — tegam leri de neşe yaratan bir müzik ol- makla Beraber bizimkilere hiç ben- zemez.. Bu vahşilerin tek bir düşünceleri vardır; Midelerini doldurmak!. Başka hiçbirşey, onları alâkadar etmez. Çalışır, didinirler ve ancak yiyeceklerini temin ederler. Şık çeki- mahsuz (A0 GÜ RARMEADAR e u KM başka eşekler “Hayır eşek - de- gilsin, demezlerse o eşek, eşek olmadığını nereden bilsin? Elverir ki birşey âdet olsun! © şey velev fazilet olmuş velev cinayet olmuş, mutlaka yapıli- malıydı. Hatta birisi kendis.nin bile utandığı birşeyi yaparken, *muhakkak vazife yı'ııyııılı”v ğe fedi der ve görenekten n> de kaçamak ;lııdı. Çünkü kendilerini do- ran hayata, güneşe, ışığa, havaya, kâinata karşı hiçbir vazifeleri yok, yalnız bakkala borçları ve vazifeleri vardı. Ya- radılışı itibarile hiç te yalatcı olmıyan bir adam tüccar oldu- tu_ıçı'ı. satacağı malın nofase- tini, dayanıklığını, ucuzluğunu, gözetede, radyoda, filmlerde ilân eder, ağızla, reklâmla, ta- belâlarla velhasıl her vasıta ile haykırırdı. Neden? Çünkü âdet- ti Ade ondan! Ayni adam akşam evine dönünce kendi çocuğunu adamakıllı döver. Neden? Çü kü yalan söyliyen evlâdı pa- taklamak âdettir de ondan! Çocuk misafirlerin önünde hür- yir bir hakikat söy- adam saygılı yalanı söylemeyip te saygısız hakikati söyledi diye orlunu gene dö- verdi. Neden? Adet böyledir de ondan! Bu adam fena mıydı da ondan mı yalan söylüyordu? — Devam edecek — ile * delerini kostümler, zarif möbleler onların nazarında — kıymetsizdir. — Yemek, içmek, şarkı söyliyerek — eğlenmek, |İşte Svalislerin hayatları... Svalisin kızları ve kadınları da gayet güzeldirler. Ormanın saf ha- vasında, her tarafları açık müteva- zin “endamlarile dolaşırlar.. Sam rüzgürları adalelerini sertleştirmiş- tir. Gözleri ateş gibi parlar, siyah yüzlerinde hayreto şayan derecede krmızı iki dudak nazarı dikkati celbeder. Bg zenci güzellerden bir; kısmı üzerlerinde on küçük bir ör- tü bile taşımazlar, bir kısmı da ince bir şala bürünürler.. Svalis kadınları, belki de dünya- nn en çok çocuk di kadınla-| rıdır. Bir Svalis dilberi, — ihtiyarla-| yıncaya kadar asgari 35 çocuk ana- & olur. : Bir gün, ormana — dalmıştım. Ağaçlara yerleştirilmiş kulübelerin altında dolaşıyordum. Tâ ileride, kulübelerin bulduğu bir yerde; — ellerinden, ayaklarından ağaca bağlanmış bir| zenci gördüm. Merakımı muclp ©P du, Sordum. Bu adam ölünceye ka- dar işte bu şekilde yaşamağa mah- kümdur, dediler. Ve ilâve ettiler: —Çünkü sihirbazlık yaptı, diye ka- rısım öldürmüştür. Bizim kanunla-| rımızda öldüren ölmeğe mahküm- dur. Hem de yaşıyanlara — bir ibret levhası teşkil edecek - şekilde öl- meğol, Manzara çok feci idi. Zenci acı acı inliyor, kendi lisanlarile birşey-, lor mırıldanıyordu.. Svalise — geldiğimin — ikinci günü idi. Ormanın sık ağaçlıkları arasın- da bir korna sesi kulaklarımda çın- ladı. Evvelâ hayret ettim, birden toplandım ve yola koştum. Boyaz elbiseler'giyinmiş, başında bir kaszket bulunan zenci bir şofö- rün idaresinde, mükellef bir otomo- bil ilerliyordu. Yolun iki tarafına dizilmiş halk ta yerlere kadar eği- liyor, âdeta topraklar üzerine seri- liyordu. Bu mühteşem otomobilin arka kısmında Svalis krah ikinci Sabhu- Jay oturüyordu. Ben de zenciler gibi iğildim, ko- lonyal şapkamla kendisini selâmla- dım.. Afrikabı, vahgiler krah ile bir| mülâkat yapmak hevesine kapılmış- tım. Görüşüp anlaşmanın çok zor olacağını biliyordum. Fakat kılavü- zumun ahbabi olan valide sultanın İngilizce bilmesi - dir.