Şu hatıram vardır bilir misiniz? Diye söz8 başladı. Sonra tabağına aldığı incirlerden birini soyarken an- İatmağa başindı: — Meyvalar arannda hemen en çok sevdiğim budur. Zaten küçüktenberi incire bayılırmışım. Bundan on beş &ens evveldi. O zamanlar henüs be- kârdım. İzmir civarmda oturan tayze- me misafirliğe gitmiştim, İncir zamanı 1d, Teyzemin, oturduğu yerden birkaç saat uzakta büyük bir incirtiği vardı. Bu büyük incir bahçesinin etrafı da bağdı. Burada pek nefis üzüm yetişir- di. O zamanlar da teyzemin oğlu Ni- had da evli değildi. En büyük zerki- miz sabahleyin erkenden arabaya at- lamak, ağır ağır tıngır tıngır inçir bahçesine, bağa gitmekti. Böyle gezin- ilerde öğle yemeğini bağda yer, akşam üstü arabamıza biner, teyzemin Gtur- duğu kasabaya dönerdik. İşte gene günlerden biri idi. İncir bahçesi - ne gider gitmez fanliyele geçmiştik. O günkü kadar çok inelr yediğimi biç bilmem, İnciri ağacından koparıp ye- menin pek hususi bir zevki vardı, Bonra en olgun incirleri taşıyan dal- lara gayet kolaylıkla tırmanıyorduk. O güzel incirlerden yedik, yedik, ye- Kaç resim çekeriz diye yanımıza bir de fotoğraf makinesi almıştık. Lâkin bi- #» o derece ağırlık basmıştı ki fotoğ- rs kim düşünür? Öğleden sonra kaba hasırlara uzanıp ir de uyku çektik, Lâkin karnımızda bir takım müthiş sancılarla uyandık. Vay efendim vay... O ne iztırap, o se c1!.. Nihad bana sorar: — Riza senin karnın ağrıyor mu? rsun birader... Ölüyorum. | fesi bir vaziyettağimi. i o kadar incirin üstüne su Bari hemen öve dö de bu Işin bir icabına bakalım, Kizileik mu- rabbal mı yemek lâzım?.. Yoksa yağ- #ir pirinç İâpasi mi yaptırmalı? Bil mem ki.. Arabaya atladık. Fotoğraf makinesi de hâlâ elimizde. Zaman zaman fki- mizden biri — Aman feci bir vaziyetteyimi!... di- ye bir takım acalp harekeller yapma- ğa başlıyor, arabayı durdutuyor. tar- lalâr, çimenler, hendekler arasında kayboluyorduk. Epey bir müddet son- ra sanki büyük bir yükten kurtulmuş, ir vaziyette tekrar araba- za koyuluyorduk. Böş geli çiflik. denilen yere kadar geldik. Bu Gölgeli çiftiğin sa-| hiplerini çok iyi tanırdık. Pek güzel bir de kızları vardı. İsmi de Muazzez-| di araba Gölgeli çifliğin önün- çerken bir ağacın altında Mu- szzezi gördük. Pek neşeli idi. Bize: — Bu pek iyi bir tesadüf oldu... Ben de kasabaya İniyordum. Arabınızda yer var değil mi?.. diye sordu. Hi atıldık: — Aman efendim... Ne demek? Size arabımızda yer olmaz mı hiç? Muavzezi arabımiza aldıktan sonra Deşemiz büsbütün artmış, katmerleş- miş bir şekilde yolumuza devam edi- yorduk. Böylece epeyce gitiik. Bir ara- İk Nihadla göz göze geldim. Baktım, çocuğa birşeyler oluyordu. Yerinde duramıyacak gibi bir hali vardı. Muazzez olmüsaydı şimdiye Okadar çoktan arabayı durdurtmuş, tarlalar arasında kaybolmuştu. Lâkin şimdi vaziyet öyle değildi ki.. Fakat zaral- nın daha fazla duracak bali yokta. O sırada aklıma müthiş