23 Haziran 937? . & hirden röportajlar: Fırtınalı bir gecede : dalgalar arasında..'7.Jefonda ayak Geelake . .:Öyle bir balık)tutmuşlar ki, çivi çakmışlar da | — Bizi, kor- ; an şey firti-! Malar, — dolular, Hmşeklerden | Caska ne olur? n sorarım sa- ha; — bunlardan Jeryüzünde kork "f')'ın, yılmıyan var acaba? — Deniz hay Vahları sizi kor- ııllııııı mı hiç? Bu sualim - onu biyik altin: güldürmüştü. Biraz dur- n sonra: — Hiç olur şeymi bu - de- G. biz artık onlardan da ye Hıık yeryüzünde yaşamama- Siz lâzimi Balıkhanedeyim. _Eıhlıçılııın görmüş geçir Tişlerinden olan “Hacı Mus- » ile görüşüyordum. Ta Socukluğundanberi balıkçılıkla mış, — fırtınalı günlerde, h_dnımuı dalgalarla göğüs Töğüse gelmiş olan bu dinç l . khh;ıyı sorduğum ikinci sual *W oldu: > Tehlike ile geçen anla- oldu mu? ı.::l kere Hacı Mustafa göz: ü denize dikti.. Ve sonra Tülerek: — Çok.. Diye cevab verdi, — Meselâ, en heyecanlı undan birini anlatır. mısın? — Hepsi de biribirinden li Diye anlatmağa başladı. — Bir kiış gecesi idi. Dal: Füdan motörle - balık avına ğ:"l?ık. Kudurmuş bir rüz- altüst ediyordu. %dtniıi L,. sonra dehşetli bir do- dola tutulduk. Hem öyle bir k“e ki, — Sırtımızdaki - etleri Tağı bartıyordu. Yolumuzu ti Tmıştık,, Nerede olduğu- Miç, ” , Pereye - gittiğimizi bil- hz::uk.. Dalgalar hiç dur- köpç üzerimize — kudurmuş Wklw gibi biribiri ardınca "iyor bizi her dakika yut- Bi Çalışıyordu. ; H'k';dt:biıe yanımızda büyük elirdi.. Daha yakla- z bunun bir vapur oldu- l,ku anlamıştık. Peşine takıl: nıı akat o kadar hızla gi- dü. ki çok geçmeden kaybetmiştik, sevindiren — bu , son Bo;:|YOk olmuştu.. Nerede lup. gidecektik. Süı.": Mustafa biraz durdu. 1değiştirerek: x""!evi köâesi _" Saat 17 de. Halkevi '_,ı— ve kurslar, — saat di Sosyal yardım komi- li tardır. — e », batmamış.. Arkadaşımız balıkçılarla konuşuyor.. Balıkçılardan bir grup. — Azizim, dedi. Olmuyor, sana bunu daha canlı anlata- bilmem için birkaç tek içmek- liğim lâzım.. — İyi amma birkaç tek atarsan, anlatacağın şeyler de atma olur, diye korkuyorum. Gülüştük. — Yok, dedi. Kafam bir- kaç tek atmakla yerine daha iyi gelira Daha iyi anlatırım.. Seninle bir akşam bir gazino- da buluşsak ta dediklerimin doğru mu - yanlış mı olduğunu © zaman bir görsenl, — Zarar yok, siz. şimdi anlatmanıza devam - edin de boş bir günümüzde - dediğini- zi de yaparız. — Derken azizim gökyüzün- deki bulutlar - yırtıldı. Bu yır- tıkların birinden ayı görünce nerede olduğumuzu anlamıştık. Son bir gayretle motörü- müze istikamet verdik.. Ve var hızımızla- ilerlemeğe baş- ladık.. Yanılmamıştık, yolu- muzu bularak kendimizi güç belâ kurtarabildik.. Ve ertesi günü de yakala- dığımız balıkları fakir hkaraya dağıttık.. Hacı Müstafa — susmuştu.. Gözleri denize çevrilmişti, Son- ra içini çekerek: — Ah bü deniz -dedi- hem bizi doyuruyor, hem de canı- mızi almak istiyor. b .. — Hacı Mustafa, baban da mi balıkçı mıydı? Bu. sualim - herhalde onun en nazik. - tarafına dokunmuş olacak ki: — Keşki- olsaydı da ben de okusaydım, adam olsaydım. Diye cevap verdi ve anlatma- sına devam etti: — Babam “bekri, idi. Bul- du mu zıkkımı, hiç durmadan