- müşkülâtı ortadan kaldırmıştı. Onun vasıtasile saraya girmeğe mu- vaffak oldum, Kralla ilk defa asrayın bahçe- sinde görüştüm. Oldukça sik giyin- mişti. Uzun boylu idi. Ayaklarında papuç yoktu, geçtiği yollarda geniş ayak parmaklarının izleri kalıyor- du. Beni güler yüzle karşıladı. Yeşil boyah otosu da kapısının önünde duruyordu. Sarayın bahçesinde, çıp- nihayat doldurmak lak, yarı çıplak tant 38kadın secde- ye varmış vaziyette duruyor, kra- lm etrafını ihata — eylemiş bulunu« yordu. $ Ben bunları her halde pek haye ret ederek süzmüş olacağım ki, kral omuzuma dokundu ve: — Bu kadmlar benim karılarım- dir. Aralarında ikisi İngiliz ikisi Mısirh, biri Fransız ve biri de İran- hıdır. Deddi. Kral da valide sultan gibi hata: sız, pürüzsüz İngilizce konuşuyor du. Bahçede bir müddet birlikte do- laştık.Sonra beni yazıhanesine da», — vet etti. İçeri girdiğim zaman şaş- tım, muhitle hiç te mütenasip olmu- yan zengin bir kütüphane ile karşı karşıya bulunuyordum. Epey genç olduğunu — sandığım kral, bahçeyi süzdü, kadmları sey-* retti; bana dünerek: —Bu diyarm kadınları mikrop gi- bi doğururlar, dedi. Mütemadiyen çocuk,hiç durmadan yavru! Bunum önüne geçmek için çare arıyorum. Bu vaziyet devam ederse, krallığa min toprakları tebaama kâfi gelmi- yecek diye düşünüyorum, Dua edi- yoruz. İlâhimıza — bizzat tapınıyo- rüm, fakat bir türlü olmuyor. Birşey unutmuş gibi ilâve ettiz —İşte tapındığımız ilâh,arslan &( kargı kayadadır. Pencereden — bakmea, — kargida, mMuazzam bir kaya —gördüm.Oyul- muş ve bir arslana benzetilmiş kocu — man bir. kaya, Geceleri etrafında — meşaleler yakılıyor. 4 Kral sözüne devam etti: V —İM çocuğum vardır. Bunlardan besi ilk evlendiğim karımdandır. Ö tekiler de karımdır, fakat resmen evlenmediğim için çocukların sas rayla alâkaları yoktür. Ben öldüks ten sonra beş çocuğum aralarında dilello edecekler, neticede sağ kalas cak olan tahtıma — oturacaktır. Biz sulh içinde yaşıyoruz. Bir zamanlar İngilizler memleketimizi istilâya şebbüs ettiler, fakat Muvaffak ola- madılar, Haşmetlü ikinci Sabhulay por reyi açtı. Elile bir işaret yaptı. niş bahçenin yeşillikleri 9 a serpilmiş çıplak kadınlar hep bire likte terennüme başladılar, $: rı oyunlar takip etti. Kral iltifatlarını esirgemedi: — — Bütün bunlar. sizin şeref - dir. Dedi, İ Birlikte — tekrar bahceye — indik, Zenciler bağırıyor, oynıyor, —dönü- yor, arasıra da nâralar alyorlardı. ljl!r'nılde eyaşasın kral!» — diye ba- Karıyorlardı. Fıkarası, zengini, kadını, erkeği belli olmiyan, kuşlar gibi ağaçi üzerinde hayatlarını geçiren bu acaip diyardan garip hislerle ayrıl dım, Üzerimde en fazla tesir b kan; kadınların - erkeklerine ;kı muhabbet, sevgi ve meftuniyetleri olan ğ