bir fikir gel- di, Hemen arabayı durdurdum, Niha- da — Hani sen ilerideki derenin resmi- ni çekmek istiyordun... dedim, al şu fotoğrafı. . Git derenin resmini çek. gözden kayboldu. Aradan big müddet geçince fotoğraf elinde, memnun, bat- tâ bir felâketten Kurtulmuş gibi me sud bir vaziyeife arabaya döndü: — Çok güzel bir fotoğraf çektiğimi tahmin ediyorum!.. diyordu. Tekrar yola çıktıktan biraz sonra benlen karnımda dehşetli sancılar baş- ladı, hemen arabayı gene durduttum;: şb yam el geni Şa ia sefer de ben Te: deki harabenin fotoğrafını alacağım... Diyerek fotoğrafı kaptım. Muzazze- rn: — Canım bu ne fotoğraf merakıl... demesine aldırış bile etmiyerek kog- ağa başladım. Biran evvel gözden kaybolmam icap ediyordu. O günü bu fotoğraf bahanesini çi- karmasaydım halimiz cidden feci olur- du, Bu işten çok fstifade ettik, Lâkin! varında Üzüm sergisi paviyonu açıl-| karşı j AKŞAM Manisada züm Sergiden bir köşe ve ser gide çalışan bayanlarımız 1 — İst e Üzümcülüğümüzü harice Manis (Akşam) tasyori ck İmaşlar > er be SE ŞIK GARİP 'Tefrika No, 79 Şafak atıyordu. Ortalık olaca ka- ranlıkiı. Sarı Mahmud levendlerden dört beş kişiye gözle işaret etti: adamları işi anlamasınlar.. onlarla döğüşe tutuşun. Döğüş arm sında — kimseye sezdirmeden — tere- #i bir gemiye atın! Leventler kalktılar, Biraz sonrs, bunlara yardımcı olarak beş on do- nizci daha kalkmıştı. Antonyo Ilmandan şehre gidecekti; tam sahilden geçerken leventlep yol Gstünde bir kavga çıkardılar, Antonyonun adamları kaygaya tu- tuşurken? — Sen kaç, git, Antonyol Diye bağırıyorlardı. Getçek, Anton- yo döğüşecek balde değdi, kaçmağa başlamışta. İşte bu sırada yardımcı olarak gö- len denişellerimiz Antonyoyu yakala- yıp bir kayığa atmışlar ve paşa gömi- bir defasında berbad birşey oldu. Ni-İmıştir. Paviyon güzel bir itina ile| gayret ve içten gelen bir istekle ça-| sine götürmeğie muvaffak olmuşlardı. hadla kimiz de aynl zamanda fotOğ-| | azırlanmıştır. raf çekmek mecburiyetinde Arabayı durdurduk. Nihad: — Ben gidip şurndnki değirmenin resmini çekeceğim!... der, Ben; hşmağa başlı Paviyonda maliyet fini üzerin) Abdürrahim Aksın ve kızı Esma kn ii ve yaş üzüm satılmakta |ile tezgüh başinda çalışan bayan dır. Burada iş alan Manisanın mü- | Betil Gökal kendilerine Türk ka- Antonyonun adamları canlarını güçlükle kurtarabildiler ve Antonyo- nun kaçlığından emin olarak, Şehre doğru koşmağa başladılar. Sari Mahmuda tam haberi gelince, — Hayır... Sen biraz sabret. Ben şu| nevver kimöeleridir. Başında öğret-İdıninâ yakışacak bir tarzda ciddi| Tripton'daki denizciler de birer birer Terideki çifiiğin resmini alacağım..İmenler olduğu halde bayanlarımız| vazife görerek gelenleri tenvir edi. diye tepinir dururum. Muazzez bize:İda sergide fahri olarak vazife al-İyorlar, «Acaba bunlar çıldırdılar m1?..