“Martanyan, heyecaulaîilisede geçirdiği mace- rayı arkadaşı Atosa anlatmağa başladı Planşe Kolombiye ve Dar- tanyan da Feru sokağına doğru yürüdü. Atos evinde bulunuyor ve yalnızlıktan canı - sıkıldığı için Pikardi seyahatinden ge- tirmiş olduğu meşbur - İspanya şaraplarından birini açmış, içi- yordu. Bir bardak getirmesini Grimoya isaret etti ve Grimo da hiç ses çıkarmıyarak mutat olan sessizliği ile emrini yerine Dartanyan - kilisede — Portos ile avukat karısı arasında ge- çen macerayı ve arkadaşlarının bu sefer yolculuk için lâzımge- len şeylerini hazırlamağa mu vaffak olacağını Üümit ettiğini Atosa anlattı. Atos bu masala cevüâp - ola- rak dedi ki: — Bana gelince, umur — bile etmiyorum; benim sefer mas- vaflarımı kadınlar temin ede- mezl. Fi — Doğrusu ayıp — olur; zim Atos, yakışıklı, mezaketli, asil olduğumuz için sizin mâs- raflarınızı prensesler ve hatta kraliçeler temin edebilirl. Atos omuzlarını silkip G,"f moya bir şişe daha getirmesini işaret ederek dedi ki: — Dartanyan, sen çocuksun! Bu sırada Planşo yarı açık duran kapının arasından çekine çekine başını sokarak efendi- sine atların hazır olduğunu ba- ber veriyordu. — Ne atı? diye Atos sordu. j — M. dö Trevil inıli!iı zar man bana iki at veriyor, ve —H122 — lışınız var; ben — zavallı Kons- tansı pek seviyorum. Ve ne- rede - olduğunu bilsem orası dünyanın ucu olsa gene gider, onu düşmanlarının ellerinden kurtarırdım. Fakat bir türlü ne- rede olduğunu anlıyamadım, bütün araştırmalarım boşa çık- tı. Elden ne gelir? Kendimi başka — bir şeyle oyalamağa Mmecburum.. — ©O halde, azzim Dartan- yan, kendini Mayledi ile eğ- lendir; onunla eğlenebilmeni gandan arzu ederim. — Beni dinle Atos, kendini böyle mahpus gibi kapayaca- gına ata bin de birlikte Sen Jermende bir gezinti yapalım. — Aziz arkadaşım, ben atım olunca binerim. Olmadığı za- man ise yaya olarak gezerim. Dartanyan Atosta gördüğü ve başka birinde görmüş olsa canı sıkılacağı kayıtsızlığa ba- karak gülümsedi ve dedi ki; — Alâ, fakat bana kalsa hangi atı bulsam binerim; ben sizin gibi kibirli değilim, Atos. Şu halde şimdilik Allaba 18- marladık benim kibirli, kederli dostum. Silâhşor, Grimonun getirdiği #işenin mantarını açmasını iça- ret ederek: — Selâmetle, dedi. Dartanyanla Plânşe atlara binerek Sen Jermen yolunu tutmuşlardı. Yolda giderlerken, —delikan- knın fikri Atosun Madam Bo- masyö hakkında söylediği şey- lerle meşgal oluyordu. Dartan- yân kolay mağlüp olur bir adam olmamakla beraber ku- Maşçının güzel kar.sı kalbinde hakiki bir tesir uyandırmıştı. Söylendiği veçhile onu ara- mak için dünyanın ucuna ka- dar gitmeğe hazırdı. Fakat dünya yuvarlak olduğu için bir çok uçları bulunduğu — cihetle hangi yola döneceğini bilmi- yordu; âyni zamanda Mayledi- nin kim olduğunu anlamağa çalışıyordu.. Mayledi siyah mantolu adam- la konuştuğu için onu tanıması azlmdı. —Şimdi, —Dartanyanın fikrince, Madam — öyü ikinci defa kaçıran adam, onu birinci defa kaçıran bu siyah mantolu adam olacaktı.. Şı halde Dartanyan Mayle- diyi aramağa gideceğini söy- :ÖIİ balde ayni zamanda onstansı da aramağa — çık bulunduğu — için, gerçi ,ı:': söylemişse de, her halde yarım söylemişti. Bunları düşünürken ara sıra atına mahmuzu ile dokunan Dartanyan kısa seyahatini bi- tirerek Sen Jermene gelmişti. O tarihten on sene sonra 14 üncü