çeker, varını yoğunu. içki uğ- runa feda. ederdi... Mubatabıma, denizlerde bü- yük balıklar görüp görmedi- ğini-sordum. — Meraklı birşey anlatacakmış - gibi bir - tavır takındı: a İyiki hatırlattın - -dedi- ömrümde bukadar büyük. bir deniz hayvanı görmedim.. Ölü olduğu halde insana o kadar dehşet veriyordu ki.. Ya bir de canlı olsaydı. “Onu kimbilir nereden dak patırtısı Telefon açıldı. Bizim yazı işleri müdürü yüzüme baktı: — Gel -dedi- telefonda bir '| bayan seni istiyor.. Mikrofonu aldım, muhaha- tabıma kim olduğunu sordum. — Affedersiniz -dedi- ismi- mi veremiyeceğim. Böyle - ol- düğü halde, sizin de hakiki isminizi soracağım. Cevab verdim: — Mazur görünüz, benim de adım sadece “Çimdik,, tir. Gerçi babamın bana - taktığı bir isim vardır. ve hatta bu isim, nüfus defterine geçmiş- tir amma, ben, asıl kendi kendime taktığım ismi tercih ederim. Çünkü babam, rasge- le, keyfine ve düşüncesine gö- re bana bir isim vermiştir., Halbuki, ben, Çimdiği, hali- me uyduğu için, yani bana yakışır, diye takındım.. Mühatabım güldü. — Peki -dedi- öyle olsun, Birşey soracağım, lütfen ce- vab veriniz. — Buyurun! — Sizin ayaklarınız zel mi? — Ayaklarım mı? Yanlış işitmiş olmıyayım. — Hayır, hemde çok iyi işitmişsiniz. Size, ayaklarınız güzel mi, çirkin mi, diye so- ruyorum.. Bir kahkaha savurmaktan kendimi alamadım: — Yoksa bana bir çift yaz- lhık iskarpin mi almağı düşünü- yorsunuz ki, bunu sorüyor- sunuz. — Yok - dedi - yok, öyle bir lütuf yapmağı hiç te hatı- rıma getirmedim.. Bilâkis.. — Devam ediniz? — Bilâkis, elimden. gelse, ayaklarınızdaki — çorapları, is- karpinleri çıkartır, sizi Kemer- altında yalınayak dolaştırırdım. — Oh oh, oh, büyük bir zevki selim sahibi - imişsiniz doğrusu. -Ayaklarıma kur ya- pacaksınız galiba;; — Hiçte değil. Sadece, gece- gündüz kendi ayakları nızı görüp te kadınların ayak- ları ile alay etmemekliğiniz için bu cezayı tatbik edecek- tim size.. — Maksadınızı, herşeyinizi şimdi anladım muhterem Ba: yanım. Demek ki, Çimdikleri: me kızdınız; —- Ona ne şüphe?.. Ona ne, şüphe?. Sivrisinek- gibi, tahta kurusu gibi, acı acı çim- diriyorsunuz ayaklarımızı!. — Haşal.. Haşa!.. Ben ayak çimdirmem, - hatta en - güzel gü- galar sürükleyip getirmişler.. Körfezde bulduk.. Bir mavna> dan daha büyüktü. Üzerine iri çivileri çakmak için uğraş- tığımız. halde bir türlü mu- vaffak olamadık. — Nö zaman . oldu-bu iş?. — Eh bir on sene kadar var.. — Ece.. Ne yaptınız sonra onu? — Güçbelâ körfez — açıkla- rına sürükliyebildik!. Hacı Mustafa; sözünü henüz bitirmişti ki, beni- muhatap tutan şöyle bir cümle işittim: — Be kardeşim; bana da sorsana » biraz, hep onu mu dinliyeceksin? : Ydi SAa L Bilbaonunlzabtın'd'an son| e ra İngiliz neler yazıyor? Muhafazakâr ve müfrid sağ cenah gaze- teleri, Franko için ne yazıyorlar Londra, 21 (A.A.) — Bil- baonun Nasyonalist kuvvetler tarafından işgali İngiliz efkârı umumiyesi üzerinde derin bir tesir hasıl etmiştir. Muhafaza- kâr ve müfrit sağ taraf gaze- | teleri General Fianko tarafın- dan elde edilen bu mühim muvallakıyetin kat'i olabilece- ğini yazmakta ve generalin Bilbaoyu harab olmaktan kur- tarmak ve sivil halkı korumak