> gibi tuhaf tuhaf bakıyordu. Bir aralık: » Canım sıra ile !kiniz de fotoğrafı çekin... diyordu. Nihad benden evvel davrandı. Tar- lalar arasında koşmağa başladı. Lâkin) 70099 budala oğlan o telâş içinde fotoğraf makinesini unutmuştu. Böyle maki- nesiz filân fotoğraf çekmeğe g'dilig miydi? Arkasından seslendik, Telâş içinde geldi. Foloğraf makinesini aldı. Âdeta tepine tepine uzaklaştı. Bu &- rada Muazzei — Geleyim de o güzel manzaralı de- diğiniz yerde benim de bir resmimi çe- kiniz!.. demez mi7. Nihayet teyzemin olurduğu kasaba göründü. Derin bir nefes aldık. O gün- Karagümrükte sünnet düğünü Karagümrük Çocuk Esirgeme ku- rumundan: Karagümrük Ç. E. K. R. Mustafa Altınok ve arkadaşları Ferdane Eremcan, Muhiddin Tun- celli, Mustafa Kır, Cemal Şengün ile Hasan Tahsin. Ahmed Şenyıldız gayretile 14 eylül cumartesi akşa- mi Kural sinemasında fal cuk, Hüseyin OFidan sünnet ettirmişler ve çocukların is- tirahati temin edilmiş, muntazam yemek verilmiştir. Halkın istirahati de fevkalâde temin edilmiş ve eğ- lence sabaha kadar devam etmiştir. Gayretli arkadaşlara teşekkür eder, daha gayret göstermelerini bekleriz. Salı Çarşamba Perşembe Cuma 1 24 1/0 18/9/940 19/9/040 20/7'940 — 21/9/9040 964 —1020 (239/80 Pazartesi Belediye ve Hususi idare tekafi ve öksüzlerinin Eyldl 940 üçer aylıkları yukarıda gösterilen günlerde cüzdan sıra numaralarına göre verilecektir. Aylık sghiplerinin Ziraat Barkasına e er (T8T» Bundiyeda Şaşkın Bakkalda Karakol Kokarpınar ve Tonozla sokakları ile Yeni Köseleci sokağında yaptırılacak ş039 İnşaatı açık eksiltmeye ko- nulmuştur. Keşif bedeli 6142 Hira 64 kuruş ve İlk teminatı 447 lira 9$ kuruş- tur, Keşif ve şartname Zabıt ve Muamelât Müdürlüğü kaleminde görüle- cektir. İle 30/9/9040 pazartesi günü saab 14 de dalmi encümende yapıla- caktır. Taliplerin ik teminat makbuz veya mektupları, İhale tarihinden 8 gün evvel Fen işleri müdürlüğüne müracaatla alacakları fenni ehliyet ve 040 yılına ait ticaret odası ves'kalarile (hale günü muayyen saatte dalmi en- (8840) Çumartesi Antalya Nafia Müdürlüğünden : Kapalı zarf usulü ile eksiltme ilâni; 1 — Ekalitmeye konulan iş: (Antalya merkez hükümet konağı tamiratı esasiyozi) ii *aşaata aid şartnameler ve evrak şunlardır; A) Rks'itme şartnamesi B) Mukavele projesi C) Bayındırlık işleri genel şartnamesi D) Hususi şartname E) Keşif cetrei F) Proje 3 — Keşif bedeli 10820 Ilra #4 kuruştur. İsteyenler evrakı keşfiye ve müstenidatını nafla müdürlüğünde göre- bilirler, 4 — Eksiltme 23/9/9040 pazartesi günü saat 10 da Antalya nafla müdür- Tüğündeti eksiltme komlayonuner yapılacaktır. $ — Eksiltme kapali zarf usulile ve vahldi flat esası Üzerinden yapıla- caktır, 6 — Eksiltmeye girebilmek için (811) lira (54) kuruşluk muvakkat te- minat vermeleri bundan başka uşağıdaki vesikaları bais olup getirmeleri lazımdır Nafla müdürlüğü müteahhitlik komisyonundan alınacak vesika, Ticaret odası vesikası, Muvakkat teminat akçesi makbuzu, 7 — İstekliler eksiltme vaktinden bif saat evvel tekliflerini usulündö hazırlıyarak komisyon riyasetine vermeleri (3010) Maliye Vekâletinde! & 5 yedeğile beraber 81950 adet tahil açık eksillme süretile bastıra” caktır. 