Luinin doğmuş oldu- gu köşkü geçmişti. Pek tenha bir sokaktan geçerken ve gü- zel İngiliz kadını hakkında bir iz keştedebilmek için sağa sola bakınırken, © zamanın modası veçhile, sokak tarafına bakan P..,çenıi olmıyan bir güzel evin taraçasında göcünen bir hreyi tanır gibi olmuştu. Çiçeklerle donatılmış olan taraçada gezinen bu adamı ön- ce Pianşe tanımıştı. Dartanyana hitap ederek dedi ki: — Ah, efendimiz! Şurada dolaşan adamın yüzünü hatır- Wit 8 e ĞK AA ĞB A A D ĞA SÜĞü & W llt ANADOLU lamıyor musunuz? — Hayır, fakat onu ilk defa görmediğme şüphem yok.. — Hey Allahım! Bende öy- le; nasıl, o Kont dö Vardın uşağı zavallı -Lubindir.... Hani bir ay evel Kalede İmân rei- sinin köy evine giden yolda haddini bildirdiğiniz adam! Dartanyan tasdik ederek: — Doğrul Şimdi tanıdım; acaba seni hatırlar mı? dedi. — Alimallab! Efendimiz. © kadar korkmuştu ki, beni iyice hatırlıyacağını hiç ummam.. — O halde git, onunla ko- nuş ve elinden gelirse efendi- sinin ölüp ölmediğini anla. Planşe atından indi ve doğ- ru Lubinin yanına gittiyse de o kendisini tanıyamamış ve iki hizmetçi muhabbete koyulmuş- lardı. Bu esnada Dartanyan iki at dar bir sokağa saptırarak evin arka tarafını dolaştıktan sonra fındık çalılarından yapık mış bir çitin arkasından onla- rın muhabbetlerini dinliyordu. Henüz dinliyeceği sırada bir araba sesi işitmiş ve başımı çe- virip bakınca gözü önünde May- ledinin bulunduğunu görmüştü, aldanmamıştı.... Arabanın için- Hastalarını 11,30 dan bire ka- dar Beyler sokağında Abhenk matbaası yanında kabul eder, Muayenehane telefanu 3990 Ev telefonu 2261 —— —— ! Iktısad ı Tütüncülüğümüz Birçok meseleleri kucaklıyan bir tütün davası önünde bulun- duğumuz muhakkaktır. Tülün ekiminin tahdidi ve işlenmemiş tütün ihracatının men'i gibi meseleler başta — gelmektedir. Bütün bunların 10 nizanda An- karada toplanacak olan Ziraat kongresinde sağlam bir karara bağlanacağını umuyoruz. Bu arada tütün ticaretile alâ> kadar bir meseleye daha işaret edelim: Ege mintakasında tütün mü- bayaatı, malüm olduğu üzere, tütünün denk haline getirilme- sile beraber başlamaktadır. Amerikan kumpanyaları müba- yaallarını kısa bir zamanda ya- pıp bitirmekte ve fazla forma- litelere Tüzum bırakmaktadır. Yalnız — İnhisarlar — İdaresinin transler işlerindeki formaliteleri tesellüm muamelesini geri bı- rakmaktadır. Ekici muhtelif yerlere borç- ludur, Fakat bu borcun ödeme şekli şimdiki halde karışıktır. İşte bu karışıklık tütün alım ve satımında pürüzlü bir vaziyettir. Bu pürüzün bir türlü — halle- dilememiş olması alıcı tüccarı olduğu kadar müstahsili de müş- kül bir mevkie sokmaktadır. Bunun halli için akla gelen çare şudur: Borçlu müstahs'lin tütün be- deli, borcunu karşılamıyacak bir vaziyette farzedelim, Bu vaz- iyet önünde İnbisarlar idaresi tütün tutarını emanete alarak transfer muamelesini ikmal ede- bilir. Bunuula beraber borçluya mid tütün bedeli alacaklılara haber verilir ve bu da alacak nisbetine göre taksim edilir. Bir noktaya daha ilişmeği lü- zumsuz görmiyelim: ci . Tütün ambalâj halinde tartılırken bu gul ve sicithlerin darası düşül- mekte ve fakat bunlar sahible- rine iade edilmemektedir Bu mülzeme sonunda mühim bir yekün halinde ve müstahsil za> rarınaâ yok olup gitmektedir. Hayvanlar vergisi hakkında bir emir Kayıd ve yoklama memurlarından