hususunda elinden geleni yap- tığımı kaydeylemektedir. Daili Telgraf, ezici bir za- ferden bahsetmektedir. Morning Post diyor ki: *“Eğer İngilterenin İspanyol işlerinde herhangi bir alâkası varsa bu Nasyonalist kuvvet- ler tarafından sükünetin tesi- sini ve medeniyetin muhala- zasını görmektir. İnsaniyet da- vasına Frankonun zaferi en iyi bir şekilde hizmet edecektir., Daili Mail şöyle yazıyor: Bask hükümet merkezinin işgali Frankonun büyük bir general olduğunu — gösterir. Franko kuvvetlerinin Bilbaoya girerken halk tarafından fev- kalâde tezahüratla karşılan- mış olmaları İspanyol milletini temsil iddiasında bulunan Va- lânsiya hükümetinin iddiasına karşı en kat'i bir- cevab teş- kil eder. İspanyadan bolşevik kuvvetler kat'i olarak çıkarılır çıkarılmaz Avrupa emniyetini tehdit eden tehlike ortadan kalkmış olur. İngiltere - yeni İspanya ile en kısa bir müddet - zarfında dostluk münasebetlerini - tesis etmelidir. ASMTL L DA ARR MA T ayağı - bile çimdirmem.. Ben, kendi ayaklarımın - bile - düş- manıyım; Şu- bana- dünyayı dolaştıran, şu beni istediğim yere götüren, zamanı gelince üstünde hendeklerden, sular- dan atladığım, bazan silâh ye- tine kullandığım ve sizin anhı: yamıyacağınız kadar hatıralarımı sürükliyen ayaklarım yok mu, onlara - bile -düşmanım ben.. Ayaklarınız ne kadar güzel olurlarsa olsunlar, ne kadar minyon, hatta ne kadar - şiir olurlarsa - olsunlar, — iğrenirim onlardan.. Muhatıbım dayanamadı: — Hay baştan aşağı, ayak olasın inşallahi Diye bağırdı, telefonu ka- padı. Mühterem bayamın hid- detine ne- büyurursunuz?. Çimdik Başımı arkama çevirdiğim zaman başka bir balıkçile kar- şılaşmıştım, Hacı Mustafaya nisbetle da- ha gençti.. Yüzü gülüyordu. Ben - de gülerek: — Sen meydanda yoktun ki; »dedim: elinde - beş, altı balık - vardı: —-En çok hangi - balıkları savlarsınız? Hacı Mustafa - cevap verdi: — Keldal, levrek.. Öteki de tamamladı: —Sardalyayı unuttun. Yeni gelene soruyordum: — Sen hiç balık avlarken denize yuvarlandın mı? izam mikrobu aşı | sıralarda büyük bir korku ve gazeteleri Buna mukabil sol taraf ve liberal gazeteleri Bilbaonun işgalini kaydetmekle iktifa edi- yorlar, Ve hiçbir mütalea yü: rütmüyorlar. Bir yıldîza cü- lamak istediler.. —. . ge— Zabıtanın tertibatı ile bir meczub adam yakalandı Berlin sinema âleminde çok büyük bir şöhret kazanmış olan güzel Paula Besseli şu endişe içindedir. Yeni filimler ve yeni şöh- retler için hazırlanırken, hayatı baştanbaşa neş'e ve saadet şeklinde telâkki eden bu gü- zel kadın, Viyanadan aldığı bir mektup üzerine bu korku ve endişeye düşmüştür. Bir mektup, nihayet insana bir veya birkaç felâket haberi verebilir; bu da nihayet bir- kaç günlük elem ve kederi mucip olabilir, değil mi?. Halbuki Viyanadan gelen mektup Paula için çok kor- kunç bir mektuptur. Evvelâ haber verelim ki bu mektup bir haydudun tehdid mektubudur. Fakat öyle bir mektup ki diğer tehdid mek- tuplarının hepsinden müthiş... Mektubu yazan adam veya çete, dilber Pauladan 50,000 Avusturya şilini istemekte ve pâra tayin ettiği zaman içinde tayin edilen yere gönderilme- diği takdirde “Kanıma cüzan mikrobu