1 — Küğıları hazinece verilecek olan bu tahviller Ankamda Türkiye Cümhuriyet Merkez Bankas Tahviht servisine teslim edilecektir. 2 — Bastırlacak olan tahvillerin muhammen bedeli 3,000 muvakkat te- minatı 225 "Türk lirasıdır. kalktılar: — Artık sabah oldu. gidip yatalım. Diyerek, meyhaneden çıktalar. San Mahmud kayığa binerken: — Yazık oldu Aşık Garibe, diyordu, onu bulmadan dönersek, ölünceye ka- dar yanarım ona * Gün doğmuş, ortalık iyice aydınlan- mayt. Hamza rels, Akdenizi bir hayli ka- sip kavaran Anton; sın kolaylıki, görünce; — Eh, bu heri? yüz kişiye de bedel- dir, Âşık Garibi bulmazlarsa, biz de Antonjoyu teslim etmeyiz, dedi, Hamza rels o gün akşama kadar, Antonyunun ayılmasını bekleği. An- tonyu ayılınca soryuya çekllesekti, O gün öğleden sonra, adada şöval- n yeğenini arayanlar çoğa! Antonyonun sabaha karşı Tripton'dan sarhoş olârak çıktığını görenler vas- dı, fakat sahilde çıkan kaygadan &on. ra onun nereye ğını kimse bilmi- yordu. Sinyor Marküs telâşa — Şu küçücük adada kaybolan bir adami neden ve nasi bulamıyorsu- nuz? Buram Roma değil, ancak Ro- manın bir mahaltesidir. Haydi, tekrar iye bağırıyordu. Antonyoya küzün ihtiyacı vardı. O sırada Papa He Venedik hükümetinin arası şeker renkti, Marküs, Antonyoyu papanın donanmasını takibe memur etmişti Antonyo, papanın gemilerini kornla- yasak ve nerelerde ne yaptığını öğre- necekti, Aradan bir gün daha geçti. Antan- yonun izi bulunmuyordu. Hamza reis, şüvalyeye, hareketinden bir saat önce şu haberi göndermişti; #— Âşık Garib isminde bir denizsi- mizi hapsettiniz. Onu bize teslim ve inde edeceğiniz güne kadar, Antan- Yo yanımızda rehine olarak kala» Jeaktır, Şimdilik Rodosa sidiyoruz. Bir (ay orada kaldıktan sonra nbula döneceğiz. Bu müddet zarfında denir- clmizi buldurup Rodosa lade edeceği- nizi umuyorum.» blarküs bunu habof alınca çaşaladı. O, son dakikaya kadar Antanyonun İlindan bile geçirmiyordu. — Ben Anlonyoyu sizden çebren de J almasını bilirim. Diyerek, limanda bulunan papanın Türkler tarafından esir alındığını ak-| Yözan; İSKENDER FAHREDDİN yonla yatıyordü. Amiri Kendini, Mağ“ küse yardım edecek vâziyette yordu. Marküsün yalvarışından istifağ sarti... Dedi, Marküs herşeyi kabule hazır tanımıştı. — Acele ediniz. Türkler nerdeyse Tir mamı terkedecekler. Dedi, Papanın amiralı, Hamza rols9 ilmanı terkodemiyeceğini bildirdi: — Antonyoyu bana teslim ediniz. Aksi takdirde adadan bir yere gide” mezsinizi Hamza rels herşeyi önceden hazır“ tamış ve bütün bu engelleri hesaba katmıştı. — Ban bir saate kadar adadan ay- tulacağım. Gemilerimi hiç bir kuvvet yolundan alıkoyamaz. Daha fazla is- tar ederseniz, bunu hükümetime kari bir etlânı harpe telâkki ederek, derhal mukabil taarruza geçeceğimden emin. olabillesiniz. Marküs, papanın Amiralını mütema- diyen körüklüyordu. Amiral: — Marküs! dedi - hâdiseler bizi bie #iyirimize biraz daha yaklaştırdı. Şime di şartlarımı açıkça söyliyebilirimi 1 — Antanyoyu, Türklerin mukave- metin rağmen, onların elinden zorla alıp sana teslim cdcceğim. Fakat aca de bana korsanların getirdiği altınlar» dan hisse vereceksin. 