aranacak vasıflar bildirildi Hayvan vergisi için kayıd ve yoklama yapacak memurlarda aranılması İâzimgelea - vasıflâr BukkindaMüliye Vekâletiniden vilâyete aşağıdaki tamim geb- Hayvanların kayıt ve yoklama zamanı yaklaşmak üzeredir. Kar yit ve yoklama işleri için seçi- len memurlarda 2897 numaralı kanun mucibince bulunması lâ- zimgelen kanuni vasıflara dik- kat edilmemesi yüzünden ileride birçok muhaberelere yol açıl- makta ve bu yüzden bu memur- ların ikram'ye istib — Carı da zamanında tediye edilememek- tedir. Bu kabil teabhurlara mey- dan kalmamak üzere aşağıdaki hususlara şimdiden alâkadarla- rın nazarıdikkatlerinin celbine lüzum görülmüştür. 1 — Kanunun ğ üncü ve 11 inci maddeleri mucibince okur yazarı olmayan köylere kayıt yapmak ve yoklama icra etmek Üzere gönderileceklerin maaşlı veya ücretli memurlar arasın- dan seçilmesi şarttır. Maaşlı veya ücretli memur olmaüyan- lara bu bhizmetlerinden dolayı ne harcirah, ne de ikramiye verilmesine kanuni imkân olma- dığı için —bunların kayıt ve yaklama islerine memur edile- zek-ttfar edilmemeleri lJâzımdir. Maaşlı veya ücretli memurlar umumi, mülbak ve husuşi büd- celerden maaş veya ücret alan Ve memur vasfını haiz bulunan kimselerdir. Seçilecek kimselerin büdce- lerden maaş veya ücret alma- ları kâli değildir. Ayai zaman- da memür vasfını da haiz ol- maları, yani âmme hizmeti ifa etmeleri lâzımdır. Bu büdceler- den ücret almakla beraber âm- me hizmeti ifâ etmiyen odacı, Makinist, tamirci, marangoz, korucu, bekçi, gece bekçisi, bahçevan, hammal gibi müs- tahdemler memur vasfını haiz olmadıkları için bu işlere me- mur edilemezler. Her nevi banka, şirket, mes- leki teşekkül, siyasi fırka, ti- caret ve sanayi odası gibi umu- mi mülhak ve husust büdceler haricinde kalan muhtelif teşek- küllerden ücret alan memur ve müstahdemler de âmme hizmeti ifa etmedikleri için ücretli me- mur addedilemezler. 2 — 2897 numaralı kanu- nun 26 1nci maddesinde yazılı ikcamiye, bilfiil yoklama mua> — Sonü 8 inci sahifede — Nejad Böşürtler AA TRETTİSLTIERELELEL LLL NASR ah Nısan 1 [—Ğ,';'_'îîm'îzî . re ' N_ Yazaa: EKtUpPLAriI. Ci — G0 — Birinci Seyyare ÜŞTERİ yeryüzüne ine- rek zekâ ve fetanet satıyor Üstad Süleyman Nazif, Bekri Mustafanın bu İâtifesine kah- kaba ile gülerken izin istedik, her ikisinin de ellerini öperek ayrıldık. Çeşit, çeşit çiçekleri, muhte- şem manzaraları seyrede, ede ilerlerken — muazzam bir çam ağacının dibinde, — nargile iç- mekle meşgul, Âi bey merbu- ma tesadüf ettik. Hürmet ve tazim ile selâm — verip geçmek üzere iken bizi yanına davet | etti, gittik. — Nerden — gelip nereye gi- diyorsunuz evlâd?. — Dünyadan yeni geldik efeadim; cebennemi — gezdik, şimdi de cenneti geziyoruz, — Dünya ne halde el'an bil- diğim'z gibi mi?. — Ne olsun efendim?, Bini- haye dağdağa, bitmez tüken- mez ekmek kavgası.. Âli bey merhum acı, acı gül- dükten sonra bizi yanına oturt- tu ve anlatmağa başladı: — Oğlum; ben cennete gel- diğim zamın Allahtan niyaz ettim; “Yarabbi- ne olur melek. lerinden yedi kişiyi memur et te dünyaya giderek kullarına re- fab, servet, Aafiyet, uzun ömür söyle, buyurdu. Bu fermandan birkaç dakika sonra yedi seyyare yanıma gel diler, Yer yüzündeki insanlar yedi yıldıma bir araya toplan- masına hayret ve tar ce'nle bak- makta, müncccimler .: bunun kıyamet alâmeti olduğunu ha- ber vermekte olsunlar; yildiz: larla konuşmağa başladım: — Hepiniz düayadaki Holi- vut yıldızlarıkdan daha enfos birer” Kız kıyafetine g 'riniz... — Derhal yedisi/de birer kız oldular. Fakat öyle birer kız oldular ki, bir bakışta âşık ol- mamanın imkânı yok. Sözüme devam ettim: — Yol tedariki görünüz, heğ- beleriniz:, bavullarınızı hazırla- yıpız. Yeryüzüne seyahat ede- ceksiniz, yevmiyeleriniz de mun- tazaman verilecektir. — Yer yüzünde ne yapaca- ğız efendim?. — Allahtan müsaade aldım; insanları bahtiyar etmek iste- tim. Ancak saadeti bedâva da- mezler, bu sebeple herşeyi si- zin marifetinizle sattıracağım. — Baş üstüne efendim; ne satacağız?. k ü ş&£. sıra ile önümden geçiniz de hepinize birer — va- zifo vereyim. Geçmeğe başladılar. — Birin- cisine: — Sen zekâ ve Tfetanet sa- tacaksın. İkincisine: — Sen iffet ve istikkmet sa- tacaksın. » Üçüncüsüne: — Sen sıhhat ve aliyet sar tacaksın. Dördüncüsüne: — Sen uzun ömür satacaksın. Beşincişine: — Sen namus ve haysiyet satacaksın, Altıncısına: — Sen zevk ve şehvet tacaksın. Yedincisine de: — Sen servet satacaksın. Dedim. Öyle ya; insanların her gün Allahtan istedikleri şeyler bunlardan ibaretti. — Haydin bakalım; şu lâ- huti mallardan mümkün olduğu kadar çok satmağa gayret edi- niz... Kız kıyafetine giren seyyare- ler semavat deposundan —mun- tazam sandıklar içinde bu mal- ları alarak dünyaya indiler, Verdiğim bir haftalık müh- let bitince avdet ettiler ve baş- larından geçen — maceraları bi- rer birer bana anlattılar, Sıkıl- mazsanız ben de size anlatayım. — Aman - olendim, sıkılmak — ne demek?, Âli bey merhum memnun oldu ve bize birer sigara ikram ettikten, kendisi de iki nefes daha nargile çektikten — sonra, seyyarelerin — lisanından, bize şunları nakle başladı: Birinci seyyare yüktü. Toprağa ayak besar, basmaz derhal: — Zekâ ve fetanet satarım. Diye bağırmağa başladım. Ne yazık ki hakkımda ilk fena lâfları - söyliyenler — gazeteciler oldu. Kendilerinde yazı yazmak ve halka akıl bocalığı yapmak kabiliyeti tevehhüm eden bir kısım mâtbuat erkânı — ile ro- man muharrirleri: — Ne halt eder; bu kaltak bizi hayvan yerine mi koyuyor? D'yo söylenmeğe başladılar. m ';Uonlı. sivri t züpps lar; â ylar; gözlerini — Monşer, enfes kadın am- ma me yazık; üzerinden taassup (D ee Şi EREER iler. Şehrin hemen bütüs kadınlarına müracaat ettim: —— Â- Şu serseme bak. Ha- lini görmeden bize zekâ ve fe tanet satmağa kalkmış., Kuzum; sende ipekli kumaş, müceyhe rat, dantelâ, rimel, pudra, allık, tırnak boyası var mı? UDiyc beni kovdular. zatmıyayım efendim; bağıra, vaynila ada SRMR m le bir habbe bile satamadım. &, gürültüleri olan hıı :r_ leri o İadım, derhal girdim. Kırık bir masanın başına birkaç kişi otur- muş; birşeyler kesiyorlardı. *Bunlar galiba i Tar, mülâhazasile y=riııı - laşınca ellerindeki şeyin Ikumaş değil, gözete olduğunu gördüm. Hepsi de gazetelerden birer parça keserek orada bekleşen adamlara uzatıyorlardı. Meğer burası gazete matbaası; bu adamlar da mubarrirler'e mürettiplermiş. — Hazıruna —hi- taben: — Zekâ ve fetanet satarım. Deyişim güçlerine gitti. Beni yakalayınca kapdan dışarıya fırlattdar ve arkamdan heps beraber: ü — Ulanmaz kaltak; tapo mallarını bize sürüp hepim z birden buoca yıllık işimizde mi edeceksin. < D.ye fena, fena bağrıştılar. -Arkası var-