aşılıyacağım!, denil- mektedir. Ölüm, vakıa herkesin çok Körktuğü börgeğdir. Bümda'içn ölümden Paula da çok korkar; fakat ölüm nihayet herkes için mukadderdir. ve ölüp gi den bir insan, belki de her dertten” kurtulür, fakat cüzam olmak... Bilhassa bütün ser- mayesi yüzünün güzelliğinden ibaret olan Paula için çok korkunç bir akıbettir. — Cüzamlı olmak.. Cüzamlı olmak... İşte:. güzel Paulanın- kâ- büsu... Paula hemen zabıtaya mü- rBcaat etmiş ve himaye iste- miştir. Zabıtanın tertibatı sa- yesinde- 50,000 şilini almağa gelen bit adam - tevkif edil- miştir. —Daha on beş gün ya var ya yok. Bir fırtınaya tutuldum, | kayık tepetakla geldi. Ben de cup denize.. Bereket versin kayığın sırtına tırmanarak bo- gulmaktan kurtuldum. — Yüzmesini bilmiyor mu- sun?. — Balıkçı- olur da- insan yüzmek bilmez mi ' hiç?. Amma öyle yerde - hangi kabadayı yüzer?. Hacı Mustafa sabredemedi: — Tabii senin gibi taban- sız olursa, Diye cevap verdi. Onlara sordum: — İşler nasıl gidiyor?. Yüzlerini - buruşturdular: — Neredereski- işler?Es- | Yıldırımspor Gedı'z—şam- piyonu oldu.. Menisa, (Hususi) — Vilây& timizde büyük bir alâka gören lik maçları Pazar günü niha- yete ermiş ve Yıldırımspor takımı Gediz şampiyonluğunu almıştır. Pazar günü Sakarya ile Yık dirimspor — arasında - yapılan şampiyona maçı çok heyecanlı geçmiştir. Stada üç binden fazla seyirci gelmiştir. Maç çok süratli cereyan — etmiş, birinci devrede santrfor Hüs- nünün ayağile bir gol çıkaran Yıldırım, devreyi 1-0 galip bitirmiştir. İkinci devrede Sakaryalılar hiç olmazsa beraberliği temin için canla başla uğraşmışlar fakat muvaffak olamamışlardır. Maç, 1-0 Yıldırım lehinç bit- miştir, Yıldırımspor, yaptığı maçlarda hiç yenilmeden 12 puvanla birinci, Salihli 4 pu- vanla ikinci, Sakarya da 4 puvanla üçüncü olmuştur. Amerikan Manevra filosu Kielde Kicl, 21 (AA) — Arkair sas Nevyork ve Vyonik kruva- zörlerinden mürekkep - ikinci Amerikan manevra filosu Ami- ral Bravnun kumandası altın- da ziyarette bulunmak üzere dün akşam Kiele gelmiştir. Moller adam: adında olan bu rnsi- buraya miştir. gönderdi; de- — O adamı bize göster. — Kim olduğunu bilmiyo- rum ki.. — Kaç kişiden mürekkep- — Bilmiyorum... — Cüzamı Paulaya nasıl aşılıyacaksınız?. — Bilmiyorum... Hasılı... bu adamcık hiçbir — şey bilmiyor görünmüştür. Mollerin üzerinde birşey bu- lunmamıştır; fakat -odasında — yıldız Paulanın mühtelif poz ve büyüklükte yüz kadar fo- toğrafisi bulunmuştur. Bundan — başka, içinde - sarımtrak bir — mayi bulunan bir cam tüp'de elde edilmiştir: ğ Maatnafih umümi kanaat — şudür: Bü - Moller, - Paulaya — giyaben âşık olan bir akıl ve irade hastasıdir. " kiden elli, altınış okka tutar- k ken şimdi yedi, sekizi güç bu- — luyoruz. Asıl bize kesatlık veren bes — lediye oldu:. Bizi serbest'bi- —— rakmıyor.. Satışımız da oluyor. Vakit epey olmuştu. Onlara en son olarak: : — Sizin hiç- şarkınız yo ç mu?. Denizlerde ne şarkıları söylersiniz? ğ Genci düşünürken Hacı Mus- tafa cevap verdi: — Şarkı bende çok.. Am kafayı çektikten sonra; anl sınız yal.. Evvelâ kafayı hava: landırmak gerek... Fethi Y. Eralp — Benim bu işlerden ha- Ü berim yoktur, beni başka bi- —