2 — Papanın bü cadaki nüfuzunu yeniden tasise gali» şacaksın, 3 — İspanyol adalarından çalıp getirilen ve sana satılan Boni- fasın kızı Mariyi bana teslim edecek» sin! Bunları kabul ettiğin takdirde, kaptan Antonyoyu kurtarabilirim. Romalı amtralın şartları çok ağırdı. Marks düşünmeğe başladı. Papanın meselesi kolaydı. Fakat aldığı | lardan bu adama nasıl hisse vers- bilirdi? Mari Bonifasa gelince, şöval- İyenin bu kadına karşı da büyük zaafı vardı. Onu delice seviyordu. Mariyi dört yüz altına satın almıştı. — Şartlarının ielaini kabul €diyo- Tum, dedi, Jâkin Mari Bonlfas yarın benim karım olacaktır, Onu sen değil, Papa emretso gene veremem. Amiralın, Mari Bon'fasta gözü vap di. Ecdadı katolik olan Mari bir İspan- yol asitzadesinin Kızıydı. Amiral omuzunu silkerek: — O halde ben de boş yere Türklere te çekişemem, dedi, Mariyi getirirsen, Antonyoyu kurtanestn! Kadirgalar limana yaklaşınca... anın amtrafı son sözünü söyles Binyor Marks hiddetinden ataş püskârüyordu. Türklerin paşa gemlai ile diğer yel- kenli geminin demir çektiğini gören amiral: — Haydi Marküs! diye haykırdı « Türkler yelkenlerini şişirdiler.. Nere deysa limandan saklar. An- tonyo gidiyor. Onu bir daha belki de ebediyen göremiyeceksin! Çünkü, aras dıkları denizeiyi onlara teslim ede- medin? Marküş hâlâ yalvarıyordu: — Siz çok azli ruhlu bir insansınızl Kendime zeveo olarak intihap eitiğim bir kadını benden ayırmak istemezsi- niz. Size her iki maddenin derhal tat» bik edileceğine söz veriyorum. Fakat, üçüneü şartının kabul etmeme İme kân yoktur. Çünkü bu, benim elimde değildir. | — Mari Bonlfas senin evinde değil mi? — Evet, Evimde... Fakat, onu sevis f yorum, amiral! Onun için canımı fe- daya bile hazırım. Marküsün muhafızlatından biri, uzaktan birşeyle: görüyordu. Birden- 3 — Eksiltme 18.004) çarşamba günü saat 10 da Maliyo Vekâleti Le- Yazım Müdürlüğünde müteşekkil eksilime komisyonunda yapılacaktır. 4 — Şartnamesi Ankarada Maliye Vekâleti Levazım Müdürlüğünde ve İİstanbulda Dolmabahçede Maliye Vekâleti matbu evrak anbarında görüle- bilir, arıtralına koştur bire efendisinin kulağına eğildi: — Türkler yeğenimi esir aldılar. Onu! — Şu gelen, Marti sürüsü müdür. kurtarmak için sizin yardımınızı isti-| Yozsa Türk yelkenlileri mi? yorum, İ Marküs başını çevirdi ve adanın Amiral birdenbire hayrete düştü| burnundan dönerek, Ilmanın ağzında Malatya bez ve iplik fabrikaları T. A. şirketinden: Muhasip alınacaktır Türkler iki gemi ELA AE AR; e e EŞ Malatya bez ve Iplik fabrikaları için resen muhasebeyi idare kabiliye- tinde iki muhasip alınacaktır. Talipi da fabrika müdürlüğüne müracaatları. Esrarlı Tefrika No, 101 — Diğer kızına gelince mi?... Ne demek istiyorsunuz?... — Feriha hanim, musunuz? ... vardı... Adı Bedriye idi... Etrafı- | bası, mızda dolaşırdı rnıza karışırdı. — Bedriye. Feriha hatıralarım yokluyor, isimde birini bulmak istiyordu. —H Durun bakayım... Yel- kenlilerin kızı Bedriyeden mi bah- #etmek istiyorsunuz?... — Evet... Tam 0... Bazan da oyunla” » Karışmak isterdi... bu — Fakat o, sizin ima ettiğiniz gibi pek fakir aileden bir kız de- idi... Bizim tarafımızdan pek is- tihfaf çedilmezdi... Amcamın hi mayesini görürdü... Yani Raif be- yin... Fakat Bedriye büyüdükçe Raif bey onu yavaş yavaş bizden! uzal laştırdı... Hakikaten Bedriye Masumeye öyle benziyordu ki, Ma- sumenin anne, babası bunu can si- kıcı buluyordu. erin kısa tercümei hallerile Malatya- «8655» Yüzük Nakleden;: (VA - Nü) — Ne gibi? — Mahir bey size anlatmadı mı? Raif beyin hakikt hüviyeti Bedri Yelkenlidir... Yani Bedriyenin ba- — Babam bir gün dedi ki: «Bi- zim şerikler yanlış bir yol takip ediyorlar. Bu adamın kim olduğu- nu aramsk, yeni yeni ınuammalar karşısna çıkmaktır... Yirmi sene- denberi Ogömülen esrar yenidi dum: «Raif beyin iddi. ediyorlar?» cevap verdi: «Bu bahse temas bile etmek iste- miyorum. Sonra da izle karşılaş- — İşte pederinizin size söylemek istemediği isim Bedri Yelkenli idi. Feriha kaşlarını çattı: — Demek şimdi Bedriyenin ra- kibem olduğunu söylemek cesareti: |tiza eden bir hakikat va: mİ gösteriyorsunuz... Allah allah...) pek nazik... Kati bir kı — Bu, hakikati » — Demek sebebi yarmığ... İçülebilir mi?... Bu gibi tafsilân öğ- 5 — İsteklilerin 2490 sayılı kanu n 2 ve 3 üncü maddelerinde yazılı bel- geler ve muvakkat teminat mektup veya makbuzile birlikte belli gün Te saatte komisyona müracaatları. (5213) (806) Fakat hakikattir bü maalesef... Ce-Jbahis... nail, bu bahsi geçen Bedriyeyi, baş-| — Esad efendit... Aşk kelimesi- tan çikarmıştır... Kendine metresjle anlattığınız o sefil macerayı biri- mıştır... Bedriye onun peşi sıra| birine nasil (Okarıştırıyorsunuz?... İade bantla geldi... Beraber) o— Şayet macera sefilse bile, ber- yaşadılar... Onun aşkı uğruna ken-İkesin şaşacağı harikulâde bir netice di çalışı, para kazanarak yaşadı...İile bitebilir. Raif bey, Cemil be; Ferihanın soluk yüzüne bir nteşİsırf Bedriyeyi almas için, arzu ettiği bastı, parayı vermeğe hazır olduğunu söy- Bir müddet düşünceye daldı.İlemiş... Çok mühim bir vaziyet... Sonra istihfaflas Feriha, kendini tutamadı: — Cemil, Bedriye gibi kıymetsiz! — Ay... Bu teklif üzerine Bedri- kızları baştan çıkaracak kadar kü-İyeyi alacak mı? Gözlerinden kıvılcımlar çıkıyor- eninek bile istemiyorum... Zihni-|du, Korku ve heyecan içindeydi. mi yoramam bu meselelerle... Siz| Arap, kelimeleri sindire sindire: de nafile yere bu bahsi, bana açtı-| — Paranın orta yere girmesi mi- Biz, tta sizi kabul ettiğim veldemi bulandırıyor... - dedi - «Pa- dinlediğim için müteessirim... El-İranın yüzü sıcaktır» derler... Doğ- verir efendim... rusu, Bedriye güzel kızdır... Hem Azametle doğruldu. bir şey daha söyliyeyim... Bir de İraklı da ayağa kalktı. Gayet mü-|çocukları var. tevazı, mahviyetkâr bir hali vardı) — Çocukları mu? — Küçük hanımâfendi..; Emin eri kesildi. olun ki zatı âlinize kar hürmetim,| o Kendini kanapenin üstüne bıraktı. Çehresinde derin bir iztirap ifa- huzurunuzda asılsız o dedikodular desi okunuyordu. yapmağa manidir... Öğrenmeniz ik- Zaman) Esad, mizacını kabalığına rağ- men yumuşıyarak ” genç ksi*teselli r almanız size öğretmekle (lâzım... Yalnız servetiniz değil, aw-/etti. viteessilim küçük hanım efendi...) adetiniz ve istikbaliniz de mevzuu- — Üzülmeyin efendim, üzülme- Je bu cesareti nasıl İyin... Daha demin kendiniz, Cemil beyin Bedriye ls münasebetini ehemmiyetsiz telâkki ediyordunuz. Şimdi işi niçin bu kadar Lüyünü- nüz?... Bu maceradan çıkacak ne- tceleri önlemek sizin elinizdedir. Şimdi şöyle bir tehlike var... beyin parası Cemile tatlı gelebilir. İBu delikanlı, karakteri zayıf olduğu liçin: «Ne yapalım, vazifet Evlene- İceğiz. Zira, Bedriyeyi çocuk sahibi yaptık!» diyebilir... Bedriye de bu hareketi büyük bir âlicenaplık sa- yabilir... Değil mi?... Heh heh heh... Ve sesimi büsbütün yumuşatarak: — Cemil beyi biliriz... İyi çocuk- tur, hog çocuktur, fakat geniş yaşar masını sever... Esad, bütün bu sözleri söylerken genç kızın ahvali ruhiyesini gözden , kaçırmıyor, iyice tedkik ediyordu. Artık Ferihanın deminki lâkyadli- dinden eser kalmamıştı. Bütün ha- kikatleri öğrenmek için kulağını dört açmıştı. Lâkin diğer bir şey daha vardı: Feriha, hayatin bilmediği birçok ta- raflarını şu anda öğreniyordu. Göz” lerinin önünden bir perde sıyrık: yordu, | sırolanmağa başlayan Türk donanma» sını görünce şaşirdi. (Arkası var) Zavallıcık sordur — Peki bu vaziyette ne yapa bilirim?... Vallâhi © anlıyamıyo- rum... — Ne mi yapabilirsiniz?... Ga yet basit... Babanızı kandırın... Si zin hakkıniza sahip olan bu sahte kârın maskesini düşürün... Cemil, Raif beyin sahtekârliğina | hâlâ emin... Ondan nefret ediyor... Ta- bit sizi almağı tercih eder... Bum İdan bir an bile şüpheniz olmasın... Fakat orta yerde babalık da va Bu, bir erkeği zaptedecek esaslı bif bağdır. Cemil beyin çocukla çok alâ” kadar olduğunu gördüm... Kundar İğin üzerine öyle büyük bir akay» le eğiliyordu ki... Feriha: — Elverir.,. Rica ederim... Ye tşir... - diye elini kaldırdı. Kanapeden kalktı. Arap, karşısındaki kıza hayretle bakıyordu. — Ferihayı tanınmıyacak dereceda değişmiş buluyordu. Kız, birdenbire: 3 — Mademki Cemil beyi mk ml görüyormuşsunuz, benim tarafım” dan ona karı bir şey söylemeği üzerinize alır mısınız?... (Arkan var)